Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6.Bölüm "Dejavu"

@ciyakam12

Kemal, akşamın gelmesiyle ofisindeki hazırlıklarını bitirdi ve toplantı için masasından kalktı. Ceketini özenle giydi, evrak çantasını aldı ve ofisten emin adımlarla çıktı. Koridorda bekleyen asistanlar ve Tuncay ona döndü. “Çıkalım,” dedi Kemal, toplantıya doğru yola çıkmak üzere hazır olduğunu belirtti. Tuncay, yanına yaklaşarak, talimatlarına uygun olarak onunla birlikte dışarıya yöneldi.

Kemal ve Tuncay, ofisten çıktıktan sonra, Kemal’in aracına doğru yöneldiler. Kemal direksiyonun başına geçti, Tuncay ise yan koltukta oturdu. Araç, akşamın karanlığına karışan şehir ışıkları arasında yola çıktı.

Levent’ten Türkmenler Şirketi'nin restoranına doğru ilerlerken, şehir manzarası hızla geçiyordu.

Asya da, şirketteki ofisinden çıktı ve koridorda durup babasının ofisine doğru baktı. Çok geçmeden Süleyman kapıdan çıkıp kızına gülümsedi. İkisi birlikte, asaletleriyle koridorda yürümeye başladılar. Asistanları da ardında onlara eşlik ediyordu. Asansörle zemin kata ulaştılar ve lobiden çıkışa, oradan da park alanına adımladılar. Süleyman'ın arabasına yerleştiler. Araba hareket edip yola koyuldu.

İki araç, İstanbul'un akşam atmosferinde ilerlerken, şehrin ışıkları ve trafiği arasında yol alıyordu.

İlk ulaşan, Soydanlar'ın aracı oldu ve restoranın önünde durdu. Kemal ve Tuncay, aracı valeye teslim ettikten sonra emin adımlarla restorana doğru ilerlediler. Restoranın geniş camlarından içeriye yansıyan ışıklar, geceye ayrı bir hava katıyordu. Kemal, girişte kısa bir an durup çevresine göz attı, ardından Tuncay ile birlikte içeri girdi. Garsonlar onları kapıda karşıladı ve masalarına doğru eşlik etti. Toplantı için ayrılmış özel bir köşeye yönlendirildiler.

Masada yerlerini alıp beklemeye koyuldular. Kemal, masanın üzerindeki evrakları düzenlerken gözleri sık sık kapıya kayıyordu. Tuncay ise tabletinde toplantı notlarını gözden geçiriyordu. Restoranın zarif dekorasyonu ve sakin atmosferi, önemli bir toplantı öncesi gereken ciddiyeti ve sakinliği sağlıyordu. Garsonlar sessizce masanın etrafında dolaşıyor, gerekli hazırlıkları yapıyordu, o sıra Kemalin telefonuna bir mesaj geldi. Ekrana baktığında Sedef'ten gelen bir mesaj olduğunu gördü. Mesajda "Abi, ne olur yardım et" yazıyordu. Kalbi hızla atmaya başladı. Mesajın aciliyetini ve ciddiyetini hissedebiliyordu.

Masadaki diğerlerinin dikkatini çekmemek için hızla yerinden kalktı ve restoranda daha sessiz bir köşeye ilerledi. Telefonunu çıkarıp Sedef'i aradı. Telefon çalar çalmaz Sedef hemen açtı.

"Abi... Mert..." dedi, sesi titreyerek.

Kemal endişeyle "N'oluyor Sedef? İyi misin? Ne oldu?"

Sedef'in sesi panik içindeydi. "Abi, Mert bana iyi değilim dedi. Bende geldim. Abi, gözlerini açmıyor, abi..."

Kemal, eliyle şakağını sıktı, sakin olmaya çalışarak, "Sedef, sakin ol. Ambulansı aradın mı?" diye sordu.

"Evet, aradım," dedi Sedef, sesi biraz daha sakinleşmişti ama hala endişeliydi.

"Tamam, bana konumunu at. Yanına geliyorum, abicim. Sakin ol, tamam mı?" dedi.

Telefonu kapatıp Sedef'in konumunu beklerken hızlıca masaya dönüp, özür dileyerek hemen çıkması gerektiğini belirtti.

Tuncay, endişeyle "Ne oluyor Kemal? . Dedi.

Kemal, Tuncay'a dönerek aceleyle, "Gitmem lazım, anlatırım sonra. Sen kal, durumu bildir. Toplantıyı halledersin, sana güveniyorum," dedi.

