Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@deeindeniz

Telefonumun çalan melodisi ile gözlerimi açtım. Odanın içi karanlık olduğuna göre epey uyumuştum. Yatağın kenarında duran telefonum hâlâ çalarken elime alıp ekrana baktım. Abimin aradığını görünce açtım.

"Efendim abi?"

"Prensesim, geliyorum da bir şey istiyor musun?" diye sordu. Esnerken elimi ağzıma kapatıp düşündüm.

"Abi benim sevdiğim şu sütlü çikolatadan alır mısın?" dedim. Çocukluğumdan beri en sevdiğim çikolataydı sütlü olanları. Abim de sevdiğimi bildiği için sık sık alırdı.

"Alırım tabii ki, kahve de alıyorum o zaman. Abi kardeş, çikolata ve kahve gecesi yapalım Seda'yı uyutup." Gülerek söylediğinde ben de gülümsedim.

"Duymasın abi, artık salondaki koltuğa yatay geçiş yaparsın." Seda bizi ayakta uyuturdu orası ayrı.

"Aramızda sır prensesim. Hadi geliyorum, görüşürüz." Seda iki gözlerini doldursun sır falan kalmazdı ya neyse.

"Görüşürüz," diyerek telefonu kapattım.

Annem ve babam dışında bu hayattaki en yakın bağımdı abim. Bana hiçbir zaman zarar vermemişti ama Seda'nın zarar vermesine de engel olamamıştı. Her zaman onun yerine özür dileyip beni mutlu etmeye çalışmıştı. Sanki Seda üvey annem, abim öz babamdı. Çok komik bir durumdu açıkçası.

Bir ara evlenmeye karar verdiklerinde annem ısrarla, "Kesin büyü yaptırdı, çocuğuma okuttu, üfletti," diye dolanmıştı etrafta. Böyle şeylere inandığım için -çünkü dinimizde de büyünün yeri vardı- ben de düşünmedim değil. Ama abim Seda'nın hatalarını göremeyecek kadar seviyordu bence.

Kendi içimizde de öyle değil miyiz? Birisi size der ki; bak o kişi kötü, sana karşı art niyeti var, uzak dur. Ama siz ne yaparsanız? O kişiye olan güveninizden dolayı sorgulamaz, o öyle biri değil, dersiniz. Ve sizin öyle değil dediğiniz kişi tam da öyle biri çıkınca üzülen, yıpranan taraf siz olursunuz.

Ben de abime Seda'nın gerçek yüzünü göstermeyi bu yüzden bırakmıştım işte. Benim söylemem işe yaramıyorsa kendi görüp anlamalıydı, yoksa kötü olan hep ben olacaktım.

Yerimden kalkıp yatağımı düzelttim. Petekteki arızaya halen bir usta gelmediği için oda kutuplarla Antarktika arasında bir yerde sıcaklıktaydı. Üstüme kalın bir hırka geçirip odadan çıktım ve aşağıya indim. Abim henüz gelmemişti, Seda ise salonda yemek programı izliyordu. Börekleri yeniden ısıtıp çayı demledim. Kapı çalınca elimdeki tabakları masaya bırakıp kapıya ilerledim. Açtığımda abim ve başka birisi daha vardı. Otuzlu yaşlarında, esmer, sivil giyimli adamın elinde alet çantası vardı. Askeriyeden olsaydı üstünde kamuflaj olurdu, sonunda beklenen ustanın geldiğini görünce sevinmiştim.

"Hoş geldiniz," dedim kenara çekilirken. Abim ve gelen tamirci içeri girdiler.

"Hoş bulduk abim, beyefendi usta, petek için geldi," dedi abim düşüncelerimi haklı çıkartarak.

Abimle birlikte üst kata çıktığımızda valizimi kenara koydum. Bu sefer toplu olan oda ile usta peteğin çürümüş borularını söküp yerine yenilerini taktı ve gitti. Biz de yemek için sofraya oturduk. Seda abimle olan tartışmasından sonra sessizleşmişti. En azından abimin yanında bana laf sokmaya çalışmıyordu artık. Bu da bir şeydi benim için.

