Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Onuncu Bölüm: Sesimdeki

@darkydarky

Yalnız çocuklar, yalnız oynarlar. Bazı çocuklar ise yalnızlığını oyuna çevirirler. Benim durumum farklıydı. Bana oyunu oynamamı söylediler, tüm kurallara uydum fakat sonunda yalnızlaştım.

Tıp; sessizlik değil yalnızlık oyunu.

Bana sesimde olmak istediğini söylemesinin üzerinden bir gece geçmişti. Sessiz yemeğimizden sonra ikimizde odalarımıza dağılırken gözlerimdeki sorun yüzünden üst kata çıkmama yardımcı olmuştu Tamra bey. Bayılmam dolayısıyla fazlaca uyuduğumdan mıdır ne tüm gece yattığım yerde dönüp durmuştum.

Yanımdaki yastığa koyduğum telefondan saate baktığımda 08:37 di. Sabaha karşı uyuyakalmıştım. Kalktığım gibi yatağı toplayıp lavaboya girdim. Aynaya baktığımda yüzümde tokattan kalan tek bir iz yoktu. Aklıma babamlar geldiğinde anında düşüncelerimi yuttum, olmamış gibi yaptım.

Benim için koyulmuş olduğunu dün anladığım yeni diş fırçalarıyla rutin işlerimi de halletmiştim.

Banyodan çıkarken farkettim de, ben görebiliyordum. Uyuduktan sonra geçmişti.

Gardropta gözüme çarpan krem bir kazak ve kot pantolon giyerek hazırlanmıştım. Daha etiketi bile çıkmamıştı, mahçup oluyordum. İrislerimden bir ton açık renk saçlarımı her zamanki gibi sırtıma attım.

Sonunda telefonu alıp cebime atarken kapının kilidini açtım. Kapıyı da açtığımda beklediğim şey kesinlikle elini tıklamaya hazır halde havada tutan Tamra bey değildi.

O da beklemiyor gibiydi yüz ifadesinden anladığım kadarıyla. Gülümsedi, dudağının üst kısmındaki gamzeye bakmadım bu kez. “Seni çağıracaktım.” Dipsiz mavileri zehir kahvelerimde gezindi. “Gözlerin nasıl?”

“Çok iyiler. Size birşey soracaktım bende. Akademiye gidebilme şansım var mı? Yarışmam var ya hani.”

“Böyle şeyleri sorma, haber etsen yeter. O da merak etmeyeyim diye.” Dedi bir çocuğu uyarırcasına “Neyse ki bunun için gelmiştim yanına,” giydiklerime üstünkörü baktığında “Hazırsan, çıkalım?” dedi, merdivenlerden iniyorken.

Hemen peşine gittim. Adımlarını yakaladığımda basamaklar bitmişti. “Sizinle mi gideceğim?” dedim.

Ayakkabılar için eğilirken “Başka nasıl gideceksin ki? Araba sürmeyi biliyor musun? Biliyorsan arabamı vereyim?” dedi.

“Tabiki bilmiyorum.”

Bende giymek için yere oturup -çömelerek giyemiyordum- ayakkabıma uzanmıştım ki Tamra bey elimden alarak kenara çekti. Ayakkabı dolabından beyaz, yeni bir ayakkabı çıkarıp önüme eğildi. Bileğimden hafif bir dokunuşla çekip ayakkabının tekini giydirdi, muhtemelen balık gibi görünen suratımla şaşkınca bakıyordum ona.

İkisini de giydirdiğinde bağcıkları bağlarken yüzüme baktı. Her nasıl görünüyorsam sesinden dökülen bir kıkırtıyla güldü. Gülerken sesi çok hoş, hayranlık uyandırıcıydı. “Neden öyle bakıyorsun, Neva?”

“Nasıl?”

Düşünür gibi çenesini kaşıdı. “Hem dehşet verici bir şey hem de iyi bir şey yapmışım gibi.”

Telaşla ellerimi salladım. “Hayır hayır, teşekkür ederim.”

“İhtiyaçlarınız için teşekkür etmeyi ne zaman bırakırsınız acaba Suskun hanım?” dedi şakayla. Ayağa kalkmam için elini uzattı. Tuttum.

