Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Tanıtım

@cehennem_zebanisi0

TANITIM:


Ömrü bitmiş bir beden her an bir bedel ödemeye hazırdı. Bedeller ise sınavın bir parçasıydı.


Sınav ise sonuca ilerleyen mutlak bir yol hatalar ve doğrular. Yüreği yangınla harlanmış bedenler.


Gelecek bir bilinmezlik geçmiş ise pişmanlık. Hayat pişmanlık ateşine atılmış bir papatya.


Beyaz olamayacak kadar siyah, siyah olamayacak kadar ise beyaz.


Yalanlar ve daha çok yalanlar. Cesareti tükenmiş ruhlar ve esaretinde boğulmuş bedenler. Ölüm içlerine ilmek ilmek işlenen bir son. Yılan kadar sinsi, akrep kadar zehirli.


Susuzluğa bir çare anlar geçmiş ile perçimleşmiş bir hayat. Aynaların bile lanetlendiği zaman. Hiç kimseyi bile doğruya götüremeyecekti.


Yalanların kol gezdiği bir diyar hayatın oyunları. Kaderin yanılgısı.


Çarklar bir kez çevrildiğinde seçim hakkı sadece onlardaydı. İkinci kez çevrildiğinde yalanlarda. Üçüncü kez çevrildiğinde ise ölümdeydi.


Bir kaç seçim hakkı verilmiş bir avuç insanlar bataklığa saplanmış durumdaydı. Sonsuz bir döngünün esiri. Tutsaklık bileklerindeki en büyük lekeydi.


Adem ile yeşeren insanlığın ilk tohumları şeytanın oyunlarında galibiyetle uğurlanıyordu. Cehennem her zamanki gibi sıcak cennet ise dokunulmayacak kadar güzel...


Her güzel şeyin bir bedeli vardı oysaki. İnsanlar ise pişmanlığa yer vermediği zihinlerinde cenneti arzuluyordu.


Yalan bedenler


Ve daha niceleri...


Kötü ruhlarının esiri olmuş bedenler çoktan can çekişmeye başlamışlardı. Tek bir yol göstericileri vardı ki oda şeytandı.


Lilith...


Onun baş yardımcısı ve ademi reddeden bir yanılgı. Tek tek her gün öldürülen yüz çocuğunun aynası.


Yalan aynalar...


İnsanlar onların oyuncağı olmuş sadece bozulmayı bekliyorlardı. Sonları ise cehennem...


Aynaların lanetlendiği bir diyar ve şeytanın galip geldiği bir hayat. İçindeki iyi duyguları derinlerine gömmüş insanlar sadece kötülüğü savunurdu.


Ve bende bu bataklıkta çırpınan bir insan. Yaşım kaç olursa olsun büyümeyi reddeden bir ruhum vardı. Beni çelişkileriyle savaş halinde bırakan bir ruh.


18 yaşımın yarısı çoktan bitmişti 3 ay sonra ise 19 uma girecektim. Sorsalar bu yaşına kadar ne öğrendin tek bir kelime çıkardı dudaklarımdan.


Pişmanlık...


Hayatım hep keşkelerden ibaretti. Babam polisti işini layığıyla yapan her zaman omuzları ve başı dik olan bir polis. Şu hayatta asla yalan söylediğini görmezdim ne aileme ne bana ne bir başkasına.


Annem ise tarih profesörüydü İstanbul’un güzel bir üniversitesinde güzel bir profesör saygıyı ve sevgiyi asla hayatından eksik etmeyen annem. Ailemizin güç kaynağı...


Ve bir abim birde kardeşim vardı. Abim geçen sene çok yüksek puanlarla dişçilik fakültesinden mezun olmuştu. Oda ailemizin bir gurur kaynağıydı. Şimdi amacı kendine ait bir diş hekimliği kliniği açmaktı.


Kardeşim ise bu sene lise son sınıf olarak üniversiteye büyük bir azimle çalışan geceleri 5 bardak kafeini kafasına dikerek tek seferde içen ve gündüzleri asla odasından çıkmayan, çıkınca da benimle asla kavga etmeden duramayan bir kimseydi. Oda ailemizin ikinci gurur kaynağıydı.


Hedefi olan boğaziçi hukuk fakültesini tutturmaya çok yakındı. Ben ise iki yıllık adalet bölümü tutturmakla kalmamış bölümde ise sondan birinciydim.


Bu ailede bir ben dersler konusunda vasattım. Çalışsam da hiç bir şey anlamaz ama kavga olduğu zaman hep ön sırada anılan bir insandım.