"Yarın yılbaşı için alayda organizasyon var. Ben hazırlıyorum her şeyi, aileler arasında olacak." Abimin sözleriyle elimdeki çatalı kenara bıraktım.

"Süper," dedi Seda sevinçle.

Böyle şeyleri hep çok severdi. Bir de abim, alay komutanından sonra rütbesi en yüksek asker olduğu için hava atmaya bayılırdı. Asker eşleri arasında da bir kast sistemi vardı, onlar da eş rütbelerine göre kendi aralarında sınıflandırılmıştı. Eğer eşin yüksek bir rütbeye sahipse, sen de kadınların olduğu ortamda ona göre saygı görürdün.

"Sen ne diyorsun Gamze?" dedi abim. Evde yalnız kalıp kafa dinlemek daha iyi bir seçenek olarak görünüyordu bana. Seda olmadan güzel bir gece geçirmek mi? Kesinlikle ideal.

"Ben evde mi kalsam?" Tek kaşımı kaldırıp sorduğumda abimin yüzü asıldı.

"Ben düzenliyorum, eğlenceli olacak," dedi abim, gelmemi istediğini sözlü olarak belirtti.

"Tamam abi, gelirim," dedim ben de kırmayarak. Ortam kalabalık olacağı için daha katlanılır olurdu sanırım.

Abim de gülümseyerek göz kırptı bana. Seda'nın sürekli abime soru sormasıyla geçen bir yemeğin ardından ben de ne giyeceğimi düşünmeye başladım. Buraya gelirken yanıma şık bir şeyler almamıştım. Seda'nın dediğine göre podyuma çıkan mankenler gibi hazırlanıyordu herkes.

Mutfağı toplayıp odaya çıktım. Peteğin yapılmasıyla ısınmaya başlayan oda bana ilaç gibi gelmişti. En azından salonda yatmak zorunda değildim artık. Valizimi açıp içindeki kıyafetleri çıkarttım.

Her ihtimale karşı yanıma siyah bir elbise almıştım. Üstünde siyah delikler bulunan, altında kalın bir astarı olan elbise beni kurtarırdı. Altına da bilekten tek bant, siyah stiletto tam uyuyordu. Karar verdikten sonra valizimi geri topladım. Makyaj malzemelerimi getirdiğim için sorun yoktu. Elbiseye uygun takı olarak pırlanta taşlı, küçük küpeler seçtim. Çanta olarak siyah, küçük, yandan askılı olanı aldığımda sade ve şık kombinim tamamen hazırdı.

Odadan çıkıp aşağı indiğimde Seda'yı salonun ortasında giydiği elbiseyle dönüp dururken gördüm. Abim gülmemek için dudaklarını ısırırken ben dayanamayıp kahkahamı koyuverdim. Öyle çok gülüyordum ki abim de dayanamamış, gülmeye başlamıştı. Gözümden yaş gelmişti en sonunda.

"Ne gülüyorsunuz?" diye cırladı bize. Nefesimi toplayarak koltuğa bıraktım kendimi.

"Şahtın şahbaz olmuşsun," dedim üstündeki leopar desenli elbiseye bakarken. Elbise o kadar komik durmuştu ki o koca karnıyla, kendine iki beden küçük elbiseyi giymiş ve dönüp duruyordu.

"Hayatım, daha yeni bir sürü hamile kıyafeti almadık mı biz sana?" dedi abim yüzünde gülümsemeyle.

Dolabı tıka basa kıyafet doluydu. Hamile olması güzel olamayacağı anlamına gelmiyordu ama o üstündeki bedenini zorla içine soktuğu leoparlı elbiseyle anca rezil olurdu. Herkesin arkasından bakıp güleceğine emindim çünkü gerçekten komik bir görüntüydü.

