Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10.Bölüm Aşkın fısıldayışı

@ciyakam12

Kemal, sabahın erken saatlerinde gözlerini açtığında içindeki heyecanı hissediyordu. Hızla hazırlandı, Havaalanına gitmek için taksiye bindiğinde, pencereden dışarı bakarken düşüncelere daldı.

Havaalanına varınca taksiden inip valizini aldı. Kapıya yönelirken, içindeki heyecanı kontrol etmeye çalıştı. Uçuşa hâlâ zaman vardı, ama Asya’yla buluşmanın düşüncesi onu hızla adım atmaya teşvik ediyordu. Terminale adım attığında kalabalığın arasında onu aradı; ancak o henüz gelmemişti. Saate baktığında, 06:30’u gösteriyordu. İçindeki bir kıpırtı, neden gelmediğini sorgulamasına yol açtı.

Bir köşedeki bekleme alanına geçerek, valizini yanına çekip oturdu. Akıl ve kalbin birbiriyle yarıştığı anlarda beklemeye koyuldu.

Bir süre sonra telefonunun sesi, düşüncelerini yarıda kesti. Ceketinin cebinden telefonu çıkardı, heyecanı bir an için dindi. “Ustam, günaydın! Nasıl gidiyor?” diye sordu. Usta, “Kemal Bey, şu an eve vardık. Talimatlarınıza göre üç güne yetişiriz inşallah,” diye yanıtladı. Kemal, “Eyvallah ustam. Sizden haber bekliyorum,” diyerek konuşmayı sonlandırdı.

Telefonu kapatıp başını sola çevirdiğinde, güvenlikten geçen Asya’yı görünce yüzünde beliren gülümseme, tüm endişelerini silip süpürdü. Telefonu yerine koyup hemen ayağa kalktı.

Asya, elinde valiziyle ona doğru yaklaşırken, ikisinin de gözlerinde aynı parıltı vardı. Asya gülümseyerek, “Günaydın Kemal. Sen mi erkencisin yoksa ben mi geç kaldım?” diye sordu.

Kemal, içindeki mutluluğu saklamadan, “Yok hayır, tam zamanında geldin. Daha yarım saatimiz var,” dedi. Asya’nın yüzündeki gülümseme, kalbini ısıtan bir bahar güneşi gibiydi.

Kemal, “Kahvaltı ettin mi?” diye sordu.

Asya gülümseyerek yanıtladı, “Gökçen Sultan varken kahvaltıdan kaçabilmem imkansızdı.”

İkisi de birlikte oturdukları havaalanındaki daire şeklindeki peyzajlı bankın etrafında yavaşça yerleştiler.

Kemal merakla, “Gökçen Sultan?” diye sordu.

Asya, “Babaannem...” anıları arasında kaybolmuş gibi görünerek gülümsemeye devam etti. “Küçüklüğümüzden beridir, bizim üzerimize çok düşer...” derken, Kemal yüzündeki ışıltıya kapılmıştı. Asya’nın anlattıkları, içindeki sıcak duygularla birleşerek ifadesine derin bir anlam katıyordu.

“Kemal,” diye seslendi Asya, dalıp gittiğini fark edince. Kemal, hafif bir şaşkınlıkla, “Hııı... Efendim?” dedi, gözleri hala onun gözlerinde parlıyordu.

Asya, hafifçe gülümseyerek, “Daldın gittin, iyi misin? , fazla konuştum galiba, kusura bakma,” dedi.

Kemal, gözlerini ayırmadan cevap verdi: “Hayır, aile sıcaklığı benim bilmediğim duygular... O yüzden, seni dinlemekten keyif alıyorum. Ailenin sana kattığı bu değerli anılar, bana bambaşka bir dünyayı gösteriyor. Ama ben... aileden bahsedince...” sesi bir anda kısıldı, yüzündeki ışıltı kaybolmuş, yerini karamsar bir ifade almıştı. İçindeki sıcak duygular, aniden soğuk bir rüzgarla sarsılmış gibiydi. “Sana böyle bir sevgiyle bağlı bir ailenin olması, ne kadar şanslı olduğunu gösteriyor,” diye ekledi, ancak bu sözler içinde bir boşluk bırakıyordu.

