Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm : Roma'da Bir Tesadüf

@ciyakam12

Merhaba ilk bölüme başladığınız tarihi yorumlara bırakın❤️ Lütfen oy vermeyi unutmayınız.❤️


İtalya'nın sokaklarında günün ilk ışıkları, şehre altın bir parıltı yaymıştı. Siyah bir Range Rover, dar ve tarihi sokaklarda sessizce süzülüyordu. Araç plakasında 34 AT ve üzerinde hilal ile yıldız sembolleri dikkat çekiyordu.


Araba, Roma'nın tarih kokan kıvrımlı sokaklarında yavaşça ilerlerken, içindeki kadın derin düşüncelere dalmıştı. Kara kaşları, kara gözleri ve kara saçlarıyla dikkat çeken bu kadın, Roma'nın zarif atmosferinde kaybolmuş gibiydi. Gözleri, pencereden dışarı bakarken, şehrin yüzyıllık taşlarına ve geçmişin yankılarına odaklanmıştı.


Kadın, tüm bu tarihi güzelliklerin arasında bir huzur bulmaya çalışıyordu. Ancak gözleri, içindeki karmaşayı yansıtıyordu. Her köşe başında, Roma'nın eski zamanlardan gelen fısıldayan hikayeleri vardı. Bu atmosfer, onun düşüncelerinin derinliklerinde yankılanıyordu.


Araç bir köşeyi döndü ve önünde, tarih kokan bir kafe belirdi. Kadın derin bir nefes aldı, içindeki huzur arayışını dışarıda bırakıp, zorlu bir günün kapılarını aralamak üzere hazırlandı.


Derin bir nefes aldı ve yüzündeki düşünceleri bir kenara bırakarak, yeni bir günün başlangıcı için hazırlandı. Park yerine yanaşıp aracı dikkatle park etti. Kapıyı açmak üzereyken, telefonunun çaldığını fark etti. Bluetooth kulaklığını takıp aramayı cevapladı. "Efendim, İnci?" diye sordu.


"Abla, İtalya'daki günün nasıl geçiyor?" İnci'nin sesinde heyecanlı bir ton vardı.


Asya gözlerini devirdi. "Henüz bir şey yemedim. Yersem daha aydınlık geçecektir sanırım."


"Orada çok güzel mekanlar var abla. Senin yerinde olsam, fotoğraf bile paylaşırdım," diye ısrar etti İnci.


Telefonun diğer ucundaki sesi dinlerken hafif bir gülümseme belirdi. Ancak, düşünceleri tekrar işine döndü. "Bu tür şeylerle pek ilgilenmiyorum, biliyorsun" dedi. "Önce bir şeyler yiyip biraz dinlenmem gerekiyor.


"Abla, gerçekten hayattan biraz zevk alsan diyorum. Ama nerde," dedi İnci, telefonun diğer ucundan hafif bir alaycı tonla.


Kadın derin bir nefes aldı ve yanıtladı: "İnciii, gemiden daha yeni indim ve yorgunum. Şu an sadece biraz dinlenmek istiyorum."


Konuşmanın ardından, telefonu kapatıp kulaklığını çıkardı. Araçtan indi,kafeye adımladı. Kapısından içeri girerken, rahatlamayı ve biraz huzur bulmayı umarak kendine bir masa seçti. Kendini, yoğun bir günün ve karmaşanın içine hazırlamalıydı.


Kafeye girdiğinde, garson ona gülümsedi ve tanıdık bir tavırla başını salladı, en köşedeki masaya oturdu. Sipariş vermeden önce, odanın dört bir yanındaki eski Roma sanat eserlerini inceledi. Her biri, tarihin derinliklerinden fısıldıyormuş gibi görünüyordu.


Siparişini verdikten sonra garson uzaklaşırken, evrak çantasını yanına çekti ve dikkatlice açtı. İçindeki dosyaları çıkardı, her birini düzenleyerek masanın üzerine yerleştirdi.


