Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@deeindeniz

Üstünde her zaman gördüğüm askeri kamuflaj yerine siyah bir takım elbise vardı. İçindeki beyaz gömleğin ilk iki düğmesinin açıkta bırakılması oldukça karizmatik bir hava katmıştı ona. O da beni baştan aşağı süzmüş ama yüzünde hiçbir ifade oluşmamıştı. Gözlerinin yeşil parıltısını yakından görmek isterdim.

"Emre de mi burada?" dedi Seda benim yerime sorarak. Meraklı olması en azından bir işe yarıyordu.

"Evet, müzik işiyle Emre ilgileniyor, ben de mutfakla meşgul olacağım," diyerek cevapladı abim.

Emre yanına gelen askerle gözlerini benden çekmiş, sonra da yanındakilerle birlikte ses sisteminin olduğu yere doğru ilerlemişti. Müzik gecenin sonuna kadar devam edeceğinden, sık sık görecektim anlaşılan Emre'yi. Sabah gelip gelmeyeceğimi sormasının nedenini de anlamıştım artık.

Büyük salon üçe ayrılmıştı; bir tarafta ses sistemi ve sahne olarak kullanılan yer, diğer tarafta yiyecek içecek servisi yapılacak alan, ortada ise yuvarlak masaların etrafına dizilmiş sandalyelerden oluşan oturma kısmıydı. Burada da askeri rütbe devreye girmiş, herkes kendi mevkiindeki kişilerle oturtulmuştu. Bizim oturduğumuz masada Cemre, eşi ve annesi Zahide Hanım, Alay Komutanı, eşi ve kızları olduğunu tahmin ettiğim benim yaşlarımda biri vardı. Gülümseyerek herkese selam verip yerimize oturduk.

Yılbaşı eğlencesi olduğu için içki servisi de vardı. Masaya oturduğumuzda herkes birbirini az çok tanıdığı için kendi aralarında ettikleri sohbeti dinliyordum. Genelde hava durumundan, iş yoğunluğundan ve yılbaşı temennilerinden bahsedildi.

"Sen ne işle meşgulsün Gamze?" dedi Sevil Hanım. Kendisi alay komutanının eşiydi. Koyu sarı ve küt saçları, ela gözleri ve oldukça hoş gülümsemesiyle çok zarif bir kadındı yaşının ilerlemesine rağmen.

"Tarih öğretmeniyim, aynı zamanda formasyonla edebiyat dersleri de aldım," dedim nazik bir şekilde gülümseyerek.

"Ne kadar güzel. Çalışıyor musun?"

Sevil Hanım oldukça memnun olmuştu cevabımla, bekâr damat adayı kokusu almıştım. Ne zaman birine bu cevapları versem mutlaka ceplerinden bir fotoğraf çıkartıyorlardı bu da benim oğlum, torunum, yeğenim, bekâr diyerek.

"Hayır, henüz atanmadım, bu sene sınava gireceğim." Üçüncü kez girecektim tabii, o kısmı es geçtim.

"Seni de asker yapalım abin gibi," dedi Alay Komutanı Haşim Bey. Kendisi ellili yaşların ortasında diye tahmin ediyordum. Sevil Hanım daha genç duruyordu ama Seda'dan elli yaşına geldiğini duymuştum daha önce.

"Yok komutanım, aynı okullarda okuduk üniversite de dahil, burada ayrı kalalım," dedi abim de gülerek.

Mesleğin zorluğunu bildiği için istemiyordu daha doğrusu. Yazı kışı yoktu. Bana öğretmenliği daha çok yakıştırıyordu. Bir yönden de kendisi asıl mesleğini yapmamıştı ve benim kendi mesleğimi yapmamı istiyordu.

"Ben pek yakıştırdım asker üniformasını Gamze kızımıza," dedi Haşim Bey. Ciddi tavrıyla gerçekten de düşünüyor gibiydi.

"Teşekkür ederim ama öğretmen olmak istedim hep ve mesleğimi yapmak istiyorum," dedim araya girerek. Daha sonrasında konu dağıldı ve bir daha açılmadı.

Müzik sesi gelmeye başlayınca piste bakmaya başladık. Emre ve iki asker müzik sisteminin yanında duruyordu. Sözsüz yemek müzikleri çalıyordu, saat ona gelirken yemek servisi de yapılmaya başladı. Gelen hafif mezeler eşliğinde kadehler de dolmuştu. Bizim masada abim, ben, Seda ve Cemre'nin ailesi dışında herkes alkol alıyordu.

