@deeindeniz
|
Bağırmamla birlikte dört mermi, dört ayrı silahtan kurtuldu hedefini bulmak için gecenin karanlığında sessiz havayı delerken. Heyecandan son hız atan kalbim ve titreyen ellerimle kendimi olabildiğince sıktım bayılmamak için. Güçlü durmalıydım, başımız yeterince belâdaydı ve bir de ben onlara yük olamazdım, böyle bir lüksüm yoktu. Hızla Emre ve Mücahit'e baktım mermilerden biri onlara isabet etti mi diye. "İyi misiniz?" diye sordum kısık sesimle. Zorlukla yere düşmemek için önümdeki barakanın demirini tutundum. Soğuk soğuk terlemeye başlamıştım, biraz önce üşüyen bedenim şimdi yanıyordu. "Bende bir şey yok," dedi Mücahit. Başımı kaldırıp Emre'ye baktığımda göz göze geldik. "Gamze?" dedi telaşla. Gülümsemeye çalıştım zümrüt gözlerine bakarken. Ben kendimi bırakmadan kollarımdan tuttu sıkıca. Elimdeki dürbün sert zemine çarparak kurtuldu parmaklarımın arasından. "İyiyim ben, sorun yok." Kesik kesik aldığım nefesler yetmemeye başlamıştı. Daha çok kendimi inandırmak için iyi olduğumu tekrar ettim. Sağ omzumdan elime doğru yayılan keskin acıyı yok saymaya çalışmak zordu. Dişlerimi sıktım acıyı yok saymak için. Dayanmamın tek sebebi havanın buz gibi soğuk olmasıydı. Kan akışım yavaşlamıştı soğuktan dolayı, keskin mermi yarası bıçak saplanmış gibi yakıcı bir his veriyordu. Eğer biraz daha fazla acı yayılsaydı dayanamazdım. "Komutanım, ölmüş ikisi de ama ormanın içinde birileri olabilir halen," diyen Mücahit ile birlikte en azından yaptığım işi tam yaptığımı anladım. "Ne olursa olsun gitmemiz gerekiyor, en iyi ihtimalle hipotermi geçirir, en kötü ihtimalle kan kaybından," diyen Emre devamını getiremedi, bana bakıp sustu. Yerde diz çökmüş şekilde duruyordu ve ben de dizinin birinde oturmuş gibi kolları arasında geriye doğru yatıyordum. Vücudumun salgıladığı adrenalin beni halen dinç tutuyordu. "Komutanım, birileri geliyor, ormanda hareketlilik var!" dedi Mücahit. Sesindeki telaş ve endişe yoğun bir şekilde hissediliyordu. Oysaki ben hiçbir şey hissetmiyordum artık. Sanki bütün duygularım sadece acıya yönelikti. Emre tek eliyle beni tutup diğeriyle montunun kolunu çıkarttı. Sonra da beni diğer koluyla destekleyip montunu tamamen üstünden sıyırdı. Üstüme örttüğü mont beni sıcaklığıyla sararken içimi çektim. "Üşüyeceksin," dedim titremelerim devam ederken. "Ben alışığım, şimdi önce kendini düşüneceksin," dedikten sonra geriye çekildi. Montun kemerini çıkartıp sağ omzumun iki parmak altında olan kurşun yarasının üstünden sıkıca bağladı. Nefesim kesilmiş, ruhum bedenimden çıkacak gibi hissetmiştim. Kalbim acırcasına bana itirazlarını sıralarken ağzımdan çıkan acı dolu inlemeye engel olamadım, gözlerim karardı. Buğulanan göz kapaklarım karanlığa teslim olmak için can atıyordu. "Gamze, sakın bırakma kendini. Gamze, sakın diyorum!" Emre'nin endişe dolu sesi kulağıma gelirken kendimi zorlayıp son bir hamleyle gözlerimi açmaya çalıştım ama nafileydi çabalarım. Kulaklarıma bir pervanenin dönüş sesi doldu önce, sonra da Mücahit'in heyecanlı sesi. "Komutanım, bizimkiler geldi! Helikopter ile önümüzdeki araziye iniş yapıyorlar!" Havalandığımı hissettim, sanki gökyüzüne uzanan kanatlarım vardı ve hızla yükseliyordum. Boynuma çarpan sıcak nefes ve sığındığım, korunağım olan kollar beni karanlık ve aydınlık arasında, arafta bırakıyordu. "Dayan Gamzeli'm, sen çok güçlüsün ve bizim daha konuşacak çok şeyimiz var. Aramızda yarım kalmış bir şeyler var." Emre'nin söylediği son sözlerden sonra