Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7.Bölüm "Beklenen Karşılaşma"

@ciyakam12

Asya, her şeyden habersiz şirkete ulaşmıştı. Park alanında aracını düzgünce yerleştirdi, kapıyı kilitledi ve şirkete adım attı. Organizatörler, onu görünce gülümsediler.

"Günaydın Asya Hanım," dediler.

Asya, gülümseyerek yanıtladı, "Günaydın, hoş geldiniz. Hazırlıklar ne durumda?"

Kadın, "Her şey tamamlandı sayılır Asya Hanım. Süleyman Bey ile ayrıntıları konuşmak için geldik," dedi.

Asya, "Babam birazdan buraya gelir. Şöyle bekleme alanında bekleyelim mi?" önerisinde bulundu. Onları bekleme alanına yönlendirdi ve herkes rahat koltuklara oturdu. Kendisi de bir köşeye geçip oturdu.

"Bu geceki davet, babam için çok önemli," dedi Asya. "Bu yüzden her şeyin mükemmel olması gerekiyor."

Organizatör kadın gülümsedi ve "Evet, her şey çok güzel planlanmış, Asya Hanım. Bizim görevimiz de bunu kusursuz kılmak," dedi.

Asya memnuniyetle başını salladı. “Hiç kuşkum yok, İz Hanım. Bu zamana kadar her hazırlığınızı özel kıldınız, size minnettarız,” dedi.

O sırada ikramlık kahve sunumları bekleme alanına ulaştı. Asya gülümsedi ve devam etti: “Şirketimizde konuklarımıza kahve sunma alışkanlığımız var. Bu gelenek, Osmanlı döneminden kalma bir misafirperverlik anlayışını yansıtıyor. Osmanlı'da kahve, misafirlere değer verildiğinin ve onlara saygı duyulduğunun bir işareti olarak sunulurdu. Biz de bu gelenekle, misafirlerimize rahat bir ortam sağlamak ve onlara değer verdiğimizi göstermek istiyoruz.”

Organizatörler gururla gülümsedi. “Bu gerçekten zarif ve köklü bir gelenek,” dediler. “Sizin gibi şirketlerin bu tür gelenekleri yaşatması, misafirperverliğin ve kültürel mirasın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.”

Kahveler servise sunuldu ve herkes keyifle yudumlamaya başladı. Asya, konuklarıyla sohbet ederken, kahve eşliğinde davet ve organizasyonla ilgili son detayları gözden geçirdi. Ortamın samimi ve rahat atmosferi, hazırlıkların başarılı bir şekilde ilerlediğini hissettirdi.

Süleyman Türkmen şirkete giriş yaptıktan sonra Asya babasını görünce hemen ayağa kalktı. Bu hareketi gören organizatörler ve diğerleri de saygılı bir şekilde ayağa kalktı. Süleyman, gülümseyerek, "Oturun, rahatınıza bakın lütfen," dedi ve Asya'nın yanına oturdu. Sohbet devam ederken, toplantının detaylarına geçilmesi için gerekli hazırlıklar yapıldı.

Organizatörlerle birlikte davet detaylarını kapsamlı bir şekilde konuştular. Herkes, sürecin sorunsuz bir şekilde ilerlemesi için gereken tüm bilgileri ve görevleri netleştirdi.

Süleyman, kızına döndü ve gülümseyerek baktı. "Kızım, çalışanlara söyle, akşamki davet için erken çıksınlar. Hazırlıkları aceleye gelmesin," dedi.

Asya, babasının koluna nazikçe elini koyarak, "İnce düşünceli babam benim. Söylerim merak etme," dedi.

Süleyman başını salladı ve organizatörlerle birlikte ayağa kalktı. Herkes birlikte yola koyuldu ve organizatörleri uğurladılar. Süleyman ve Asya, ofis katına çıkmak için asansöre yöneldiler.

O sırada, Kemal Soydanlar Şirketi’ne içeri girdiğinde normaldeki sakin ve kendinden emin tavırlarının aksine, bu kez oldukça düşünceli ve huzursuz olduğunu gözlemledi.

