Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@ciyakam12

Asya, sabahın erken saatlerinde uyanmıştı. Günün ilk ışıkları pencere camlarından içeri süzülürken, güne enerjik başlamak için hazırlıklara başlamıştı. Önce kısa bir egzersiz yaptı, ardından banyoya yöneldi. Sıcak bir duşun ardından kendini taze ve dinlenmiş hissetti.

Evin çalışanları, mutfakta kahvaltı hazırlıklarına başlamıştı. Elif, onlara yardımcı olurken bir yandan da yönlendirmelerini yapıyordu.

Kahvaltı için taze ekmekler fırından yeni çıkmıştı; çalışanlar, ekmekleri dikkatlice kesip masanın üzerine yerleştiriyordu. Elif, bir yandan reçel ve bal kavanozlarını açarken, diğer yandan peynir ve zeytin tabaklarını düzenliyordu.

Mutfakta, taze pişirilmiş börekler ve poğaçalar da vardı. Elif, çalışanlarla bu lezzetleri servis ederken, sabah kahvaltısının özenle hazırlandığından emin oluyordu.

Asya ise masanın düzenini ve sunumunu kontrol ederken, annesiyle çalışanlara kahvaltının son dokunuşlarını yapmaları için yardımcı oluyordu. Aile üyelerinin kahvaltıdan en iyi şekilde faydalanmaları için her şeyin mükemmel olmasını istiyordu.

Hazırlıklar tamamlandığında, kahvaltı masası şık bir şekilde düzenlenmişti. Çeşit çeşit peynirler, zeytinler, taze sebzeler, reçeller ve ekmekler, masanın üzerinde düzenli bir şekilde sıralanmıştı.

Asya, çaydanlığı getiren Yeşim’i gördü ve masadan kalktı. “Teşekkürler Yeşim,” dedi, kadın gülümsedi. Her zaman ailesinin çayını kendisi hazırlardı. Babasının yanına adımladı ve ince belli bardağını özenle doldurdu. Ardından annesine yöneldi.

İnci, çaydanlık yaklaşıldığında seslendi: “Abla, ben çay içmeyeceğim. Bana koyma lütfen.”

Asya, İnci’ye bakarak sordu: “Neden, incim?”

İnci, başını hafifçe eğerek cevapladı: “Pek sevmiyorum abla, biliyorsun.”

Asya, İnci’ye gülümseyerek cevap verdi: “Çay, Türk kültüründe sohbetlerin ve aile birliğinin simgesidir, ama senin tercihin de önemli. Yine de, sohbetin tadı çaysız çıkmaz.”

İnci gülümseyerek, "Biliyorum abla, ama çayı çok sevmiyorum. Seninle birlikte oturup sohbet ederken çaysız da idare ederim," dedi.

Herkes gülümsedi. Tatlı ve sempatik tavrıyla, masadaki atmosferi her zaman daha keyifli hale getiriyordu. Asya, İnci'nin bu samimi ve içten haline gülümseyerek karşılık verdi ve çayını babasına doldurmayı sürdürdü.

Asya, Gökçen Hatun’un bardağına yöneldi. “Gökçen Sultan,” dedi ve tatlı bir gülümseme belirdi yüzünde. Gökçen, Asya’ya sevgi dolu bir bakışla karşılık verdi. İkisi aynı anda, “Açık ama renkli olsun,” diyerek çayın rengini kastetmişlerdi. Bu tatlı alışkanlık, aralarındaki sıcak bağı ve samimiyeti yansıtıyordu.

Asya, son olarak kendi çayını da doldurduktan sonra çaydanlığı masaya bıraktı ve yerine oturdu. Aile üyeleri arasında hoş bir sohbet başlamıştı; herkes keyifli bir kahvaltının tadını çıkarıyordu.

Asya, kahvaltının ardından odasına yönelmek için masadan ayrıldı. Yavaş ve zarif adımlarla, villanın geniş salonunu geçerek merdivenlere yöneldi. Merdivenler, kaliteli ahşap ve modern korkuluklarla zarif bir şekilde tasarlanmıştı. Asya, merdivenlere çıkarak, tavanın yüksekliğini ve ışığın mekâna yumuşak bir şekilde dağıldığı alanı dikkatle inceledi.

Üst kata vardığında, koridorun duvarları boyunca asılmış olan sanat eserleri ve aile fotoğrafları, evin samimi atmosferini tamamlıyordu. Koridorda yürürken, odasının kapısına doğru odaklandı. Kapının önüne geldiğinde, içeri girmek üzere kapıyı açtı ve odasına adım attı.