Tuncay, acelesinin ciddiyetini anladı ve başını sallayarak, "Tamam, merak etme. Ben hallederim," dedi.

Kemal, aceleyle restorandan çıkıp valeden arabasını istedi. Araç geldiğinde hızla direksiyonun başına geçti ve uzaklaşmaya başladı. Tam o sırada, Türkmenlerin arabası restorana yanaştı. Aracı bırakıp içeriye ilerlediler. Çalışanlar onları selamladı.

Süleyman ve Asya, restorana girdiklerinde, içeriye adım attıkları anda kendilerini karşılayan çalışanlar tarafından selamlandılar. Geniş ve şık düzenlenmiş toplantı masasına doğru ilerlediler. Soydanlar ayağa kalkıp karşıladılar.

Tuncay "Hoş geldiniz Süleyman Bey, ben Tuncay Soydan," dedi.

Süleyman samimiyetle elini sıktı. "Hoş gördük Tuncay, memnun oldum," dedi ve herkese selam verdi. Ardından Asya'ya dönüp "Kızım Asya," diyerek tanıttı. Asya, Tuncay'la el sıkıştı.

Tuncay, nazik bir tebessümle konuştu. "Asya Hanım, isminizi pek sık duyuyoruz. Memnun oldum."

Asya gülümsedi. "Teşekkür ederim Tuncay Bey. Ben de memnun oldum."

Süleyman, masaya oturduktan sonra çevresine bakındı. "Kemal Bey'i göremedim, bir sorun mu var acaba?" diye sordu, merakla.

Tuncay, nazik bir şekilde cevap verdi. "Kemal Bey'in acil bir durumu çıktı. Ancak toplantıyı birlikte devam ettirebiliriz."

Süleyman, başını sallayarak anladığını belirtti. "Elbette, umarım her şey yolundadır."

Herkes yerini aldı ve toplantı, önemli iş meselelerini konuşmak üzere başladı.

Tüm ayrıntılar konuşulduktan sonra, Tuncay son bir özet yaptı. "Yani, işbirliğimizle sahadaki gücümüzü ve etkinliğimizi artırabiliriz."

Asya, "Tuncay Bey, her şey mantıklı görünüyor. Ancak biz Türkmenler olarak güvene çok önem veririz," dedi ve ekledi, "bu konuda polisle iş birliği içinde, emniyetle çalışıyoruz.Bu başta belirtelim isterim. Anlaşma uygulandığında şirketinize kapsamlı bir analiz yapılacaktır. Ufak bir hata durumunda bile, olası riskler ve eksiklikler anında tespit edilecektir," dedi.

Tuncay başıyla nezaketle onayladı, "Elbette, bu konuda şeffaf ve dikkatli olmalıyız. Her detayın titizlikle ele alınması gerektiğini kabul ediyoruz," dedi.

Asya başını sallayarak onay verdi. "Evet, bu tamamen anlaşılabilir. İşbirliğimizin başarılı olması için her iki tarafın da bu hususlara dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum."

Süleyman, kızının bu açıklamaları yaparken ki duruşunu gururla izledi. Asya'nın profesyonelliği ve netliği, onun işine ne kadar önem verdiğini ve bu alandaki yetkinliğini gözler önüne seriyordu.

Toplantının sonunda, detaylar netleştirildi ve anlaşmanın tüm şartları üzerinde uzlaşıldı. Tuncay, sözleşme taslağını çıkardı ve her iki tarafın da imzalaması için hazırladı. Hem Süleyman hem de Asya, anlaşmanın tüm maddelerini dikkatle inceledi ve imzaladılar.

Herkes ayağa kalktı ve Asya ile Tuncay el sıkıştı. Asya, gülümseyerek, "Umarım bu anlaşmanın getirisi her iki taraf için de verimli olur," dedi. Tuncay başıyla onayladı ve teşekkür etti.

Toplantı başarıyla tamamlandı. Katılımcılar, anlaşmanın her iki taraf için de verimli ve başarılı olmasını dileyerek toplantıdan ayrıldılar.

--

Kemal, konuma ulaştığında arabasını hızla park etti ve rezidansın önüne geldi. Ambulansın orada olduğunu gördü ve adımlarını hızlandırarak içeri girdi. Rezidansın girişinde aceleyle yukarı çıkmak için asansöre yöneldi. Kemal, Sedef’in mesajında belirttiği kat ve daire numarasını aklında tutarak, acil bir şekilde olay yerine ulaştı.

