Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6.bölüm

@culpaamia

"Cihangir." dedi kendini takdim eder gibi. Fakat daha beklenmedik olan, elbette ki söylediği sözlerdi.

 

"Dilşah'ın sevgilisiyim."

 

Şaşkınlıkla bir kaç saniye afallarken yüzüne baktım ne yapmak istediğini sorarcasına. Cihangir bana değil, doğrudan Yağmur ve Burak'a bakıyordu fakat sanki ona baktığımı hissetmiş gibi girdiğim kolunu yavaşça aşağı kaydırdı ve ellerimizi hizaladı. Parmakları parmaklarımın arasından geçerken sıkıca kavradı elimi. Sessiz bir cevabı vardı bana.

 

Oyunu bozma.

 

Bozmadım. Ne yaptığını anlamasam da yanlış bir şey yapamayacağını biliyordum. Bu yüzden ona ayak uydurarak gülümsemeye çalıştım karşımdaki Yağmur ve Burak'a.

 

"Ay çok yakışıyorsunuz!" dedi Yağmur heyecanlı ve çocuksu bir sesle. "Ne zamandır birliktesiniz?"

 

Yalan uydurmaktan kolay ne vardı? Gayet rahat bir şekilde, "Üç yıl." diye kafadan bir rakam salladım fakat yanımdaki adamın da aklına kafadan rakam sallamak gelmiş olmalı ki o da benimle aynı anda, "Dört yıl." dedi.

 

Burak güldü. "Üç mü, Dört mü?

 

Cihangir'in tuttuğum eline telaşla tırnaklarımı geçirerek hemen bu durumu düzeltmesi için sinyal gönderdim. Cihangir'in yüzü acıyla buruşur gibi oldu fakat bu saniyelik bir andı çünkü sinyali almış olmalı ki konuşmaya başladı.

 

"İlişkimiz bir yılbaşı gecesi başladığı için Dilşah üç kabul ediyor, ben ise dört." dedi gülerek. "Ona bir türlü yeni yıla girmeden bana geldiğini kabul ettiremedim."

 

Söylediği yalan o kadar mantıklı ve inandırıcıydı ki acaba şu zamana kadar bize ne yalanlar söyledi diye düşünmeden edemedim. Ayak üstünde yalan kıvırıyordu ve bunu o kadar profesyonel bir şekilde yapıyordu ki mimikleri bile buna uygundu.

 

Şerefsiz hiç de teklemiyordu.

 

Söylediği şeye bir cevap vermem gerektiği için yalancı bir gülücükle, "Ah sevgilim hiç de haksız olduğunu kabul etmiyorsun.." dedim Cihangir'e. Yüzümde beni tanıyan birinin hemen anlayacağı sahte bir gülümseme varken, Cihangir'in dudakları seni oyunbaz der gibi iki yana kıvrıldı. Onu umursamadan Yağmur'a döndüm. "Görüyorsun işte tatlım, erkek milleti."

 

Burak bu küçük atışmamıza kahkaha attığında, Yağmur sanki asıl merak ettiği şeyi sormayı bekliyormuş gibi, "Düğün ne zaman?" diye sordu. Tam evlilik düşünmüyorüz diye cevap verecektim ki duyduğum sözlerle kalakaldım.

 

"Bir aksilik çıkmazsa bu yaz."

 

Şaşkın ifademi gizlemeye çalışarak Cihangir'e baktım. Ne yapmaya çalışıyordu bu? Yağmur'a bunu söylediği için artık partideki herkesin evleneceğimi öğrenmesi an meselesiydi. Sevgililik neyse ama evlilik biraz uçuktu. Evlenmek gibi hayallerim hiç olmamıştı.

 

Ben tek eşliliğe inanmıyordum.

 

Umarım mantıklı bir açıklaman vardır Cihangir yoksa eve döndüğümüzde seni boğmayacağımın garantisini kimse veremez.