Odanın içi, minimal bir şıklıkla dekore edilmişti. Doğal ışık, büyük pencerelerden içeri girerek odayı aydınlatıyor ve mekâna sıcak bir atmosfer katıyordu. Odanın ortasında, büyük bir yatak ve etrafında şık bir oturma alanı bulunuyordu. Dolap, odanın köşesinde yer alıyor ve düzenli bir şekilde kıyafetler ve aksesuarlar içeriyordu. Aynanın yanındaki masada makyaj malzemeleri özenle yerleştirilmişti.

Asya, odasına adım attığında, Odanın ortasında yer alan büyük dolaba doğru yöneldi.Dolabın kapağını açtı, gözleri renkli ve şık seçeneklerin arasında gezindi. Hızla bir ceket takım seçti.

Seçtiği takım üzerindeki düğmeler, zarif bir dikiş işçiliğiyle parlıyordu, dikkatle giydikten sonra, aynanın karşısına geçti. Saçlarını toplamak için birkaç küçük tokayı ve saç spreyi kullanarak, saçlarını şık bir topuz haline getirdi. Yüzündeki doğal makyajı özenle uyguladı; hafif bir fondöten, incecik bir göz farı ve rujla güzelliğini vurguladı.

Son olarak, büyük bir özenle seçtiği küçük küpelerini taktı. Her bir detay, onun şıklığını ve profesyonelliğini tamamlıyordu. Sonuç olarak, hem zarif hem de dikkat çekici bir görünüm elde etmişti. Hazırlığın tamamladıktan sonra, odasından çıkmak üzere kapıya yöneldi. odanın kapısını kapatmadan önce çantasını açtı ve telefonunu dikkatlice yerleştirdi. Merdivenlere doğru yürürken, zarif adımlarının sesleri ahşap zemin üzerinde yankılandı.

Asya, alt kata indikten sonra bahçeye doğru yöneldi. Geniş bahçede, güneşin ışıkları altında parlayan villa, sabahın huzurunu yansıtıyordu.

Süleyman Türkmen, aracın yanında sabırla bekliyordu. Üzerinde şık bir takım elbise vardı ve ciddi ama rahat bir ifadeyle etrafa bakıyordu. Asya, babasının yanına yaklaşırken, hafif bir gülümsemedi.

Süleyman, gözleriyle onayladı ve “Hazır mısın kızım?” diye sordu. Asya, babasına doğruca yürüyüp yanına geldi ve “Hazırım baba,” diyerek onay verdi.

Asya, babasının yanında arabanın yanında durdu ve kendi araç anahtarını çıkardı. “Baba, ben kendi arabamla gideceğim.” dedi.

Süleyman, başıyla onayladı ve gülümseyerek, “Peki, kızım. Yolda dikkat et, görüşürüz,” dedi.

Babasına veda ettikten sonra, araç kapısını açtı ve direksiyon başına geçti. İçeriye oturdu ve motoru çalıştırarak, yola çıkardı. Süleyman, Asya’nın arkasından bakarak, kendi aracına yöneldi ve günün işlerine başlamak üzere yola koyuldu.

Asya, Kemerburgaz'dan yola çıktıktan sonra, şehir merkezindeki Türkmenler Şirketi'ne doğru ilerlemeye başladı. Trafiğin duruma göre değişiklik gösterdiği bu yolda, ortalama olarak yaklaşık 20-25 dakikada şirkete ulaştı. Geniş park alanına park ettikten sonra, şirkete adım attı. Girişteki güvenlik görevlisi, Asya’yı görünce gülümseyerek selam verdi.

“Günaydın Asya Hanım,” dedi güvenlik görevlisi. “Hoş geldiniz.”

Asya, sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdi. “Günaydın, teşekkür ederim.”

Şirketin ana girişinde ilerlerken, çalışanlar aralarındaki sohbeti kesip Asya’ya dikkatle baktılar. Asya, onlara nazik bir şekilde selam verdi ve birkaç çalışanla kısa sohbetler yaparak geçerken, hepsi onun sıcak davranışlarına karşılık vererek gülümsedi.

Ofis katına yöneldiğinde, birkaç çalışan Asya’yı görünce yüzlerinde memnun bir ifade belirdi. Asya’nın enerjik ve pozitif tavrı, ofisin atmosferini aydınlattı ve herkesin moralini yükseltti.