"Hiçbiri şık değil, hepsi gündelik. Şimdi oradaki kadınlar nasıl güzel giyinir," dedi kıskançlıkla.

"Güzelliğin değil rahatın önemli yenge, hamilesin sen sonuçta. Zavallı yeğenim sıkışıp kaldı orada." Karnına bakarken elbisenin yanlardan yırtılıp patlamasından da korkuyordum.

"Siz ne anlarsınız zaten güzellikten," dedi sinirle odasına giderken. Arkasında gülen abim ve beni bırakmıştı.

"Abi beni ciddiye almıyor ama sen söyle, herkes güler orada rezil olur, oturur ağlar sonra," dedim uyararak.

Kesinlikle Seda'yı düşündüğümden değildi, bizi rezil eder, geceyi burnumuzdan getirirdi. Abimin de rencide olmasını istemezdim yanında komutasındaki askerler varken. Bu çok utanç verici olurdu.

"Tamam abim, sen merak etme ben hallederim. Senin kıyafetin var mı? İstersen yarın merkezden bir şeyler bakalım," dedi abim. Merkeze gitmek oldukça uzun sürüyordu zaten, elimdekiyle idare edebilirdim.

"Yok abi, buldum ben bir şeyler. Bütün askerler gelecek mi?" dedim merakla. Emre'nin gelip gelmeyeceğini merak etmiyordum tabii ki.

"Evli olanların hepsi gelecek aileleri ile birlikte. Neden sordun abim?" dedi tek kaşını kaldırıp imayla.

"Zahide teyze ve Cemre gelecek mi diye abi, neden olacak? Sanki başka birini tanıyorum," dedim umursamaz davranarak. Abim tamam anlamında başını sallayınca derin bir nefes verdim. Emre'yi bizim eve göndermişti aslında, daha önce de markette karşılaştığımız için tanışmış sayılırdık.

"Bilgisayarı getirdim sana, akşamları sıkılıyorsun diye. Film falan izlersin," dedi abim yanındaki bilgisayar çantasını bana uzatarak. Abimin iş yerinde kullandığı kişisel laptopuydu. Sevinçle aldım elinden. En azından Seda'nın izlediği saçma sapan programlara katlanmak zorunda kalmayacaktım.

"Ben isteyince getirme zaten," dedi Seda odadan çıkarken. Bir kulağının burada olduğunu biliyordum zaten, şaşırmadım.

"Sen isteyince de getiriyorum Seda," dedi abim tartışma kabul etmez bir ses tonuyla. Daha fazla yanlarında kalmak istemediğim için bilgisayarı alıp ayağa kalktım. Tartışmalarını istemiyordum.

"Size doyum olmaz, ben gidip film izleyeceğim." Mutfağa doğru ilerledim.

"Tamam prensesim," dedi abim.

Mutfağa gidip bir paket cips ve kola aldım kendime. Sonra da odama çıkıp yatağın üstüne oturdum. Bilgisayarı açtığımda askeri dosyalar çıktı karşıma. Abimin evrak işleri olduğunu bildiğim için onlara hiç dokunmadan direkt laptopu internete bağladım. Film araştırması içine girmiştim. En sonunda bulduğum komedi filminde karar kıldım. Filmi açıp kola ve cipsimi aldım kucağıma. Film ilerlerken bastıran uyku ile yatağa iyice kıvrıldım ve gözlerim kapanırken laptopun ekranını kapattım. Masanın üstüne bırakıp başımı yastığa koydum.

"Tık."

"Tık tık."

Gözümü zar zor açtığımda etrafın aydınlığından sabah olduğunu anladım. Gece zaten geç bir saate kadar film izlemiştim, en son bilgisayarı kapatıp uyuyakaldığımı hatırlıyordum.

"Tık."

Beni uyandıran sesi tekrar duydum, bu sefer çokyakından gelmişti. Pencereye atılan taşın çıkardığı sesin yönünü anlamam uzunsürmedi. Sorun şuyduki, sabahın köründe pencereme kim taş atıyordu?

Loading...
0%