Ofisine ulaştığında, sekreteri Aylin, onun stresli halini görerek endişeyle yaklaştı, "Kemal Bey, her şey yolunda mı?"

Kemal ofise giriş yaptıktan sonra sekreteri Aylin’e talimat verdi. “Aylin, bugün kimseyi bağlama, odaya da alma." Aylin başıyla onayladı, “Tabii ki, Kemal Bey. "dedi

Ofise girdiğinde, Kemal masasına yaklaşarak ellerini masaya dayadı ve pencereden İstanbul’un muazzam manzarasına baktı. Kemal’in içinde bir kıvılcım yanıyordu; gözleri, manzaradan çok daha fazlasını arıyordu.

Kapı açıldı ve Kemal, içeriye giren adımları duydu. Sinirli bir şekilde dönerek, “Sana kimseyi alma demiştim Aylin,” dedi. Gözleri, içeri giren kişiye odaklandı.

Tuncay, endişeyle Kemal’e baktı ve gülümsedi, “O, keskin bakışlarını üzerimden çek, Kemal. Bir sorun mu var?”

Kemal burnundan derin bir nefes vererek, “Sen miydin?” dedi, şaşkınlıkla Tuncay’a baktı.

Tuncay, “Anlaşılan şirketin stresli havasının kaynağı belli oldu. İyi misin?” diye sordu.

Kemal, bu soruya karşılık olarak yalnızca başını sallayarak, sessiz bir onay verdi.

Tuncay, “Pek öyle görünmüyorsun, söyleyeyim de,” dedi.

Kemal, başını hafifçe eğerek derin bir nefes aldı. “Öyle,” dedi, “bazı şeyler kafamda dönüp duruyor. Biraz zorlanıyorum sadece.”

Tuncay, “Anlatırsan, belki bir çözüm bulabiliriz, değil mi Kemal?” dedi.

Kemal, endişeli bakışlarını Tuncay’a çevirdi. “Bazen insanın içinde yaşadığı şeyleri paylaşması zor oluyor,” dedi. “Ama belki seninle konuşmak iyi gelebilir.”

Birlikte koltuğa oturdular. “İtalya’da bir kadına rastladım,” dedi, gözleri uzaklara dalarak. “Tuhaf bir şekilde, her an gözlerim önünde, tekrar tekrar gözlerime sunuluyor. Gözleri, tavırları… Hepsi kafamda dönüp duruyor. Bu kadar ani ve güçlü bir etki bırakması garibime gidiyor. Şimdi de , yaşadığım şehirde bulunması bir tesadüf mü, yoksa başka bir şey mi? Bunu anlamaya çalışıyorum.”

Tuncay kollarını bağladı ve dikkatle Kemal’e baktı. “Yani o burada mı?” diye sordu. Gülümseyerek devam etti , “Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir, Kemal. Ya kaderdir, ya da cilvesi,” dedi.

Kemal iç çekerek " bu duygular bana çok yabancı. Ne yapacağımı bilemiyorum, kafam karışık."dedi

Tuncay gülümseyerek, “E zaten iki yabancıyı tanıştıran da, bilinmedik duyguları tattıran da , aşk değil mi zaten? Böyle şeyler aceleye gelmez, kader ne yöne eserse Kemal, öyle olur. Kendini bu duygularla yüzleşmekten alıkoyma. Hissettiklerin, belki de hayatının yeni bir yönünü açığa çıkaracak." sözleri, Kemal’in yüzündeki gerginliği biraz olsun hafifletmeye çalışıyordu.

Kemal gözlerini Tuncay’dan kaçırıp pencereden dışarıya dikti. Hissettikleri aşk mıydı? Gerçekten bu kadar güçlü bir duygu muydu? Kafasında bu sorular dönüp duruyordu. İçindeki karmaşa, duygularının ne kadar gerçek ve derin olduğunu anlamaya çalışıyordu.

--

Asya, şirketten çıktı ve aracına doğru ilerledi. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Annesinin yanına gidecek olmanın huzuruyla direksiyona geçti, motoru çalıştırdı ve annesinin yanına doğru yola koyuldu. Bu gece, her şeyin kusursuz olmasını istiyordu.