Asya, ofisine yöneldiğinde, geniş ve modern bir alana adım attı. Kapıyı açtığında, kendine ait olan ofisinin ferah ve düzenli atmosferiyle karşılaştı. Ofisinin duvarlarında, Türkmenler Şirketi'nin başarılarını ve önemli projelerini özetleyen çerçeveler asılıydı.

Masasının üzerinde, şirketle ilgili dosyalar ve bilgisayarı düzenli bir şekilde yerleştirilmişti. Ofisinin köşesinde rahat bir oturma alanı bulunuyordu. İçeri girer girmez, Asya hemen masasının arkasındaki rahat koltuğa oturdu ve bilgisayarını açtı. Günün iş planlarını gözden geçirdi ve toplantı için hazırlıklarını yapmaya başladı.

Aniden telefonunun titremesiyle dikkati dağıldı ve ekranına baktı. Cem’in ismini görünce gülümsedi ve telefonu açtı.

Asya telefonu eline alarak “Naber Cem?”

Cem karşı tarafta samimi bir ses tonu ile “iyi Asya! Döndüğünü duydum. Sistem olmasa seninle konuşmadan bile geçeceğiz herhalde!” dedi

Asya, esprili tavrı karşısında içten bir gülümseme yayıldı yüzüne. “Evet, döndüm. Biraz karmaşık bir dönemdi, kusura bakma. Sen nasılsın?”

Cem, arka plandaki polis telsizlerinin ve ofis seslerinin arasında gülümseyerek yanıt verdi. “Ben iyiyim, teşekkürler. Yoğun bir dönem geçiriyoruz ama işler yolunda. Öğlen bir araya gelelim mi?”

Asya, çalışma masasının üzerinde dağınık evrakları düzenlerken bir yandan Cem’in teklifini düşündü.

“Tabii, öğlen olabilir. Akşam bir toplantım var, ama öğlen uygun.”

Cem, memnuniyetle yanıtladı. “Tamam, o zaman öğlen aynı yerde buluşuruz. Görüşmek üzere!”

Asya, telefonun ekranına bakarak, Cem’in sesindeki samimiyeti hissetti ve içten bir şekilde cevap verdi. “Tamam görüşürüz.”

Telefon görüşmesi sona erdiğinde, Asya rahat bir nefes aldı ve çalışmaya döndü.

Öğle saatlerine doğru, İşlerini bitirince yavaşça toparlandı ve Cem ile buluşmak için çıktı. Koridorda emin ve asil adımlarla ilerledi. Asansörün önünde durup bekledi, kapılar açıldığında içeri girdi ve zemin kata indi. Emin adımlarla girişten park alanına yürüdü. Yürüyüşü öylesine asil ve kendinden emin ki, çevresindeki herkesin dikkatini çekiyordu. Arabasına geçti, motoru çalıştırdı ve geri manevra yaparak park alanından çıktı.

Levent'in yoğunluğundan sıyrılıp Beşiktaş'a doğru sürmeye başladığında, şehir manzarası yavaş yavaş değişiyordu.

Direksiyon başında, aklında yapacağı toplantı detayları dolanırken, yolu sessiz bir kararlılıkla izliyordu. Şehrin koşturmacası içinde kendi yolunu bulmaya çalışan bir gezgin gibi, Asya da hedefe doğru emin adımlarla ilerliyordu.

Sonunda Beşiktaş sahiline vardığında, aracı park edip, Cem ile buluşacakları noktaya doğru yürüdü. Deniz kokusu ve hafif esen rüzgar, şehrin gürültüsünden uzaklaşıp huzur bulduğu bu yerde, her adımını daha da keyifli hale getiriyordu. Sahilin serinliği ve denizden gelen hafif tuzlu hava, Asya'nın zihnini temizlemeye yetmişti.

Cem'i uzaktan gördüğünde, yüzünde bir gülümseme belirdi. Asya, Cem’e yaklaştıkça yüzündeki gülümseme genişledi. Cem de ona doğru ilerlerken poşeti sallayarak, sahilde buluşmanın tadını çıkaracaklarını belirten bir hareket yaptı.

İkisi de sahil kenarındaki bir bankta oturdular. Cem, poşetten simitleri ve ayranları çıkardı. Asya, simitlerden birini alıp koparırken gözlerini denize çevirdi.

Asya, “Bu simidin ve manzaranın tadı hiç değişmiyor, değil mi?” dedi, denizin huzur veren manzarasına bakarak.

Cem, gülümseyerek, “Bilmem. Denizi seven sensin, sen söyle,” dedi.

Asya, gülümseyerek, “Evet. Çünkü sende operasyon seven bir komisersin, doğru” dedi.