kendimi tamamen bıraktım ve karanlık, aydınlığa galip geldi. Tamamen yitip giden bilincimde Emre'nin sözleri yankılanıyordu. Bense onun kelimelerine tutunmaktan başka bir çıkış yolu bulamadım. Gamzeli'm demişti bana ve ben ilk kez Kurt'un ağzından onun Gamzeli'si olduğumu duymuştum. Ve sonra karanlık tekrar çaldı kapımı, bu defa çok uzun bir süreliğine misafir oldu. "Uyanıyor," dedi birisi yerimden hafifçe kıpırdanmaya başladığımda. Gözlerimi açmaya çalıştığımda keskin bir ışık huzmesi göz bebeklerimi yaktı. "Işık," diyebildim kısık çıkan sesimle. Hışırtı sesleri doldururken içeriyi, göz kapaklarımın arkası biraz daha karardı ve ben yavaşça gözlerimi açtım. Başımda inanılmaz bir ağrı vardı, gözlerimi ovuşturma isteği ellerimi istemsizce yüzüme doğru hareket ettirmeme neden oldu. "Ah," diye acıyla yattığım yerde inlediğimde birisi beni geri yatağa bastırıp kolumu sabitledi. Sağ tarafıma baktığımda omzumun tam üstünden başlayan askı, kolumu göğsümün hizasında sabitlemişti. Şaşkınlıkla ilk şoku yaşarken birisi hafifçe öksürüp ilgimi üstüne çekti. "Merhaba, ben Doktor Hakan, Gamze Hanım. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu. Otuzlu yaşlarının ortasında, gayet dinç görünümlü biriydi. Uzun beyaz doktor önlüğü, siyah çerçeveli gözlüklerinin arkasından bakan kahve gözleri ve uzun boyuyla yatağın başında duruyordu. Konuşmaya çalıştığımda boğazımdaki kuruluk yüzünden öksürdüm. Hakan Bey hemen yanımdaki sehpada duran su şişesini açıp bana uzattı. Eh, bu kolla da açmam çok zordu. Sudan küçük yudumlar alıp beni rahatlatmaya yetecek kadar içtim ve doktora beklediği cevabı verdim. "Baş ağrım var, onun dışında kolumu hareket ettirdiğim zaman yanma hissi oluşuyor." Kısık sesli cevabım karşısında başını salladı. "Ağrı kesici iğne yapalım serumun içine, kan tahlillerini de tekrarlayalım," dedi doktor yanındaki hemşireye bakarak. Doktorun konuşmasına dikkat kesildiğim için yan tarafında duran hemşireyi yeni fark etmiştim. "Bana ne oldu? Yani vurulduğumu hatırlıyorum ama sonrası yok. Ne zamandır hastanedeyim?" dedim anlamaya çalışarak. "Gamze Hanım, iki gün önce geldiniz hastanemize, sağ kolunuzda ateşli silah yaralanması mevcuttu. İlk müdahale helikopterde yapılmış, daha sonrasında sizi acil ameliyata aldık. Kan kaybınız olduğu için dün kan verdik ve durumunuz stabil hale gelene kadar bekledik. Aslında uyanmaya hazırdınız ama yaşadığınız şokla beyniniz kendini korumaya aldı. Şu an durumunuz gayet iyi, tahlillerden sonra tekrar kontrole geleceğim. Aileniz kapıda bekliyor, hemşire hanım siz de haber verin iki kişi hâlinde girsinler." Doktorun açıklaması bittikten sonra her şey daha net bir hâl almıştı benim için. "Teşekkür ederim," dedim. Doktor tebessüm edip başını salladıktan sonra odadan çıktı. Hemşire daha rahat bir şekilde oturmamı sağlayıp, doktorun dediği gibi serumuma ağrı kesici enjekte edip çıktı. Birkaç dakika sonra kapı açıldı ve abim ile Seda içeri girdiler. "İyisin, şükürler olsun," dedi abim yanıma gelip bana sarılarak. Koluma bilerek değmemişti, dikkat etmişti. Benim için ne kadar endişelendiğini kıpkırmızı gözlerinden ve titreyen sesinden anlamıştım. "İyiyim abi," dedim gülümseyerek. Yeterince üzülmüştü benim için, daha fazla endişe etmesini istemiyordum. "Geçmiş olsun Gamze," dedi Seda da yanıma gelerek. "Sağ ol yenge. Abi benim dışımda yaralanan var mı?" dedim ölüm kelimesini ağzıma almayarak. Yüreğim ağzımda abimden çıkacak olan kelimeleri bekledim. En son