Asya, yüzündeki bu değişikliği fark etti. “Özür diler...” demek üzereyken, Kemal söze girdi. “Hayır, Asya. Ne olursa olsun, ne yaparsan yap... asla gerekmedikçe özür dileme insanlardan. Burada suçlu sen değilsin...”Gözlerindeki derinlik, Asya’ya bir tür güven veriyordu. “Herkesin kendi hikayesi var. Senin aile sıcaklığını anlatman, benim için bir hediye. Kendini kötü hissetmene gerek yok,” diye ekledi.

Asya, “Kemal, eğer paylaşmak istersen... yani... bazen konuşmak iyi gelir,” dedi yumuşak bir sesle. Onun bu teklifini buruk bir gülümsemeyle yanıtladı Kemal.

Tam o sırada, uçuş çağrısı anonsunu duydular. İkisi de aniden, zamanı unuttuklarını fark ettiler. Hızla yerlerinden kalktılar. Kemal, Gidelim, geç kalmayalım,” dedi.

Uçuş için kapıdan geçip, business class bölümüne yöneldiler. Rahat koltuklarla donatılmış, geniş ve konforlu bu bölümde yerlerini aldılar. Koltuklarına oturup kemerlerini bağladıktan sonra, uçuş öncesi son hazırlıkları yapmak için uçağın içindeki düzenlemeleri izlediler.

Uçak, İstanbul’dan kalkarak yaklaşık 3 saatlik bir uçuşun ardından İtalya’nın Havalimanı’na vardı. Yavaşça piste iniş yaptıktan sonra, birbirlerine gülümsediler.

Kemal, valizleri baş üstü dolabından alarak Asya’yı önünde yönlendirdi. Uçak kapısından dışarı çıktıklarında, sabah esintisi yüzlerine çarptı ve onları canlandırdı. Havalimanının içindeki hareketlilik, farklı dillerin ve kültürlerin sesleriyle doluydu.

Kemal, havaalanının araç kiralama bölümünden bir araç kiraladı ve birlikte araca doğru yürüdüler. Valizleri araca yerleştirdikten sonra, Asya’ya kapıyı açmayı unutmadı.

Asya, başıyla teşekkür ederek, “Sürekli kapımı açmak zorunda değilsin, Kemal,” dedi.

Kemal, gülümseyerek, “Benim için zahmet bile değil, Türkmen kızı,” yanıtını verdi. Her defasında söylediği bu iki kelime, içini sıcacık bir hisle dolduruyordu.

Kemal de arabaya geçti, Asya yanındaki pencereden dışarıya bakarak şehrin canlı sokaklarını izlemeye başladı.

Asya, heyecanla telefonunu çıkararak arama yaptı. “Signore, merhaba! Uçaktan indik, İtalya’dayız,” dedi.

“Hoş geldiniz! O halde, sizi direkt şirkete bekliyorum,” diye yanıtladı Giovanni.

Asya, Kemal’e dönerek, “En geç 30 dakika içinde orada olabiliriz,” dedi. Kemal başını salladı, onayladı.

Giovanni, “Pekala, Asya Hanım. Sizleri bekliyoruz,” dedi ve çağrı sonlandı.

Yarım saat sonra, İtalyan şirketinin modern binasına vardılar ve aracı park ettiler. Araçtan inip güçlü ve emin adımlarla, ilerlediler. Adımları neredeyse senkronize olmuş gibiydi; bu, aralarındaki uyumun sessiz bir göstergesiydi.

İtalyan şirketin lobisi, modern mimarinin ve zarafetin mükemmel bir birleşimiydi. Yüksek tavanlar, geniş cam panellerle çevriliydi ve doğal ışık, lobiyi aydınlatıyordu. Parlak mermer zeminler ve minimalist mobilyalar, mekâna sofistike bir hava katıyordu. Ortadaki büyük bitkiler ve duvarlarda yer alan sanatsal dokunuşlar, lobiyi daha da ferah ve davetkâr hale getiriyordu.