Dosyaların arasında, taşımacılık görevine dair raporlar, anlaşmalar ve çeşitli notlar vardı. Birinci dosyayı açtı ve içindeki belgeleri incelemeye başladı. Raporlar, taşıma sırasında karşılaşılan zorlukları ve çözüm önerilerini detaylandırıyordu. Anlaşmalar, müşteri taleplerini ve teslimat şartlarını içeriyordu.


Belgeleri dikkatlice okurken zaman zaman notlar aldı ve bazı noktaları işaretledi. İşle ilgili kritik bilgiler üzerinde yoğunlaşarak, Roma'daki işlerini planlamaya başladı. Yorgunluğuna rağmen, dikkatini toplamak ve işlerini düzenlemek için kendine zaman ayırıyordu.


Siparişleri geldiğinde işini bir süreliğine kenara bıraktı. Ancak, bu kısa molanın ardından, düşünceleri tekrar işine döndü. Türkmenlere ait taşımacılık şirketinin en büyük çocuğu olarak, tüm yükü babasının omuzlarından hafifletmek için sürekli çalışıyordu.


Şirketin tüm operasyonlarının sorumluluğu, onun omuzlarına bindiği için, Asya gününü iş ile iç içe geçiriyordu. Babasının iş yükünü paylaşmak ve şirketi başarılı bir şekilde yönetmek için elinden geleni yapıyordu.


Kruvasanın tadına varırken, iş dosyalarına yeniden odaklandı. Babasının mirasını ve şirketin geleceğini düşünürek, her ayrıntıyı titizlikle kontrol ediyordu. İşine olan bağlılığı, Asya'nın sadece kişisel değil, aynı zamanda ailevi sorumluluklarını da yerine getirmesine yardımcı oluyordu.


Kafede geçirdiği zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. İşin yoğunluğundan bir nebze olsun uzaklaşmıştı, ancak artık limana dönmesi gerekiyordu. Derin bir nefes alarak, çantasını toparlamaya başladı. Dosyalarını dikkatlice tekrar yerleştirdi, kahve fincanını ve krovasanı bıraktığı masayı topladı.


Garsonlara gülümseyerek kafeden dışarı adım attı. Park yerine ilerledi ve aracına yaklaştı. Kapıyı açıp içeri geçti, motoru çalıştırarak park yerinden çıkmak üzereyken arkasında bir aracın durduğunu fark etti. Aracın arka tarafı yüzünden park yerinden çıkamaz hale geldi.


Asya, kaşlarını çatarak sinirli bir şekilde "Ne yapıyor bu ?" dedi. Kornaya bastı, ama araç hala hareket etmiyordu. " Hiç işim yokmuş gibi,gel de uğraş" dedi kendi kendine, emniyet kemerini çıkardı, kapıyı açtı ve araçtan indi. Araca yaklaştığında, camdaki filmler içeriyi görünmez kılıyordu. Ön tarafa geçtiğinde araç boş görünüyordu.


"Park etmeyi bilmiyorsun, neden araç kullanıyorsun!" diye söylenerek, saati kontrol etti ve geç kaldığını fark etti. "Sana iyi bir ders vermek lazım," dedi sinirli bir şekilde aracına geri dönerken.


O sırada kafeden bir adam elinde kahveyle aracına doğru yürüyordu, kulağında Bluetooth kulaklık ile konuşuyordu: "Birazdan geçeceğim. Detayları ben sana mail atarım." Yürürken konuşmaya devam ediyordu. Aracına adımlayıp içine geçti. "Anlaşma sağlarsak, bize getirisi çok geniş olacak, üzerinde çok çalıştım." Dedi ve cama inen darbeyle başını sağa çevirince cam kırıklarından korunmak için kolunu siper etti.