hatırladığım, Mücahit ve Emre'nin iyi olduğuydu. Askeriyeye baskına gidildiği için diğerlerinden haberim yoktu. Yeni tanıştığım Emre'nin arkadaşları ve yemekte olan onca kişi geçti gözümün önünden. "Askerlerden biri bacağından vuruldu, onun ameliyatı da iyi geçti, senden önce uyandı, başka zayiat yok," dedi abim içimi rahatlatarak. "Annemle babam?" dedim yeni aklıma gelerek. Duyarlarsa ortalığı ayağa kaldırırlardı. "Daha haber vermedim, doktor durumunun iyi olduğunu söyleyince uyanana kadar beklemek istedim. Biliyorsun yaşlılar ikisi de, sesini duymazlarsa Allah korusun bir şey olur." Abime hak verdim bu konuda. Annem daha yeni bir ameliyat geçirmişti üstelik. Gelmeye kalksalar az bir yol da değildi üstelik. "İyi yapmışsın abi, ben iyiyim zaten. Bir de onları endişelendirmeyelim." Abim biraz geri çekilip bana baktı. Sözlerime inanmamıştı, sanki iyi olduğuma kendini ikna etmek istiyordu. Ağrı kesicinin etkisiyle biraz daha iyi olmaya başlamıştım. Kapı tıklatılınca, "Gel," dedim. "Geçmiş olsun hocam," deri Ercan içeri girerek. Peşinden Uğur, Semih, Sercan, Dursun sırayla girdiler. Hepsinin üstünde kamuflajları vardı. İşten çıkıp gelmişlerdi herhâlde. "Oğlum ikişer ikişer gelsenize," dedi abim kaşlarını çatarak. "Komutanım biz hemen çıkacağız, zaten bekleyenler var, acele ediyorlar," dedi Sercan gülmemek için zor duruyor gibiydi. "Kimmiş bekleyen?" dedi abim. Ben de merak etmiştim. "Alaydan bekleyenler var komutanım. Albay bir saat izin verdi de bizimkini bilirsiniz, saçmalıyor işte," dedi Uğur yanında duran Sercan'a sertçe bakarak. "Teşekkür ederim hepinize," dedim gülümseyerek daha fazla uzatmamak için konuyu. "Odaya çiçek bırakılması yasakmış, çiçekler kapının önünde Gamze Hocam. Tekrar geçmiş olsun," dedi Semih de. Boy sırasına girmiş gibi yan yana durmuşlardı. Bende de bir gülme isteği oldu onları böyle görünce. "İnşallah en kısa zamanda dönüverirsiniz aramıza hocam," dedi Dursun temennide bulunarak. "İnşallah," dedim tebessüm ederek. Sırayla geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra dışarı çıktılar. Çok hızlı olmuştu bu ziyaret ama işleri çok fazlaydı sanırım. Özellikle bu baskın olayı da düşünülünce sanırım işleri daha sıkıya almışlardı. "Cahit, hastaneye gelmişken bir de benim tansiyonumu ölçsünler, iyi hissetmiyorum," dedi kendini belli ederek Seda. Ben de nerede kaldı diyordum. Eline aldığı çikolatayı yiyordu bir yandan da. "Sırası mı Seda şimdi, baktırırız çıkarken," dedi abim. İşte bu çıkışı beklemiyordum. Abimde gelişme var gibiydi. "Abi siz gidin baktırın, ben de biraz daha dinleneyim," dedim. Seda'nın mızmızlık yaptığını biliyordum ama verilen ağrı kesici ile vücudum gevşerken dinlenmek istiyordum. Buna engel olacak şey de sürekli mızmızlanan Seda'nın sesiydi sadece. Abim kabul edene kadar odadan çıkmak için söylenip dururdu. Ne beni uyuturdu ne de abime rahat verirdi istediğini alana kadar. "Tamam prensesim, bu arada telefonun kaybolmuş o hengâme sırasında, kendi telefonumu bırakıyorum sana. Bir şey olursa Seda'yı ararsın." Telefonunu sehpanın üstüne bıraktı abim. 'Tabii ararım abi, o da bir güzel açar ki...' demek istesem bile boş verip tamam anlamında başımı salladım. Abim ve Seda çıkınca yatağa biraz daha gömülüp gözlerimi kapattım. Birkaç dakika sonra açılan kapıyla gözlerimi açmadan konuştum. "Bir şey mi oldu abi?" "Çok şey oldu ama ben abin değilim."
Yeni bölümün gelmesi için yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.
|
0% |