Akşam trafiğine rağmen, yol boyunca aklında hep vakıf daveti vardı. Nihayet, davetin düzenleneceği mekâna vardığında, derin bir nefes aldı. Hazırlıkların son aşamalarını görmek ve annesiyle birlikte bu özel akşamı en iyi şekilde geçirmek için içeriye adım attı. Mekânın önünde, şık bir kalabalık ve hummalı bir hazırlık vardı. Asya, içeriye doğru yürüdü, annesini bulmak ve hazırlıkların başında yer almak için sabırsızlanıyordu.

Vakfın bahçesinde hazırlıklar hızla sürüyordu. Çeşitli renklerdeki çiçeklerle süslenen masalar, zarif örtülerle kaplanmıştı. Uzun, beyaz masa örtüleriyle örtülmüş masalarda, şamdanlar ve taze çiçeklerle şık bir düzenleme yapılmıştı. Bahçenin dört bir yanını saran ışıklar, akşamın kararmasıyla birlikte parlamaya başlayacaktı. Çalışanlar, son dokunuşları yapmak üzere yoğun bir tempoyla çalışıyordu.

Asya, annesini fark edince, yanına adımladı. Elif ile birlikte vakıf bahçesinde her şeyin yolunda gitmesi için son hazırlıkları gözden geçirdiler. Bahçede, organizatörlerin ve gönüllülerin çalıştığı alanları gezerek her şeyin tam olduğundan emin oldu. Şefler, masaların üzerini özenle hazırlıyor, garsonlar ise servise yönelik hazırlıklarını tamamlıyordu.

Asya’nın gözleri, vakfın amacına uygun olarak düzenlenen her detayda, toplumsal sorumluluğu yansıtan titiz çalışmaları görmekten memnuniyet duydu.

Kemal ise, şirketten çıkıp İstanbul sokaklarında ilerledikten sonra bir mağazanın önünde arabasını park etti. Mağazanın kapısını açıp içeri girdiğinde, raflardaki şık ürünler hemen dikkatini çekti. Mağaza içinde dolaşırken çeşitli aksesuarlar ve hediyelik eşyalar arasında gezindi. Bir dizi seçkin ürüne göz attıktan sonra, mağazanın arka tarafından Sedef’in yaklaştığını fark etti.

Sedef, gülümseyerek yanına yaklaştı. “Hoş geldin abi,” dedi. “Takımını hazır.”

Kemal, Sedef’i dikkatle takip etmeye başladı. Sedef, kendi tasarımlarını sergilediği bu nezih mağazanın tasarımcısıydı. Mağazanın içindeki çeşitli aksesuarlar ve şık ürünler, Sedef’in zarif dokunuşlarını yansıtıyordu.

Sedef, Kemal’in ilgiyle baktığını görünce gülümsedi. “Bu takım sana çok yakışacak,” dedi ve askıda duran tasarımı abisine sundu. Takım, özenle seçilmiş kumaşları ve şık detaylarıyla dikkat çekiyordu. Sedef, Kemal’in beğeneceğini umut ederek, takımın üzerine nasıl yakışacağını anlattı.

Kemal, “Ne gerek vardı, Sedef?” dedi hafifçe alaycı bir tonla. “Bu kadar şeye hiç ihtiyaç duymuyorum.”

Sedef, abisinin tepkisini gördüğünde hafifçe gülümsedi. “Abi, senin için en iyisini düşünüyorum. Özellikle bu tür organizasyonlarda, görünüş çok önemlidir. Hem, bu takım senin için özel olarak hazırlandı. Lütfen bir dene, belki beğenirsin,” dedi ve elindeki takımı uzattı.

Kemal, takımı giyip kabinden çıktığında, Sedef’in yüzündeki gurur ifadesini fark etti. Takım, üzerine mükemmel bir şekilde oturmuştu ve şıklığıyla göz kamaştırıyordu.

Sedef, “İşte bu! Gerçekten harika görünüyorsun, abi,” dedi. Gözleri parlıyordu. “Bu takım senin kişiliğini ve duruşunu mükemmel şekilde yansıtıyor.”

