Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@deeindeniz

Emre'den

Sabah uyandığımda alarmın çalmasına iki dakika vardı. Artık bünyem alışmıştı az uykuya ve sabah erken uyanmaya. Yataktan kalkıp banyoya yöneldim. Duş aldıktan sonra tıraş oldum. Odaya döndüğümde kurulanıp, askeri kamuflajlarımı giyip aşağıya indim. Kahvaltı için mutfağa geçtim.

"Bir gün sizi toplayacağım ama o güne kadar beklemeniz gerekecek."

Bekâr hayatımın en iyi göstergesi olan mutfağıma göz gezdirerek kurduğum cümleyle içimi çektim. Bugün de kahvaltım askeriyede olacaktı anlaşılan. Görevden dönünce ortalığı toplamaya vakit bulamamıştım. Normalde bu kadar dağınık bırakmıyordum. Mutfaktan çıktım, vestiyerden aldığım postallarımı giyip iplerini sıkıca bağladım. Kapıyı kitleme gereği duymadan anahtarı, telefonu, cüzdanı alıp evden çıktım. Askeri lojmanda kim hırsızlık yapacak kadar yürek yemişti? Üstelik giren çıkan herkesin ismi kayıt altına alınıyordu.

"Günaydın Emre." Cahit abinin sesini duyduğumda sağ tarafıma doğru döndüm. Aramızda birkaç metre vardı, yanıma gelene kadar bekledim.

"Günaydın abi." Askeriye dışında birbirimize resmi hitaplarda bulunmazdık. İş dolayısıyla ve lojmanda oturduğum için arkadaş gibi olmuştuk. Cahit abi benden iki yaş büyük ve komutanım olduğundan abi diyordum. Benden iki yaş büyük, aynı rütbede olan arkadaşlarım vardı ama abi demiyordum.

"Uykunuzu alamadınız herhâlde komutanım," dedim esneyen Cahit abiye, yorgun görünüyordu.

"Sorma, kız kardeşim geldi. Seda ile araları bozuk, bütün gece susmadı Seda." Eşini birkaç kez lojman içinde görmüştüm Cahit abiyle birlikte. Lojmandakilerle fazla konuşmasak bile, buradaki çoğu aileyi tanıyordum. Nöbetçileri kontrole giderken ya da lojman içinde sorunlarla ilgilenirken, bir şeye ihtiyacımız olduğunda kapılarını çalıyorduk.

"Geçmiş olsun size o zaman," dedim tebessüm ederek.

Ablamdan biliyordum, anneme durmadan anlatır, görümcesini şikâyet ederdi. Gelin ve görümce işleri sıkıntıydı bana göre. Ablam da hep, evleneceğin kızı getir de önce ben bir göreyim, derdi. Sanki pazardan meyve alıyorum da dışından iyi olup olmadığı görünüyordu.

"Neye gülüyorsun?" Cahit abinin sorusuyla birlikte aklımdan geçeni söyledim.

"Ablam geldi aklıma, o da sürekli görümcesini anneme şikâyet ederdi," dedim içimi çekerek. Özlem ağır basıyordu bazen. Bir ay kadar önce gitmişti annem, arada telefonla konuşsak bile özlemiştim.

"İçtimadan sonra buradaki nöbet yerlerini bir kontrol et Emre. Geçenlerde şikâyet aldık, telefonda konuşup nöbeti ihmâl edenler varmış," dedi Cahit abi.

"Anlamıyorum abi, olayın ciddiyetinde değil çoğu. Ermenistan sınırındayız, herhangi bir ateş açılsa elinde telefonla nasıl karşılık verecek bu adamlar?" Sinirlenerek derin bir nefes verdim.

Bu yüzden Askeri Mahkeme'ye giden birçok asker vardı. Nöbeti ihmâl etmek suçtu ve askere gelen herkese en başta öğretilen kurallardan biriydi. Askeriye disiplin üzerine kurulu bir yapıydı. Eğer sınırları aşarsanız sonuçlarına katlanmanız gerekiyordu.

"Onları da anlamak lazım Emre. Çoğu evinden ilk defa uzaklaşıyor, daha yirmi yirmi iki yaşlarındalar. Aile hasreti üstüne bir de yâr hasreti var. Üç ay acemi birliğinde müsamaha gösteriliyor ama burada biraz daha sıkı tutmalıyız işi. O da bize bakıyor. Askerlik herkesin yapabileceği bir vatan hizmeti onlar için. Bu yüzden asker olmak kolay, asker kalabilmek zordur." Cahit abi arabaların olduğu garaja geldiğimizde anahtarını çıkarttı.

