Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24. Bölüm

@deeindeniz

Emre ile göz göze geldiğimizde o daha söylediği sözlerin yeni farkına varmış gibi donup kalmıştı. Bana Gamzeli'm demişti, bana demişti. Kimseye değil, bana dedi. Olayın şoku üstümden henüz kalkmamıştı ki kapı açıldı. Gözlerimi zorlukla kapıya doğru kaydırdığımda, içeriye giren abim önce bana sonra Emre'ye baktı.

"Emre, hoş geldin." Abimin sesiyle gözlerini benden çekti Emre. Abimin arkasından Seda ve Kerem girdi içeriye. Emre halen cevap vermemişti abime. Durumu toparlamam gerekiyordu yoksa ağzından yanlış bir şey kaçabilirdi.

"Ah," diyerek yalandan kolumu tuttum. Üç erkek de aynı anda yanıma gelip aynı soruyu sorduğunda, abarttım mı diye düşündüm.

"İyi misin?" Endişeli gözlerle bana baktıklarında başımı salladım usulca.

"Koluma birden ağrı girdi." Yüzümü buruşturarak rolümün hakkını verdim.

"Hemen doktoru çağırayım." Abim endişeyle geri çekilip kapıya doğru gidecekken seslendim.

"Gerek yok," dedim aceleyle, daha yeni ağrı kesici yapmışlardı çünkü. "Ani bir ağrıydı, geçti şimdi," diye ekledim gülümseyerek. Üçü de rahat bir nefes alırken, Seda umursamaz bir şekilde koltuğa oturmuş telefonuyla oynuyordu. Hiç şaşırmadım tabii ki.

"Bu arada hoş buldum komutanım," dedi Emre başıyla selam vererek, geç olsa da cevap vermişti.

"Geçmiş olsun demek için mi geldin Emre?" dedi telefondan başını kaldırmayan Seda. Ben bir anda paniklerken Emre gayet sakindi. Seda'yı tanımasam çok masum bir soru olarak gelirdi ama maalesef onun hinlik için çalışan aklını biliyordum.

"Evet, hem onun için geldim hem de bunun için." Emre'ye baktığımda cebinden çıkardığı telefonu bana uzatmıştı.

"Telefonum," dedim sevinçle bana uzattığı telefonu elime alırken.

"Teşekkür ederiz Emre, nerede buldun?" Abim sorduğu için mutluydum çünkü ben de merak ediyordum. En son Yılbaşı gecesi ormanda olduğumuzdan orada düşürdüğümü düşünüyordum.

"Dün göreve gittiğimizde buldum komutanım, ormanlık alanda durduğumuz bir yer vardı, orada düşürmüş Gamze Hocam." Tahmin ettiğim gibi o gece düşürmüştüm, Emre'nin açıklamasıyla aklımda başka bir soru belirdi.

"Dün göreve mi gittiniz? Abi sen yanımdaydın ama bütün gün." Askeriyede albaydan sonra en kıdemli olan abim olduğu için genelde operasyonlara katıldığını biliyordum.

"Ben gitmedim prensesim. Diğerleri gitti göreve, baskın yapanların peşine düştüler."

Abimin sözleriyle Emre'ye olan kırgınlığım uçup gitti. Demek o yüzden iki gündür ortalıkta yoktu. Üstelik çok haklı ve geçerli bir sebepti. Emir, demiri kesiyordu. Görev boyunca telefon kullanmadıkları ve benim de telefonum olmadığı için birbirimize ulaşmamız çok zordu. Görevi biter bitmez yanıma geldiğinden dolayı da mutlu olmuştum. Beni önemsiyordu.

"Geçmiş olsun Gamze," dedi Kerem ilk defa konuşup kendini belli ederek. Elinde tuttuğu renkli çiçek aranjmanını uzatarak. Ben daha cevap veremeden araya giren sert ses böldü konuşmayı.

"Hasta odasına çiçek mi sokulur asker? Hemen dışarı çıkart!" Emre sinirle Kerem'e bakarken oldukça şaşkındım.

"Teşekkür ederim yine de." Emre'nin sert tepkisine karşı Kerem'e bakarak cevap verdim.

Deli midir nedir yahu, biraz kibar olsa sanki kırılacak. Gerçi bana karşı bir kabalığı yoktu ama nedense diğerlerine karşı hep bir sert duvarı vardı. Sanırım asker olmanın getirisiydi bunlar. Kerem'in yüzü asılınca üzülmüştüm. Bir suçu yoktu sonuçta, sadece kibarlık yapmak istemişti.