Babasının can kızı, annesinin güzel kızı, abisinin biriciği, kardeşinin aptalı olan kız bendim işte.


Ailem her zaman benim için gurur kaynağı ben ise o gurur kaynağından faydalanamamış bir insandım.


Boyum 1.59 olduğu için babam gibi polis olmayı bile başaramamış bir varlıktım ben.


Hani bir söz vardır ‘azmin sonu selamettir’ diye işte o söz bende sadece yalandan ibaretti.


Hayat ise benim şans seviyemi sorgularcasına üzerime geliyordu. Hayat bana bir anne sütünü bile çok görmüştü oysaki.


Abim ve kardeşimde sütü olan annem ben olduğumda sütü kesilmiş ve neticesinde benimde bir süt anneye muhtaç kalmamı sağlamıştı. Annem de böylelikle her kötü hareketimde sütümü helal etmem bak diye tehditlerini savuramıyordu.


Derin bir nefes çektim içime.


Bu sene üniversitede ilk senemdi ve önümüzdeki senede üniversitenin yollarında azimle ilerleyeceğime emindim. Gerçekten azimle olurmuydu bilmiyorum ama yorulacağım belliydi.


Belki bir sene sonra bir markette kasiyer olarak işe başlayacaktım, yada bir fabrikada çalışmaya başlayacaktım orasını Allah bilirdi.


Terleyen avuç içimi üzerimdeki kalın kumaşa sürttüm Ocak ayındaydık ve biz çok sevgili üniversiteliler adına tatilimize bir gün kala eğlence düzenlenmişti.


Tüm fakülteler burada toplanmıştı etraf kalabalıktı.


Hava soğumuş ama deli kanımız hala soğumamıştı ben ise diz kapağımın biraz altında biten bir elbise ile altında hafiften kalın olan bir çorap giymiştim. Belki ortalıklarda bir hafta hasta bir şekilde dolaşacaktım ama o şu anlık umurum dışıydı.


Mont giymemiştim kalın bir ceket giyip soğuğun içime içime işlemesine izin vermiştim. Soğuk kansızlıkla cebelleşen insanlar için cehennemi aratırdı ve benim gibiler için ise ceza idi.


Annem ve babam iş gezisine çıkmıştı abim gündüzleri yoğun olduğu için geceleri arkadaşlarıyla gezmekteydi evde sadece üniversiteye hazırlanan kardeşim vardı. Eve gittiğim zaman beni fark edecek ve kış ayında üzerime giyindiğim ince kıyafetler için önce beni kınayacak sonra ise anneme söyleyeceğini izah edip bununla beni tehdit etmeye çalışacaktı.


Her zamanki gibi.


Ama ben ne yapacaktım ona laf atıp notlarını saklayıp güzel bir gelecek için önüne engel diye çıkacaktım. O azimle bana engel olup çabalamaya devam edecekti tabi. Annem ise kime inanacağını şaşırıp sonunda zeki bir şekilde benim haksız olduğumu anlayacak ve tam yarım saatimi alacak bir konuşma eşliğinde elbiselerimi almakla tehdit edecekti.


Ben ise her zamanki gibi dik başlılığımla ki hayatımdaki en büyük azim belirtisi buydu ona karşı çıkacak ama söylediklerini bir kaç gün harfi harfine uyacaktım. Bir kaç gün sonra ver elini eski gülce.


Evet adım buydu


Gülce devrim.


“Hayata bir sıfır önde başlayabilmek için güzel olmak gerekir.” Hemen yanımda sesini işittiğim arkadaşımla gözlerimi kıstım.


“Yada sadece parlak bir zekaya.” Kurduğum cümle ile gülümsedi derin. Elini omuzuna attı. “Bazen sadece güzellik yetebiliyor.” Anlamsızca kafamı salladım.


“O sende fazlası ile mevcut.” Diğer bir arkadaşım olan Mehmet ile gözlerimi devirmemek için büyük bir çaba sarf ettim.


“Bende ne eksik ki?” diye soran derin ile elimdeki portakal suyundan bir yudum daha aldım. “Zeka meselesi sadece.” Dediğim an dirseğimle karın boşluğuma bir darbe yemem iki saniye bile olmadı.


Diğerleri de gülmeye devam ederken omuzumdaki elini indirdi. “Benim zeka seviyemi sorgulama.” Sorgulatma demek isterdim ama kendileri alıngan bir kimselerdi sonuçta bir hafta da bunun tribiyle uğraşamazdım.


