@culpaamia
|
Cihangir bu sözler karşısında sadece sırıttı. Adamı ciddiye almıyordu belli ki.
"Sana diyorum!" diyerek çıkıştım. "Bana bir açıklama borçlusun."
Sanki ortada hiç bir şey yokmuş da, ben saçmalıyormuşum gibi bir tavırla ofladı. Yüzüme bakmadan elimi sıkıca avucuna hapsederek patika yoluna doğru ilerlerken, beni de peşinden sürüklüyordu.
"Bilmediğin şeyler var." dedi sözlerime cevap olarak.
"Anlat da bileyim." dedim hemen. Cevap vermeden ilerlemeye devam etti. Aynı zamanda hızlı yürüdüğü için onun yüzünden sürekli bir yerlere takılıp duruyordum. Havanın karanlık olması da önümü görmemi bir hayli zorlaştırırken, takıldığım bir ağaç köküyle tökezledim.
"Yavaş olsana be!" dediğimde elimi kurtarmaya çalıştım fakat öyle sıkı tutuyordu ki mümkün değildi. Adımları aceleci ve bir an önce eve varmak ister gibiydi. Bu tavrı yüzünden bir ağaç köküne daha takıldığımda nerdeyse düşecek gibi olmuştum. Son anda beni belimden yakalayarak düşmemi engelledi. Hemen ardından hiç beklemediğim bir şey yaparak bir kolunu da bacaklarımın altından geçirdiğinde, artık kucağında benimle birlikte yürüyordu.
"İlle de şov yapacaksın!" dedim olağanca tersliğimle, gözlerimi devirirken. "Kendim yürüyebilirim."
Dudağının kenarı eğlendiğini belli eder bir şekilde yukarı kıvrıldı. "Seni bilmem ama benim on ikiden sonra eve dönmek gibi bir planım yok Dilşah."
Yavaş yürümemden söz ediyordu. Haklı oluşu canımı iyice sıkarken ofladım. Gerçekten de bu yorgunlukla değil on iki, birden önce bile eve zor dönerdim ben. Bu yüzden susup sesszice durmanın daha iyi olacağını düşünerek çenemi kapattım. Kollarımı düşmemek için Cihangir'in boynuna dolarken, kafamı göğsüne yaslamıştım. Kalp atışları tam kulağımın altında atıyordu. Bunu hissetmek güzeldi.
Aynı zamanda burnuma erkeksi kokusu dolduğunda derin bir nefes aldım. Uzun zaman sonra bu şekilde, bir erkeğin kucağında olmak, onun kokusunu solumak oldukça zordu. Geçen sene ayrıldığımız Fransız sevgilimden sonra ilk defa bir erkekle bu kadar yakın oluyordum.
Öylece dalmıştım ki köşke vardığımızı gördüğümde irkilerek kendime geldim. Cihangir'in kucağında yere inmek istediğimi belli eder gibi bir hareket yaptığımda, beni bırakmadı. Aksine daha sıkı kavradı.
"N'oldu?" dedim kaşlarım çatılı bir şekilde yüzüne bakarken. Gözleriyle ileride bir yerleri işaret etti. Kafamı çevirerek oraya baktığımda verandada oturan amcamı gördüm. Bu mesafeden nereye baktığını anlayamıyordum ama bize bakıyormuş gibiydi.
"Ayağının burkulduğunu söyleyeceğiz." dedi Cihangir. "Yürüyüş yaparken ayağın burkuldu, beni aradın ve ben geldim."
Kafamı onu onaylar gibi aşağı yukarı salladım. Utangaç bir kız değildim ama gerilmiştim amcam karşısında. Bizi böyle görmesi pek iyi değildi.
Gittikçe köşke iyice yakınlaşırken sonunda amcamın yanına varmıştık. Amcam kaşları çatılı bir halde bize baktı.
"Bir şey mi oldu?" dedi Cihangir'e doğru. Hemen sonra kafasını bana çevirdi. "Dilşah, iyi misin kızım?"
Gülümsemeye çalışarak, "İyiyim amca." dedim. "Sadece ayağım burkuldu."
Amcam rahatlamış gibi nefesini verirken, "Kötüleşirsen hastaneye gidelim." dedi. Kafamı aşağı yukarı salladım. Amcamın yanında böyle durmak kendimi bana kötü hissettiriyordu. Neyse ki Cihangir anlayıp iyi geceler dileyerek içeri girdi.
"Kollarım koptu.." diye mırıldandı merdivenlerden çıkarken. Ne kadar şaka yaptığını bilsem de sinirleniyordum.