Tamra bey kapıyı kapatırken bende gündüz gözüyle dışarıyı inceliyordum. Bu anda demir kapı açıldı ve içeriye beyaz bir BMW girdi. Tek bildiğim araba markası buydu. Geçen tekerleri patlayan arabaları bilmiyordum mesela.

“Sizinle gitmem doğru olmaz.” Arabaya ilerlerken Tamra bey’e derdimi anlatmaya çalışıyordum.

“Niye?”

“Bekarsınız.”

Durdu, yüzüme döndü. “Anlamadım, açıl bana. Aman kelimeyi açtır...” Türkçe’yi aniden böyle karıştırmasına istemsizce güldüm. “Yani açıkla.” Dedi sonunda utanarak.

Bekarsınız, beraber görünürsek yanlış anlaşılırız. Ve-“ Tamra bey anlamlı sözleri ile lafımı kesti. “Nasıl yanlış anlaşılırız mesela?”

Yani.. O gün Taylan hocanın bizi bir ilişkide sandığına eminim. Siz de düzeltmediniz.” Dedim utana sıkıla.

“Zaten bir ilişkideyiz Neva” tepkimi ölçer gibi ekledi “Arkadaşlık da bir ilişkidir, sorana söylersin. Ayrıca o değişiği hatırlattığın iyi oldu.”

Nihayet arabanın arka koltuğuna bindiğimizde aracın hareket etmesini bekliyordum. Şoför koltuğunda artık ismini öğrendiğim Alain, bana bir poşet uzattı. Ben poşete bakarken Tamra bey alıp kucağıma bıraktı. Sanırım.. simit mi?

“Ye hadi, kahvaltı için geç kaldık.” Diye söyledi, poşetin bağını açtı. Şimitten bir parça koparıp oldukça sessiz bir şekilde ağzıma atarken Alain’ın isyankar cümlelerini işittim. Tamra bey telefonuyla ilgileniyordu, mesaj yazıyordu sanırsam.

“Maaşıma zam istiyorum Tristan”

Tamra bey gülerek Alain’a döndü. Zorlasa kahkaha atacaktı ama şoförün ciddi olduğu aşikardı. “Alain, tek kelimeyi bile hatırlamaman benim sorunum değil ama sana zam yapacağım. Bunu hakettin.” Dedi ve az önce tuttuğu kahkahayı bıraktı.

Araba çalıştığında Alain ağzının içinde geveleyerek konuştu ama dedikleri anlaşılırdı. ”Ben bilmediğim bir dili hatırlamıyorum, sen baba dilin olduğu halde hatırlamıyorsun.”

“Sus ben hep haklıyım.”

“Tabi haklısın, tabi.”

“Alain!”

“Tristan?” sinirleri bozulmuş gibi güldü ama keyifli gibiydi de.

Elimdeki susamları silkeleyip Tamra bey’in göreceği şekilde hareket ettirdim. “T-r-i-s-t-a-n kim? İsim olduğunu anlayabildim sadece.”

Tamra bey yüzünde kalan tebessüm ile “Benim Fransız ismim Tristan. Annem baba farklı ülkelerden olunca biz de ikiye bölünmüş gibi olduk. İki ismim iki soyismim var.” Dedi.

Böyle bir şey sormak istememiştim. Kendimi aile işlerine karışmış gibi hissettim. Bu anda Alain Tamra bey’e söylendi tekrar. Ne konuştuklarını da merak etmiştim ama bu sefer sormayacaktım. Sanki anlayacak gibi dikkatle dinliyordum onları.

“Bu sabah ne oldu biliyor musun?” dedi Tamra bey.

Hayır

“Zaten anlatmak için sordum.” Anlatacaklarını toparlar gibi bir süre durdu “Dinle bak, bu sabah Alain kapıya geldiğinde ona akademiye gideceğimizden bahsettim ve bize simit almasını söyledim. Ama Fransa’da simit yok tahmin edersin ki. Alain ne olduğunu bilmiyor. Neyse işte buna biraz tarif ettim. Bir şekilde fırının yolunu bulduğunda içeri girememiş, simit sırasıdan. Bildiği bir kaç kelime var benim sayemde. Sırayı beklerken bir adamı görmüş elinde poşetle, ismini unuttuğu için adama ‘ne bu’ diye sormuş. Adamda ‘gevrek’ demiş. Sonra” diye devam edecekken tekrar güldü ve lafı kesildi. Alain ne anlatıldığını anlamış gibi ters ters Tamra’ya bakıyordu. Tamra bey devam etti.