“Sizce bu tatil everest dağında macera eşliğinde bir tatil mi yapmalıyım yoksa maldivlerde denize mi girmeliyim?” sonra ise pervasızca gülümsedi.


“Babamın hediyesi olan bir tatili güzel bir yerde geçirmem için önerilerinizi almam gerek.” Kendisi babasının kızı olan gizem her zamanki gibi aynıydı.


Babasının büyük bir otel zinciri vardı. Hayatı vurdumduymaz bir şekilde yaşıyordu ve amaçları yoktu. Gerçi hala neden özel bir üniversiteye gitmediğini anlayamıyordum. Çünkü onunla aynı bölümdeydik o paranın bile kurtaramadığı zekası ile adalet bölümünü tutturmuştu.


“Bence evereste gitme soğuktur oralar hem kış ayındayız bıkmadın mı soğuktan?” Gizem in hemen yanında oturan Sinanın sözleriyle omuz silkti.


“Eğlence ve macera her zaman en ön plandadır” Derinden gülmeye yakın bir ses geldi. “ Dikkat et te o dağa çıkarken bir yerlerini kırmayasın.” İşaret parmağını çenesine yasladı ve düşündü.


“Ben babamın helikopterlerle çıkmayı planlıyordum oysaki.” Bu sözleriyle dudaklarımda yarım bir tebessüm oluştu. “ Evet kızım macerayı da sen helikopterin içindeyken yaşayacaksın.” Mehmetin sözleriyle omuzlarını dikleştirdi.


“Öyle deme Mehmet ya helikopterinin üstüne bir ayı atlarsa o zaman baya bir heyecan katmış olacak hayatına.” Sözlerimle tiksinircesine yüzüme baktı.


Mehmet yumruğunu kaldırıp bana doğru çevirince bende aynı şekilde yumruğumu onunkiyle tokuşturdum.


“Ne kadar da gıcıksınız. Gerekirse maldivlere bile giderim sizi ahmaklar.” Derin yüzünü buruşturdu.


“Oraya da babanın helikopterimi götürecek seni?” Etrafımız iyice kalabalık olmaya başlamıştı lakin saatlerin 10’ u gösterdiğine de emindim.


“Gerekirse götürecek.” Dedi ve bize tripli bir şekilde bir bakış atarak arkasını dönerek başka bir grubun içine ilerledi.


Biz çok meraklıydık ya sana gizem.


Elimdeki son kalan portakal suyunu da kafama diktim. Belki bir beş dakika sonra kalkacak ve ortadaki kalabalık topluluğun içine ilerleyecek ve dans edecektim.


Şu an içimden geleni yapmam gerekiyordu çünkü önümüzdeki bir ay kimseyi görmeyecektim. Görmekte istemiyordum.


“Sana verdiğim tokayı takmışsın.” Sina’nın konuşmasıyla içimden keşke müziğin sesini daha çok arttırsınlar diye yalvarmak bile geldi kendimi zor tuttum.


Umursamıyormuş gibi yaptım zira ben onun bana verdiği tokayı taktığımın bile farkında değildim. “Evet yaptık bir hata.” Sesim mırıldanır gibi çıktığı için derin bile zorlukla duymuştu ve bana uyaran bakışlarını yolladı.


Çünkü kendisi derinin kuzeniydi. E derinde benim fakültedeki en yakın arkadaşım olduğuna göre böyle bakmasına pek şaşırmamak gerekti.


“Anlamadım.” Kafamı usulca ona çevirdim.”


Yerimde hafifçe ona doğru eğildim. “Diyorum ki evde başka toka kalmamıştı.” Aksine çekmecelerimin bir tanesi ağzına kadar çeşit çeşit tokalarla doluydu ama ne şans ise ben direk elime geçeni almış ve şansıma onun bana verdiği toka gelmişti.


Derinden uyarı dolu bir başka bakış daha çıkarken onun yeşil gözleri ise hala üzerimdeydi. Ne olurdu sanki bana böyle yanlış duygular beslemeseydi. O kadar aman aman bir güzelliğe sahip değildim yada üstün zekalı biri de değildim. Neden ben gerçekten?


“ Ama yakışmış.” Bakışlarımı dans eden gençlerin arasına çevirdim ortalarında biri omuzlarına başka bir erkeği almış ve onunla birlikte dans ediyordu.


Yukarıdaki erkek ise o an gözlerime disko topu gibi gözüktü üzerinde pembe rengin bile olduğu rengarenk bir gömlek altında ise kot bir pantolon vardı. Değişik hareketler yapıp dans ediyordu. Kesinlikle disko topuna benziyordu. Üzerine bir kaç LED ışık atsak çok mu tuhaf kaçardı.


