@deeindeniz
|
Emre'den "Şimdi!" Gamze'nin sesiyle birlikte tetikteki parmağımı geriye doğru sıkarak merminin namludan kurtulmasına izin verdim. Karşılıklı olarak sıkılan kurşunlarla birlikte nefesimi tuttum. Gece görüşüne sahip dürbünleri olmayabilirdi ama onlar da eğitimliydi. Gamze bir kez daha beni şaşırtmayarak ne kadar güçlü bir kadın olduğunu göstermişti. Onun damarlarında asil Türk kanı dolaşıyordu ve Gamze bunun sonuna kadar hakkını vermişti. Bakışlarım etrafı tararken sesiyle birlikte gözlerimi ormandan çekip ona döndüm. "İyi misiniz?" dedi kısık bir sesle. Bulunduğumuz alan karanlıkta kaldığı için sadece yüzünü net bir şekilde görüyordum. "Bende bir şey yok." Mücahit de bize dönerek konuştuğunda derin bir nefes verdim. Bakışlarım Gamze'ye kaydı. Gamze bir tuhaf geldi bana, sanki titriyor gibiydi. Soğuk havanın da etkisi olabilirdi bunda ama bir terslik vardı. Yere damlayan bir şeyle 'şıp' diye bir ses duydum. Muhtemelen ikisi de bunu duymamıştı. Şu an görüş açımızı kaybettiğimiz için duyma konusunda daha fazla dikkat kesilmiştim. "Gamze?" Endişeyle ismini söylediğimde tepki vermedi. Yüzünün rengi giderek solarken gülümsemeye çalıştı. Gözleri boşluğa kayarken düşmeden kollarından tuttum. "İyiyim ben, sorun yok." Biraz daha net çıkan sesiyle cevapladı beni. Koluna dokunduğumda yoğun akışkan sıvı parmaklarımın arasından süzüldü, kanın kokusu burnuma doldu. Vurulmuştu. "Komutanım, ölmüş ikisi de ama ormanın içinde birileri olabilir halen." Mücahit'in sesiyle birlikte aklımda bir plan oluşturmaya çalıştım. Muhakkak buradan çıkmanın bir yolu olmalıydı. Gamze'nin yüzü giderek bir gül gibi solarken elim kolum bağlı durmak beni delirtiyordu. "Ne olursa olsun gitmemiz gerekiyor, en iyi ihtimalle hipotermi geçirir, en kötü ihtimalle kan kaybından," deyip sustum. Devamı gelmedi cümlenin, ölüm kelimesini ağzıma alamadım. Yakıştıramadım kollarımda sıkıca tuttuğum güzel kadına, bir türlü söyleyemedim cümlenin devamını. "Komutanım, birileri geliyor, ormanda hareketlilik var!" dedi Mücahit. Sesindeki korku ve endişeyi anlamak çok da zor değildi. Genç bir askerdi daha Mücahit, henüz yirmi ikisinde kim isterdi ömrünün baharı denilen zamanında ölmeyi? Korkma her şey geçecek demek istesem de sustum. Önceliğimiz tedbir olmalıydı şu an. Gamze titremeye başlayınca montumu çıkartıp dizime yatırdım, üstüne sardım. Boyu ne kadar uzun olsa da benden kısa olduğu için sarmıştı onu montum. "Üşüyeceksin," dedi hâlâ beni düşünürken. Benim içim yanıyor, cehennem sıcağı, senin haberin yok. "Ben alışığım, şimdi önce kendini düşüneceksin." Kollarımı biraz daha etrafına sararak ısıtmaya çalıştım. Kan akışını durdurmak için turnike yapmam gerekiyordu öncelikle. Montumun kuşağını çıkartıp sağ omzunu, kurşunun girdiği yerin biraz üstünü sıkıca bağladım. Gamze'nin alnından boncuk boncuk terler süzülürken ağzından acı dolu bir inleme döküldü. İşte orada kalbimi bıraktım ben. "Gamze, sakın bırakma kendini. Gamze, sakın diyorum!" dedim