Kemal, Sedef’in gözlerindeki gururu görünce hafifçe gülümsedi. “Tamam, kabul. Bu takım gerçekten hoş görünüyor. Teşekkür ederim,” dedi. Sedef’e dönerek ekledi, “Mert nasıl oldu?” diye sordu.

Sedef’in yüzündeki gülümseme soldu. “Mert’in durumu iyi, evde dinleniyor”dedi, Sedef’in gözleri doldu. “İyileşme sürecinde olduğunu bilmek, biraz da olsa içimizi rahatlatıyor.” dedi

Kemal, endişeli bir şekilde başını sallayarak, “İnşallah en kısa zamanda toparlar,” dedi.

Kemal’in telefonunun çaldığını duyan Sedef, başını kaldırarak abisine dönüp gülümsedi. Kemal, telefonu açtı ve sesiyle dikkatlice konuştu. “Efendim, Baba.”

Mehmet Soydan’ın sesi telefonda duyuldu. “Oğlum, biz davete geçtik. Siz de geç kalmayın.”

Kemal, telefonun diğer tarafından, “Tamam, Baba,” dedi. Ardından telefonu kapatıp Sedef’e döndü. “Sedef, biz de davete geçelim. Hazır mısın?”

Sedef gülümsedi. “Evet, hazırım. Hadi gidelim.” dedi ve mağazadan çıkarak Kemal’in aracına doğru ilerlediler. Araba hızla yola koyuldu ve İstanbul’un gece ışıkları arasında ilerlemeye başladı.

Asya davetlileri karşılamaya koyulmuştu ki; annesinin sesini duyunca hemen yanına doğru yöneldi. Elif, endişeli bir ifadeyle“Asya, dosyayı evde unutmuşum,” dedi.

Annesinin telaşını görünce hemen harekete geçti. “Tamam, anne, hemen hallederiz,” dedi ve organizatörlerden birine döndü. “Lütfen, davetlilerin bir süre daha beklemelerini sağlayın. Ben hemen döneceğim.”

Elif, “Teşekkür ederim, kızım,” dedi ve Asya’nın yardım teklifini memnuniyetle kabul etti.

Asya, park alanına doğru yürürken babasını gördü. Süleyman, endişeli bir ifadeyle yaklaştı ve sordu, “Nereye kızım?”

Asya, “Annem belgeleri evde unutmuş Baba. Onları hemen alıp, geleceğim” dedi.

Süleyman, “Tamam, dikkatli ol. İşler yolunda olsun, ben de misafirlerle ilgilenmeye devam edeceğim,” diyerek kızına destek oldu. Asya, hızlıca evin yolunu tuttu.

Kemal ve Sedef, vakfın park alanına vardılar. Aracını dikkatlice park ettikten sonra, araçtan inip, Sedef’le birlikte davet mekanına doğru ilerlediler. Mekanın önündeki geniş alan, akşamki etkinlik için özenle hazırlanmıştı. Şık bir şekilde dekore edilen bahçeye adım attıklarında, Elif ve Süleyman misafirleri karşılıyordu. Elif ve Süleyman, Kemal ve Sedef’i gülümseyerek karşıladılar.

Süleyman, Kemal’in elini sıkarak, “Kemal, hoş geldin,” dedi.

Kemal, gülümseyerek, “Hoş bulduk, Süleyman Bey,” dedi.

Elif ise Sedef’e, “Hoş geldin Sedef, seni görmek çok güzel,” diyerek içten bir şekilde selamladı.

Sedef, Elif’in sıcak karşılamasıyla yüzünde hafif bir gülümseme belirdi ve nazik bir şekilde teşekkür etti.

Süleyman, organizatöre dönerek, “Misafirlerimizi Soydanlar’a ayrılan masaya yönlendirin lütfen,” dedi. Organizator başıyla onaylayıp, ilgili masaya yönlendirdi.

İlerleyen dakikalarda ,Süleyman Türkmen, mikrofonu eline alarak davetlilere hitap etti. Gözlerinde geçmişin izleri, sesinde ise tarihin derin yankıları vardı. “Değerli misafirler,” diye başladı. “Bu geceyi taçlandırmak üzere, sizlere tarihimizin en özel ve anlamlı zeybek oyunlarından biri olan Çakal Çökerten’i sunacağız. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de severek oynadığı bu oyun, yüzyıllardır yiğitliğin, onurun ve bağımsızlığın simgesi olarak gönüllerde yer edinmiştir.”

