"Aslında beni ölümüne hep hazırlamıştı, hep inandırmıştı. Sadece ben inanmak istemedim."
Alnımı yasladığım soğuk mezar taşından kaldırarak ıslak gözlerimi karşımda bana ifadesiz bir şekilde bakan adama çevirdim.
"İnanmak istemiyorum Oğuz.." dedim titrek bir sesle. "Senin de gideceğine inanmak istemiyorum. Gitme olur mu?"
Buz mavisi gözleri sözlerimle hüzünle titreşirken, bana bakarak içli bir nefes verdi. Sanki o da bunun olacağını biliyor ama olmamasını diliyor gibiydi. Hiç bir şey söylemeden beni kolları arasına çekerek başımı göğsüne yasladı. Saçlarımın arasında gezinen dudaklarını hissettikçe gözyaşlarım ardı ardına akıyor, siyah tişörtünde ıslak bir yol çiziyordu.
"Lütfen.." diye sızlandım hıçkırıklarımın arasından. "Bana bu acıyı bir daha yaşatma."
Hafifçe geri çekilerek yüzümü iri avuçları arasına aldı. Gözleri direkt olarak gözlerimi hedef alırken, güven verici bir şekilde bakıyordu. "Şşttt.." diyerek alnımı alnına yasladı. Dudakları dudaklarıma dokunurken, "Seni asla bırakmam." diye fısıldadı yemin etmiş gibi. Hemen sonra ise dudakları dudaklarımın arasına sızdı. Varlığını belli edercesine yoğun bir şekilde öperken, ihtiyacım olan sıcaklığa minnetle sokuldum. Haziran ayında bile üşüyordum fakat onun tek dokunuşu beni alev alev yakıyordu..
"Senin odan burası Dilşah." dedi karşımdaki adam bıkkınca. Kafamı iki yana sallarken, "Bana Dilşah demesene!" dedim kızarak. "Benim adım Dilşah filan değil."
Adamın gözlerindeki bezmişliği an be an seyrederken, gözlerim bana soru sormak üzere aralanan dudaklarına kaymıştı.
"Neymiş peki senin adın?"
Cevap kafamda anında belirdi. İsmimi tabii ki de biliyordum. "Marilyn Monroe." dedim hiç düşünmeden.
Adam kocaman bir kahkaha attığında, "Öyle mi?" diyerek alayla güldü. "Benim adım da Leonardo Dicaprio."
Türk işi Leonardo Dicaprio buydu demek. Sorgulamadan inanırdım. Çok yakışıklıydı. Gülerek boynuna sardım kollarımı. "Leonardo.." dedim kendi kendime tekrar ederek. "Güzel isim." Gözlerimi kehribar gözlerine çevirdim. "Öp beni Leonardo."
Acı kahve gözleri ağır ağır bana döndüğünde yüzünde manidar bir ifade oluştu. "Bu ne, Alis?" dediğinde kaşları çatılmıştı.
Tam karşısında durarak kendi etrafımda tam tur döndüm ve ona kostümümün tamamını gösterdim. "Beğendin mi?" dedim heyecanlı çıkan bir sesle. "Cadılar bayramı için kedi oldum!"
Kafamdaki kedi kulakları olan minik taca, burnuma ve yanaklarıma çizdiğim kedi figürlerine, üstümdeki büstiyere ve altımdaki düşük bel, minicik şortuma sırasıyla bakarken beni baştan aşağıya süzdü. "Görüyorum.." diye mırıldandığında bakışlarını tekrar gözlerime çıkardı. Yüzünde gülmemek için yanaklarını içini dişliyormuş gibi bir ifade vardı. "Gel buraya pisi pisi." dediğinde geriye hafifçe yaslanarak dizine iki kere vurdu.
Ne istediğini anlayarak ufak adımlarla ona doğru ilerledim. Gerçekten evcil bir kedi sakinliğiyle oturmamı istediği dizine oturduğumda, bakışları daha farklı bir hal almaya başlamıştı. Alt dudağımı dişlerimin arasına alırken alaylı ama tahrik edici bir kısıklıkla, "miyaaavv.." diye mırıldandım. Bu sefer kendini tutamayarak koca bir kahkaha attı. Ben de güldüğümde yanaşarak iri gövdesine iyice sokuldum.
"Seni uslu kedicik.." dedi çapkın bir edayla. "Hava çok soğuk, bu şekilde dışarı çıkmak istediğine emin misin?" Acı kahve gözleri yoğun bir şekilde bir kaç saniye üstümde oyalandı. Sanki yanından ayrılmamam için her şeyi yapabilirmiş gibi bakıyordu. "İstersen senin için yatağı ısıtabilirim."