içimdeki yangınla yalvararak. Gözleri kapanırken yüzü artık tamamen beyazlaşmış, dudakları mora dönmüştü soğuktan. Helikopterin sesini o anda duydum, çok yakından geliyordu. Derin bir nefes alırken, Gamze tamamen bilincini yitirmişti. Bedeninin soğuk zeminle buluşmaması için kolunu fazla zorlamamaya çalışarak tuttum bedenini. "Komutanım, bizimkiler geldi! Helikopter ile önümüzdeki araziye iniş yapıyorlar!" İçimdeki kor ateş biraz olsun durulurken kollarımın arasında baygın bir şekilde yatan kızı iyice sarmaladım. "Dayan Gamzeli'm, sen çok güçlüsün ve bizim daha konuşacak çok şeyimiz var. Aramızda yarım kalmış bir şeyler var," dedim beni duymasını umarak. Kalksın ve bana sorsun istedim, ne var yarım kalan diye. Henüz başlamamıştık bile ve ben onu kaybetmeye hazır değildim. Omzundaki yara onu öldürmezdi ama soğuk havada hipotermi ile birlikte ölümcül sonuçlara yol açardı. Kurşun sıyırıp geçmişti, içinde olmadığını kolunu bağlarken rahat bir şekilde anlamıştım. En azından kolunda kalıcı bir hasara yol açmayacaktı. Helikopter tam ormanlık alan ve nöbet kulübesi arasında durduğunda hızla Gamze'yi kucağıma alıp koşar adım helikoptere ilerledim. Mücahit de silahıyla bizi koruyarak arkamızdan geliyordu. Helikoptere tek hamlede çıktım, içeride bir sedye ve doktor vardı. Gamze'yi hemen sedyeye yatırdım. Geri çekilirken doktor benim yerimi aldı. Üstüne örttüğüm montu kenara koydu. "Sağ omzunun altı yedi santim altından vuruldu. Kurşun içeride değil ama hava çok soğuk olduğu için hipotermi geçirmeye yakın," dedim doktora. Doktor başını sallayıp Gamze'nin üstünden montu çıkarttı. Elbisesinin kolları olmadığı için yara açık bir şekilde görülebiliyordu. "Herhangi bir ilaç alerjisi ya da daha önce geçirdiği bir ameliyat var mı?" diye sordu doktor yaptığım turnikeyi çıkartıp yaranın derinliğini incelerken. "Bilmiyorum, Allah kahretsin ki bilmiyorum!" Sinirle bağırdığımda bir şeyleri yumruklamak istiyordum. Her şeyini bilmek istediğim kadının hiçbir şeyini bilmiyordum. Bu canımı yakıyordu. "Penisiline alerjisi var, on yaşındayken de apandisit ameliyatı oldu. Tansiyon, şeker ve kalp hastalığı ailesinde var ama Gamze'de şu ana kadar bir belirtisi yoktu." Gediz'in sesiyle birlikte ona doğru döndüm. Helikopterin arka tarafında oturuyordu. Onu konuşana kadar fark etmemiştim bile. "Sen nereden biliyorsun?" Gözüm kararırken sinirlerim gerilmişti. "Onun hakkında senin bilmediğin pek çok şey biliyorum." Daha fazla sinirlenirken Gediz'in yakasına yapışıp oturduğu yerden kaldırdım. Bu sadece eski bir arkadaş mevzusu değildi. Kimse kimseyi bu kadar ayrıntılı takip etmezdi. Gamze'nin söyleyemediği, Gediz'in çekinmediği bir şey vardı geçmişte yaşanan. "Sakın Gediz, sakın ona yaklaşayım deme. Eğer seni isteseydi zaten üç yıl önce yanında olurdu," dedim sinirle. Benim bu sinirime karşı gayet sakindi. "Üç yılda çok şey değişebilir, ben kartlarımı gizli de oynardım ama bak açık oynuyorum," dedi tek kaşını kaldırarak. Kulağına