Daire kapısının açık olduğunu ve içeride sağlıkçıların Mert’i sedyeye alındığını gördü. Hemen içeri girdi, Sedef’i Mert’in yanında buldu. Sedef, gözyaşları içinde ağlayarak yanına oturmuştu. Kemal, Sedef’e yaklaşarak onu nazikçe kucakladı. "Tamam, güzelim, sakin ol," dedi, ona güven vermeye çalışarak. Sağlıkçılara dönüp, “Nedir rahatsızlık?” diye sordu.

Bir sağlıkçı, endişeli bir şekilde, “Yasaklı bir madde gibi görünüyor,” dedi. Kemal, durumu anlamaya çalışırken Sedef’in endişeli bakışlarına odaklandı. “Yasaklı madde mi?” diye sordu.

Sağlıkçı, dönerek, “Evet, şu anda kesin bir şey söylemek zor, ancak bazı belirtiler yasaklı maddelerin etkilerini gösteriyor. Hastanede Test sonuçlarını aldığımızda netleşecek,” dedi.

Kemal, Sedef'in hıçkırıklarına karşı yumuşakça sarıldı. “Sakin ol, Sedef. Bir şey olmayacak, tamam mı?” diye fısıldadı.

Sedef, hıçkırarak, “Nasıl olur abi? Mert böyle şeyler kullanmazdı,” dedi. Kemal, endişesiyle baş etmeye çalışırken, “Sedef, bunlar sadece ihtimaller. Şu an sağlıkçılar durumu değerlendiriyor. Biz de bekleyip göreceğiz,Mert’in durumunu öğrenene kadar sakin olmalıyız.”dedi.

Sedef, başını sallayarak onayladı ve abisine sıkıca sarıldı. Kemal, onu rahatlatmaya çalışarak, elini sırtında gezdirdi.

Sonunda sedye, dikkatlice yerden kaldırıldı ve sağlıkçılar, Mert’i sedyeye yerleştirip ambulansa taşıdı.

Sağlıkçılar, sedyeyi dikkatle ambulansa yerleştirdikten sonra, Ambulansın kapıları kapandı ve sirenler çalmaya başladı. Kemal ve Sedef, ambulansın arkasından hızla hareket ederek, arabalarına geçip ambulansı takip etmeye başladılar.

Hastaneye yaklaştıklarında, Sedefin kalbi hızla çarpıyordu. Yolda sabırla ilerlerken, hıçkırıkları hafifçe azalıyor, ama endişesi devam ediyordu. Kemal, hastane girişin de ambulansı takip ederek, park alanına çekti. Ardından, Sedef ile birlikte hastanenin acil girişine yöneldi.

Hastanenin acil bölümüne vardıklarında, ambulansın sağlık ekipleri hastayı içerideki acil odasına taşıdı.

Sedef’in gözleri endişe içinde hastane koridorlarını izlerken, Kemal, güven verici bir şekilde yanında durdu. Her ikisi de sonuçları beklemeye başladılar. Kemal, Sedef’in elini nazikçe tutarak, “Biraz sabırlı olmalıyız. Doktorlar en kısa sürede durumu değerlendirecekler,” dedi.

Saatler geçerken, acil bölümün kalabalığı ve sessizliği Sedef’in huzursuzluğunu artırıyordu. Kemal, sürekli olarak hastane personelinin hareketlerini takip etti ve Sedef’in moralini yüksek tutmaya çalıştı. Her an, doktorların geleceği haberlerle, onların endişelerini hafifletecek umut dolu açıklamaları bekliyorlardı.

Sonunda, doktor yanlarına geldi

"Sonuçlar kesinleşti. Mert’in sisteminde bulunan madde yasaklı bir uyuşturucu. Ancak, durumun ciddiyeti şükürler olsun ki çok ağır değil. Kanını temizlettik ve şu anda iyileşme sürecinde."

Kemal ve Sedef, bu haberle biraz rahatladı. Sedef, gözleri dolu ama rahatlamış bir şekilde, "Yani, Mert iyi değil mi?" diye sordu.

Doktor, “Evet, tedavi sürecinden sonra taburcu edebileceğiz. Ancak, iyileşme sürecinde dikkatli olunması ve bir süre boyunca bazı kurallara uyulması gerekecek. ” dedi.

Kemal, Sedef’e dönerek, "Şükürler olsun ki durumu kötü değil." dedi.

Sedef başını sallayarak, "Teşekkür ederim doktor. Mert’in sağlığı için elimizden geleni yapacağız," dedi.