Cem, simidini yuttuktan sonra, “İnsan mesleğini sevince her şey daha iyi oluyor. Yoksa kendine eziyet edersin,” dedi.

Asya, “Kesinlikle. Ben de denizimi ve işimi seviyorum.Bazen yorucu olsa da; şu yüzüne çarpan tuzlu serinlik her şeye değer,” dedi.

Cem gülümsedi, “Biliyorum Asya. Öyle olmasaydı, uzunca günler denizin üzerinde durmak zor gelirdi,” dedi.

Asya başıyla onayladı ve denizi seyretmeye devam etti. Bir süre sessiz kaldıktan sonra, Cem’in konuya girmesiyle güvenlikle ilgili bir konuyu gündeme getirdi. “Cem, son zamanlarda güvenlik protokollerinin nasıl geliştiğiyle ilgili bir güncelleme var mı?” diye sordu.

Cem, hafifçe gülümsedi ve “Evet, son güncellemeler yapıldı. Şirketler arası iş birliği arttı ve güvenlik önlemleri daha da sıkılaştırıldı. Özellikle taşımacılık ve lojistik alanında kritik önlemler alındı,” diye yanıtladı.

Asya, denize bakarak konuştu, “Evet, biz de yeni bir ortaklığa adım atmak üzereyiz. Şirketin büyümesi ve genişlemesi için bu önemli bir adım.En azından babam öyle düşünüyor. Umarım önümüze güzel şeyler getirir.”

Cem, simidinin son lokmasını alırken, “İleriyi tahmin etmek imkansız. Ancak fırsatları değerlendirmek gerekir bazen,” dedi,telsizden gelen anonsu duyunca hafifçe gülümsedi. “Kapatmayı unutmuşum ya,” diyerek telsizi kapatıp yeniden Asya’nın yüzüne döndü.

Denizin huzur veren sesi arasında, Cem ve Asya eski dostça sohbetlerine devam ettiler.

Sahilde geçen bu keyifli zaman, her ikisi için de yeni bir enerji kaynağı oldu. Asya, Cem'in samimi yaklaşımından ve destekleyici tavırlarından memnun kaldı.

Asya “Sağ ol Cem, gerçekten bu yoğun tempo da iyi geldi.” gülümseyerek.

Cem gülümseyerek başını salladı. "Ne zaman istersen, Asya. Bazen yoğunluktan uzaklaşmak iyi gelir..."

Asya, Cem’e teşekkür ederek yerinden kalktı. Cem de poşeti toparlayıp, onu vedalaşarak yola çıktı.

Asya, arabanın kapısını açıp içeri geçti ve motoru çalıştırarak, ilerlemeye başladı. Bu kısa ama keyifli mola, ona hem ruhsal hem de zihinsel bir yenilenme sağlamıştı.Beşiktaş’ın ışıkları yavaşça yanarken, Asya günün geri kalanına hazırlanmak üzere yola koyuldu.

Trafik ışıklarında dururken dikkatini çeken manzara karşısında öfkelenmişti. Adamın küçük su satıcısını sert bir şekilde azarladığını ve kolundan çekiştirdiğini görünce, sabırsızlıkla hareket etti. Aracını sağa çekti,el frenini indirdi ve hızla araçtan indi.

Güçlü adımlarla çocuğun yanına ilerledi. Adamın yanına yaklaşırken, Asya'nın sesi sert ve net bir şekilde yükseldi. "Hey, ne yapıyorsun çocuğa?" dedi.

Adam, Asya'nın ani müdahalesiyle irkilerek başını çevirdi. Trafik ışıklarında bekleyen diğer araçların sürücüleri de dikkat kesilmişti.

Adam, müdahalesine sinirli bir şekilde yanıt verdi. "Siz karışmayın hanımefendi. Arabamı yeni yıkattım, gelmiş camı batırmış."

Asya, adamın yüzündeki öfkeyi fark etti ama öte yandan çocuğun korku içinde olduğunu gördü. "Bu çocuğu azarlayarak çözemezsiniz. Onun yerine durumu sakin ve anlayışlı bir şekilde çözmeye çalışmalısınız," dedi.

Adam, yine sinirli bir şekilde yanıt verdi. "Sizin gibi böyle dilencilere yüz verenler yüzünden oluyor bunlar."

Çocuk, gözleri dolu ve sesi titreyerek, “Ben dilenci değilim!” dedi.