doğru yaklaştım sinirle, atan damarlarım gerildi. "O kartları senin götüne sokarım! Dene istiyorsan," deyip yakasını bıraktım. Gamze'ye yaklaşmasına izin vermeyecektim. "Hastanın kan grubunu biliyor musunuz?" diyen doktorla Gediz'e döndüm. "A Rh pozitif," dedi yerine geri otururken. "Kan takviyesi lazım." Doktor, Gamze'nin koluna damar yolu açıyordu. "Benim kan grubum uyuyor." Doktorun yanına ilerlerken kolumu açıp Gamze'nin yattığı sedyenin karşısına oturdum. "Alkol ya da ağrı kesici gibi hap kullandınız mı son yirmi dört saat içinde?" diye sordu doktor damar yolu açmadan. "Hayır," dedim. Damar yolunu açtığında Gamze için kan verdim daha sonrasında. Gamze bana içtin mi diye sorduğunda yaptığım delilik yüzünden bir an beni bırakmasından korktuğum için evet demiştim. Görevli olduğumuzdan zaten içki içemezdik ama Gamze bunları bilmiyordu tabii. O da benim sarhoşluğuma ya da zor durumda kalmama neden olmamak için ses çıkartmamıştı dans ederken. Aslında sonrasında söyleyecektim ama Özge sürekli araya girip durmuştu. "Sen neden kan vermiyorsun?" dedim Gediz'e kan alma işlemim bitince. Gamze'nin daha fazla kana ihtiyacı vardı şu anda. Gamze önceliğim olduğu için kavga meselesini sonra halledecektim. Gerçi onun kanının Gamze'nin damarlarında akacak olması da sinir bozucuydu. "Kan grubumuz uymuyor." İçini çekerek cevaplamıştı. Gamze'ye arada bakıyor, benim ona baktığımı görünce de önüne dönüyordu. Yarım saatlik bir uçuşun ardından hastanenin arkasında kalan helikopterler için acil iniş yerine indiğimizde, Gamze'yi sedyeyle acil ameliyathaneye aldılar. Sabah olmuştu neredeyse, saat dörde geliyordu. Arkamdaki duvara yaslanıp boş bakışlarla kapanan kapılara baktım bir süre. Sedyenin üstünde içeriye girişi aklımdan çıkmıyordu. Teni solgun, bedeni hırpalanmış, kendinden geçmişti. Başımı çevirip gelen seslerle Cahit abi ve Seda göründü koridorun ucunda. Yüzündeki korku ve endişeyle geldi yanıma Cahit abi. "Gamze nasıl Emre?" İlk defa Cahit abiyi böyle görüyordum. Sesi titriyordu. "İyi olacak komutanım, merak etmeyin. Doktor, kurşun sıyırdığı için damarlara bakıp zarar görenleri onaracak. Hayati tehlikesi yok," dedim güven vererek. Derin bir nefes verip ameliyathanenin önündeki banka oturdu, eşi de yanına oturup elini tuttu. "Nasıl oldu peki?" dedi Cahit abi gözlerini ameliyathanenin kapısından ayırmayarak. "Askeriyenin oradan çıkmış, orman yoluna dönmüştük. Sonra ormanlık alanda birkaç karartı dikkatimi çekti. Önce hayvanlardır dedim ama grup hâlinde bir kısmının ormana bir kısmının da askeriyeye ilerlediğini fark ettim. Sonra da Gamze ile arabadan inip yoldan ayrıldık. Arabayı yokuşun başına bıraktım, çalılıkların altına doğru. Haşim Albay'ı ve sizi aradım ama açan olmadı. Gediz'i aradım sonrasında, olanları haber verdim. Ormanlık alandan çıkıp nöbetçi kulübesine gitmekti amacım. Hem Gamze vardı yanımda hem de kaç kişi olduklarını bilmiyordum, mermi yetersiz kalabilirdi. Sonunda kulübeye vardık, bizi takip edip