Camın önünde görünen levyeye baktı, telefondaki kişi "Kemal ne oluyor?" dedi. Kemal kaşlarını çattı ve aracın kapısını açıp dışarıya adım attığında aracın üzerinden hemen o yöne baktı. İçindeki öfke kıvılcımı kara gözleri görünce durdu. Asya'nın sinirli ifadesiyle camı indirdiğini gören Kemal, gözlerini onunkilerle buluşturdu.


Asya'nın öfkesi ise gözlerinden okunuyordu. Kemal, güzelliğinin etkisine kapılmamak için öfkesini bastırmayı başardı ve sert bir şekilde tekrar sordu, "Cosa stai facendo?" (Ne yapıyorsun?)


Asya, "Non sai parcheggiare, quindi sto perdendo tempo," (Aracını park etmeyi bilmiyorsun, bu yüzden ben de zaman kaybediyorum) diye yanıtladı.


Kemal, elindeki levyeye, sonra da Asya'nın yüzüne baktı. "La tua soluzione è rompere il mio finestrino?" (Çözümün camımı indirmek mi?) dedi alaycı bir tonla.


Asya, elini levyeye sıkıca sararak, "Sto facendo tardi. Se vuoi una soluzione, sposta la tua macchina," (Geç kalıyorum. Çözüm istiyorsanız aracınızı çekin) diye karşılık verdi.


O sırada, Kemal'in telefonu çaldı. Ceketin cebinden çıkardı ve sessize alarak Asya'ya döndü. "Coincidenza, anch'io ho fretta e ora devo occuparmi di sostituire un finestrino," (Tesadüf, benim de acelem var ve şimdi bir de cam taktırmak zorundayım) dedi.


Asya derin bir iç çekti. "Prima impari a parcheggiare, poi puoi ricercare le zone industriali nel tuo paese." (Önce park etmeyi öğren, daha sonra ülkendeki sanayi bölgelerini araştırırsın.) dedi. Kemal kaşlarını kaldırdı. Asya ekledi, "Non ho più pazienza. O sposti la tua macchina, o io lo farò. La scelta è tua." (Sabrım kalmıyor. Ya arabanızı çekin ya da ben çekmesini bilirim. Tercih sizin.) dedi.


Kemal, Asya'nın kararlılığına ve soğukkanlı tavrına gülümseyerek karşılık verdi. "Va bene, va bene. Farò come dici." (Tamam, tamam. Dediğin gibi yapacağım.) dedi.


Asya, ağzını açtı ama kendini sakinleştirmek için derin bir nefes aldı. Kaşlarını kaldırdı ve kendinden emin bir şekilde başını salladı. İkili, sessiz bir anlaşma içinde arabalarına doğru yürüdü.


Asya, direksiyon başına geçerken, Kemal de aracına bindi. İkisi de motorlarını çalıştırdı. Asya'nın bakışları bir an için dikiz aynasında Kemal'e takıldı. Kendi öfkesini bastırmayı başardığını ve durumu kontrol altına aldığını hissetti.


Kemal ise direksiyonun başında, yaşananları düşünüyordu. Asya'nın sert tavrı ve cesareti aklından çıkmıyordu.


Asya, yavaşça geri manevra yaparak park yerinden çıktı. Kemal de ona yol vererek, aracını ileri sürdü. Asya park yerinden çıkıp, yönünü döndürdü. Kemal o sırada çalan telefonunu eline aldı ama dikkati yanında duran araçla dağıldı. Kemal, Asya'nın ne yapacağını merakla beklerken,


Asya ona doğru eğilerek, " Coincidenza o no, assicurati di non incrociare mai più la tua strada con una ragazza TURCA, (Tesadüf ya da değil, bir daha bir TÜRK kızının yolunu kesmediğinden emin ol,)" dedi.


Kemal koltukta şaşkınlıkla dikeldi, kadının direksiyondaki sol bileğinin, iç tarafındaki dövmeye gözü ilişti. "𐱅𐰇𐰼𐰜."