“İşte Alain’ın sırası gelince fırıncıya ‘abi gevrek istiyorum’ diyeceğine, ‘Adi gevşek’ demiş. Adam buna ne dediğini sorarken bizimki, ikide bir adam duymadı sanarak ‘gevşek gevşek’ demiş. Sonra adam içeri girip fırıncı küreği ile çıkmış. Alain ‘adi, adi’ demiş kıçının korkusuna. Simitler o sırada pişiyor olduğu için camın orada da yokmuş ki göstersin, en sonunda beni aramak aklına gelmiş işte. Şimdide zam istiyor.”

Tamra bey lafını bitirirken artık ben de gülüyordum. Dil bilmemek gerçekten zordu. Alain’dan görüldüğü üzere.

“Adi gevşek” diye söylendi Alain, ve sanırım bu kez anlamını biliyordu.

Araba inmemiz için durduğunda Tamra bey omzuna bıraktığı kulaklığı kulağına çekti. Hep takıyordu, acımaz mıydı? Bakışlarımı hissetmiş gibi yüzüme baktığında hemen kafamı çevirdim ama geç kalmıştım. “Ne oldu? O bakışlar da neydi?”

Ellerimi yok bir şey dercesine havada sallayıp hızla araba kapısını açtım ama çıkamadım. Tekrar denediğimde olmuştu. Koşar adımlarla girişe ilerliyordum çünkü Tamra bey ile gidersem gerçekten milletin diline düşerdim. Dans bölümüne gitmezdim ama müzik bölümünün dedikodu yeteneğini iyi biliyordum.

Tam kapıdan geçtim derken Tamra bey dibimde bitti. “Ne bu acelen Neva?”

Bakın gerçekten yanlış anlaşılacak.” Tereddütte kalsamda ekledim. “Rahatsız olurum ben”

Ve son söylediğim etkili olmuş gibiydi. “Peki, sen git. Babam yanına çağırmıştı beni de... Çıkmadan bana yaz ama tamam mı? Alain kemanını getirir birazdan, sen git git.”

Benim mi kemanım?”

“Yanii, bir zamanlar benimdi. Artık senin.”

Benimmiş. Benim olmuş. Benim kemanım. “Ona gerçekten iyi bakacağım Ta-“ harf harf gösterecektim ki aklıma geldi. “Sesimdeki”

Yasaklı sesimde olmak isteyen adam, teşekkür ederim.

İfadesinde beliren bariz şaşkınlığın ardından gelen memnuniyetli gülümsemeyi gördüğüm gibi hemen topukladım. Bir şey demesine fırsat vermemiş aceleci adımlarla keman bölümüne yürüyordum, etrafta bir kaç kişinin bakışını farketmiştim. Tamra bey’i kontrol için arkama baktığımda aynı yerde duruyordu.

Ama arkama bakarak yürümek benim için bir hataydı çünkü birine çarpmıştım. Kafamı kaldırdığımda bu kişinin Zelal olduğunu anlamıştım. “Bugün muhattabım değilsin işlerim var.” Derken arkalara, elinde kemanımla Alain ve hemen yanındaki Tamra bey’e bakıyordu.

İlerleyeceği zaman kolundan tutup durdurdum. “Ya işim var dedim” diyerek elimden kurtuldu. Arkasından gidip ona hesap sormak istesemde yapmadım, derse gitmeliydim.

Çalışma salonuna yürürken aklımda Taylan hocanın sözleri gezindi. Zelal’i suçlamamam gerektiğini tam olarak söylemese de ima etmişti. Bugün soracaktım.

Kapıyı ittirerek açtığımda diğerlerinin arasından Taylan hocayı arıyordum ama onun yerinde yeni bir kadın ile karşılaştım. Hemen yanına ulaştığımda telefonu çıkarıp yazmaya başladım. “Acaba Taylan hocayı gördünüz mü?”

Kadına notu çıkarıp gösterdiğimde “Neva Altan?” dedi sorarcasına. İsmimi nereden biliyordu? Alnımda yazmıyordu ya. Başımla onayladım. “Ben Ezgi, Tamra bey’in yönlendirmesiyle geldim. Kabul edersen keman derslerine beraber devam edeceğiz.”