“Teşekkürler.” Dedim gülümsemeye çalışırken aslında fena biri değildi hafiften kumrala yakın saçları ve yeşil gözleriyle oldukça dikkat çekiciydi. Oysaki ona belki de yakışmayacak olan bendim.


Bakışları dudaklarımdaki gülümsemeye takılı kaldı o an bakışlarımı tekrar disko topuna benzeyen gence çevirdim. Daha doğrusu ergene.


Lanet genç


Lanet ergen.


Hala tuhaf hareketlerle dans etmeye devam ediyordu. O kadar ağır olmasa gerek üzerinde oturduğu omuzların sahibi onu hala indirmemişti.


“Gel biz seninle masaya bir kaç içecek daha alalım.” Ve günün kurtarıcısı Mehmet’e gülümsedim. O ise kolunu omuzuna atmış olduğu Sinan ile ayaklanmıştı.


Bana ‘o iş bende’ bakışlarıyla birlikte yanımızdan ayrıldılar. Şimdi sinan ile konuşacak ve ona başka kız önerilerinde bulunacak.


Harbi bu çocuk bana neden kafayı takmıştı yarım dönemdir.


“Çok umutsuz bir aşık.” Derin kafasını masaya yasladı ve homurdanmaya başladı.


“Aşık değil aptal.” Yani bence son derece bir aptaldı kendisi çünkü onu istemeyen bir kızla hala ilgilenmeye devam ediyordu. Derin kafasını kaldırdı ve bana ‘ciddi misin?’ bakışlarını gönderdi.


Evet söz konusu kuzeni olunca beni bile tanımıyordu kendileri. “Ailesi bile onun bu tuhaf halini merak ediyor ama ben karşılarına geçip çok sevgili kuzenim en yakın arkadaşıma aşık olmuş diyemiyorum tabi.” Deyince gülümsedim.


Omuz silktim. “ Söylesen ne yazar derin sanki sonuç yine aynı emin olabilirsin.” Şarkı bitmiş yerine başka bir şarkı başlamıştı ama ortadaki büyük grup hala dağılmamıştı.


“Neden bir kere denemiyorsun seni mutlu edebileceğine olan inancım tam.” Elimle başımı ovaladım ve topuzumdan çıkmış olan bir kaç tutamı kulağımın arkasına doğru ittim.


“Mutlu olmayı isteyen kim?” Sonra derin bir nefes verdim dışarı doğru. Aniden gelen bir dürtü ile elbisemi iyice aşşağıya çekiştirdim ve yerimden usulca kalktım.


“Hadi gel dans edelim” o ise bana uslanmazsın sen bakışlarını gönderdi ve yerinden doğruldu.


Onunla birlikte el ele bir şekilde ilerledik ve kalabalığın içine doğru yol aldık. Tam bir adım daha atmıştım ki kolumdan tutulmam ile durarak arkama doğru döndüm tekrar.


Karşımda elbetteki Sinan ve Mehmet vardı “İçecek.” Diyen Sinan ile gülümsedim ve elindeki portakal suyunu aldım. “ Teşekkürler.” O ise karşılık olarak sadece güldü.


“Dans mı edeceksiniz?” Diye soran Mehmet ile derin kafasını salladı. “Evet sizde katılmak ister misiniz?” diye sormasıyla mehmet kafasını olumsuz anlamda salladı.


“Hayır biz Sinan la durumumuzdan memnunuz.” Dedi ve kısa bir anlığına bakışları disko topunu andıran çocuğu buldu.


“Peki o zaman size iyi eğlenceler.” Dedim ve Sinan’a son bir bakış atmayı ihmal etmeden arkama doğru döndüm.


Derinin de kolundan tutarak adımlarımı hızlandırarak kalabalığın ortasına doğru ilerledik. O sırada tam kendimi müziğin akışına bırakmaya hazırlanıyordum ki aniden çarpan kişiyle dengemi sağlayamadım ve arkaya doğru düşmeye hazırlandım.


Gözlerimi kapatmış sırt üstü yere yapışmayı bekliyordum ki umduğum olmadı sırtım yerle felan buluşmadı yada onu takip eden bir ağrıda oluşmadı sırtımda.


Usul usul gözlerimi açmayı hazırlandım ama o an belimdeki sıkıca beni tutmuş ellerin baskısını hissedince derin bir nefes verdim.


Gözlerim tam karşımda bir kaç nefes uzağımdaki koyu gözlerle çakışınca bu günde şanslı günümde oluğumu düşündüm.


