Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm ; Denizden Gelen Fırsatlar

@ciyakam12

5 gün sonra... 

Soydanlar Şirketi

İstanbul ;


Kemal, ofisinin geniş masasında bir dosya üzerinde çalışırken, arka plandaki telefon trafiği ofisteki gerginliği artırıyordu. Masanın etrafında çeşitli belgeler, telefonlar ve bilgisayar ekranları dağılmıştı. Kemal, telefonunun üstündeki ışığın sürekli yanıp sönmesiyle sık sık görüşmelere katılıyor, yüzündeki stres ifadesi daha da belirginleşiyordu.


Tuncay, odanın diğer köşesinde bir telefon görüşmesi yaparken, masanın kenarına yaslanmıştı. Yüzündeki öfke ve endişe, Kemal'in gerginliğini artırıyordu. İkisi de kısa aralıklarla göz göze gelerek sessizce bir şeyler konuşuyor, ofisin içi sessiz bir yoğunluğa bürünüyordu.


Telefonun sesi kesildiğinde, Kemal masasındaki dosyayı kapattı, içinde biriken hayal kırıklığı, ofisin havasını bile ağırlaştırmış gibiydi. Uzun süredir üzerinde çalıştığı anlaşmanın sonuca ulaşmaması onu derinden sarsmıştı. Yine de, kontrolünü kaybetmemeye çalışarak derin bir nefes aldı ve Tuncay'a baktı.


"Olmadı, Tuncay," dedi, sesi yorgundu. "Başka bir şirketle anlaşmışlar. Aylarca harcadığımız emek boşa gitti."


Tuncay, omzuna dostane bir dokunuşla destek verdi. "Bazen işler istediğimiz gibi gitmez, ama bu son değil. Başka fırsatlar da olacaktır." yanına oturdu ve onu motive etmeye çalıştı. "Bu tür durumlar şirketlerin hayatında olur. Bu deneyimden ders çıkarıp daha da güçleneceğiz.


Kemal masadaki çıktıyı eline aldı. "Listede kim varsa aradım. Ülke fark etmeksizin, ama yok." dedi, kağıttaki isimlere bakarak.


Tuncay, "Bir seçenek daha var ama bizi çok zorlayacak," dedi. Kemal dikkatle dinlerken sordu "Nedir o seçenek?"


Tuncay " Aslında işleri karadan değil de denizden büyütebiliriz diye düşünüyorum." Dedi


Kemal, önerisini duyar duymaz duraksadı ve ona dikkatle baktı. "Nasıl yani, denizden büyütmek? Anlat biraz."


Tuncay, gözleri parlayarak devam etti. "Bildiğin gibi, deniz taşımacılığı maliyet açısından daha avantajlı ve daha çevre dostu. Eğer deniz taşımacılığına daha fazla yatırım yaparsak, hem operasyonel maliyetlerimizi düşürür hem de daha geniş bir pazara ulaşabiliriz. Yeni gemilerle filo genişletmek, hem Türkiye içi hem de uluslararası taşımacılıkta bize büyük avantaj sağlar."


Kemal, bu fikri değerlendirerek başını salladı. "Evet, bu mantıklı. Ama bu büyük bir yatırım gerektirir. Bunun için ciddi bir finansman sağlamamız gerekecek."


Tuncay, masanın üzerinden birkaç dosya aldı ve Kemal'e uzattı. "Bak, burada bazı potansiyel yatırımcılar ve bankalarla ilgili bilgiler var. Ayrıca, mevcut filomuzu genişletmek için devlet destekli bazı teşvik programları da mevcut. Eğer doğru adımları atarsak, bu büyük fırsatı değerlendirebiliriz."


Tuncay, ekledi. " İstanbul'un en prestijli ve güvenilir deniz ticaret şirketi şu anda Türkmenler. Eğer bu deniz taşımacılığı işine gireceksek, onların deneyimlerinden ve ağlarından yararlanmak büyük avantaj sağlayabilir."


