Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@deeindeniz

Haşim Albay'ın sorusu masaya bomba gibi düşmüştü. Bu büyük bir şeydi. Böyle bir şey beklemediğim için herkesle birlikte ben de şaşkınlıkla kalmıştım. Emre'nin de rütbeli bir subay olduğunu bildiğim için ne diyeceğimi bilemedim.

"Ben biraz düşünmek istiyorum, hem burada ne kadar kalacağım da tam belli değil." Haşim Albay'a arada kaldığımı belli ederek konuştuğumda anlayışla karşılaşacağını düşünüyordum.

Daha önce, üniversite son sınıfta, lisede ders vermiştim staj yaparken. Oraya ait olduğumu hissettiğim anki inanılmaz heyecanımın ve mutluluğumun tarifi yoktu. Bu yüzden mesleğimi yapmayı çok istiyordum. Polis ya da asker olabilirdim, boy ve fizik olarak gerekli şartları karşılıyordu ama mesleğimi yapmayı daha çok istiyordum.

"Tabii düşün kızım sen yarına kadar. Eğer kabul edersen abin seni getirir askeriyeye, karşılıklı tekrar konuşuruz." Haşim Albay anlayışla konuştuğunda tebessüm ettim.

"Tabii getiririm komutanım, Gamze de kabul ederse." Abim de onayladığına göre karar benimdi.

"Kaç kişilik bir sınıf olacak Haşim Bey?" Detaylı bilgi istemek için albaya doğru döndüm.

Alay bildiğim kadarıyla iki ile üç bin arasında askerden oluşuyordu. Büyük bir kesime ders verecek olmak nefesimi kesmişti. O kadar erkeğin içinde tek kadın olmak da zor olurdu benim için. Başta herkesi idare etmekte zorlanırdım kişi sayısı fazla olduğunda.

"Şu ana kadar on beş kişi başvuru yaptı ama otuz kişiyi geçmez." Haşim Bey içime su serpmişti.

"Aslında çok kişi de değilmiş," diyerek düşüncemi dile getirdim.

Abimin de fikrini almam gerekiyordu, sonuçta onların evinde kalıyordum ve Seda'ya yardım için gelmiştim. Sürekli evde kalmak bir süre sonra bunaltıyordu. Seda ile birlikte olunca üstüne üstüne geliyordu duvarlar. Daha önce bunu tecrübe ettiğim için gayet iyi biliyordum. Seda'nın bizde kaldığı dönem sınava hazırlandığım için kütüphaneye kaçıyordum sabah erkenden. Öğleden sonra geliyordum eve.

"Amcacım çok sıkıldım, müzikleri değiştirsinler." Özge çocuk gibi konuşmamızı kestiğinde, kıskanmış da konuyu değiştirmeye çalışıyormuş gibi hissettim. Bu kızı gözüm hiç tutmamıştı zaten, sevmemiştim.

"Söyle değiştirsinler." Haşim Bey rahat bir şekilde konuşup Özge'ye istediğini vermişti. Bu kızı fazla şımartıyorlardı bence.

Özge gülerek yerinden kalkıp müzik sisteminin olduğu yere doğru ilerledi. Derdi şimdi anlaşılmıştı, Emre'ye gidiyordu. Sahnenin tam karşısında oturduğum için onun gidişini izliyordum. Özge giydiği kısacık, kırmızı straplez elbiseyle salına salına Emre'nin yanında gülerek bir şeyler söylüyordu. Elimde duran bıçağı sıkıca kavradığımı elimdeki sızıyla fark ettim.

"Ah." Acıyla sızlandığımda canım yanmıştı.

Parmağımın ucu hafifçe çizilmişti. Yüzüm istemsizce buruştu. O kadar narin bir kız değildim ama birden acıyla irkilmiştim. Öyle odaklamıştım ki ikisine elimdeki bıçak tamamen aklımdan çıkmıştı. Bıçağı elimden bıraktım hızla.

"Ne oldu Gamze?" diye sordu abim.

"Bıçak keskinmiş, parmağımı kesti biraz." Masadaki peçeteyi alıp parmağımın etrafını sardım.

"Mikrop kapmasın, gel bir yara bandı falan yapıştıralım." Bakışlarım abimi bulurken itiraz edecektim ama şu an burada kalmaya devam etmek istemedim. İkisinin gülüşmesini daha fazla izlemeyecektim. Gerçi Emre'nin güldüğünü görmemiştim.

"Olur abi." Abim, Seda'ya şimdi geleceğimizi söyleyince kalktık. Arka tarafa ilerlerken bize doğru gelen askerle yerimizde durduk.

"Komutanım." Asker yanımıza geldiğinde tekmil verdi. Sonrasında mutfakta sorun olduğunu ve abimin bakması gerektiğini söyledi.

"Abi sen git, sonra hallederiz." Abime dönüp konuştuğumda zaten parmağımdan akan kan durmuştu.