Giovanni, şıklığı ve zarafetiyle tanınan bir İtalyan beyefendisi gibiydi; onları lobide karşıladı ve sıcak bir gülümsemeyle elini uzattı.

“Benvenuti!” dedi Giovanni, dostça. Kemal ve Asya, samimi karşılama jestine aynı sıcaklıkla karşılık verdiler.

“Merhaba, Signore!” dediler aynı anda gülümseyerek.

Giovanni bu uyumu fark etti ve gözleri kısılana kadar gülümsedi. “Ne güzel bir uyum bu! ” dedi, içten bir tonla. Onun bu samimi yaklaşımıyla birbirlerine baktılar ve gülümsemeleri daha da derinleşti.

Giovanni, “Hadi, sizi toplantı odasına alalım. Buyrun. ” diye ekledi.

Yönlendirmesiyle , modern ve şık bir tarzla dekore edilmiş toplantı odasına girdiler. Oda, geniş bir cam duvarın arkasında etkileyici şehir manzarası uzanıyordu.

Odanın ortasında, parlak ceviz ağacından yapılmış büyük bir toplantı masası bulunuyordu. Masanın üzerinde birkaç dizüstü bilgisayar, bir dizi not defteri, su şişeleri ve kristal bardaklar düzenli bir şekilde yerleştirilmişti. Her bir sandalyenin ergonomik tasarımı, uzun süreli toplantılar için konfor sağlıyordu.

“Evet, Asya Hanım ve Kemal Bey, tekrar hoş geldiniz,” dedi Giovanni, Kemal’e doğru bakışlarını yönelterek. “Türkmenler’le olan ortaklığınızı öğrendiğimde büyük şaşkınlık duydum açıkçası. Süleyman Bey’in uzun yıllar boyunca yalnız çalıştığını biliyorum, bu yüzden güvenini kazanmanız gerçekten etkileyici. Ben de bu güven bağına dayanarak, sizinle kara taşımacılığı alanında çalışmak isterim. Süleyman Bey’in şirketine duyduğum güven, sizinle iş birliği yapma isteğimi pekiştiriyor,” dedi.

Kemal, gülümseyerek, “Tabii ki, Signore Giovanni. Biz de Türkmenler’e aynı şekilde güveniyoruz. Onların prestijli ve çalışkan yanlarıyla daha da ileriye gideceğimize inanıyorum. Sizinle çalışmak da benim için büyük bir memnuniyet olur,” diye yanıtladı.

Giovanni, masanın üzerine yerleştirilmiş not defterlerinden birini alarak, “O halde, birlikte nasıl bir yol haritası çizebileceğimizi konuşalım,” Asya’ya dönerek, “ ve sizi sadece iş konuşmak için çağırmadım. Şirketimiz adına düzenleyeceğimiz güzel bir davet olacak. Açıkçası, sizi de bu davette görmek istiyorum,” dedi.

Kemal ve Asya, birbirlerine bakarak başlarını salladılar ve onay verdiler. Giovanni memnun bir şekilde gülümsedi.

Toplantı bitiminde Asya ve Kemal ayağa kalktı. Giovanni de masasından kalkıp yanlarına yaklaştı. “Davetimiz yarın akşam gerçekleşecek. Özel misafirlerime güzel bir otel ayarlamak isterim,” dedi. Ancak Asya hemen söze girdi, “Teşekkürler, Signore. Ama ben evimde konaklamak isterim,” dedi. Giovanni, isteğini hemen onayladı ve gülümsedi.

Kemal de ekledi, “Teşekkürler, Signore. Ben de hallederim,” diyerek Asya’nın tercihine destek verdi. Giovanni, takdir edercesine başını sallayarak, “Elbette, istediğiniz gibi olsun,” dedi. “Görüşmek üzere,” ekledi , samimi bir gülümsemeyle. Asya ve Kemal, kendilerine gösterilen ilgi ve sıcaklık için teşekkür ederek toplantı odasından çıktılar.

Şirketten çıkıp arabaya yöneldiler ve içlerine geçtiler. Kemal, “Seni eve bırakayım, lokasyonu açar mısın?” dedi. Asya başıyla onaylayıp telefonundan konumu açmaya koyuldu. “Sen nerede kalacaksın peki?”