Gözlerini kara ceylan gözlere kaldırdı. Cevap bile veremeden, Asya aracını hareket ettirdi. Kemal, aracın ardına bakarken plakasındaki ay ve yıldızı görünce şaşkınlıkla nefes verdi. Telefonu sağ koltuğa fırlattı, el frenini indirip peşine takıldığında, içindeki merak ve hayranlık karışımı bir hisle doluydu. Aracı hızla hareket etti, siyah Range Rover'ını gözden kaçırmamak için dikkatini tamamen yola verdi.


İtalya'nın tarihi sokaklarında hızla ilerlerken, iki araç arasında sessiz bir kovalamaca başladı. Dar ve kıvrımlı yollar, Kemal'in gözünde bir labirent gibi görünüyordu. Asya'nın sürüşündeki kesinlik ve güven, onu daha da etkiliyordu.


Bir süre sonra, Asya liman yoluna saptı. Aracı ticaret limanının kapısından girerken, Kemal aracını durdurdu ve ardından baktı.


Güvenlik kontrollerinden geçen aracı izlerken, düşüncelere daldı. Limanın geniş alanları, büyük yük gemileri ve hareketli işçileri gördü. Asya'nın kim olduğunu ve bu limanla nasıl bir bağı olduğunu merak ediyordu.


Asya'nın aracı gözden kaybolurken, Kemal derin bir nefes aldı ve kendi kendine fısıldadı,


"Kimsin sen, Türk kızı?"


Kemal bu karşılaşmanın tesadüf olmadığını hissetti.

Aracını tekrar hareket ettirerek, düşüncelerini topladı. U dönüşü yaparak şehre geri dönerken, Asya'nın ardındaki sırları çözmek için umut ediyordu.


Telefonu tekrar çaldı. Cebinden çıkardı, araç telefonluğuna yerleştirip açtı ve hoparlöre verdi.


"Alo. Oğlum niye açmıyorsun, ikidir arıyorum. Kaza mı yaptın, ne oldu?" Tuncay'ın sesi endişeliydi.


Kemal yola bakarken konuşmaya başladı. "Yok bir şey Tuncay. Ufak bir kaza," dedi, sesi sakin ama düşünceliydi.


Tuncay şaşkınlıkla, "Ne kazası Kemal? İyi misin?" diye sordu.


Kemal cevapladı, "Önemli bir şey yok merak etme. Şimdi toplantıya yetişmem lazım," dedi, dikkati yoldaydı.


"Tamam, bu konuyu konuşacağız daha sonra.dikkatli ol," dedi ve telefonu kapattı.


Telefonunu kapattıktan sonra yeniden yola odaklandı, ancak aklı hâlâ ceylan gözlerin ardındaki hikayeyi çözme arzusu içini kemiriyordu.


Telefonuna uzandı ve ekranına bakarak bir arama başlattı. Aradığı kişinin adını telefon rehberinden seçti ve ekranında "Hayri Aranıyor" ibaresi belirdi.


"Efendim abi," dedi Hayri.


Kemal, "Hayri, sana bir plaka atacağım. Kime ait olduğu bilgisi lazım," dedi.


Hayri, "Sorun mu var, Hayırdır abi?" diye sordu.


Kemal, "Dediğimi yap Hayri, soru sorma," dedi, sesinde bir emir tonu vardı.


"Tamamdır abi, ama biraz süre alabilir," dedi Hayri.


Kemal, telefonun diğer ucundaki sesin güven vermediğini duyunca baskın şekilde yanıtladı: "Hallet Hayri, hallet."


Telefonu kapatıp, mesajı hızla yazıp yolladı ve dikkatini yola verdi.


Kemal, bu düşüncelerle doluyken Telefonuna ara ara bir göz attı, Hayri'den gelecek olan bilgiyi beklerken, aklındaki sorular giderek derinleşiyordu.


Bir saat boyunca yol aldı.Her kilometrede, her virajda, bu sorular Kemal'in zihnini meşgul etti. Sonunda İtalyan holdingin büyük ve görkemli kapısından içeri girdi. Şirketin geniş otoparkına doğru ilerledi ve aracını dikkatlice park etti. Motoru durdurduktan sonra, bir an aklını toplamak için gözlerini kapattı,daha sonra aracından indi ve adımlarını hızlandırarak holdingin girişine doğru yürüdü.