Küçük bir kesikti, önemsenecek bir şey yoktu. Belki abim gidince dışarı çıkıp biraz hava alabilirdim. Burası beni boğmaya başlamıştı. Askerin arkasına baktığımda Emre'nin bize doğru geldiğini gördüm. Kaşlarım çatılırken Özge'nin nerede olduğunu merak ettim.

"Elini halledelim önce, sonra bakarım mutfağa," dedi abim bana dönerek. O sırada yanımıza gelen Emre abimin sözlerini duymuştu.

"Komutanım tatlılarda eksik çıkmış galiba, birazdan servis yapılacak."

Emre, yanımıza gelen askerin söylediklerini tekrarladığında tek kaşımı kaldırdım. Eğer askeri yanımıza bilerek gönderdiyse diyecek söz bulamazdım. Bu adamın aklından neler geçiyordu bu gece?

"Tamam Emre. Sen Gamze'yi revire götürür müsün? Ben mutfağa bakayım." Yapma abi, kurda kuzu emanet ediyorsun.

"Yok daha neler," dedim bir anda. Abim, Emre ve askerin gözleri bana döndü. "Şey, yani ufacık bir kesik için ne reviri abi? Bak kan durdu bile." Gülümsemeye çalışarak peçeteyi parmağımdan çekip ufacık yarayı gösterdim.

"Olur mu öyle Gamze Hanım? Allah korusun parmağınıza kan gitmez falan kangren olursunuz. Bakın morarmaya başlamış gibi geldi bana şurası," diyerek parmağımın ucunu işaret etti Emre ciddiyetle.

Orasını kesmemiştim bile! Ben ağzım açık Emre'ye bakarken o gayet ciddi bir ifadeyle abime bakıyordu. Çünkü benim ne tepki vereceğimi biraz önce görmüştü. Önemsiz bir kesiği neden bu kadar abarttığını da anlamıyordum. Hadi başka yerde olsak, yalnız kalıp konuşmak istiyor diyeceğim ama koskoca askeriyenin her köşesi dolu.

"Allah korusun. Prensesim, sen hemen git revire, hadi aklım sende kalmasın." Abim endişeyle Emre'nin sözlerinden sonra konuştuğunda derin bir nefes verdim. Bundan sonra geri çevirmem de şüpheye düşürürdü abimi.

"Tamam abi." Mecburen kabul ettim. Abim, askerle birlikte mutfağa giderken arkasından baktım öylece.

"Bu taraftan," dedi Emre dikkatimi kendi üstüne çekerek.

Ona doğru dönüp baktım. Derdi neydi bunun? Acaba sorsa mıydım? Yok, bu sefer de neden soruyorsun falan der. O zaman ne diyeceğim? Ağzının içine düşen var, niye yanıma geliyorsun mu? Yok bu da olmadı. Küçük kesiği kangrene çevirdiğine göre kesin bir şey vardı.

"Gamze?" Emre gözümün önünde ismimi söyleyip elini salladığında düşüncelerimden sıyrıldım.

Daldığım yerden çıkıp Emre'nin yüzüne baktım. Tam ağzımı açmıştım ki bize doğru gelen Özge'yi gördüm. Ne ara gelmişti bu kız bir anda yanımıza? Emre ile benim aramda durduğunda bakışlarımı tavana çevirdim. İkisini izleyecek değildim tabii ki.

"Emre, nereye?" Özge'nin meraklı sorusuyla derin bir nefes aldım.

'Cehennemin dibine, gelir misin tatlım? Sana bol bol odun taşırım ben' demek istesem de susup Emre'nin cevabını bekledim. Sonuçta soru bana sorulmamıştı, bakalım Özge ile nasıl konuşacaktı benim yanımda.

"Gamze parmağını kesmiş, revire götürüyorum," dedi Emre sakince. Ne ara Gamze Hanım'dan, Gamze'ye geçmiştik acaba?

"Ben de geleyim o zaman." Özge bana sinsi bir bakış atıp Emre'ye döndü.

Biri şu kıza istenmediğini söyleyebilir mi? Yanımda durmasını bile istemiyordum. Bir insana karşı hayatımda hiç bu kadar ön yargılı olmamıştım. Özge'de beni iten çok şey mevcuttu, en başta üstten üstten bakan kibirli bakışları bunun kanıtıydı.

"Olmaz," dedi Emre hemen. Ben de kaşlarımı kaldırıp ona doğru baktım. Evet, birisi ona istenmediğini söylemişti.

"Neden olmaz?" Özge de sinirlenir gibi cevap verince bu işin nereye gideceğini merak etmeye başlamıştım. Hah, haspam ya! Şeytan diyor al eline Japon yapıştırıcısını, o büzdüğü dudakları yapıştır ki bir daha açamasın.