Doktor, "Rica ederim. Mert’in sağlık durumu stabil, şimdi sadece dinlenmeye ve iyileşmeye ihtiyacı var," diye yanıtladı.

Sedef, Kemal’e dönerek, “Abi, ben hastanede kalacağım. Mert’in yanında olmalıyım. Hem doktorlarla konuşup, durumu daha iyi öğrenmek istiyorum,” dedi.

Kemal, Sedef’e destek göstererek, “Tamam, güzelim. Taburcu durumunda Hayri’yi gönderirim, sizi alır. Tamam mı?” dedi. Sedef başını sallayarak onayladı. Kemal, Sedef’e güven verici bir şekilde sarılıp hastaneden ayrıldı. Sedef, Mert’in yanında kalmak için hastanenin acil servisinde doktorlarla ve hemşirelerle konuşarak durumu yakından takip etmeye devam etti.

Kemal, arabasına doğru yürüyüp içine geçti. Koltuğa yaslandı, başını geriye doğru yatırdı, gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. “Ah Mert, ahh,” diye mırıldandı, endişeyle. Telefonunu ceketinden çıkardı ve Tuncay’a arama başlattı.

Tuncay, telefonun açtığında “Nasıl geçti toplantı?” diye sordu.

Tuncay, “Olumlu geçti. Anlaşma sağladık,Sen onu bırak da ne oluyor? Durum nedir?”

Kemal, kardeşinin ilişkisine zarar vermemek için durumu sır olarak saklayarak, “Acil bir durumdu. Hallettim. Anlaşma olumlu geçti, şimdi bunun önemi yok,” dedi.

Tuncay, “Öyle olsun bakalım Kemal. Yarın şirkette konuşuruz,” dedi.

Kemal telefon görüşmesini sonlandırdıktan sonra arabasını çalıştırdı ve eve doğru yola çıktı. Gözleri yolda ilerlerken düşüncelerle dolu, kafasında endişeleri ve meraklarıyla birlikte evine döndü.

--

Türkmenler, çalışanlarını evlerine bıraktıktan sonra Kemerburgaz’a doğru ilerliyordu. Yol boyunca İstanbul’un gece manzarası eşliğinde iş ve aile meselelerini konuşarak vakit geçiriyorlardı.

Nihayet eve vardılar. Aracı park ettikten sonra Süleyman kızına sarıldı ve birlikte kapıya doğru yürüdüler. Gülüp konuşarak eve girdiklerinde, Elif onları görünce gülümsedi.

"Toplantı iyi geçti galiba, ne bu neşe?" diye sordu Elif.

Asya, babasıyla göz göze gelerek gülümsedi ve "Evet, çok verimli bir toplantıydı. Anlaşma sağlandı," dedi. Süleyman da başıyla onayladı.

"Harika, sizi böyle mutlu görmek güzel," dedi Elif, aileye katılarak.

Salonda dinlenmek için oturdular. Süleyman, koltuğuna rahatça yerleşip Asya'ya dönerek, "Asya, adamlara öyle bir konuşma sundu ki, sultanım. Gözdağının mesajını aldılar," dedi, gururla.

Elif, gülümseyerek Asya'ya baktı. "Gerçekten mi? Tebrik ederim, Asya. Seninle gurur duyuyorum," dedi. Babasının ve annesinin övgüleri karşısında mahcup bir şekilde gülümsedi.

Asya annesine dikkatini vererek "Anne seninle konuşmak istediğim bir konu vardı. Yarın akşamki vakıf davetin de bende bir kampanya başlatmak istiyorum. Hazır herkes oradayken daha çok sesimi duyurabilme fırsatım var." Dedi

Elif merakla doğruldu "Ne kampanyası kızım, bahseder misin? “dedi.

Asya kararlılıkla “Ülkemizde okuması gereken ama çalışmak zorunda kalan çocuklar için bir destek kampanyası başlatmak istiyorum. Dedi

Elif, bu kararlı ve duyarlı yaklaşımından dolayı gururla kızına baktı. "Bu gerçekten harika bir fikir, Asya. Hem çocuklar için büyük bir fayda sağlayacak hem de insanların dikkatini önemli bir soruna çekecek," dedi.

Asya, annesinin desteğini hissederek devam etti. "Teşekkür ederim anne. Bu konuda vakfın da desteğini almak istiyorum. Konuşmamda bu kampanyayı tanıtmak ve bağış toplamaya teşvik etmek istiyorum."