Kemal, endişeli bakışlarını görünce gülümsedi. “Bir otel ayarlayacağım, merak etme. İdare ederim,” dedi.

Asya, “Burada konutunuz yok değil mi?” diye sordu.

Kemal, “Bizim İtalya’da pek bağlantımız olmadığı için normal olarak evet,” dedi. “Ama bu kısa süreli bir durum, idare edebilirim,” diye ekledi.

Asya, ona yardımcı olmayı düşündü. “Yine de ihtiyacın olursa, sana yardımcı olabilirim. Tanıdıklarım var, bir çözüm bulabiliriz,” dedi.

Kemal, bu destek teklifine teşekkür ederek, “Gerçekten çok naziksin. Ama merak etme, ” yanıtını verdi.

Asya, lokasyonu attığında, Kemal bildirimi açtı ve arabayı çalıştırdı. İtalya’nın tarihi ve canlı sokaklarında ilerlemeye başladılar.

Arabanın penceresinden dışarıya bakarken, Asya’nın gözleri renkli binalara, kafelere ve yürüyüş yapan insanlara takıldı. Kemal de dikkatini yola verirken, Asya’nın yanındaki huzurlu duruşunu gözlemleyerek sordu, “Burayı seviyor musun?”

Asya, “Seviyorum elbette. Ama İstanbul kadar değil. Buraya sık gidip gelmek beni yabancı hissettirmiyor, sadece,” dedi.

Kemal, “Öyle. İnsan nereye giderse gitsin, içinde bir parça evini, ait olduğu yeri taşır, hatta... bazen ait olduğu kişiyi taşır...” dedi.

Asya, onun yüzüne döndü; gözlerine baktığında bir şeylerin farklı olduğunu hissediyordu. İçinde beliren bu huzur, ona daha önce deneyimlemediği bir his gibi geliyordu. Yanında geçirdiği zaman, ona kendini özel hissettiriyor, ancak henüz ne hissettiğini tam olarak anlayamıyordu. Sadece onunla birlikte olmanın verdiği mutluluğu hissediyordu.

Sonunda, Asya’nın evi olan minimalist bir villa ile karşılaştılar. Villa, modern mimarisi ve temiz hatlarıyla dikkat çekiyordu. Geniş cam pencereleri, içeri bolca ışık alıyor ve dışarıdaki manzarayı tüm güzelliğiyle yansıtıyordu. Evin çevresi, renkli çiçeklerle dolu bir bahçe ile süslenmişti.

Kemal, aracı park ettikten sonra arabadan indiler ve bagajdan Asya’nın valizini çıkardı. Asya, kapıdaki güvenlikleri selamladı ve evin anahtarını teslim aldı. Kemal’i ardına alarak girişe doğru yürüdüler. Asya, kapıyı anahtarıyla açtı ve Kemal’i eliyle davet etti. “Oraya bırakabilirsin, Kemal, ben hallederim,” dedi, köşeyi göstererek. Kemal valizi bıraktı ve ikisi de evin salonuna adım attı.

Asya, içeri girdiğinde kendini hemen evinde hissetti. Mekânın sıcaklığı ve düzeni, ona huzur veriyordu. Kemal, etrafa göz gezdirirken rahatlamış yüz ifadesini fark etti; bu anın keyfini çıkarmak istiyordu. Asya, birkaç adım atarak pencereden dışarı bakarken, “Burası benim buradaki sığınağım,” dedi , evin içini gösterecek şekilde. Sonra, villanın arka bahçesini gören kapıyı açtı. İtalya’nın serin havası ikisine de çarparken, bahçeye çıktılar.

Villanın arka bahçesinden bakıldığında, İtalya’nın büyüleyici manzarası tüm güzelliğiyle gözler önüne seriliyordu. Uzaklarda, şehrin tarihi binaları ve renkli çatılar belirgin bir şekilde görünüyordu. Asya, bu manzarayı her seferinde hayranlıkla izliyordu; şehir, ona geçmişin izlerini ve yaşamın ritmini hatırlatıyordu. Kemal de onun bakışlarını takip ediyordu.

