@ceydarabia
|
Deren, elindeki tahtayı sıkıca tutarak odada dolaşmaya başladı. Tahtanın üzerindeki çizgiler bir türlü gözünden kaybolmuyor, her bir detay ona daha fazla soru sorduruyordu. Kafasındaki karışıklık giderek büyürken, Elena'nın da yüzünde beliren derin sessizlik, odanın havasını daha da ağırlaştırıyordu. Elena, bir süre sessizce izledikten sonra, birden Deren'e doğru yöneldi. “Bununla ne yapmayı planlıyorsun, Deren?” dedi, sesindeki sertlik hemen fark ediliyordu. “Sadece bu eski tahtayı tutmakla yetinmeyecek misin? Bunu anlaman gerekiyor, her şeyin bir bedeli var!” Deren, başını kaldırıp Elena’ya baktı. Onun gözlerindeki öfkeyi, gerilimle karışan tedirginliği gördü. Bir an, kendisiyle aynı fikirde olmasını istese de, bir türlü sakin kalamıyordu. “Ben ne yapacağımı biliyorum. Ama sen… Sen hep durmadan söyledikçe, kafamı karıştırıyorsun!” diye yanıtladı, sesi sertleşerek. Elena'nın gözlerinde belirgin bir hiddet belirdi. “Sana ne yapman gerektiğini söylüyorum, ama her seferinde beni görmezden geliyorsun. Hep bildiğini zannediyorsun ama bu senin hayatın, Deren! Bunu anlaman gerekiyor!” Deren, Elena’nın her sözüyle biraz daha gerginleşti. Yavaşça tahtayı elinden bıraktı ve derin bir nefes alarak karşısına geçti. “Benim hayatım, benim kararım!” dedi. “Ama sen hep kontrol etmeye çalışıyorsun! Ne yapmam gerektiğini mi söylüyorsun? Belki de bu senin korkuların! Sadece kendi korkularınla yüzleşmeye cesaretin yok!” Elena, Deren’in gözlerine bakarak daha da yaklaştı. “Korkularım mı? Senin bu takıntılarınla yüzleşebilecek misin peki? O tahtayla ne yapmak istiyorsun, Deren? Her şeyin çok daha karmaşık olduğunu biliyorsun! Sen neyin peşindesin? Bir halüsinasyon mu? Bir yanılsama mı?”
Deren'in içindeki öfke daha da büyüdü. Bu kadar yıpranmış bir arkadaşlık, her geçen gün daha da zorlaşıyordu. “Bunu anlaman zor, çünkü sen sadece görmeyi istediğin şeyleri görüyorsun. Benim için her şey farklı. Bu tahtada bir şeyler var. Ama sen sadece korkuyorsun, her şeyin senin kontrolünde olmasını istiyorsun!” Elena, Deren’in gözlerine bakarak derin bir nefes aldı. “Evet, korkuyorum. Çünkü seni kaybetmek istemiyorum,” dedi, sesi daha yumuşak ama içindeki öfke hala var. “Ama sana zarar vermek istemiyorum. Bunu anlaman gerekiyor. Eğer bu şekilde devam edersen, sadece seni değil, ikimizi de kaybedeceğiz.” Deren, Elena’nın sözlerini duyduğunda, bir an sessiz kaldı. Kalbi hızla çarpıyordu. Elena’nın söylediklerinin doğru olup olmadığını bilmiyordu, ama şu an için bu kavganın ortasında, duygularını kontrol etmek gittikçe zorlaşıyordu. “Beni kaybetmek mi?” diye fısıldadı. “Ben zaten çoktan kayboldum, Elena. Belki de seninle kalmanın da bir anlamı yok…” Elena, Deren’in gözlerindeki acıyı fark etti. Yavaşça adımlarını geri attı ve ellerini başının arkasında birbirine bağladı. “Deren, ben seni kaybetmek istemiyorum,” dedi. “Ama senin yaptığın şeyler beni korkutuyor. Birbirimizi anlamaya çalışmalıyız, ama birbirimize zarar vermek için değil.” Deren, bir an sessiz kaldı. Odadaki gergin hava, ikisinin arasındaki bütün duygusal gerilimi yansıtıyordu. Ne Elena'nın korkusu, ne de Deren’in öfkesi kolayca çözülebilecek bir şey değildi. Her iki taraf da birbirine yakın olmak istiyor, fakat bir o kadar da birbirlerinden korkuyordu. Birbirlerine bakarak derin bir nefes aldılar. İçlerinde hala çözülmesi gereken bir şeyler vardı, ama belki de şu an, birbirlerine söyledikleri sözler kadar, birbirlerinin sessizliğini de anlamaları gerekiyordu.
|
0% |