Kemal, Tuncay'ın son sözlerini duyunca kaşlarını çatıp ona dikkatle baktı. "Türkmenler mi? "


Tuncay, başını sallayarak onayladı. "Evet, tam olarak onlar. "


Kemal, bir an düşünceli kaldı. "Türkmenlerle işbirliği yapmak... Bu, oldukça stratejik bir hamle olabilir. Ama onların da bizimle çalışmak isteyip istemeyeceği ayrı bir mesele."


Tuncay, bir adım öne çıkarak cesaretle devam etti. "Bence denemeye değer. Onlara güçlü bir teklif sunabiliriz. Belki de karşılıklı fayda sağlayacak bir ortaklık kurabiliriz. Hem onların deneyimleri hem de bizim genişlemeye olan isteğimiz birleşirse, büyük işler başarabiliriz."


Kemal, Tuncay'ın sözlerini tartarak başını salladı. "Tamam, Tuncay. Bu yolu deneyeceğiz. Türkmenler ile görüşmek için bir plan yap. Onlara bizimle işbirliği yapmalarının ne kadar kazançlı olacağını göstereceğiz."


Tuncay, Kemal'in kararlılığını gördüğünde gülümsedi. "Harika. Hemen çalışmaya başlayalım ve bu projeyi hayata geçirelim. Denizden gelen fırsatları değerlendireceğiz."


Kemal, Tuncay'ın odadan çıkışını izlerken, bu yeni strateji, Soykanlar şirketini deniz taşımacılığında zirveye taşıyabilir ve onları geleceğe taşıyacak güçlü bir temel oluşturabileceğini düşündü.


O sırada, İstanbul'un batısında yer alan Ambarlı Limanı'nda hareketlilik vardı. Geniş liman sahası, çeşitli yüklerin elleçlenmesiyle dolup taşıyordu. Büyük bir konteyner gemisi, sabah güneşinin altında parlayan devasa vinçlerle dikkatle yanaşıyordu. Bu gemi, Asya'nın da aracı dahil olmak üzere birçok önemli yükü taşıyan bir deniz taşımacılık deviydi.


Gemi limana yanaşırken, işçiler hızla çalışmaya başladı. Asya'nın aracı, geminin kargo bölümünden yavaşça çıkarıldı ve liman sahasında dikkatle yerleştirildi. Aracın üzerinde hafif bir toz tabakası vardı, ancak bu, deniz yolculuğunun doğal bir parçasıydı.


Asya, liman sahasına adım attığında, İstanbul'un tanıdık havasını içine çekti. Şehrin kendine özgü kokusu ve sesleri, ona yuvasında olduğunu hemen hissettirmişti.

Deniz yolculuğu sırasında biriktirdiği özlem ve heyecan, limanın hareketliliğiyle karışıyordu. Aracına doğru yürürken, çevresindeki işçilere kısa selamlar verdi.


Aracına binip, motoru çalıştırdı ve İstanbul'un yoğun trafiğine karıştı. Denizin maviliği, martıların çığlıkları ve insanların hareketliliği, İstanbul'un yaşayan bir organizma gibi sürekli değişen ve gelişen doğasını yansıtıyordu.


Kemal ise, Levent'teki ofisinin balkonuna bir mola vermek için adımladı. Boğaz Köprüsü'nün İstanbul'un iki yakasını bağlayan ihtişamlı görüntüsüne dalmıştı. Sabahın erken saatlerinde, köprü, mistik bir sisle kaplanmış ve şehri daha da büyüleyici kılmıştı. Şehrin ışıkları, köprüdeki lambalarla dans ediyor, göz kamaştırıcı bir manzara sunuyordu.


Kemal'in gözü sağ bileğine kaydı, ona olan özlemini ve merakını her zaman hatırlatıyordu. Derin bir iç çekişle, "Kim bilir neredesin?" diye mırıldandı.


O anda , Asya'nın arabası köprüden geçmekteydi. Köprünün geniş ve modern yapısında, İstanbul'un yoğun trafiğine rağmen rahat bir şekilde ilerliyordu. Şehirle özdeşleşmiş köprüde ilerlerken, yüzünde, yolculuğun sonuna yaklaştığı için hafif bir rahatlama ve mutluluk ifadeleri taşıyordu. Asya'nın yüzünde bir gülümseme oluşturuyordu. İstanbul, ona her zaman olduğu gibi sıcak ve tanıdık geliyordu.