 

Yağmur düğünün bu yaz olacağını duyunca sanki suratı asılır gibi oldu. Önüne düşen kırmızı saçlarını kulağının gerisine attı. Bir bana, bir de Burak'a bakarken yüzünde manidar bir ifade vardı. "Biz sekiz senedir sevgiliyiz ama hala bir şey olduğu yok." diyerek içli bir nefes verdi. "Umarım hep mutlu olursunuz. Darısı bizim başımıza.."

 

Demek kendisi hala bir evlilik teklifi alamadığı için üzgündü. Haklı bir sebepti. Ortam Yağmur'un sözleriyle bir anda gerilirken, Ulan Burak, kıza neden hala evlenme teklifi etmiyorsun piç kurusu! demek vardı ama tatlı kişiliğimi bozmamak için sustum. Onun yerine gerginliği dağıtmak için gülümserken, "Biz biraz doğum günü kızını görelim, sonra tekrar konuşuruz." diyerek ordan sıvışmaya çalıştım. Gergin ortamları sevmezdim ve uzaklaşmak istiyordum.

 

Yağmur sessiz çığlığımı duyarak onayladığında, "Olur. Hem biz de bir şeyler içmeye gidecektik."dedi. Kafa sallayarak uzanıp ona sarıldım hızlıca. Üzgünüm Yağmur seni seviyorum ama şu an bencilliğim daha ağır basıyor. Umarım başka bir gün yanında Burak yokken karşılaşırız.

 

Yağmur da bana sarıldığında yanağına ufak bir öpücük kondurarak geri çekildim. Bu sırada Cihangir ve Burak tokalaşıyordu. Onlar ellerini çeker çekmez Cihangir'in elini tuttum ve bir yandan gitmeye çalışarak bir yandan da onlara el salladım. "Kendinize çok cici bakın." dediğimde Cihangir de çekiştirmeme ayak uydurmaya çalışıyor ama anlam veremiyordu.

 

"Neden kaçıyoruz?" dedi en sonunda dayanamayarak. Onun bu masum sorusuna karşılık, "Seni daha iyi boğabilmek için!" diyerek azarladım. Cihangir bu laftan sonra ağzını açmadı çünkü bana bir açıklama yapması gerektiğini iyi biliyordu. Sağıma soluma bakınarak tanıdık kişilerden tamamen uzaklaştığımıza emin olduğumda kollarımı göğsümde birleştirerek ona döndüm.

 

Tam karşısında dururken ters bakışlarla ona bakıyordum. "Umarım beni, benden habersiz evlendirmenin mantıklı bir açıklaması vardır!"

 

Cihangir'in dudakları iki yana kıvrılır gibi oldu ama gülmedi. Ellerini rahat bir tavırla ceplerine yerleştirirken üstten üstten bana bakıyordu. "Var." dedi geniş geniş.

 

Gitgide sinirlendiğimi hissediyordum. Sabırsızca konuştum. "Söyle o zaman?"

 

Bir kaç saniye kehribar gözleri gözlerimde takılı kaldıktan sonra umursamaz bir ifadeyle omuzlarını kaldırıp indirdi. "O herifin sana olan bakışlarını beğenmedim."

 

Ne diyor bu be? O herif dediği Burak mı?

 

Sorumu sesli dile getirmeme gerek kalmadan Cihangir duymuş gibi cevapladı. "Evet, o Burak denen züppeyi gözüm tutmadı."

 

Kendimi tutamazken "Cihangir ne dediğinin farkında mısın?" diyerek hafiften yükseldim. "O benim arkadaşımın sevgilisi, ayrıca bana bakmıyordu bile!"

 

Rahat ifadesi sekteye uğradı. Yerinde dikleşirken, yüz hatları sertlemişti. "Seni alenen süzüyordu!" dedi az öncekine nazaran çok da sakin olmayan bir sesle. Sanki bunun olduğunu düşünmek bile onu deli ediyormuş gibi kaşları çatılmış, sinirlendiği için gerilen kaslarıyla beyaz gömleği gerilmişti ama bende sinirliydim. Çatılmış kaşlarımla beraber bir adım daha yaklaştım ona.