Anlamadığım nokta şuydu, herkes içtiği hâlde kimse sarhoş olmuyordu. Galiba bünyeleri alışıktı. Çocuklar için başka bir oda hazırlanmıştı, orada da gösteriler yapılıyordu, uykusu gelen çocuklar yatırılıyordu. Her şey düşünülmüş ve ailelerin rahat etmesi için güzel bir organizasyon yapılmıştı.

"Buyurun hanımefendi."

Tanıdık gelen sesle yan tarafıma baktığımda servisi Kerem'in yaptığını gördüm. Demek ki bu yüzden bugün gelip gelmeyeceğimi sormuştu. Askerlerin garson olduğunu fark etmiştim ama Kerem'i daha yeni görüyordum.

"Teşekkür ederim Kerem," dedim tebessüm ederek. Masada bize dönen bakışlarla keşke demeseydim dedim ama çok geçti. Kerem yanımızdan ayrılınca, çaprazımda oturan Cemre'yle göz göze geldik.

"Tanışıyor musunuz?" dedi Cemre, abim ve Seda dışında herkesin merak ettiği soruyu sorarak.

"Evet, çocukluk arkadaşım olur." Abimin Kerem'i kayırdığını düşündürmek istemiyordum ama çoktan tanış olduğumuzu belirtmiştim. En azından konuyu sadece kendime çevirdim.

"Aaa ne güzel tesadüf," dedi Cemre gülümseyerek. İma etmiyordur umarım.

"Evet, öyle oldu," dedim ben de konuyu kapatmak isteyerek kısaca.

Bu konunun daha fazla konuşulmasını istemiyordum. Gözlerim albayın kızı olup olmadığını bilmediğim kıza kaydı. Elinde telefonla kimseyi umursamadan oynuyordu. Sanırım ilgisini çekecek kimse yoktu masada. Siyah saçlı, kahve gözlü, benden on santim kadar kısa, zayıf bir kızdı. Albay ve karısına dış görünüş olarak hiç benzemiyordu.

"Gamzeciğim, çok güzel olmuşsun bu arada."

Zahide teyzenin bana seslenmesiyle bakışlarımı kızdan çekip Zahide teyzeye cevap verdim. "Teşekkür ederim, siz de çok şıksınız," dedim yaşına göre oldukça bakımlı olan kadına. Üstüne giydiği siyah elbisesinin kolları dirsekten bollaşıyordu, yaka kısmı ise parıltılıydı. Yakasına taktığı bordo renkte çiçekli broş çok güzeldi.

Hafif bir müzikle çiftler dansa kalkarken ben öylece oturuyordum. Seda abimi dans için ikna etmeye çalışıyordu. Komutanın kızı sandığım ama konuşma arasında yeğeni çıkan Özge'nin bakışları bir an tamamen Emre'nin üstüne kaymıştı. Şimdi o telefona kafasını tekrar gömmesini istiyordum kesinlikle. Arada ben de kaçamak bakışlar atıyordum, kabul ama Özge gibi gözümü dikip bakmıyorum. Sinirlenmiştim.

"İyi akşamlar, afiyet olsun."

Başımı hafif çevirdiğimde Emre'nin gelmiş olduğunu gördüm. O kadar çok Özge'ye odaklamıştım ki onu fark etmemiştim. Hemen sandalyemin yan tarafında, Seda ile aramızdaki boşlukta duruyordu. Bakışlarımı ondan çekip önüme çevirdim.

"Teşekkürler, çok iyi iş çıkarmışsınız Cahit ile birlikte," dedi Haşim Bey memnuniyetle Emre'ye ve abime bakarak.

"Sağ olun komutanım," dedi abim ve Emre aynı anda. Sanırım bu alışılmış bir cevaptı.

"Amca izin verirsen Emre'yle dans edebilir miyiz? Çok sıkıldım." Masada şımarık bir şekilde bunu söyleyen bir kişi vardı. Ben şaşkınlıkla Özge'ye bakarken, Emre'nin tepkisini merak ediyordum.

"Tabii ki," dedi Haşim Bey.

Yapma be Haşim amca, verme kızı bu kurda, gerçi kızda da panter havası vardı. Benim kurdu pençelerinin arasına alıp tek hamlede yerdi bu. Nereden senin kurt oluyorsa, diyen iç sesime çimdik attım.