Yolculuğunun yorgunluğunu unutarak, ailesine kavuşmanın heyecanını hissediyordu. Şimdi, sadece birkaç saatlik bir mesafe onu ailesine kavuşturacaktı. İçinde biriken tüm özlem ve sevgi, bu yolculukta ona eşlik ediyordu.


Asya, köprüde ilerlerken İstanbul'un hızla uyanan sabah manzarasını izliyordu. Geniş köprü yolunda, sol tarafında boğazın serin sularının hafif dalgaları, sağında ise İstanbul'un modern silueti beliriyordu. Köprüden çıkıp Kemerburgaz'a doğru ilerlerken, şehrin yoğunluğu yavaşça yerini doğanın sakinliğine bırakıyordu. Yol kenarındaki ağaçlar ve parklar, yavaş yavaş genişleyen yeşil alanlarla birleşiyordu. Asya, penceresini açarak hafif esen sabah rüzgarını hissetti ve taze, doğal bir hava soludu.


Yolda ilerledikçe, asfaltın yerini taş döşeli yollar ve geniş bahçeler aldı. Şehir dışına çıktıkça, evlerin aralarındaki boşluklar artıyor, etraf daha sessiz ve huzurlu bir hal alıyordu. Yolda, özellikle meyve ağaçlarıyla çevrili küçük çiftlik evleri ve geniş açık alanlar göze çarpıyordu.


Kemerburgaz'a yaklaştığında, sonunda, geniş bahçeli lüks villası Asya'yı karşılıyordu. Villanın modern mimarisi, doğanın huzuru ile mükemmel bir uyum içindeydi.


Bahçeye girerken, güvenlik görevlisi araca yaklaştı.. Asya, camı indirdi ve içten bir gülümsemeyle selam verdi.


"Günaydın Aziz abi," dedi, neşesi yüzünden okunuyordu.


Aziz, Asya'nın arabasından inmesiyle birlikte ona içten bir gülümsemeyle seslendi: "Hoş geldin, Asya. Uzun bir yolculuktan sonra evine, hoş geldin. Geç hadi herkes seni bekliyor."


Aziz'in samimi karşılama sözlerine gülümseyerek cevap verdi: "Teşekkür ederim, Aziz abi."


Bu karşılıklı samimiyet, Aziz ve Asya arasındaki sıcak ilişkiyi ve birbirlerine duydukları yakınlığı yansıtıyordu.


Asya, aracı bahçeye park ederken, evin sıcak atmosferinin ve tanıdık huzuru hissetti. Aracını bahçeye park ettikten sonra, kapıdan inerek bagajın yanına gitti. Valizini çıkarmak için bagajı açtı ve büyükçe dikkatle çıkarıp bahçeye indirdi, evin kapısına doğru ilerledi.


Aziz, ona yardım etmek için yanına geldi. "İstersen valizleri ben taşıyayım," dedi nazikçe.


Asya, gülümseyerek, "Teşekkür ederim, Aziz abi. Kendim taşırım, fazla zahmete gerek yok, sağ ol" dedi. Valizlerini evin kapısına kadar getirip, ardından içeriye doğru yöneldi. Valizini alarak, kapının önüne ilerledi. Çalışanlardan biri, kapıyı açarak Asya'ya gülümsedi. "Hoş geldiniz, Asya Hanım," dedi, içten bir şekilde.


Asya, gülümseyerek cevap verdi. "Teşekkür ederim. Her şey yolunda mı?"


"Her şey yolunda," dedi çalışan. "Sizi görmek çok güzel. Hemen valizlerinizi alalım."


O anda, İnci'nin sevinçli sesi yankılandı. "Ablam geldiiiii!"


Asya, İnci'yi kucakladı, "Canım, seni gördüğüme çok sevindim!" dedi. "Nasılsın?"


İnci, gözleri parlayarak, "Çok iyiyim, abla. Seni çok özledim." diye sordu.


"Ben de seni özledim prensesim" dedi Asya, gülümseyerek.