 

"Şu an yalanını örtecek hiç bir açıklama yok Cihangir!" dedim dişlerimin arasından, öfkeyle. "Bu dedikodu amcamın kulağına giderse ne olacak? Bizim birlikte olduğumuzu düşünmez mi?!"

 

Sanki takıldığım şeyin bu olduğuna inanamıyormuş gibi önemsiz bir mimik yaptı. "Babam nerden öğrenecek Allah aşkına Dilşah? Gören de adam Instagram influenceri sanır!"

 

Tam ona cevap vermek için dudaklarımı aralamıştım ki gözlerim arkasında bir noktaya takıldı. Karsu gülerek bize doğru geliyordu. Üstündeki ultra mini, üzeri minik taşlarla kaplı lila elbisesinin içinde her zamanki gibi harikaydı. Cihangir'le tartışmayı bırakarak kollarımı ona doğru açtığımda adımlarını hızlandırdı ve koşarak kollarımın arasına girdi.

 

"İyi ki doğdun bebeğim!" dedim sıkıca sarılırken. "Hediyeni gecenin sonuna sakladım, herkes gittikten sonra vereceğim."

 

Karsu da bana aynı şekilde karşılık verdiğinde, "Sen geldin ya, hediye filan istemez." dedi tatlı bir mırıltıyla. "Altı sene sonra ilk defa beraber doğum günümü kutluyoruz."

 

Geri çekilirken, "Bundan sonra hep beraberiz." dedim neşeyle. Hemen sonra ise yanımdaki Cihangir'e dönerek asıl aklımdan geçeni söyledim.

 

"Hadi, hep beraber içmeye gidelim."

 

Karsu'nun hevesli sesini duydum. "Olur!"

 

Cihangir ise ben size uyarım der gibi dudak büzdü. İkisi de onaylamış oluyordu. Bunun üzerine Karsu'ya döndüm. Karsu daha ona dönmemle ne demek istediğimi anlamışçasına, "Müştemilat." dedi hemen. "Müştemilata gidelim."

 

Bu evin müştemilatının güzel ve sakin olduğunu bildiğimden başımı sallayarak onayladım. Karsu önümüzden yürürken biz de Cihangir'le onu takip ediyorduk. Evin arka tarafına, küçük bir ev gibi gözüken yere ilerlediğimizde Karsu saksının altından çıkardığı anahtarla müştemilatın kapısını açtı. Hep beraber içeri girdik.

 

Burası neredeyse lüks bir otel odası kadar temiz ve düzenliydi. Ayrıca partinin gürültüsünden de uzaklaştığımız için sessiz bile sayılabilirdi. Cihangir geçip koltuğa otururken, ben içki dolabına yöneldim. Üç kadeh ve viski çıkardığımda Karsu'nun dikkatimizi çekmek için minik öksürüğüyle bakışlarımız ona döndü.

 

Kapattığımız kapıyı açarken, "Kadeh dört olsun." dedi. Tam neden olduğunu soracaktım ki içeri giren erkekle dudaklarım geri kapandı. Uzun boylu, temiz yüzlü, hatta yakışıklı diyebileceğim bir erkekti. Hoş birine benziyordu.

 

Karsu onunla beraber içeri girdi. "Tanıştırayım, erkek arkadaşım Alex."

 

Alex mi? Erkek arkadaşım mı? Karsu bundan bana hiç bahsetmemişti. Ona bana söylemediği için imalı bir bakış atarak masaya bir kadeh daha koydum ve Cihangir'in yanına oturdum. Karsu kırıldığımı düşünmüş olmalı ki özür dilerim der gibi dudak büzdü. Oysa ki kırılmamıştım, sadece bozulmuştum.