"Elli kilo kızım." diye söylendim. "Beni de taşıyamıyorsan nasıl erkeksin sen?"
O da buna sinirlenmişti sanırım. "Taşıyorum ya işte." diyerek diklendi hemen. "Ben elli kiloyu anca dambıl olarak kullanırım." Bu sırada koridorda durup cidden beni dambıl gibi yukarı kaldırıp aşağı indirirken sımsıkı boynuna yapıştım.
"Düşeceğim şimdi, salak!" Güldü pis pis. Aynı zamanda da beni yere indirmişti çünkü odamın önüne gelmiştik. Yavaşça yere indirmesiyle üstümdeki sporcu atletimi düzeltirken, bakışları bir kaç saniye üstümde oyalandı. Hemen sonra ise kehribar gözleri kahve gözlerimi buldu. Bir kaç saniye içinde gülüşü yavaşça solarken, baktı sadece. Ne olduğuna anlam verememiştim.
"Ne oldu? Niye birden durgunlaştın?" dedim merakla. Cihangir ufak bir öksürükle kendini toparladı hemen. Derin bir nefes vererek umursamaz bir havayla durmaya çalıştı. "Durgunlaşmadım, yorgunum." dedi ama ifadesiz sesi bile bir şey olduğunu gösteriyordu. Aklının o adamla meşgul olduğuna adım gibi emin olsam da belli etmedim.
"Dua et ki seninle uğraşmayacak kadar yorgunum." dedim, gözlerimi devirerek. Cidden sabahtan beri aksiyon üstüne aksiyon olması baya yormuştu beni. Bir an önce duş alarak uyumak istiyordum.
"Hadi, gir odana." dedi Cihangir. Aklı çok başka yerlerde gibiydi.
"Neyin var senin?" diyerek yineledim sorumu. Cevap vermedi. Sadece, "İyi geceler." diyerek arkasını döndüğünde, hızla merdivenleri çıkmaya başlamıştı. Öylece arkasından bakakaldım. Yarın mutlaka konuşacaktım bu konuyu onunla. Yoksa kaprisleri çekilecek gibi değildi..
Zaten bana da o adamla aralarında ne geçtiğini anlatmamıştı. Bu da ayrıca merak ettiğim ve sinirimi bozan bir konuydu. Bunları yarın ona sormayı aklıma not ederek odama girdim. Gözlerim resmen ayakta kapanmak üzereydi. Bayılacak gibiydim.
Bu halde duşa filan giremeyecek kadar üşeniyordum. Bu yüzden kendimi direkt yatağın üstüne bıraktım. Vücudum yumuşak yatakla buluştuğunda o kadar gevşemiştim ki, uykuya dalmam saniyeler sürmüştü.
İki hafta sonra.
İki hafta geçmişti üstünden. Tam iki hafta. Cihangir o günden beri bana aşırı tuhaf davranıyor, resmen kaçıyordu. İki üç kere karşılaşsak da işi olduğunu söylerek beni başından savmıştı ama ben nerdeyse bunun bir bahane olduğuna emindim. Başka bir şeyler olmalıydı. Mutlaka başka bir şey olmuş olmalıydı.
Odamda, dev aynamın önünde dururken, Karsu'nun doğum gününe hazırlanıyordum. Bugün biricik arkadaşımın doğum günüydü ve çok çok güzel olmalıydım. Çünkü bütün Instagram bizim fotoğraflarımızla sallanacaktı. Karsu evinde inanılmaz bir parti veriyordu.
Üstüme koyu kahve, mini, straplez bir elbise giymiştim. Vücudumu tam sarıyordu ve kalçasında kemer detayı vardı. Tam bir yaz elbisesiydi. Ayrıca koyu kahve saçlarım ve gözlerimle de çarpıcı bir şekilde uyumlu duruyordu. Fön çektirdiğim saçlarımı geriye atarken, makyajıma son dokunuşları yapıyordum.
Elbiseme uygun sade, ama çekici bir makyaj yapmıştım. Makyajım da kahve tonlarındaydı ama çok abartmamıştım bunu. Parlak bir glossla makyajımı tamamladığımda, hazırdım. Ayağa kalkarak kendimi boy aynasından süzdüm. Gayet iyi görünüyordum.
Ayağımdaki topuklu ayakkabılarımın iplerini bileğime doladım. Elbisemle aynı renkti ama üst kısmı özel, karanlıkta parlayan taşlarla kaplıydı. Normalde basit bir ayakkabı olmasına rağmen bu taşlar onu oldukça şık hale getiriyordu.
