@ceydarabia
|
Geceydi. Atölyenin içinde derin bir sessizlik vardı. Fırçaların ve paletlerin arasında Deren, tahtanın önünde bir süre hareketsiz durdu. Gözleri, tahtanın yüzeyinde beliren şekillerin, birer fısıldayarak zihnine giren düşüncelerle değişmeye başlamasını izliyordu. Bu tahta, bir kez daha ona kendi iradesine meydan okurcasına şekil almaya başlamıştı. Deren, parmaklarını tahtanın soğuk yüzeyinde gezdirirken içindeki huzursuzluk, adeta her an bir şeylerin patlak verecekmiş gibi yükseliyordu. Zihninde, babasının notu yankılanıyordu: "Bu tahta seni kontrol etmeden, sen onu kontrol etmelisin." Ancak ne kadar uğraşsa da, içindeki korku ve merak duygusunun onu nasıl ele geçirdiğini tam anlamıyordu. Bir anda, kapı gıcırdayarak açıldı. Deren, bir an için donakaldı. Atölyedeki her şey, sanki bir anda ona karşı dönüp, onu izliyor gibiydi. Yavaşça başını çevirdiğinde, gözleri karanlıkta bir figürün siluetine odaklandı. Elena, adımını atarak içeri girdi. Her hareketi dikkatli ve hesaplıydı. Zihninde sadece bir şey vardı: Tahta. Deren’i fark etmeden sessizce ilerledi, her adımında adeta görünmeyen bir tehdit taşıyarak ilerliyordu. Deren, onu fark ettiğinde kalbi hızla atmaya başlamıştı. Bu yabancı kadının gözlerinde bir şey vardı; gizemli, soğuk ve tehditkar bir şey. Gözleri karanlıkta parlıyor, her hareketi sanki bir tuzağa çekilmek gibiydi. Deren, bir an için donakaldı. "Kim… kimse…sin?" Sesindeki titreme, içine düşen korku ve şaşkınlıkla karışıyordu. Bu kadın, ona yabancıydı ama sanki onun her hareketini, her adımını izleyen biri gibiydi.
Elena, Deren’e doğru adım atarken, sesindeki yumuşaklık ve tehdit bir arada yankılandı. "Adım Elena," dedi, Rus aksanıyla. "Ve seninle birkaç önemli işim var, Deren." Gözlerindeki sert bakış, bir anda her şeyi değiştirdi. Deren, geri adım atarak atölyenin kapısına doğru gitmek istedi ama bir şey ona engel oldu. O an Elena’nın dikkatli bakışları, Deren’in içini bıçak gibi kesiyordu. "Sana söylemiştim… Burada sadece senin değil, benim de işlerim var." Elena’nın sesi, bir yılanın ısırığı gibi derine işliyordu. Deren, bir an korkuyla irkilerek atölyenin diğer köşesine doğru hareket etti. O an, içindeki korku daha da arttı. Gözleri, her an Elena’nın ona yaklaşmasını hissetti. Elena, bir adım daha attı. "Ne istiyorsun benden?" Deren’in sesi bir yudum su arar gibi titriyor, kelimeleri bulmakta zorlanıyordu. Elena, bir gülümseme takındı ama o gülümseme, hiç de güven verici değildi. "Bunu hep biliyordum," dedi, adımlarını hızlandırarak Deren’e biraz daha yaklaştı. "Bunu hep biliyordum. Tahtayı bulmak için her yolu deneyeceğim." Deren, arkasına bakarak hızla kapıdan uzaklaşmak istedi ama bir şey onu durdurdu. Elena, gözleriyle onu takip ediyordu. Deren, onu takip etmek için birkaç adım geri gitmeye çalıştı, ama o anda Elena’nın bir hareketiyle geriye doğru savruldu. "Ne… Ne yapıyorsun?" Deren, boğuk bir sesle bağırarak dengeyi sağlamaya çalıştı. Ama Elena ona doğru adım attığında, bir şeyler tüm zihninde patladı. Korkusu, derinleşen bir boşluk gibi ona hücum etti. "Beni bırak!" diye bağırdı. Elena, Deren’in korkusunu ve çaresizliğini görmekten zevk alarak, "Sana ne yapacağımı hiç merak etme, Deren," dedi soğukça. "Tahtayı almak zorundayım."
Ve o anda, Elena hızla hareket etti. Deren, ondan kaçmaya çalışırken atölyenin derinliklerine doğru ilerledi. Fakat her adımda Elena daha yakınlaşıyor, gözleri karanlıkta bir köşe gibi Deren’i izliyordu. Bir an için, Deren’in dünya etrafında dönerken her şey bulanıklaştı. Sonunda, Elena ona ulaştı. "Benimle geliyorsun," dedi Elena sert bir tonla. Deren, ona direnmeye çalıştı, ama Elena’nın gücü karşısında çaresizdi. Elena, Deren’i sıkıca tutarak onu dışarı çıkarmaya çalıştı. O an, Deren’in içinde yalnızca bir düşünce vardı: Tahta. Ve bu kadının ona ne kadar yakın olduğu…
|
0% |