Kalp atışlarım anın verdiği heyecanla hızlı hızlı atmaya devam ederken yutkundum. Sanırım yine kıl payı kurtulmuştum hem niye aniden çarpmışlardı ki. Arkamdaki bu koyu gözlü bey olmasa çoktan yere yapışmıştım.


Müziğin sesi hala kulaklarımdaydı kimse bize bakmıyordu ve dans etmeye devam ediyordu ışığın boğuk görüntüsü karşımdaki kişinin yüzüne düşüyordu ama şu an yüzünü inceleyecek bir an değildi.


Aramızdaki sessizliği bozdum. “Bırakır mısın artık beni?” Dudaklarında ufak bir gülüş belirdi ya da ben o an öyle zannettim bilemiyorum.


Bakışları yüzümdeyken bel boşluğumdaki eli yavaşça hareketlendi ve dudaklarını araladı. “ Peki.” Tek bir söz ile ben kendimi aniden yerde buldum.


Sırtımda oluşan ağrı ile gözlerimi kıstım. Kendimi şanslı olarak nitelendirmiştim değil mi?


Kesinlikle hayırdı.


Ben şanslı felan değildim.


Sanki kaderimmiş gibi sırtım en sonunda yerle buluşmuştu kaçınılmaz bir gerçek.


Tam karşımdaki kişiye bir şey söyleyecektim ki o ise umursamadı ve ilerlemeye devam etti.


Etrafımdaki bir kaç kişi durmuş beni izlerken onlara öldürücü bakışlarımdan gönderdim ve tekrardan önlerine döndüler.


Elimdeki portakal suyu çoktan yeri boylamıştı keşke diye geçirdim içimden keşke onun üzerine dökseydim diye geçirdim içimden.


Acaba derin nerelerdeydi şu an? Usulca yerimden doğruldum ve elbisemi aşşağıya doğru çekiştirdim. Gözlerim sırtımdaki ağrı ile kısılırken şansıma tekrardan lanet okudum.


Bir elimi sırtıma bir elimi saçlarıma geçirdim ve tekrar masaya yöneldim. Sanırım dans etmek kötü bir fikirdi. Usulca masaya ilerlerken çevreme de bakınmaya devam ediyordum.


Derin yoktu ve akılsız adamı gördüğüm yerde vurmak isteyen bir yanım vardı o yanım şu anlık susmasındı, konuşsundu.


Masamın önüne gelince yavaşça yerime oturdum. Ne Mehmet nede Sinan ikisi de ortalarda yoktu. Burada derini bekleyip eve gitmeliyim çünkü sırtım hala ağrıyordu. Evde bir hafta felçli dolaşacağıma emindim acaba dişçilik bölümünü okuyan abimin sırt ağrısına da bir çözümü var mıydı?


Kardeşimin ise eziklemesi ve ikazları geldi aklıma aniden oysaki buraya gelmemem için bana baya bir dil dökmüştü. Benden küçük olmasına rağmen her zaman haklıydı.


Çantamdan telefonumu çıkarmak için önüme döndüm ve çantamın fermuarını araladım. Telefonuma bakarken o an elime gelen kağıt parçası ile duraksadım ve elimi çantamdan çıkardım.


Bakışlarım katlanmış kağıt parçasını bulurken usulca nefes aldım ve katlanmış kağıdı açmaya çalıştım.


Gözlerim tüm kelimelerin üzerinde geçerken içten içe bu kağıdı almamayı diledim. Okuduklarım belimdeki ağrıyı bile unutturacak derecedeydi. Gözlerim iyice büyürken elimi heyecanlanan kalbimin üzerine bıraktım.


Boğazımda büyük bir yumru oluşurken bağırmamak bunu kim yazdı diye şimşekler çaktırmamak için zor tuttum kendimi. Oyun diye düşündü beynim belki bir oyundu ve biri bana şaka yapıyordu. Öyle olduğunu ummaya çalıştım. Zira ilerde başıma geleceklerden bir haberdim.


Ne can yakan kelimeler ne can yakan yaşanmışlıklar hiç bir şeyi umursamamaya çalışan kendi benliğim beynimi kendi işgalleriyle meşgul etmeye başlamıştı bile.


Biliyor musun küçük kız seninle bayadır tanışmayı istiyordum. Çünkü daha önce ölüme bu kadar çok yaklaşmamıştın. Güçlü olmak istiyorsan vazgeçilmez olanı oynayacaksın. Ha diyorsan ki ben iyi oynayamam kaybetmeye mahkum kalacaksın...


Devam edecek...


Loading...
0%