"Sivillerin girmesi yasak. Hadi Gamze." Emre belimden tutup hafifçe öne ittirdi. Şaşkınca Emre'nin belimdeki eline baksam da Özge'nin sinirle bana baktığını görünce sinsice sırıttım. Bu zevki ona tattırmayacaktım, bana meydan okuyordu resmen Emre üstünden.

"Tabii Emre, gidelim," dedim ben de askeriyeye geçiş yapan kapıya ilerlemeye başlarken.

Kapıyı geçtiğimiz anda bir adım yana kayıp belimde duran elinden kurtuldum. Halen sinirliydim ama neden sinirli olduğum hakkında bir fikrim yoktu. Ya da ben kendimi kandırıyordum. Özge geride kaldığı yerde kuduruyordur umarım.

"Gerek yoktu zahmet ettiniz Emre Bey!" Ona bakmadan ilerlemeye başladım.

"Bey meselesini halletmiştik," dedi Emre de benimle yürürken. Ses tonu biraz önceye göre daha yumuşaktı.

"İçeride hiç öyle gelmedi," dedim sürekli söylediği 'hanım' demesini yüzüne vurarak.

"Abinin yanında söylemek istemedim, rahatsız olursun diye düşünerek." Abimi mi bahane ediyordu şimdi de?

"Doğru, ben rahatsız olurum ama albayın yeğeni olmaz," dedim.

Elimi ağzım kapattım gözlerim büyürken. Emre ile karşı karşıya durduk boş koridorda. Gülümseyerek bana bakıyordu. Fena pot kırmıştım, Özge'nin sürekli Emre dediğine dikkat ettiğimi söylemiştim resmen.

"Ben onu dışımdan mı söyledim?" Ağzımdaki ellerimden dolayı sesim boğuk çıkıyordu. Rezillik diz boyu, bir de 'kıskandım' de tam olsun.

"Hı hı," dedi hâlâ gülümsemeye devam ederek.

"Yani başka nereden söyleyeceğim? Ha ha! Evet, doğru demişim, bence haklıyım," dedim saçmalayarak. Beni durdurana aşk olsun!

"Ben hep Özge Hanım dedim, kendisi ısrarla bana Emre diyordu. Hatta kendisini uyardım ama çok ısrarcı bir kız," dedi kollarını iki yana açarak. Sanki hoşuna gidiyormuş gibi bir havası vardı. Ellerimi ağzımdan çektim. Bana şu an açıklama yapması nedense hoşuma gidiyordu.

"Bana ne canım, umurumda değil," dedim devam ederek. Ah Gamze ah, daha çok çekersin sen bu söylenmelerinin bedelini.

"Tabii canım," dedi.

Canım dedi o bana değil mi? Yanlış duymadım evet, bana dedi. O pis Özge'ye değil bana dedi. Derin bir nefes daha aldım. Bu adamın yanında aldığım nefesler bana yetmiyordu nedense. Koridordan sağa dönüp üstünde 'Revir' yazan odaya girdik. İçerisi tek odalı bir sağlık ocağına benziyordu ve ilaç kokuyordu.

"Otur," dedi Emre sedyeyi göstererek.

Elbisemi düzgünce toplayarak oturdum sedyeye. Ayaklarım boşlukta sallanırken yukarıda kalmıştım. Emre çekmeceleri karıştırıyordu. Etrafa şöyle bir baktım. Demirden yapılma kapaklı dolaplar vardı, bir masa ve karşılıklı duran iki siyah deri kaplı sandalye. Bazı dolapların kitli olduğu da gözümden kaçmadı.

"Görevli yok mu?" dedim Emre'ye dönen bakışlarımla.

"İzinli bugün." Emre bana döndüğünde çekmeceden çıkarttığı pamuk, gazlı bez ve tentürdiyotla yanıma geldi.

"Elini uzatır mısın?" dedi Emre pamuğa sürdüğü tentürdiyotla.

Parmağıma sardığım peçeteyi çıkartıp elimi Emre'ye uzattım. Biraz daha yaklaşıp elimi tuttu. Parmağıma odaklanırken ben de ona odaklıydım. Hayır yani küçücük kesik, ne çok büyütüldü. Evde olsa bant yapıştırmaya bile gerek duymazdım.

"Ah." Sızlayan parmağımı geri çekmek istedim ama bırakmadı.

Dikkatim onda olduğu için fark etmemiştim. Tentürdiyot döktüğü pamuğu parmağıma değdirmişti. Dudaklarını büzüp üflemeye başladı parmağıma. Oldukça yakın duruyorduk birbirimize. Başını kaldırdığında göz göze geldik. Zümrüt gibi parlayan yeşillerine kitlenmiştim. Ağzımdan çıkanı kulağım duyduğunda artık çok geçti.

"Gözlerin çok güzel, zümrüt gibi," dedim.

Loading...
0%