Kapıdan geçerken, geniş ve modern lobide etrafına baktı ve asansörlere yöneldi.


Asansörden inip toplantı odasına doğru ilerlerken, lobide onu bekleyen birkaç şirket temsilcileriyle karşılaştı. İçlerinden biri, takım elbiseli ve ciddi görünümlü bir adam, Kemal'e doğru ilerledi.


"Merhaba Kemal Bey, hoş geldiniz. Sunum için hazırız," dedi adam, elini uzatarak.


Kemal, adamın elini sıktı ve kısa bir selamlaşmanın ardından, birlikte toplantı odasına doğru yürümeye başladılar. İş dünyasının kalbinin attığı bu yerde, her şey düzenli ve profesyoneldi.


"Umarım yolculuğunuz iyi geçmiştir," dedi adam, küçük bir gülümsemeyle.


Kemal, "Öyle oldu evet." Dedi.


İkili, toplantı odasının kapısına geldiğinde, Kemal içeri adım attı ve hazırlıklarını tamamlayan diğer katılımcılarla selamlaştı. Sunum başlamadan önce, aklındaki düşünceleri bir kenara bırakarak, projeye odaklanması gerektiğini biliyordu.


Geçen birkaç saat boyunca, iş dünyasının dinamikleri ve projelerin detayları üzerinde yoğun bir şekilde çalışıldı.


Sunum sonrası lobide birkaç iş arkadaşıyla kısa bir sohbet eden Kemal, cep telefonunu çıkarıp bir kez daha mesajlarını kontrol etti. Hayri'den hâlâ bir yanıt yoktu.


Toplantının ardından Italyan holdingin lobisine döndü. Karşısında Marco, toplantının başarılı geçtiğini belirten bir ifadeyle Kemal'e yaklaştı.


Marco: "Kemal Bey, sunumunuz oldukça iyi ve güvenilir. Birkaç görüşmemiz daha olacak. Değerlendirip size bildireceğiz."


Kemal: "Teşekkür ederim, Marco. Bu proje bizim için oldukça önemli. Geri dönüşünüzü sabırsızlıkla bekleyeceğim."


Marco: "Biz de öyle. İşbirliğimizin başarılı olmasını umuyoruz."


Kemal, Marco'nun söylediklerini onaylayarak başını salladı ve toplantı odasından ayrıldı.


Dışarı çıktığında, akşam güneşinin son ışıkları şehir üzerinde yumuşak bir parıltı bırakıyorken,arabasına yürüdü ve içine geçti.


Arabanın içindeki sessizliği bozan müziği açtı.



Koray Avcı'nın "Deniz Üstü Köpürür" şarkısı, araçta yankılanırken, ritmin her vuruşu Kemal'in ruhunu sarmaladı. Şarkının melankolik notaları, denizle özdeşleşmiş hüzünlü bir his uyandırıyordu ve bu his, o anılarını aklına getirdi.


Sokaklarda ilerlerken, gözleri bir süreliğine yolda ilerleyen araçlara odaklandı, ama düşünceleri sürekli olarak Asya'daydı.


Sağa çekip, arabayı durdurdu.Şarkının sözleri, onun dünyasına dair bir pencere açmış gibi hissettirdi. O an, müzik ve o anlar arasında bir bağ kurarak, kendini daha da derin düşüncelere kaptırdı.


Telefonu titredi,Gelen mesajda, uçak biletinin alındığına dair bir onay vardı. Türkiye'ye dönüş biletini kontrol ettikten sonra, kafasında çalkalanan düşüncelerle yüzleşti.