"Ah," diye sızlanmamla kıskandığımı tescilledim. Hangi manyak kendi bacağına cimcik atardı ki? Bakışlar bana dönüşmüştü bile.

"Pardon, bacağımı masaya çarptım," dedim. Emre'ye baktığımda dudağının kenarını ısırıyordu. Gül sen gül, daha çok gülersin böyle giderse.

"Dans edelim o zaman," dedi Emre'nin yanına gelen Özge gülerek, cilveyle.

Emre'nin gülümsemesini kendine sanmıştı büyük ihtimalle. Emre tabii ki karşı çıkamazdı, emir büyük yerdendi. Bana bir bakış atıp Özge ile piste ilerlediler, bende arkalarından bakıp kaldım öylece. Ben buraya bunların dansını izlemek için mi gelmiştim?

"Ay Gamze, sen de tek başına kaldın, hadi Kerem'le dans edin siz de," dedi Seda, Kerem tekrar servis için geldiğinde. Hah, bir bu eksikti zaten. Ben olumsuz cevap verecekken abim girdi araya.

"Tabii prensesim istersen, ben de yengeni kaldırırım, sen yalnız kalacaksın diye kalkmak istemiyorum." Şu vicdanımı birisi buradan alabilir mi?

"Olur." Vicdanım kazandı yine.

Kerem'in uzattığı eli tutup piste ilerledim. Bilerek Emre ve Özge'nin yakınında durmuştum. Kerem elinin birini belime yerleştirdi, diğeriyle de benim elimi avucunun arasına aldı. Dans ederken Emre ile sık sık göz göze geliyorduk. Özge sürekli bir şeyler anlatıp gülerken Emre ifadesiz bir şekilde duruyordu. Tam yan yana geldiğimiz anda Emre bana bakarak konuştu.

"Eş değişimi."

Ben daha ne olduğunu anlamadan Emre, Özge'yi Kerem'e doğru itip benim elimden tutarak kendine çekti. Bir anda onun kollarında olmanın verdiği etkiyle sarsıldım. Her zaman sıcak olan elleri belimde yerini bulmuş, benim de kollarım onun boynunda yerini almıştı. Çok yakındı, çok fazla, kalbimin atışlarını duyacağı kadar fazla.

"Nasılsın?" dedi normal bir şekilde, az önce komutanının yeğenini bir askerin kucağına itmemiş gibi. Umursamazlık seviyesi inanılmazdı doğrusu.

"İyiyim, sen nasılsın?" dedim ben de onun gibi. Zümrüt gözleri parlarken dudağının kenarı kıvrıldı.

"Şimdi çok daha iyiyim," dedi.

Gerçekten de iyi duruyordu, fazla iyi. Ayrıca biraz önceki cümlesinden bir anlam mı çıkarmam gerekiyordu? Az önce Özge varken iyiydi ama benimle daha iyiydi ya da Özge ile kötüydü, benimle çok daha iyiydi. Saçma düşüncelerimi kovdum.

"Ne güzel," dedim diyecek bir şey bulamayarak.

"Evet, fazla güzel." Gözlerime derince baktığında tek kaşımı kaldırdım.

"İçki mi içtin sen?" Hayır yani normalde bu kadar ima etmiyordu bir şeyleri, bir cesaret gelmişti.

"Azıcık, ufacık," dedi gülümseyerek.

Şimdi anlaşılmıştı saçmalamasının sebebi. Müzik bitince abim görecek diye uzaklaştım hemen. Emre'yi bırakıp masaya döndüğümde bana sinirle bakan Özgeyi umursamadım. Kendi kazdığı kuyuya düşmüştü. Öyle her şeye atlamamak gerekiyordu demek ki. Sadece benim için değildi, Emre yerine başka birisi bile olsa, sevgilisi ya da sevdiği birinin olup olmadığını bilmeden bunu yapması hiç hoş değildi.

"Gamze, kabul edersen sana bir teklifim var." Haşim Bey amca lütfen yeğenini Emre'den uzak tutacak bir teklif olsun.

"Nedir?" diye sordum, merak ediyordum bir yandan da. Herkes masaya yerleştiğinden dikkatle konuyu öğrenmek için dinliyorlardı.

"Bazı askerler lise diploması almak için başvuruda bulundu. Bir de bazı rütbeli subaylarımız yükselmek için sınavlara giriyor. Eğer sen de kabul edersen, askeriyede ders vermek ister misin?"

Loading...
0%