Aynadan son kez kendime bir bakış atarak minik el çantamı da alıp odadan çıktım. Hedefim üst kat, yani Cihangir'in odasıydı. Belki o da benimle gelmek isterdi. Nedensizce bunu istiyordum. Benimle gelmesini, onunla beraber eğlenmeyi, hatta onu sarhoş etmeyi istiyordum.
Merdivenlerden çıktığımda karşımda iki tane oda duruyordu. Hangisinin onun olduğunu tahmin edemediğim için ilkinin kapısını hafifçe tıklattım. Cevap yoktu. Kapıyı açarak içeri baktığımda burasının çalışma odası olduğunu gördüm. Kapıyı geri kapattım.
Demek ki diğeri onun odasıydı. Kapısını tıklatarak beklemeye başladım. Ses yoktu. Umarım evdedir diye düşünerek tekrar tıklattım. Yine ses yoktu. Artık ne olacaksa olsun diyerek kapıyı açtığımda gördüğüm manzara beni şaşırtmadı.
Cihangir, odanın ortasındaki yatakta uyuyordu. Üstü çıplaktı ve arkası bana dönüktü. Yanına doğru ilerlerken yatakta kıpırdandı. Uyanmıştı sanırım.
Yatağın yanına oturduğumda bana doğru döndü. Gözleri sorgularcasına kısılırken, gülümsedim.
"Dilşah?" dedi uykulu bir sesle. "Ne oldu?"
"Benimle bir yere geliyorsun." dedim. Hala anlam verememiş gibi yüzüme bakarken kolundan tutarak çekiştirdim onu.
"Kalk hadi, Karsu'nun doğum gününe gidiyoruz."
Oflayarak arkasını dönmeye yeltendi tekrar. "Banane Karsu'nun doğum gününden?"
Onu durdurarak arkasını dönmesini engelledim. Dik dik yüzüme bakarken dudaklarımı büzdüm öne doğru, lütfen dercesine.
"Hadi Cihangir, sana da iyi gelecek bak."
Bakışları bir saniyeliğine dudağıma kaydı. Sonra hemen tekrar gözlerime çıktığında kaşlarını olmaz dercesine yukarı kaldırıp aşağı indirdi.
"Karsu'nun doğum günü umrumda değil." dedi. Uyuyacağını belli eder bir şekilde gözlerini kapattığındaysa son kozumu kullanma vakti gelmişti.
"Ben de mi umrunda değilim?" dedim. Gözleri açıldı. "Herkes birileriyle gelecek. Tek gitmek istemiyorum."
Öylece yüzüme bakmaya devam ederken tuttuğum elini kalkması için çekiştirdim. "Hadi Cihangir, lütfen.."
Derin bir nefes vererek oflayarak yerinden doğrulduğunda, neşeyle gülümsedim.
"Sen beni arabada bekle." dedi ifadesiz bir şekilde. "Benim arabamla gidelim."
"Tamam." diyerek kapıya yöneldim hemen. Cihangir şuan mutsuz olabilirdi belki ama oraya gelince eğleneceğine emindim. Sonuçta tüm akşam boyunca somurtacak hali yoktu ya.
Merdivenleri hoplaya zıplaya indikten sonra tam kapıya ilerliyordum ki gözüm salona takıldı. Amcam salonda tek başına oturmuş eski bir film izliyordu. Adımlarımı oraya yönlendirerek salona girdim. Topuklu ayakkabılarımın sesini duymasıyla amcamın bakışları bana dönmüştü.
"Nereye gidiyorsun böyle?" dedi hazırlanmış halimi kastederek. Gülümseyerek kendi etrafımda bir tur döndüm.
"Cihangir'le Karsu'nun doğum gününe gidiyoruz. Güzel olmuş muyum?"
Amcam gülerek başını aşağı yukarı salladı. "Olmuşsun, olmuşsun.." fakat hemen sonra ciddileşerek yüzüme baktı. "Bir kadehten fazla içki yok."
Amcamın konudan konuya geçiş hızı beni güldürürken, "Tamaaaam." diyerek salonun çıkışına ilerledim. Amcam onun sözünü dinlemeyeceğimi biliyor, ama yine de her zamanki uyarısını yapıyordu. Neyse ki yanımda Cihangir vardı. Bu gece gönül rahatlığıyla sarhoş olabilirdim.