peşimizden geldiler. Karşılıklı çatışma sonucunda Gamze yaralandı ama ikisini öldürmeyi başardık Gamze sayesinde." Detaylıca düşünüp bütün her şeyi sırayla anlatmıştım. Zaten askeriyede detaylı bir ifade yazacaktım. Sonuçta bir sivil yaralanmıştı ve çatışma çıkmıştı. "Nasıl Gamze sayesinde?" Seda yengenin şaşkın sesiyle Cahit abiye döndüm, o da meraklıydı. "Kardeşiniz çok güçlü bir Türk kadını. Gece görüş dürbünümüz sadece bir taneydi, hedefimiz ise iki. Gamze bize komut vererek hedeflere yönlendirdi," dedim yüzündeki tebessümle onun cesur anları aklıma gelince. Normalde karıncayı bile incitmeyen bir hâli vardı ama içinden bir kaplan çıkmıştı Gamzeli'nin. "Ben öğrenciyken poligonda atış talimi yapardım. Gamze de o zamanlar yeni on sekiz olmuş, illa ısrar ederdi abi beni de götür diye. Sonra tabii ben bir iki derken neredeyse her gittiğimde geliyordu. Gamze'nin çok iyi silah kullandığını da bilmez kimse mesela. Ruhsat da almıştık ama bizimkiler korkuyor diye evde silah bulundurmaz," dedi Cahit abi. Şaşkınlıkla ona baktım. "Gamze silah mı kullanıyor?" dedim kendimi tutmayarak. Onun hakkında öğrendiklerim arasına yeni bir bilgi daha eklenmiştim. Kendini bu nedenli geliştirmesi hoşuma gitmişti. "Belki polis olurum diye öğrenmişti ama öğretmenliğe olan hevesi daha üstün geldi. Poligonda halen atış yaparız arada," dedi Cahit abi başını sallayıp tebessüm ederek. Bakalım daha neler öğreneceğim senin hakkında Gamzeli. Her gün beni kendine daha fazla hayran bırakıyorsun, daha fazla düşünüyorum seni. Merak ediyordum onunla ilgili her şeyi. Gamze, beni kendine çekiyordu. "Komutanım, askeriyede sıkıntı var mı?" Cahit abi bu kadar rahat olduğu ve Gamze için endişelendiği için hemen soramamıştım. "Baskını önceden bildiğimiz için temkinliydik. Nöbetçilerden birisi bacağından vuruldu ama baldırına denk geldiği için doktor, sorun yok, dedi. Haşim Albay başında ailesi gelene kadar." Cahit abinin açıklamasıyla içim tamamen rahatlamıştı şimdi. "Peki baskın yapanlar?" Bu olayı kimin üstlendiğini merak ediyordum. Hepsinin başını ezecektik. "Elebaşları kaçtı. Geçen ay yaptığımız büyük kaçakçılık operasyonunu hatırlıyorsun değil mi?" dedi Cahit abi. "Evet," dedim başımı sallayarak. "Onun karşılığı bu. Ermenistan üzerinden getirdikleri kaçak mallara el koymuştum. Büyük zarara uğramışlardı. Yarın bir ekip toplanacak, ava çıkıyorlar. Ben de olmak isterdim ama bizimkilere haber veremedim. Gamze'nin başında olmam gerek." Cahit abinin ailesi Ankara'da yaşadığından, operasyona gelmeyi istese bile tek bırakamazdı Gamze'yi. "Tamam abi, ben de varım, haber veririm." Ameliyat bitince doktor, Gamze'nin iyi olduğunu, artık sabah olduğu için bugün uyutulacağını ve akşam uyandırılacağını söyledi. Aslında ameliyat çıkışı uyandırılmıştı içeride, uyanma odasında ama narkozun etkisiyle kendinde değildi. Doktor kolunu oynattığını, herhangi bir sorun olmadığını söyleyince rahatladım. Cahit abiye selam verip hastaneden çıkmak için aşağıya