“Manzara harika,” dedi Kemal, duygularını paylaşıyormuş gibi. “Gerçekten bu manzarada kaybolmak mümkün.” Asya, ona katılarak, bu anın tadını çıkarmak için derin bir nefes aldı.

Kemal, ona dönerek, “Aç mısın?” diye sordu. Asya, hafifçe gülümseyerek, “Biraz açım, evet,” dedi.

Kemal, “O halde ne yapmak istersin? Bir şeyler hazırlayabilirim,” dedi.

Asya, “Yok. Sen benim misafirimsin, Kemal. Sen keyfine bak, ben hazırlarım şimdi,” dedi. Kemal, bu nazik davranışına karşı gülümsedi ve “Peki, o zaman ben de sana yardım edebilirim,” dedi.

Asya, “Gerçekten gerek yok. Teşekkür ederim,” diye yanıtladı, ama gözlerinde yardım teklifine karşı bir sıcaklık belirdi.

İçeriye girer girmez elini mutfak tezgahına dayadı, hafif bir iç çekişle, “Ne yapabilirim?” diye kendi kendine mırıldandı. Ardından telefonunu çıkardı ve Kemal’in bir anlığına kontrol ettikten sonra, bir arama başlattı.

“Asya’m, vardın mı?” diye sordu Elif.

Asya, “Evet anne, villadayım. Anne... yemek yapmam lazım... Ne yapmalıyım? Kemal de burada... rezil olmamalıyım anne,” dedi endişeyle.

Elif gülümseyerek, “Kızım, şöyle soslu bir makarna yapabilirsin. Hem İtalya’da da çok seviliyor,” diye yanıtladı.

Asya kararsızca, “Olur mu ki? Kolaya kaçmaz mı, annem?” dedi.

Elif, “Kızım... misafir umduğunu değil, bulduğunu yer. Sen ikramını güzelce yap, beğense de beğenmese de sen gerekeni yapmış olacaksın zaten, dert etme. İçinin rahat olacağı en güzeline karar ver kızım,” dedi, güven verici bir tonla.

Asya, annesinin sözlerini düşünerek içini çekti ve “Tamam anne, haklısın. O zaman yapacağım,” dedi. Elif, “Tamam kızım, kolay gelsin,” diyerek konuşmayı bitirdi. Telefonu kapatırken içindeki endişenin azaldığını hissetti. Ardından tencereyi çıkarıp suyu kaynatmak için ocağa koydu. Ocağın altını açtıktan sonra düşüncelerine dalmıştı; bu yüzden Kemal’in içeriye adımladığını fark etmedi.

“Yardım etmemi ister misin?” diye sordu , Asya’yı düşüncelerinden çekip çıkararak.

Asya, bir anda dönüp hafif bir şaşkınlıkla, “Yo, Kemal. Sağ ol, ben hallediyorum,” dedi, hafif bir gülümsemeyle.

Kemal, kaynamakta olan tencereye göz attı. “Suyu neden kaynatıyorsun peki?” diye sordu.

Asya, “Makarnayı haşlamak için...” dedi.

Kemal gülümsedi ve ardından ceketini çıkardı, bar sandalyesine astı ve gömleğinin kollarını çözerek kıvırmaya başladı. “Birlikte yapalım, daha hızlı olacaktır. Bana malzemeleri çıkarır mısın?” diye ekledi.

Asya, bu önerisine karşı çıkamadı ve “Tabii ki,” diyerek mutfak dolabını açtı.Mutfak tezgahına malzemeleri düzenli bir şekilde dizdikten sonra Kemal, “Önce sosu hazırlayalım,” dedi. Domates sosu için gerekli malzemeleri aldı ve dikkatle doğramaya başladı.

“Gerçekten sos yapmayı biliyor musun?” diye sordu Asya, merakla.

Kemal gülümsedi ve ona doğru döndü. “Evet, çok kez yaptım. İtalya’da birçok farklı sos var, ama basit bir domates sosu her zaman en iyisidir,” dedi.