Tam salondan çıkmıştım ki merdivenlerden inen Cihangir'le karşılaştım. Üstüne siyah kumaş bir pantolonla beyaz bir gömlek giymişti. Üstten üstten bana bakarken çekiciydi, her zamanki gibi.
İkimizde birbirimizi süzerken Cihangir ağır adımlarla indi merdivenlerden. Bana yandan bir bakış atarak yanımdan geçip gittiğinde, bende peşinden ilerleyerek arabaya bindim hemen. Cihangir arabayı çalıştırdığında içim içime sığmıyordu. Bu gece kesinlikle çok eğlenceli olacaktı. Hissedebiliyordum.
Sessiz süren bir yolculuktan sonra Karsu'nun evine varmıştık. Cihangir yol boyunca hiç konuşmamıştı. Onu zorla uyandırdığım için aksi olduğundan bende hiç konuşmaya çalışmamıştım. Ne dersem diyeyim ters cevaplar verecekti nasıl olsa.
Şu an bana kızıyordu ama sonra bana teşekkür edecekti. Onu hafta sonu boyunca evde pineklemekten kurtarmıştım. Hayatına biraz renk gelsin istemiştim sadece.
Müzik seslerinin dışarıdan duyulduğu eve bakarken, arabadan sabırsız hareketlerle indim. Cihangir de inerek yanıma geldiğinde koluna girdim. Yadırgamayarak benimle birlikte ilerlemeye başladı.
Kapıdaki görevliler beni tanıdığı için içeri girmemiz çok kolay olmuştu. Geniş, süslenmiş bahçede ilerlerken havuz kenarında olan onlarca insan arasında Karsu'yu arıyordu gözlerim. Fakat o kadar kalabalıktı ki Karsu'yu bulmak bir yana dursun, çoğu lise arkadaşlarımız olan insanları bile başta tanıyamamıştım.
Karsu'nun bahçede olmadığını anladığımda eve doğru yöneldim. Tam içeri girecektik ki birinin boynuma atılmasıyla geriye doğru sendeledim hafifçe. Kolum Cihangir'den uzaklaşırken, kim olduğunu görme fırsatım bile olmamıştı.
"İnanamıyorum, Dilşah!" dedi bana sıkı sıkı sarılan ses. Bu çocuksu, tiz sesi nerde olsa tanırdım. Gülümseyerek bende kollarımı onun beline doladım. Yağmur'du bu.
"Yağmur?" dedim bende şaşkınlıkla. Her zaman ele avuca sığmaz bir kızdı ama onu burda, bu şekilde görmeyi beklemiyordum. Yağmur geri çekilirken ikimizde gülerek birbirimize bakıyorduk.
Normalde siyah olan dalgalı saçlarını kırmızıya boyatmış, beline kadar uzanıyordu. Beyaz askılı bir elbise giyinmişti ve çok değişmesine rağmen, çok da güzel gözüküyordu. Tek değişmeyen şeyi minyon yapısı ve kısacık boyuydu.
"Değişmişsin ama seni yine de tanıdım!" dedi neşeyle. "İnanılmaz güzelleşmişsin Dilşah!"
Gülümseyerek kırmızı saçlarını işaret ettim. "Senin kadar değil. Mükemmel olmuşsun kızım!"
Yağmur bir kahkaha attığında yanında olduğunu yeni farkettiğim erkeğin elini tuttu. Sanırım sevgisiliydi.
"Bu arada tanıştırayım." diyerek erkeği işaret etti. "Burak benim erkek arkadaşım." Sonra Burağa döndü. "Bu da Dilşah. Liseden arkadaşız."
Burak elini uzattığında uzanıp elini sıktım ve memnun oldumlaştık. Burak oldukça kalıplı ve iri yarı bir erkekti. Uzun saçlarını tepeden bir topuz yapmış, boynuna da bir sürü tahta boncuklardan yapılma kolye takmıştı. Benim tipim olmamasına rağmen hoş çocuktu.
Bu sırada Yağmur ifadesiz gözlerle bizi izleyen Cihangir'i farketti. İmayla bana döndüğünde onları tanıştırma ihtiyacı hissettim.
Fakat beklemediğim bir şey oldu. Asla beklemediğim bir şey.
Cihangir elini öne doğru uzatarak kendini tanıştırdığında, Yağmur uzat tığı elini sıktı.
"Cihangir." dedi kendini takdim eder gibi. Fakat daha beklenmedik olan, elbette ki söylediği sözlerdi.
"Dilşah'ın sevgilisiyim."
|
0% |