"Emre haklı Kerem, çiçekleri dışarıya kapının önüne koy, eve geçerken alırız biz," dedi abim. Kerem başını sallayıp çiçeklerle çıktı bir şey demeden.

Emre ile birbirimiz dışında her yere bakıyorduk. Az önce Kerem'e sert çıkmasından dolayı biraz kızmıştım. Asker olması, sert olması gerektiğini gösteriyor olabilirdi ama Kerem'in de morali bozulmuştu. Kimse bir arkadaşının yanında azarlanmak istemezdi. Üstelik Kerem ile çocukluktan beri arkadaştık.

"Duvarlar da ne güzel, bembeyaz, iç açıyor," dediğinde Emre, gülmemek için yanaklarımın içini ısırdım.

"Aslında duvarlar açık sarı. Gelmişken bir göz doktoruna mı gitseniz Emre Teğmen?" dedim dudaklarımı büzerek.

"Yakında akıl hastanesine kapatacaklar beni," dedi ağzının içinde söylenerek. Abim, Seda ile uğraştığı için duymamıştı o an. İyi ki de duymamıştı.

"Abi yaralı asker nasıl, ailesi geldi mi?" diye sordum Emre'nin söylediğini duymazdan gelerek.

Bacağından yaralanan asker de yan odada kalıyordu. Bu katta güvenlik önlemi alınmıştı. Saldırılar hep asker ve yakınlarına yapıldığından burada savunmasız kalmamız zaten sorun olurdu. Hastane polisi kata giriş çıkışları kontrol ediyordu.

"Geldi şükür gayet iyi, yarın sabah taburcu olacak, memleketine göndereceğiz." Abim tebessüm ederken bu habere onun da sevindiğini biliyordum. Bütün askerler onlara emanet ediliyordu sonuçta.

"Cahit hepiniz buradasınız askerlerin başında kim var?" dedi Seda, Emre'ye bakarak. Çok da umurunda sanki, bilerek yapmıyorsa ben de Gamze değilim. Sırf Emre'nin benim için burada olduğunu bildiğinden böyle sorular soruyordu.

"Komutanım!" Kapının tıklatılmasıyla açılması bir oldu. Kerem ve Gediz içeri girdiler.

Ben Gediz'in buraya gelmesine şaşırırken, Kerem elindeki çiçeği dışarıda bir yere bırakmış ve eski yerine, abimin yanına geçmişti. Gediz'le tanıştığımı abim bilmiyordu. Buraya gelmemesi gerekiyordu. Gediz burada yokmuş gibi umursamamak, soğuk durmak en iyisiydi şu an için.

"Bir gönderiyorum, iki geliyorlar. Allah'ım delirmemek elde değil." Emre bir adım ilerimde sessizce söylenirken saçlarımı önüme çektim, gülümsememi zor bastırıyordum.

"Geçmiş olsun Gamze Hanım." Başımı kaldırdığımda, Gediz'in gözleri üstümdeydi.

"Teşekkür ederim," dedim soğuk bir ses tonuyla kısaca.

"Ziyaretin kısası makbuldür, hadi biz çıkalım," dedi Emre, eliyle bir yandan da öküzleri iteleyen çoban gibi kış kış yapıyordu.

"Askerlerin başında Ercan Astsubay ile Haşim Albay var," dedi abim geç de olsa Seda'ya cevap vererek. Zaten geri kalan herkes de biraz sonra odaya girerse hiç şaşırmazdım. Kim kalmıştı ki sahi?

"O kadar şapı yedikten sonra zaten olay çıkmaz," dedi Gediz lakayt bir tavırla. Benim yüzüm açılan konuyla yanmaya başlarken, gidin artık diye Emre'nin gözünün içine bakıyordum.

"Şap da ne?" dedi Seda saf saf.

Şu kızı bir alın şuradan. Abimin erkek arkadaşları ile bir sohbetlerine denk gelmiştim bu konuyla ilgili, o günden beri sormuyorum bu konuları hiç. Erkek muhabbeti bazen katlanılmaz bir şey oluyordu.

"Şap şey yani," diye geveledi abim ağzında, bir yandan da elini ensesine koymuş açıklamaya çalışıyordu. Sonra kızgınca Gediz'e baktı.