Yazmak için telefona baktığımda “İşaret dilini kullanabilirsin” dedi.

Hangisine şaşıracağımı bilememiştim. Taylan hoca işaret dili bilmiyordu. Muhtemelen bana kolaylık olsun diye Ezgi hanımı getirmişti Tamra bey. “Memnun oldum Ezgi hanım. Ama Taylan hoca ne olacak? Benim yüzümden işinden olursa kötü hissederim”

Gülümsedi. “Taylan bey alt kademelerle ilgileniyor artık, yeni gelenlerle.”

Aniden tüm sınıf sus pus olduğunda ne oluyor diye arkama döndüm, kapıda kemanımla Alain vardı. Gözleri beni arıyor gibiydi. Ben neden almadıysam?

Ezgi hanıma “Afedersiniz, bir şey almam gerekiyor” dedim ve Alain’ın yanına adımladım.

Bahsettiğim dedikodu grubunun yanından geçerken fısır fısır konuşmalarını duymuştum. Alain beni gördüğü gibi ifadesiz bir yüzle “Néva” diye seslendi bana.

Neva derken aksanıyla ‘Niğva’ gibi çıkmıştı sesi, aklıma Tamra bey’in anlattığı simit vakası gelince gülesim geldi. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken Alain ne düşündüğümü anlamış gibiydi. Ağzını açıp bir şey diyecek olduğunda kendini durdurdu, bu kadar insanın içinde rezil olmak istemiyor olmalıydı.

“Al” diye kemanı kucağıma uzattı sadece. Bu sırada kapı pat diye açılınca Alain’a çarptı ve tabi arkasından Zelal çıktı.

Zelal kime çarptığını farkedince yüzünde acayip bir ifade oluştu, Alain zerre etkilenmemiş gibi arkasını dönüp çıkmasaydı Zelal bir şeyler diyecekti sanki. Peşinden gitti de Fransızca biliyormuş gibi. Biliyor muydu?

Kemanımla Ezgi hanımın yanına giderken Zelal’i düşünmeyi bıraktım. Daha sonra konuşmak mantıklıdıydı. Sadece neden kemanımı kıracak kadar ileri gittiğini merak ediyordum, o kadar.

“Hazırsan başlayalım Neva” dedi Ezgi hanım, gülümseyerek.

Kemanı çantasından çıkartıp yayların kontrol ettim. Arşeyi reçine ile kullanıma hazır hale getirdiğimde bir iki deneme yaptım vee, oldu.

Ezgi hanım önderliğinde dersimize başladık. Kemanı omzuma koyarken üst gövdesinde işlenmiş gri yazı dikkatimi daha bir çekti.

Le silence dans le bruit

Solitude dans la foule.

Türkçesi neydi acaba diye düşünürken diğerlerinden gelen müzik sesleri ile an’a döndüm.

♪♪♪♪♪♪

Omzuma astığım kemanımın ağırlığı ile yürürken telefon ile mesaj sekmesine girmiştim. Tamra beyin ismini görünce anlık bir fikirle değiştirdim.

Siz; Tamra bey, ben dersten çıktım. |17:58|

Siz; Böyle söylemek de bir garip oldu.

Siz; Ama haber ver demiştiniz.

Sesimdeki; Babamın yanından geliyorum.

Böyle söylemek de bir garip oldu.

Sesimdeki; Olsun, ben çok meraklı bir insanım.

Sesimdeki; Beş hatta dört dakikaya oradayım.

Siz; Bekleyeyim o zaman ben.

Sesimdeki; Alain ışınlanmayı becerebilse saniyesinde oradayım ama yapamıyor yeteneksiz.

Mesajına gülerken çıkışa giden Taylan hocayı gördüm. Selam vermek için yanına hızlı hızlı giderken o da beni gördü. “Sakin ol Neva, hep bunu yapıyorsun.” Dedi gülerek. Elimle bir saniye işareti yapıp hemen Tamra bey’e mesaj attım.

Siz; Taylan hocayla karşılaştım, siz gelene kadar onunla sohbet edeceğim.

Sesimdeki yazıyor...