Elif, planlarını dikkatle dinledikten sonra, "Elbette, vakıf olarak bu kampanyayı desteklemekten mutluluk duyarız. Seninle gurur duyuyorum, Asya. Hazırlıklar için ne gerekiyorsa yapalım," dedi.

Süleyman da konuşmayı dinledikten sonra, “Kızım, bu kampanya gerçekten çok anlamlı. Her konuda yanındayız. Yarın akşamki davette, bu önemli konuyu herkesle paylaşman için sana destek olacağız,” diye ekledi.

Asya, annesine sarılarak teşekkür etti. "Destekleriniz için teşekkür ederim. Bu kampanya sayesinde birçok çocuğun hayatını değiştirebiliriz," dedi ve gülümseyerek annesine ve babasına döndü. "İlk bağışı ben yaptım bile," dedi.

Elif ve Süleyman, bu kararlı ve özverili davranışına hayranlıkla baktılar.

Süleyman da başını onaylar şekilde sallayarak, "Bize de düşen, senin bu güzel çabanı desteklemek olacak. Yarın akşamki davette herkesin dikkatini bu önemli meseleye çekmek için elimizden geleni yapacağız," dedi.Süleyman, devam etti: “Davette Türk gelenekleri ve adetlerine de yer vermeyi düşünüyoruz. Asya’mın kampanyası da yardımlaşmamıza güzel bir örnek olacaktır.”

Elif, "O halde hazırlıklara hemen başlayalım. Yarınki davette her şeyin kusursuz olmasını sağlayalım," diye ekledi.

Asya, annesiyle birlikte çalışma odalarına doğru ilerledi. Kapıdan çıkarken babasına başıyla selam verdi. Süleyman, kızının arkasından gülümseyerek baktı. “Tam da benim kızım.” Dedi gururla.

Çalışma odasına girdiklerinde, masaya doğru geçtiler ve planları gözden geçirdiler.

Asya, annesine dönerek, " bugün bir çocukla tanıştım. Adı Ömer. Ailesi için güçlü durmak zorunda kalan küçük bir beden. Anne, bir görsen..." dedi. Sesindeki yumuşaklık ve duygusallık, Ömer’in hikayesinin onu etkilediğini belirtiyordu, "Yani, Ömer'in hikayesi de bu kampanyayı düşünmeme büyük katkı sağladı, anne. Onun yaşadığı zorluklar ve mücadelesi, yardımın ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlamama neden oldu,Bu yardımı yaparken, utandırmadan ve mahçup etmeden yapmak, kampanya ile desteklemek bana daha sıcak geldi. Eline para sıkıştırmak yerine, okulda ve hayatında destek sağlamak daha önemli göründü bana."

Elif gülümsedi ve kızının yüzüne nazikçe dokundu. "Benim canım kızım, senin güzel yüreğinden Allah razı olsun." dedi.

Asya ve Elif, detayları konuşmaya devam ettiler.Planlama tamamlandığında, sekreterlere haber verildi ve vakıf davetiyesi e-posta yoluyla tüm katılımcılara gönderilmeye başlandı. Bu süreçte davetiyelerin tüm detayları kontrol edildi ve gerekli kişilere ulaştırılmaları sağlandı.

Kemal salonunda laptopunun başında iş gidişatını imcelilerken gelen maili açtı;

“Bu özel gecede, Türk gelenek ve göreneklerine uygun olarak gerçekleştireceğimiz etkinlikler ile sizleri kültürel zenginliğimizle buluşturmayı arzuluyoruz. Geleneklerimize ve kültürel mirasımıza verdiğimiz önemi etkinlik programımıza yansıtacağız. Ayrıca, ülkemizin eğitimine destek olan projelerimiz hakkında bilgi vereceğiz ve toplumsal dayanışmayı pekiştirecek çeşitli faaliyetler gerçekleştireceğiz.

Katılımınız bizim için büyük bir onur olacaktır.Sizleri aramızda görmekten büyük mutluluk duyacağız.

Saygılarımla;

Elif TÜRKMEN”

Kemal, Türkmenlerin Türk geleneklerine ve sosyal projelere verdikleri öneme yine hayran kalmıştı. Bu yaklaşım, toplumun refahını gözeten ve kültürel değerlere saygı duyan bir vizyonun yansımasıydı. Etkinlik ve kampanyaların, bu değerleri daha geniş bir kitleye ulaştırmak için önemli bir fırsat sunduğunu düşündü.