 

Bunu ona sonra sormayı aklıma not ederken Alex onu istemediğimizi düşünmesin diye, "Tanıştığıma memnun oldum, ben Dilşah." dedim. Cihangir'in de kendini tanıştırmasını bekledim ama yapmayınca, "Bu da Cihangir." diyerek ayıp olmasın diye onu da tanıttım.

 

Alex kafasını gülümseyerek aşağı yukarı sallarken, "memnun oldum." dedi. Türkçesi gayet düzgündü. Acaba Türk müydü?

 

Doldurulan kadehimi elime alarak büyük bir kaç yudum aldım. "Türk müsün?" diye sordum Alex'e. Bu sırada dizimin dibinde oturan Cihangir kadehini fondip yaparak masaya bıraktı. Yanıma eğilerek kulağıma anlam veremediğim bir öfkeyle fısıldadı. "Sanane bundan?"

 

Susması için bacağını cimciklerken ağzından kısık bir ah nidası döküldü. Onu umursamayarak Alex'in cevabını dinlemeye başladım.

 

"Türküm tabii ki!" dedi gülerken, "Babam Fenerbahçede oynayan Alex'i çok sevdiği için adımı Alex koymuş."

 

Hoş bir isim seçimiydi. Kadehimden bir yudum daha alırken bende ona kendi ismimin hikayesini anlatacaktım ki Cihangir'in kahkahası tüm odayı doldurdu. Sahte bir gülüşle, "Aman ne komik bir hikaye!" dediğinde bacağına samimiyet göstergesi izlenimi verdiğim fakat oldukça sert bir şekilde olan tokat çaktığımda, bir yandan da utançla elimdeki kadehi fondip yaptım. Midem biraz bulanmıştı ama etrafımda oyalanacak başka hiç bir şey yoktu.

 

"Kusura bakma." dedim Alex'e doğru. "Cihangir biraz şakacıdır." Söylediğimi onaylaması için ona döndüğümde elindeki kadehi de öfkeyle tek dikişte bitirerek masaya bıraktı. "Evet." dedi Alex'e delici gözlerle bakarken. Bu sırada bende ona öfkemi göstermek için yeni doldurulan Kadehi fondip yaptım. "Biraz şakacıyımdır ben."

 

Karsu ortamın gerildiğinin farkına varmış olmalı ki, "Niye o kadar hızlı içiyorsunuz siz ya?" dedi gülerek. Bir bana, bir de Cihangir'e imalı bir bakış attı. "Etkisi fena basar sonra."

 

"Bana bir şey olmaz." dedi Cihangir. Bana meydan okur gibi bir kadeh daha doldurdu ve onu da fondip yaptı. "Sen uyarını Dilşah'a yap."

 

Bu sinir bozucu meydan okumasına karşılık, kadehimi yavaşça kaldırarak tek seferde bitirdim. İçeceğin soğukluğu boğazımı yakıp geçerken vücudumun hafifçe uyuştuğunu hissettim ama asla belli etmedim. Midemdeki yanma ve garip kıpırtılar artıyordu. Acaba Cihangir de benim gibi hissediyor muydu?

 

"Gece sonunda kime bir şey oluyor, göreceğiz," dedim ince bir iğneleme ile. Başım hafifçe dönmeye başlamıştı, bu his beni cesaretlendirdi ve bir kadeh daha doldurup içtim. Cihangir de altta kalmamak için aynısını yaptı. Karsu'nun bu saçma çekişmemize minik bir kahkaha attığını duydum.

 

"Buralar birazdan alev alacak." dedi tuhaf bir tebessümle. Heyecanlı ifadesi sanki bunu görmeyi her şeyden çok istiyormuş gibiydi fakat hareketleri aksini belli ediyordu. Ayağa kalkarken. "Gel sevgilim biz biraz dolaşalım." diyerek bize son kez kıkırdayarak imalı bir bakış attı.