Adam çocuğa doğru yürürken, Asya hemen araya girdi. Asil bir duruş sergileyerek, “Ağır ol,” dedi. “Bu çocuğa zarar vermene izin vermem... Senin gibi kendini yüksekte gören, kibrini kendine kalkan edinmiş, dışı saygın ama içi çürük insanlar yüzünden toplumun en savunmasız bireyleri bu tür muamelelere maruz kalıyor. Senin milyarlarca servetin, bu çocuğun tek damla alın teriyle kıyaslanamaz.. Biraz vicdan, biraz insanlık lütfen. Ya yolunuza devam edin ya da size daha gerçekçi konuşmak zorunda kalacağım”

Adam, bu güçlü ve cesur tavrından etkilenmiş görünüyordu. Sonunda, durumu daha fazla büyütmeden oradan söylenerek uzaklaştı.

Asya, çocuğun elinden tuttu ve nazikçe gülümsedi.

"Adın nedir?" diye sordu.

"Ömer," dedi çocuk.

"Gel bakalım Ömer," dedi Asya. "Şöyle güzel, sıcak bir simit yiyelim."

Ömer'in gözleri parladı ve Asya'yla birlikte yürümeye başladı. Asya, onu yakındaki bir simitçiye götürdü, simit ve meyve suyu aldı ve birlikte bir bankta oturdular.

Asya, Ömer'e nazikçe bakarak, bir yandan gülümseyerek, "Ömer, merak ediyorum. Bu yaşta seni iş hayatına atan nedir?" diye sordu. Sorusu bir espriyle karışmıştı, ancak amacının Ömer'i utandırmak değil, onunla sıcak bir sohbet başlatmak olduğunu belli ediyordu.

Ömer, başını eğip, gözleri dolarak konuştu: “Ailem için çalışıyorum. Babam ölünce evin reisi ben oldum. Başka çarem yok.”

Asya, Ömer’e bakarak konuştu: “Ben de ailem için çalışıyorum, Ömer. Aslında çaresizlikten değil, vefadan. Hepimiz kendi yolumuzu çiziyoruz.”

Ömer, gözlerindeki merakla sordu: "Senin adın nedir peki?"

Asya, çocuğa doğru eğilerek yumuşak bir sesle, "Adım Asya," dedi.

Ömer gülümsedi, "Çok güzelmiş. Asya abla, sen ne iş yapıyorsun?" Dedi.

Asya, "Deniz ticareti Ömer. Denizle iç içe çalışıyorum," dedi.

Ömer, "Ben de büyüyünce doktor olacağım. O zaman annemi daha iyi yapabileceğim," dedi.

Asya buruklaştı. "Annen hasta mı?" diye sordu.

Ömer, gözlerini yere indirerek "Evet, ama bana hasta değilim diyor. Üzülmeyeyim diye saklıyor," dedi.

Asya, cebinden kartını çıkarıp Ömer’e uzatarak, "Ömer, bu benim kartım. Bu sende kalsın. Biz artık arkadaş olduk sayılır ve her zaman beni arayabilirsin ve bir gün misafir olarak size gelmek isterim. Annenin hastalığı için çözüm bulabiliriz." dedi.

Ömer’in gözleri parladı. “Gerçekten mi? Yapabilir misin Asya abla?” dedi heyecanla.

Asya, gülümseyerek cevapladı: “Tabii ki, Ömer. Tanıdığım doktor arkadaşlarım var. Yardımcı olabilirim.”

Ömer, gözleri parlayarak, “O zaman ben bu numarayla sana haber veririm, Asya abla,” dedi.

Asya gülümseyerek, "Bekleyeceğim, Ömer. Ama şimdi gitmem gerek. Ve bana sularını satar mısın? Arkadaşlarıma almak istiyorum," dedi.

Ömer, "Hepsini mi?" diye sordu, şaşkınlıkla.

Asya, "Evet, bayağı kalabalığız," dedi gülümseyerek.

Asya, tüm su şişelerini satın aldı ve ona teşekkür ederek, parayı ödedi. Ömer, parayı alırken , Asya'ya samimi bir şekilde gülümsedi.

Kalkıp giderken Ömer’e son kez baktı ve samimi bir gülümseme ile el salladı. Ömer de ona el sallayarak ve minnettarlık dolu bir bakışla karşılık verdi.

Asya, araca binerken yüzündeki gülümsemenin buruklaştığını hissetti. Ömer'in hayatındaki zorluklar ve yaşadığı çaresizlik, kalbinde bir iz bırakmıştı. Düşünceler için de aracını çalıştırarak, Levent’e doğru yola çıktı.


Loading...
0%