Arka plandan hızlı adımlarla yaklaşan iki siluet dikkatini çekti. Babaannesi Gökçen Hanım ve annesi Elif Hanım , yüzlerinde geniş birer gülümseme ile doğru yaklaşıyorlardı.


Gökçen Hanım, yaşına rağmen enerjik bir şekilde adımlarını hızlandırarak, "Asya'm, hoş geldin!" diyerek torununu kucakladı. "Seni çok özledik."


Elif Hanım da Asya'yı kucaklayarak, "Hoş geldin, kızım. "dedi


Asya, babaannesinin ve annesinin sıcacık karşılamasıyla rahatladı. "Bende, hepinizi çok özledim," dedi. "Nasılsınız?"


Gökçen Hanım, "İyiyiz hamdolsun kızım. Ev biraz sessizdi. Şimdi daha canlı olacak, "dedi


Elif Hanım, mutfaktan gelen mis gibi kokulara işaret ederek, "Hadi, kahvaltı hazır. " dedi.


Evdeki çalışanlar, Asya'nın rahatlaması ve dinlenmesi için ellerinden geleni yapıyordu. Evin içindeki sıcaklık ve ailevi bağlar, Asya'nın yüzünde büyük bir rahatlama ve mutluluk ifadesi oluşturuyordu.


Asya, eve adım attığı anda mutfaktan gelen mis gibi kokular, sabahın erken saatlerinde hazırlanan kahvaltının iştah açıcı olduğunu hissettiriyordu. Kahvaltı masası, taze pişmiş ekmekler, peynir çeşitleri, zeytin, domates, salatalık, menemen ve çeşitli reçellerle özenle hazırlanmıştı.


Gökçen Hanım, masanın etrafında son dokunuşları yaparken, Elif Hanım, Asya'nın kahvaltı masasına geçmesini sağladı. İnci ise heyecanla Asya'nın yanına oturdu.


"Abla, kahvaltı hazır! Tüm sevdiğin şeyler var burada," dedi İnci, gözleri parlayarak. "Hadi oturalım, aç kaldım!" Asya gülümseyerek ona baktı.


Gökçen Hanım mutfaktan çıkıp, büyük bir gülümsemeyle Asya'ya bakarak, "Kahvaltının tadını çıkar, kızım. Tüm yiyecekler taze ve ev yapımı," dedi.


Elif Hanım, sofrada otururken, "Özlemişsindir kızım istediğin kadar ye. "dedi


Asya, sofradaki yiyecekleri inceleyerek, " Her şeyden önce, sizlerle bu güzel kahvaltıyı paylaşmayı özledim," dedi.


Kahvaltı başlamıştı ve evin içindeki sohbet, sıcak ve samimi bir atmosfer yaratmıştı. Aile, birlikte keyifli bir kahvaltının tadını çıkarırken, uzun bir süre boyunca özlem duyduğu bu anı kucaklıyorlar, kahvaltının tadına varıyorlardı.


Asya, masanın etrafına göz gezdirdi ve babasının eksikliğini fark etti. Hafif bir endişeyle, "Babam nerede?" diye sordu.


Elif Hanım, tatlı bir gülümsemeyle cevap verdi, "Baban sabah erkenden bir toplantıya gitti, ama seni görmek için sabırsızlanıyor. Öğleden sonra geri dönecek."


İnci, çayını yudumlarken, "Babam senin dönüşünü dört gözle bekliyordu. Dönüşünü kutlamak için büyük bir akşam yemeği bile planladı!" dedi.


Asya, babasının iş yoğunluğunu anlayarak başını salladı. "Tamam, onu görmek için sabırsızlanıyorum. Toplantıdan sonra birlikte vakit geçiririz."


Elif Hanım, masadaki peynir tabağını uzatırken, "Merak etme tatlım, baban da seni çok özledi. Bugün onunla bolca vakit geçiririz." Diye ekledi.


Asya, ailesinin bu sıcak ve samimi karşılamasıyla içini huzurla doldurdu ve kahvaltıya devam etti. Babasını görmek için sabırsızlanıyordu, ama şimdilik sevdikleriyle birlikte olmanın tadını çıkardı.