Sesimdeki çevrimiçi

Sonra hemen notlara tıkladım. “Hocam nasılsınız? İşaret dili bilmiyorsunuz diye, benim yüzümden alt sınıflara gönderilmişsiniz. Üzgünüm.”

Taylan hoca notu okuduğunda koca bir kahkaha attı. “Saçmalıyorsun Neva. Tamra bey bana teklif etti.” Gizli bir şey söyleyecek gibi eğildi ve fısıldayarak “İki katı maaş alıyorum.” Dedi.

Oh, işte şimdi sevindim. “Rahatladım, benim yüzümden diye kötü hissetmiştim.”

“Aslında tam olarak senin yüzünden oldu. Tamra bey’in bu kadar sığ düşünceli biri olduğunu tahmin etmemiştim. Ben halimden memnunum ama sen yol yakınken bırak bu adamı. Zengin falan tamam da fazla boğucu.” Diye uzunca konuştu. Ağzım açık dinlemiştim.

Aceleyle parmaklarım klavyede gezindi. “Hocam siz yanlış anladınız-“ diye yazarken Taylan hoca gözünün ucuyla ne yazdığıma baktı ve devamını beklemeden “Bana hiç öyle söylenmedi. Gayet doğru anlamışım. Tabi sen şimdi âşığına laf ettirmezsin, sahiplenici görünür gözüne. Ah bu gençler...” dedi.

Aşığım? Neler oluyor bu lanet olası yerde? Taylan hoca ne ima etmişti öyle?

Şaşkınlıkla tabiri caizse mal gibi kalmıştım. Cam kapının önünde duran araçla Tamra beylerin geldiğini anladığımda Taylan hocaya el salladım ve arabaya doğru yürüdüm. Asıl söyleyeceğimi söyleyememiştim yahu.

Alain kemanı bagaja koymak için aldığında arka kapıyı açarak içine girdim. Tamra bey’e baktığımda yüzü cama dönüktü.

Alain de arabaya yerleştiğinde artık gidiyorduk. Alain yandan bana baktığında Tamra bey’i göstererek ne oldu dercesine mimik yaptım. Alain başını iki yana sallayarak yola döndü. “Neye tripleniyorsun?”

Tamra bey kılını bile kıpırdatmadan cevapladı. ”Sus Alain, daha ışınlanamıyorsun bile”

Sabah yeterince keyifliyken ne olmuştu şimdi? “Kız istediğini yapar, sanane.”

“O gevşeği uzaklaştırabilirim ama, o ona yaklaşırsa bir şey yapamam, şuan ki gibi.”

Gevşek mi? Türkçe söylemişti.

“Yapma zaten, seni ilgilendirmiyor” dedi Alain.

Tamra bey sinirle yerinde kıpırdandı. ”İlgilendiriyor.”

Saniyeler sonra Alain cevap verdi, düşünmüş gibi. ”Öyle olsun. Ama aldatılmış sıçan triplerine girmeyi bırak, gereksiz çünkü.”

Tamra bey yüzünü bana çevirdiğinde dipsiz okyanuslarına baktım, onun zehir kahvelerime baktığı gibi.

Tekrar yüzünü çevirir korkusuyla hemen kendimi açıkladım. “Sizinle konuşurken başkasını araya sokmam yanlış biliyorum ama Taylan hocayı görmüşken konuşmak istedim. Ayrıca sabah söylediğim gibi bizi ilişkide sanıyor. Ve oldukça emin bu konuda. Yanlış anlaşılmayı düzeltmek istedim.”

Evin ıssız yollarına gelmiştik. Başını arkaya yaslarken “Ne olur, yanlışı doğru yapsak?” ddiye mırıldandı Fransızca.

Ben anlamadım ama. “Kalbime iyi gelmiyorsun.

Tamra bey ifademi incelerken bir nefes verdi. “Sen bana yasaklanmalısın... Ama doğru ya yasaklar her zaman daha caziptir.” Alain kuvvetlice öksürüdüğünde sanki varlığını belli ediyor, bende buradayım diyordu.

Merak etmiştim. “Ne dediniz?”

Gülümsedi. “Sesinde olmak çok güzelmiş, bir kez daha gösterir misin?”

Hareketi yapmak için elimi dudaklarıma götürdüm, o anda araba keskin bir viraj yaptı ve ben Tamra bey’in üzerine yuvarlandım. Rezalet.