indim. Gamze'nin doktorunu görünce yanına gittim. "Merhaba doktor bey. Gamze Karademir için kan ihtiyacı var mı?" diye sordum işimi garantiye alarak. "Hayır, gerekli kan takviyesi mevcut. Zaten hasta kendine geldi sonra tekrar uyuttuk toparlanması için." Doktor gözlüklerini düzeltip cevap verdiğinde başımı salladım. "Bir şey söyledi mi?" dedim merakla. Son söylediklerimi duyup duymadığından emin değildim. "Kurt'un Gamzeli'si mi yoksa Gamzeli'nin Kurt'u mu öyle bir şeyler dedi ama tam anlaşılır değildi." Kaşlarını çatıp düşünceli bir şekilde bakan doktora tebessüm ettim. "Çok teşekkür ederim doktor." Gözlerim parlarken sevinçle yanından ayrıldım. O hızla askeriyeye nasıl gittim, bilmiyorum. Hastanenin önünden taksiye binerken aklımda Gamze vardı halen. Teçhizat odasına girip dolabıma yöneldim. Bizim ekip hazırdı, herkes yerini almıştı. Gediz'le aramızdaki mesafe uçurumdan bile uzaktı. Üstümü değiştirdim, silahımı belime taktım. Diğerlerine katılıp dışarı çıktım. Uykusuzdum ama bu meslek zaten uykuyu sevmezdi. Üç gün boyunca iki üç saatlik uykuyla dağ tepe demeden gezdiğimizi bilirdim. "Komutanım, helikopter hazır," dedi Ercan yanıma geldiğinde. "Tamam, hadi geçin." Herkes geçince en son ben bindim ve kapıyı kapattım. Dünkü çatışmanın etkisindeydik biraz, ortamda gerginlik vardı. Normalde operasyona çıkarken kendimizi motive ederdik. Bu sefer yolculuk sessiz geçmişti. Helikopter bizi ormanlık arazideki açıklığa bırakıp geri havalandı. Sırtımızda kırk kilo teçhizatla birlikte ikişerli grup hâlinde ayrılıp ormanın içine daldık. Ertesi gün, saat 08.00 "Bu sondu komutanım. Haber geldi, termal kameralar ile bakmışlar, etraf temiz," dedi Ercan nefes nefese. Telsizden gelen sesiyle birlikte, biraz uzağımda duran Semih'e gelmesi için işaret verdim. Ölen leşleri öldükleri yerde tilkiye, çakala yem diye bıraktık. Telsizlerden haberleşip helikopterin bizi bıraktığı açık alana ilerledik. Kırk dakikalık bir yürüyüşün ardından varmıştık. Hepimiz çamur içindeydik, sabaha karşı yağmur yağmıştı. Ormanın iç kısmı çok etkilenmese de bazı yerler çamura, bataklığına dönmüş, biz de nasibimizi almıştık. Ağaç dallarında birkaç saatlik çektiğimiz uykuyla ayaktaydık hepimiz. Helikopter gelince hızla binip kendimizi koltuklara attık. "Askeriyeye gidelim, sonra evlerinize dağılırsınız," dedim. İlk önce rapor vermemiz gerekiyordu. Askeriyeye geçip rapor verdikten sonra odamda bunan yedek kamuflajlarımı giyip hastaneye gitmek üzere yola çıktım, Gamze bugün uyanacaktı. Hastaneye geldiğimde hemşireden oda numarasını öğrendim. Tam koridordan geçerken asansöre binen Cahit abi ve eşini gördüm. Gamze'nin odasına ilerlerken Gediz'in bir kapıdan içeri girdiğini fark ettim. Sinirle solurken hızla adımlarımı oraya çevirdim. "Şimdi geberttim seni Gediz." Dudaklarımdan dökülen sinirli cümle, kısa süre içerisinde sahibini bulacaktı. Gediz'in girdiği odanın kapı koluna asıldım hırsla.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. 🦋 |
0% |