"Haklısınız komutanım. Sabah içtiması bitince geri kontrole gelirim." Cahit abi kendi arabasına ben kendi arabama geçtim, askeriyeye gitmek üzere.

Askeriye on dakikalık bir araba yolculuğu mesafesindeydi lojmanlara. Kış şartları işimizi yapmamızda zorluk çıkartsa da alışmıştık artık. Arabaya binip direkt ısıtıcıları açtım ve lojmandan çıkış yaparak askeriyeye doğru yola çıktım. Servisler de vardı gidip gelmek için lojmandan kalkan ama gün içinde başka yerlere gittiğimizden arabayla gidip gelmeyi tercih ediyordum genelde. Nizamiyeden geçip, arabayı otoparka bıraktıktan sonra yönetim binasına doğru ilerledim. İçeri girince Ercan yanıma geldi.

"Günaydın komutanım." Selam verdiğinde başımı salladım.

"Günaydın Ercan."

"Komutanım, rütbe yükseltme sınavı için başvurular başladı. Sınav bu sene zor olacak diyorlar." Ercan yanımda yürürken açtığı konu ilgimi çekti çünkü ben de girecektim sınava.

"Öyle Ercan, bu sene katılımda fazla olacak. Kimsenin de oturup çalışacak ne zamanı var ne de kaynağı. Aslında Cahit Üsteğmen Edebiyat öğretmeniydi, bu konuda yardımcı olabilir."

Biz liseden çıkınca direkt Harp Okulu'na girmiştik ama Cahit Üsteğmen üniversite mezunu olduktan sonra askeriyeye girmişti. Yüksek rütbeli subayların geneli üniversite mezunuydu. Ben de üniversiteyi bitirmiştim açıktan okuyarak. Askeriyede yükselmek için üniversite okumak şarttı.

"Olur komutanım ama Cahit Üsteğmen'imin eşi hamile, rahatsızlık vermeyelim." Ercan doğru bir noktayı parmak basmıştı.

"Haklısın, kız kardeşi de gelmiş, şimdi adamı meşgul etmeyelim. Sen içtimayı topla, ben de geliyorum şimdi."

Ercan yanımdan ayrılırken Cahit Üsteğmen ile paylaştığımız çalışma odasına geçtim. Dünden kalan evrakları toplayıp raporları yazdım. İçtima saati gelince dışarıya çıktım. Hava çok soğuktu, askerleri bekletmeden hızla içtimayı aldım.

"Günaydın asker!" dedim yerimi aldığımda bölüğe dönerek.

"Sağ ol!" Hep birlikte gür çıkan sesle nefesimi verdim.

"Ercan içtimayı al." Ercan'a döndüğümde hızla yanıma geldi.

"Sağ baştan say!" dedi Ercan. Benim yardımcı komutanım Ercan ve Dursun'du. Dursun bugün izinli olduğu için iki kişiydik. Cahit abinin yardımcısı Semih'ti. Uğur, Sercan ve Gediz diğer bölüğün komutanıydı.

"Bir, iki, üç, dört ....... altmış sekiz son." Askerler sayımı yaptıktan sonra Ercan bana döndü.

"Iğdır sınır taburu bir Subay bir Astsubay ve altmış sekiz erbaş ve erle emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!" dedi Ercan selam vererek.

"Beni rahatta dinleyin! Nöbet sırasında kaytaranlar, uyuyanlar, telefonda konuşanlar varmış. Bugünden itibaren denetlemenizi ben üstleniyorum. Bunu söylüyorum ki daha dikkatli olasınız, yoksa Askeri Mahkeme'ye vermekten çekinmeyeceğimi hepiniz bilin! Ercan Astsubay bölük sende." Uyarılarımı yaptıktan sonra Ercan'a döndüm.

"Emredersiniz komutanım!"

Askerler kahvaltı için serbest bırakılırken ben de kahvaltı için yemekhaneye geçtim. Askerler de biraz sonra geldiler. Hızla kahvaltılık alıp komutanların masasına ilerledim. Sabah kahvaltılarını hep birlikte yapıyorduk genelde. Cahit abi evli olsa bile son zamanlarda kahvaltıyı hep bizimle yapıyordu.

"Günaydın komutanım." Haşim Albay'a selam vererek iznini bekledim.