Alain “Takip ediliyoruz, yine Christian. Fazla araç var, tek gelmemiş. Derdi ne?” dedi ve arabayı ağaçlık araziye sürdü.

Arabayı durdur. Sen devam edersin.” Dediğinde Tamra bey, araç yavaşlayıp durdu. Ben hala ona yaslıydım, geri çekilirken Tamra bey kulaklığını takıp kapıyı açtı. Sıcacık elleriyle elimi sıkıca tutup “Şimdi bir iki sorunumuz var. Elimi asla bırakma.” Dedi. Arabadan indiğimizde koşarak yolun ormanla bitişen kısmında ilerliyorduk. Eve böyle mi gidecektik? “Ve aklına takılmasın diye söylüyorum, sadece ama sadece burnum boktan çıkamıyor.”

Alain bizi bırakıp yoluna giderken arkasından öfkeyle bakıyordum. Bir yandan Tamra bey’e ayak uydurmaya çalışıyordum da.

Bir süre öyle ilerlerlediğimizde eve asla yaklaşmış görünmüyorduk. Tamra bey etrafı kolaçan ederken hızlı adımları onu yormuş gibi görünmüyordu.

Elim elini sıkıca tutmaktan ağrımıştı. Hava da kararmıştı. “Oh putain” dedi inlercesine. -Hay sikeyim-

Bir anda durup yüzünü, ter kan içinde kalmış bana döndü. Beni yolun alt kısmına çekti, sanki saklamıştı. Yere oturmuş dizlerimi kendime çekmiştim. “Neva, ben gelene kadar burada dur. Beni tanırsın değil mi? Ben olmadığım sürece burada kal.” Diye fısıldadı.

Konuşmak istedim ama görebilir miydi? Hissetmiş gibi “Ellerini net göremiyorum. Ne olduğunu merak ediyorsundur,” dedi, söyleyeceği şeyden emin değil gibi bekledi. “Anlatacağım, bana inanacağını umuyorum ama şimdi dediğimi yap olur mu?” sessiz kelimeleri endişe yüklüydü. Elini elimden çektiğinde bir soğukluk oluşunca elimi dizimle karnımın arasına sıkıştırdım.

Tamra bey’in adım sesleri uzaklaşırken bilmediğim dilde konuşmalar oldu. Sesler kalabalıktı. Konuşmalar muhtemelen Fransızcaydı. Bir süre sonra Tamra bey’in tehtitvari sesini işittiğimdeyse ben yerimde korkmuştum, adamları düşünemiyordum.

Beklemediğim anda önümde bir çift bacak belirdiğinde korkudan nefes alamadım. Kafamı yukarı kaldırdığımda Tamra bey olduğunu anlamıştım, işi bu kadar kısa mıydı cidden? Elini uzattığında tuttum az öncekinin aksine soğuktu. Üşüdü sanırım.

Sokak lambasının aydınlattığı yüzüne baktığımda gözleri bana bir şeyi hatırlattı... Bir insanın göz rengi değişebilir miydi? Çünkü şuan baktığım yüz Tamra bey’e aitti evet, ama gözleri dipsiz okyanus değil gökyüzü gibi açık, delice parlayan bir maviydi.

Parlak gözlü adam... Karşımdaki adam Tamra değildi. Çok benziyordu ama o değildi.

Kaçmak için hareketlendiğimde bileğimden tutup kendine çekti. Üst yolda Tamra bey’i gördüm belli belirsiz. Yüzü bana ters karşısındaki adamlara dönüktü. Sırtım vücuduna çarptığında kolları tarafından kafeslenmiştim.

Yaşadığım dejavu beni daha da paniklettiğinde ayaklarımla tekmeler savuruyordum, burnuma bastırılan beze kadar. Sesim çıkmıyor olsa bile bu debelenmelerimi duyabilirdi aslında. Ama kafasındaki kulaklık buna engel olmuştu.

Saniyelerin ardından gözlerim karardı ve ben parlak gözlü adamın ellerine kaldım.

♪♪♪♪♪

Bu iki soyisim şeysi gerçekten var mı bilmiyorum yoksa bile varmış gibi düşünüverin dpmwspupsşzş

Ayrıca araba sahnesini yazmazsam içimde kalırdı xlsüeöekxsşeğjezçö

 

Loading...
0%