Kısa bir duraksama yaparak izleyicilere baktı. “Çakal Çökerten, adını taşıdığı gibi, düşmanlarını yere seren, çakalları bile dize getiren efelerin oyunudur. Bu oyun, sadece bir dans değil, bir direnişin, bir başkaldırının ifadesidir. Atatürk’ün bu oyuna olan sevgisi de, onun halkının ruhunu ne kadar derinlemesine anladığını gösterir.”

Süleyman, sözlerine devam ederken, sahnedeki genç delikanlıları işaret etti. “Bu gece, yiğit evlatlarımızın bu asırlık mirası yaşattığını görmek bizler için büyük bir onur. Şimdi, sizleri Çakal Çökerten Zeybeği ile baş başa bırakıyorum. İyi seyirler.”

Davetlilerden katılmak isteyenler, kalkıp sahneye doğru yürümeye başladılar. Kemal de yerinden asilce kalktı , sahneye doğru ilerledi. Sahneye geçen davetliler, Kemal’in önde olmasını rica ettiler, teşekkür ederek öne geçti ve zeybek oyununda başrolü üstlendi.

Çakal Çökerten Zeybeği’nin tanıdık melodisi çalmaya başladı. Müziğin ilk notaları duyulduğunda, salonun atmosferi bir anda değişti; herkesin gözleri onun üzerindeydi. Kemal, adımlarını ağırbaşlı ve kararlı bir şekilde atarak zeybeğin asaletini sergilemeye başladı.

İlk hareketinde, göğsünü dik tutarak kollarını genişçe açtı. Müziğin temposu yükseldikçe, ayaklarını yere vurduğunda çıkan sesler, zeminde yankılanarak odaya güç ve cesaret yaydı. Başını gururla eğdiği anlarda, gözlerinde bir ateş parıltısı belirdi.

Kollarını büyük bir daire çizecek şekilde savurdu, ardından diz çökerek yere doğru eğildi. Her dönüşü, her adımı, izleyenlere zeybeğin ne kadar asil ve gururlu bir dans olduğunu hatırlatıyordu. Gözleri kapalı bir şekilde müziği hissediyor, vücudu müziğin her notasıyla uyum içinde dans ediyordu.

Çakal Çökerten Zeybeği’nin hırçın ritimleri onu adeta sardığında, Kemal’in adımları daha da hızlandı. Dizlerini hafifçe bükerek yere çöktü, ardından güçlü bir hareketle tekrar ayağa kalktı. Her hareketinde, sanki topraktan güç alıyormuş gibi yere vuruyordu. Onun duruşu, yalnızca dansın değil, aynı zamanda bir ruhun, bir karakterin ifadesiydi.

O anda Asya mekana girdi. Yükselen müzik kulağını doldurdu. Gözlerini sahneye çevirdiğinde, zeybeğin adete üzerine yakıştığı ,Kemal’in güçlü ve akıcı performansı, büyüleyici bir etki yarattı. Gözleri, Kemal’in her hareketini dikkatle izliymeye başladı.

Kemal, gözlerini kapatarak son bir kez derin bir nefes aldı ve başını yavaşça kaldırdı. O an, sahnede zaman durmuş gibiydi. Işıklar onun üzerinde parlıyor, ter damlaları ışıkların altında inci taneleri gibi parlıyordu. Son hareketini zarafetle tamamladıktan sonra, salonda büyük bir alkış tufanı koptu.

Tam o sırada, Kemal’in gözleri kalabalığın içinde bir an durdu. Orada, izleyicilerin arasında, İtalya’da, aklından çıkmayan, peşine düştüğü o kadın... Şimdi karşısında duruyor ve ona bakıyordu. Asya’nın gözleri onun için bir rüyanın gerçeğe dönüşmesi gibiydi. Zeybek sona ermişti, ama onun içinde başlayan fırtına daha yeni başlıyordu...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%