Türk kızını bir kez daha görmek istiyordu; içindeki merak ve çekim kuvveti, bu düşüncenin zihninde yankılanmasına neden olmuştu. Gece olan uçağına hala epeyce zaman vardı ve bu boşlukta, Asya'nın gölgeleri arasında kaybolmak istiyordu. İçinde bir kıvılcım yanıyordu.


Tekrar yola çıktı, Araç şehir ışıkları altında parıldarken, sokakların tanıdık dokusu onu , ilk karşılaştıkları yere geri götürdü. Şehir, geceye doğru sessizliğe bürünmüştü, ancak içindeki karışıklık ve merak tüm sessizliği kaplıyordu.


Sokağa vardığında, park yerindeki boşluğa aracını yanaştırdı ve dikkatlice etrafa bakındı.


Camdan dışarı bakarken, Asya'nın gittiği yönü düşündü. O an, şehirdeki her şeyin yalnızca bir arka plan olduğunu fark etti. Bir kez daha karşılaşmak için şansa ihtiyacı vardı; belki bu sefer, aralarındaki bağlantıyı daha iyi anlayabilecekti.


Umudunu yitirmeden, beklemeye devam etti. Gözleri, geceyi aydınlatan sokaklarda, o kadını tekrar görmek için dikkatlice tarıyordu, araçtan indi ve ilk karşılaştığı yere doğru adım attı.


Sokaklar karardı, gece çökmüş ve şehir bir sessizliğe bürünmüştü. Her geçen dakika ile birlikte daha da umutsuz hissediyordu. Yorgun bir şekilde ilerleyip geri dönerek birkaç adım attı.


Kafeye dönerek bir fincan daha kahve aldı, ama bu sefer tadı farklıydı. İçindeki bekleyiş ve yalnızlık, kahvenin tadını bile değiştirmişti. Gözleri, yorgun ve hayal kırıklığı içinde, karanlık sokağa bakıyordu.


Saatlerin geçtiğini ve tekrar karşısına çıkacağı umudu, gece ilerledikçe giderek soluyordu. Yavaşça toparlanarak, uçağına yetişmek için aracına yöneldi. Arabasının kapısını açıp içeri girdi, motoru çalıştırdı ve yola çıktı.


Şehirden ayrılırken, Her şeyin sona erdiğini ve artık Türkiye'ye dönme zamanının geldiğini biliyordu. 20 dk sonra havaalanına vardığında, arabayı park edip terminale yöneldi. Güvenlik kontollerinden geçti.


Son kapıdan geçerken, havaalanının iç kısmına bir kez daha göz attı. Kalabalığın arasında, içindeki umudu ve hayal kırıklığını yansıtan son bir bakış attı.


Gözleri, aradığı yüzü bulamamış olmanın verdiği hüzünle doluydu, uçağa doğru yürürken, dışarıdaki sessizliği hissetti.


Kemal, koltuğuna otururken, İçinde bir kıpırtı, bir umut vardı; belki de gelecekte yeniden bir araya gelme ihtimali.


Uçak, piste doğru ilerlemeye başladı. Yolcu koltuklarına yerleşmiş olan diğer yolcuların sohbetleri, uçağın içindeki sessizliği bozuyordu. Kemal, pencereden ve geceyi bir kez daha gözden geçirdi. Şehir ışıkları, kısıtlı görüş açısında parlıyordu.


Hızla pistte ilerlerleyen uçak,kalkışa geçti. Düşünceleri, uçağın gökyüzüne yükselmesiyle birlikte bir labirente dönüştü. Gece, derin karanlığıyla her şeyi örtüyordu, ancak Kemal'in kafasında kalan bir soru vardı: Kader güler miydi? Yoksa, yaşadığı bu kısa anı tozlu raflarına mı taşırdı?


Sağ bileğinin içine dikkatle baktı. Üzerinde ince işlenmiş bir sembol vardı: 𐱅𐰇𐰼𐰜. İşte bu, Türk kızını özel kılan şeydi; ikisinde de aynı iz vardı. Peki, bu iz, kalplerinde de yer alabilecek miydi?


Loading...
0%