Kemal, hala ofisinde masasında dağınık belgeler önünde oturuyordu. gözleri bir dosyadan diğerine geçerken gerginliği yüzüne yansıyordu. Kağıtlar, raporlar ve notlar arasında kaybolmuş gibi görünüyordu, fakat işlerin üstesinden gelmek için elinden geleni yapıyordu.


Kapı çaldı ve içeriye asistan Aysun girdi. Kemal, masasında derinlemesine çalışırken, Aysun'un gelişiyle dikkatini ona yöneltti. Aysun, "Efendim, Görüşme için randevuyu ayarladım, Süleyman Türkmen saat 10'da size vakit ayırabileceğini söyledi." dedi.


Kemal, bu bilgiyi duyunca kafasını kaldırdı ve Aysun'a onay vererek, "Tamam, Aysun. Görüşme saatinde hazır olacağım. Dosyaları hazırlamak için bir süre daha çalışmam gerekecek. Teşekkürler," şeklinde yanıtladı. Aysun başını sallayarak odadan çıktı ve Kemal işine dönerek devam etti.


Önünde büyük bir sorumluluk vardı: Türkmenler ile yapılacak işbirliği. Bu, şirketin geleceği açısından kritik bir adım olabilirdi ve her şeyin doğru bir şekilde yürütülmesi gerekiyordu. İşbirliğinin detaylarını ve olası sonuçlarını değerlendirmek için kapsamlı bir hazırlık süreci gerekiyordu. Kemal, bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek için stratejik planlama yapmaya karar verdi ve tüm dikkatini bu önemli görüşmeye odakladı.


Pürdikkat çalışırken telefonundan gelen bildirimle dikkatini çekti. Ekranı açtığında bir mesaj gördü. Mesajda, bir konumun linki ve kısa bir not yer alıyordu: "Kaçamak zamanı, kahveni söyledim, bekliyorum. "mesajı okuduktan sonra gülümsedi.. Hızla toparlanıp ofisten ayrıldı. Aracına oturur oturmaz, motoru çalıştırdı ve hızla caddeden çıkıp yola koyuldu.


Levent'in yüksek binaları ve hareketli sokakları hızla geride bırakırken, aklındaki düşünceler ve iş planları hızla geçip gitti. Bir an için derin bir nefes aldı ve mesajda belirtilen konuma doğru yöneldi. Randevuya gitmek üzere yola çıkarken, kalbindeki heyecanı ve beklentiyi içten bir şekilde hissetti.


Kafenin önüne vardığında, aracını park ettikten sonra kapıdan içeri girdi. Kafe, modern ve şık bir tasarıma sahipti, ferah bir atmosfer sunuyordu. İçeri girdiğinde, karşısında rahat bir oturma düzeni ve geniş pencerelerden gelen bol miktarda doğal ışık gördü. Kafede birkaç müşteri sessizce kahvelerini yudumluyordu.


Gözleri masada oturan kadını fark etti. Kadın, zarif bir şekilde oturuyor ve kahvesini yudumluyordu. Kemal, kadının tanıdık yüzüyle karşılaştığında gülümsedi.


"Merhaba, Hanımefendi. Kahvemi sipariş ettiğiniz için teşekkür ederim," dedi Kemal, gülümseyerek.


Kadın, Kemal'in yaklaşmasını görünce gülümsedi ve ayağa kalktı. "Merhaba Kemal Bey, hoş geldiniz. Lütfen oturun," dedi.


Kemal, kadının yanındaki koltuğa oturdu ve garson, sipariş ettiği kahveyi masaya bıraktı. İkisi de birbirlerine keyifli bir sohbet için hazır görünüyordu.


Kadın, Kemal'in oturduğunu görünce gülümsedi ve nazikçe söyledi: "Yine tam zamanında, Kemal Bey."


Kemal, hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Teşekkür ederim. Zamanlama konusunda her zaman titiz olmaya çalışırım."


Kadın, kahvesinden bir yudum alarak devam etti: "Bu kadar dakik olmanız ne kadar hoş. Ben de kahvemin tadını çıkarırken, sizinle önemli bir konuyu konuşmak istiyorum."


Kemal, ilgisini çeken bir gülümsemeyle başını sallayarak, "Elbette, dinliyorum," dedi...


Loading...
0%