Kemal, maili onayladıktan sonra laptopunun kapağını kapattı ve rahatça geri yaslandı. Gözlerinin önünde hala o ceylan gözler vardı; öfkeli bakışları, asi tavırları, kendinden emin halleri… Kemal hafifçe gülümsedi. O gözler neredeydi, kimin gözleriydi, ne yapıyordu, bilmiyordu. Tek bildiği, onları aklından atmanın ne kadar zor olduğuydu...

Ertesi sabah, Asya ve Kemal yine sabahın erken saatlerinde uyanmıştı. Günlük rutinlerini yerine getirirken, Kemal kendine güzel bir kahvaltı hazırladı. Asya ise ailesiyle birlikte keyifli bir kahvaltı geçirdi. Kahvaltının ardından ikisi de odalarına çekildi. Birbirlerinden habersiz, her hareketleri neredeyse aynıydı.

Kemal takım elbisesini özenle giydi, saatini ve bilekliklerini taktı. Aynı anda Asya da şık bir takım elbise seçti ve aksesuarlarını taktı. Aynanın karşısında ikisi de kendilerine gururla baktı ve gülümsedi. Bugün önemli bir gün olacaktı ve her ikisi de en iyi şekilde hazırlanmışlardı.

Evlerinden hızlı adımlarla çıkarak arabalarına bindiler. İstanbul’un sokaklarında, her iki aracın da parıltısı dikkat çekiyordu. Kentin trafiğinde ilerlerken, farklı yönlerde olsa da aynı hedefe doğru yol alıyorlardı. Gökyüzünde güneş parıldarken, şehirdeki hareketlilik onları bekleyen büyük günün habercisiydi.

Kemal, Levent’e doğru ilerlerken, gözleri önündeki araçların arasından hızla geçen siyah Range Rover’ı fark etti. Plakasına dikkatlice bakmaya çalıştı ve “34 AT…” mırıldandı. Aniden kalbi hızla çarpmaya başladı. O an, gözleri, aracın içindeki silueti tanımış gibi hissetti. Kafasında bir anı canlandı: o ceylan gözleri, öfkeli bakışları, asi tavırları…

“Nasıl olur?” diye söylenerek, hızla aracıyla yeniden Asya’nın peşine düştü. Şehir trafiği adeta onun için yoktu; araçları umursamadan, makaslar atarak hızla ilerledi.

Öndeki araçları geçerek, hızla yaklaşmaya başladı.

Aracın sağa saptığını gördü ve öfkeden kornaya bastı. “Çekil be, çekil!” diye bağırdı. Hızla ilerlemeye devam etti, ancak araç önündeki yoğun trafik nedeniyle kayboldu. Kemal ,öfkeyle kornaya bastı, “Çekil be, çekil!” diye bağırdı. Direksiyona avucuyla vurdu, gözleri hala o aracı takip ediyordu.

Sinirle telefonunu çıkarıp Hayri’yi aradı. Telefon birkaç kez çaldıktan sonra Hayri kısa sürede açtı.

“Abi…” dedi Hayri.

“Hayri, plaka sorgusunu ne durumda?” Kemal’in sesi sinirli ve endişeliydi.

“Henüz aramadı abi, ne...” Hayri şaşkın bir şekilde yanıtladı.

Hayri’nin sözünü keserek, “At bana şu numarayı,” dedi ve telefonu kapattı. Hayri kısa sürede gerekli numarayı gönderdi. Kemal, hemen arama başlattı.

“Alo, kimsiniz?” dedi arayan kişi.

“Merhaba, ben Hayri’nin arkadaşıyım. Plaka sorgusunu bulabildiniz mi?” Kemal’in sesi kararlıydı.

“Maalesef, erişemiyorum. Bilgiler emniyet tarafından korunuyor,” dedi adam üzgün bir şekilde

Kemal, öfkesini bastırarak, “Bak, lütfen bu gerçekten önemli bir durum. Sen bunu yap dile benden ne dilersen” dedi

“Tamam abi, zorlayacağım.”dedi ve telefonu kapattı.

Kemal’in kafasında beliren düşünceler adeta alevler saçıyordu. “Kaç bakalım Türk kızı, kaç. Elbet bulacağım seni,” diye mırıldandı, yemin edercesine.

Bu sessiz tesadüfler, onların kaderinin bir parçası mıydı? Hayat karmaşasında, bir an için yolları kesişen bu iki kişi, belki de kaderlerinin çizildiği noktadaydı. Gelecek, bu anlarla şekillenecekti...


Loading...
0%