"Günaydın Emre, geç otur." İzin verdiğinde yanındaki sandalyeyi çekip oturdum. Astsubaylar da gelince, askerlerle birlikte herkes yerleşti. Cahit abi yoktu bugün kahvaltıda, sabah görmüştüm. Bugün evde yapmıştı sanırım kahvaltısını.

"Emre sen başla bugün." Haşim Albay emir verdiğinde yemek duası için ayağa kalktım.

"Emredersiniz komutanım." Benimle birlikte herkeste ayağa kalkmıştı.

"Allah'ımıza hamd olsun!"

"Allah'ımıza hamd olsun!" Askerler hep birlikte tekrar etti alışılmış bir şekilde.

"Milletimiz var olsun!"

"Milletimiz var olsun!"

"Dikkat! Komutanım!" dedim Haşim Albay'a dönerek selam durarak.

"Hepinize afiyet olsun," dedi Haşim Albay da. Herkes yerine geri yerleşip kahvaltıya başladı. Kahvaltı bittikten sonra izin isteyerek kalktım.

"Komutanım!" Uğur'un sesiyle birlikte arkamı döndüğümde bana doğru Uğur ve Ercan'ın geldiğini gördüm.

"Efendim?" Yanıma geldiklerinde onlara doğru döndüm.

Uğur, sessiz sakin kendi hâlinde bir astsubaydı. Diğerlerine oranla daha kontrollü bir asker olduğu için görevlerde sık sık onu tercih ederdim. Stratejik zekâsı oldukça iyiydi.

"Komutanım, rütbe yükseltme sınavı için konuşmuşsunuz Ercan'la da, Cahit Üsteğmen'in kardeşi gelmiş." Uğur'un sözleriyle anlamayarak kaşlarımı çattım, ne alakası vardı ki iki konunun birbiriyle?

"Evet?" Tek kaşımı kaldırıp devam etmelerini bekledim.

"Tarih öğretmeniymiş kendisi. Acaba haftada iki üç gün, birkaç saat bize ders çalıştırabilir mi? Siz Cahit Üsteğmen ile daha yakınsınız, sorarsanız size net bir cevap verebilir." Ercan konuya dahil olarak bağlantıyı açıkladı.

"Tamam, ben şimdi lojmanlara geçiyorum, gelince konuşuruz." İkisine de bakarak konuyu kapatmadığımı belirttim.

"Sağ olun komutanım." Uğur'dan sonra Ercan da başını sallayıp onayladı. Onlar yanımdan ayrılınca yemekhaneden çıktım.

Arka taraftaki otoparka geçip arabama bindim. Lojmanlara geçecektim önce. Hava çok soğuktu, bütün nöbet noktalarını dolaşmak uzun sürerdi. Lojmanlara girdiğimde ilk önce kendi evime uğradım. Girişteki askıdan kar maskesini alıp başımdan geçirdim. Aşırı soğuk havada kalmak yüzünüzde buz yanıklarına yol açardı, uzun süre Iğdır'da asker olmak bana bunu tecrübe olarak kazandırmıştı. Evden çıktıktan sonra lojman denetlemesi için ilk önce ekmek büfesine ilerledim.

İleride birinin bana arkası dönük bir şekilde yavru tilkinin önünde olduğunu gördüm. Yavru tilki çok bir zarar vermezdi ama yukarı yoldan koşarak gelen annesi çok büyük bir yaralanmaya yol açabilirdi. Kız da bunu fark ettiği gibi koşmaya başladı hızlıca ben müdahale edemeden. Elinde olan ekmek poşetini gördüğüm anda bağırıp ona doğru ilerledim.

"Ekmek poşetini bırak!" diye bağırdım ama duymuyordu. Duyma yetisinin olmayacağını düşündüm çünkü tekrar tekrar bağırmama rağmen ekmeği inatla bırakmıyordu. Hızla ona doğru ilerlerken o da bana doğru koşmaya devam ediyordu.

"Ekmeği bırak elinden!" dedim bir kere daha ve bu sefer beni duyup ekmek poşetini bıraktı. Koşarken dönüp arkasına baktığında ben de hızlı hareket ettiğim için duramadım ve bana çarptığında kollarından tutarak düşmesini engelledim.

Onu sımsıkı kollarımın arasında tuttum. Bana şaşkın bir şekilde bakarken o fark etmese de maskenin ardından gülümsedim. Göz göze geldiğimizde bir çift kahve gözün ayağımın altından yeri kaydırdığı en son düşüncemdi.

Loading...
0%