Asya, sebzeleri doğrayarak ona yardım etti. Kemal, soğan ve sarımsağı zeytinyağında kavururken, “Harika kokuyor,” dedi Asya, tavaya yaklaşıp buharı içine çekerek geri dönerken Kemal ile göz göze geldi. “Sevgiyi neye katarsan güzelliği kaçınılmaz olur, der babannem” dedi,gözlerini ayırmadan. Kemal, bu sözler karşısında gülümsedi, makarnayı pişirdikten sonra tabağına dikkatle yerleştirdi. Önce makarnayı güzelce şekillendirip ortasına koydu. Ardından, hazırladığı domates sosunu nazikçe üzerine dökerek renkli bir görünüm elde etti.

“Şimdi de biraz taze fesleğen ekleyelim,” diyerek küçük bir fesleğen dalını alıp, sosun üzerine yerleştirdi. Son olarak, rendelenmiş parmesan peynirini tabak üzerinde zarif bir şekilde serpiştirerek sunumunu tamamladı, tabağı Asya’ya uzatırken, “İşte, chef Kemal’in imzası!” dedi, yüzünde gururlu bir gülümseme ile.

Asya, tabağa hayranlıkla bakarak, “Çok güzel görünüyor!” dedi. Kemal, takdirini görünce içten bir gülümseme ile karşılık verdi.

Birlikte bahçedeki masaya, tabaklarını alıp yöneldiler ve oturdular. Hava çoktan akşama teslim oluyordu. Hafif bir rüzgar yaprakları hışırdatıyordu.

Asya, tabağındaki makarnayı incelerken gülümsedi.

“Bu gerçekten harika görünüyor, Kemal,” dedi, neşeli bir sesle. Kemal, ona bakarak “Afiyet olsun,” diye yanıtladı. Asya, merakla gözlerini Kemal’in gözlerine dikip, “Ne yalan söyleyeyim, , senden böyle bir yetenek beklemiyordum,” dedi.

Kemal, içten bir gülümsemeyle, “Yalnız yaşamanın verdiği tecrübeler diyelim,” diye cevapladı.

Asya, bu sözlerin ardındaki duyguyu hissetti. “Yalnız mı yaşıyorsun?” diye sordu, sesindeki merak ve samimiyet belirgindi.

Kemal, derin bir nefes aldı, içindeki duyguları açığa çıkarmaktan korkar gibi. “Babam evlenince evden ayrıldım…” dedi, sesi biraz titredi.

Asya, “Neden?” diye sordu. Kemal, gözlerini bir an yere dikip, “Annemin yerine birini koyabilecek düşüncede değildim o zamanlar. Onu kaybedince her şey alt üst oldu… Bizi bir ara tutan bir bağdı annem. Şimdi ise savrulan hayatlar kaldı geride…” dedi, lokmasını ağzında büyütürken, sesi içinde bir şeylerin kırıldığını hissettiriyordu. “Kaybettiğim şeylerin ardında kalan boşluk, zamanla dolmak bir yana, daha da büyüyor gibi hissediyorum,” dedi.

Asya, bu kelimelerin ardındaki derin anlamı hissederek başını eğdi. Yüzünde bir empati ifadesi belirdi. “Hayat bazen o kadar beklenmedik yerlerden darbe vuruyor ki, yeniden başlamanın ne kadar güç olduğunu anlayabiliyorum. Sen çok güçlü bir adamsın, bunu görebiliyorum, gözlerinde...”

“Sözlerin, bakış açın, merhametin... her an daha farklı yanlarını tanımak istememe yetiyor...” dedi Asya, bu sözler sanki ağzından değil kalbinden kaçmıştı. Durdu ve Kemal’in bakışlarına daldı.Kemal, sıcak ve samimi bakışlarıyla karşılaştığında derin bir nefes alıp verdi.

O an, kelimelerin ötesinde bir anlam kazandı; bakışlarındaki sıcaklık, kalplerindeki kıvılcımı ateşle buluşturmuş gibiydi.

Asya’nın gözlerindeki derinlikte kaybolurken, kendisini ondan uzaklaşmak istemeyen bir duygu sarhoşu gibi hissetti Kemal.

Her kelime, aralarındaki bağı daha da güçlendiriyor, kalplerindeki hissiyatı açığa çıkarıyordu.

 

 

 

Loading...
0%