 

Alex de onu onaylayarak ayağa kalktı. Onların ikisi dışarı çıkarken nereye gittiklerini bile sormamıştım. Nasıl olsa birazdan gelirlerdi. Baş başa kaldığımız Cihangir'e dönerek gözlerinin içine baka baka bir kadehi daha doldurarak fondip yaptım. Kanıma karışmaya başlayan içki tenimde karıncalanmalar yaratırken başım artık ciddi anlamda dönmeye başlamıştı.

 

"Yavaş gel Dilşah." dedi Cihangir yarım bir gülüşle. Beyaz gömleğinin yakalarını sıcak basmış gibi çekiştirerek üstten üç düğmesini açtı. "Babama ayık taklidi yapabilecek kadar ayık olmalısın." içinde çok az kalmış olan içkisini de bitirerek kadehi masaya bıraktı. Etrafa bakındı bir şey ararcasına meraklı gözlerle. "Sence de burası çok sıcak olmadı mı? Kombi mi açık?"

 

Gözlerim nerde olduğunu bildiğim kombiyi buldu. Gerçekten ben de sıcaklamaya başlamıştım ama kombi kapalıydı. Dudaklarımı bilmem dercesine büzerek ikimize de birer kadeh daha doldurdum. Muhtemelen hava sıcak olduğu için bize içerisi çok sıcakmış gibi geliyordu. Uzanıp doldurduğum kadehi bu sefer yavaş yudumlarla azar azar içmeye başladım.

 

Cihangir'i sarhoş edeceğim derken umarım ben sarhoş olmuyorumdur.

 

Hayır, imkansızdı. Böyle bir şey mümkün müydü ki? Kendi bünyemi iyi tanırdım; kolay kolay sarhoş olmazdım. Fakat tenimdeki karıncalanmalar... içimde dalgalanan bu garip hisler hiç de normal değildi. Elimi yelpaze gibi yüzüme sallayarak bir kaç saniye kendime hava yaparak serinlemeye çalıştım.

 

Daha küçücük kadehlerde olan dördüncü viskimi içiyordum fakat buna rağmen sanki bir şişeyi devirmişim gibi halsizdi vücudum. Neler olduğuna anlam veremezken baş dönmemi kontrol altına almaya çalışarak biraz daha Cihangir'e yaklaştım ve başımı göğsüne yasladım. Onun sıcak tenini hissederken bir anlık cesaretle elim göğsüne kaydı; ateş gibi yanan bedeni sanki içimdeki dalgayı daha da büyütüyordu. Şuan vücudunun beni cezbettiği kadar başka hiç bir şey cezbedemezdi. Ona biraz daha sokulup başımı kaldırdığımda Cihangir'in derin bir nefes aldığını duydum.

 

Sanki bu yakınlığa kendisi de hazırlıksız yakalanmıştı. Başını geriye yaslayıp gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. Ardından hafif bir alayla, "Yenildiğini kabul ediyor musun?" diye sordu. Ama sesinde tanıdık keyif yoktu; aksine, kendini zorlayarak konuşuyormuş gibiydi.

 

Başımı iki yana ağır ağır sallayarak göğsünden kalktım. Ayık olduğumu göstermek adına gözlerinin içine baktım, ama o derin kehribar gözlerine değdiğim anda içimde bir şeylerin sessizce kırıldığını hissettim. Alt dudağımı dişleyerek bakışlarımı arsızca vücuduna kaydırdım. Beyaz gömleğinin yakasından görünen bronz teni, parmak uçlarımı yakıcı bir şekilde ona dokunmak için dürtüyordu. Cihangir de aynı içsel kargaşayı yaşıyor olmalıydı ki kaşları çatılarak başını koltuktan kaldırdı.

 

"Ne oluyor lan bana?" diye fısıldadı, zorla gözlerini üzerimden çekmeye çalışarak. Yerinde doğrulup masanın üstündeki viski şişesini kavradı ve birkaç saniye elinde tarttıktan sonra yüzünü ekşitti. "Sikeyim.." diye mırıldandı. "Bu viski normal değil, Dilşah."

 

Sıcaktan enseme yapışan saçlarımı geriye atarken, adımı söyleyişindeki ton bile ona daha fazla yaklaşmam için içimde engel tanımayan bir arzu uyandırıyordu. Nefes alışımı düzene koymaya çalışırken, "Onu anladım," dedim, zoraki bir tınıyla. "Peki içinde ne varmış?"

 

Viskinin içinde bir şey olduğu fazla aşikardı çünkü yanımda olan tek erkeği bu kadar arzulamama başka sebep bulamıyordum.

 

Cihangir, kehribar gözlerini terleyen saç diplerimden çıplak omuzlarıma, bacaklarıma ve straplez elbisemin sardığı vücudumda ağır ağır dolaştırırken, derin bir nefes verdi. "Uzaklaş benden hemen, Dilşah," diye mırıldandı, sesi telaşlıydı ana gözleri tam aksini söylüyor gibiydi. Dudaklarımdan ayrılmayan bakışlarında, içinde bulunduğumuz karmaşaya dair izah edilemez bir özlem vardı. Dudaklarının arasından Karsu'ya anlamadığım bir küfür yuvarladığında söylediklerini umursamadan ona daha fazla yaklaştım. Bedenim yangın yeri gibiydi.

 

"Neden uzaklaşacağım?" dediğimde sızlayan kasıklarım istemsizce alt dudağımı dişlerim arasına alıp çekiştirmeme sebep olmuştu. Cihangir’in gözleri dudaklarıma kayarken zoraki bir şekilde yutkundu. Gözleri koyulaşırken yüzü, içinde saklayamadığı arzunun ağırlığından kızarmıştı. Hoş, ben de ondan çok farklı sayıldığımı sanmıyordum.

 

Tam yanında oturuyordum, bacaklarım onun bacaklarına değiyordu. Bunun bile damarlarımda yankılanan o tanıdık hissi tetiklemeye yettiğini söylemek abartı olur muydu bilmiyorum ama tek istediğim içimde biriken bu alevi söndürmesiydi. Bana dokunmadığı her saniye içten içe daha da kavruluyordum.

 

"Sana istemediğin şeyler yapabilirim," diye fısıldadı, nefesi kesik kesikti. Islak saçlarımı geriye atarak gözlerinin içine, neredeyse meydan okurcasına, en cüretkar bakışımla baktım. İçimdeki hisler artık saklanamayacak kadar taşkındı. "İstemediğimi sana düşündüren nedir?" dedim. Karnımdaki karıncalanma git gide artarken sesim ancak bir fısıltı gibi çıkabilmişti.

 

Cihangir, sözlerimle ne yapacağını bilemez halde gömleğinin birkaç düğmesini daha açtı, bronz tenindeki kasları artık tüm ihtişamıyla önümdeydi. Alnına yapışan terli kumral saçlarıyla oldukça çekici görünüyordu ve bu görünüşü onu daha fazla arzulamama sebep oluyordu. Birkaç saniye boyunca gözlerini üzerimde gezdirdi, sanki durdurulamaz bir arzuya teslim olmuştu. Ardından, ani bir hareketle beni belimden kavradı ve kucağına oturttu.

 

Bacak aramdaki sertliğini tüm yoğunluğuyla hissettiğimde beynimdeki her düşünce uçup gitmişti. Bir inleme döküldü dudaklarımdan, arsızca daha fazlasını istercesine kıvrandım.

 

Bunun etik olmadığını ikimizde çok iyi biliyorduk fakat durmak artık imkansız gibiydi.

 

Anlaşılan bu gece bizim için hiç sabah olmayacaktı.

 

 

Loading...
0%