"Açıkla bakalım asker! Ama o açıklamaya da dikkat et, şimdiden iki nöbet kilitledim bile sana." Abim, Gediz'in çırasını yakmaya başlamıştı.

"Şap, askerlerin yemeğine lezzet katan bir baharat. Yiyen herkes gevşeyip rahatlıyor." Gediz'in aceleyle söyledikleriyle neredeyse kahkaha atacaktım, zor tuttum kendimi.

"Alacağın olsun Cahit, hiç böyle şeyleri getirme zaten sen bize. Bizim canımız şap çekti," dedi Seda kollarını önünde kavuşturup surat asarken. Artık gülmemi tutamadım ve kahkahamı serbest bıraktım, abim kıpkırmızı olmuştu. Diğerleri de sırıtırken, Gediz gülemiyordu bir tek. Abim iyi bir nöbet haftası geçirecekti anlaşılan. Seda bir işe yaramıştı sonunda.

"Abi sen askerlerini al da çık, biz yengemle biraz sohbet edelim." Daha fazla kendini komik duruma düşürmesine engel olmak için söylemiştim. Yoksa sohbet edeceğimden değil. Aslında keyifle izlerdim ama abimin askerleri yanında tuhaf bir duruma girmesini istemezdim.

Emre kimseye çaktırmadan bana göz kırpıp kapıya doğru ilerledi. Deli cesareti var bu adamda, artık tamamıyla emin oldum. Abim, Gediz'in omzuna elini atmıştı ama Gediz aşağı doğru eğilmişti sanırım omzunu sıkıyordu. Kerem ise geldiği gibi sessizce baş selamı verip çıktı.

"Ne sohbeti edeceğiz?" Seda kapı kapanınca oturduğu sandalyeden kalktı. Yanıma doğru gelip yatağın yanındaki koltuğa oturdu.

"Ah yenge, her şeyde cin gibisin, bir bunu mu bilmiyorsun?" dedim başımı iki yana sallayarak.

"Yok biliyorum ama kıvranmaları beni eğlendiriyor." Gülerek cevap verdiğinde gözleri parladı.

"Sen var ya şeytana pabucunu ters giydirirsin." Gülerek söylemiştim ama sonuna kadar katılıyordum buna.

"Neyse onu boş ver de, ben bu Gediz'i bir yerden çıkaracağım ama bilemedim. Sana da tanıdık gelmedi mi?" dedi düşünceli bir ifadeyle.

Kalbim küt küt diye panikle atmaya başladı. Gediz'i tanımaz sanmıştım ama kızda nasıl bir beyin varsa hep en olmadık yerde çalışıyordu. Tek isteğim şu an Gediz ile aynı ortama bir daha girmemeleriydi. Eğer abime en ufak bir şey söylerse, abim ipin ucunu bırakmazdı. Nereden tanıştığımızı sorup durur, neden söylemediğimi araştırırdı. Bunu kesinlikle istemiyordum.

"Bana hiç tanıdık gelmedi," dedim elimle pikenin kenarıyla oynarken. Seda beni şöyle bir süzdü, tek kaşını kaldırdı.

"İyi, öyle olsun," dedi omuz silkip.

Abim kapıyı açıp içeri girince derin bir nefes aldım. Seda ile de aynı üniversiteye gittiğimiz için en yakın arkadaşımı tabii ki biliyordu. Gediz de sık sık kardeşini okuldan alma bahanesiyle gelirdi o zamanlar. Ceyda ile bir süre sonra herkes dalga geçmeye başlamıştı, ilkokul çocuğu gibi abin mi almaya geliyor diye. O günleri hatırlamak hem zordu hem de değişik bir histi. Keşke hiç yaşanmasaydı.

"Ne yapıyorsunuz?" Abim bize bakıp gülümsediğinde geriye doğru yaslandım. Hep aynı şekilde oturduğum için sırtım ağrımıştı.

"Sohbet işte abi," dedim gülümseyerek ben de. Abim daha iyi görünüyordu, benim için oldukça endişelenmişti.

"Seda bize biraz izin verir misin? Gamze ile konuşacaklarımız var." Ciddi tavrına büründüğünde abim, neyle ilgili konuşacağımızı biliyordum. Haşim Albay kabul ettiğimi söylemiş olmalıydı.

"Benden de mi gizli?" Seda kaşlarını çatarken gözlerimi devirdim. Zaten biz her sırrımızı seninle paylaşıyoruz ya Seda, bir bu eksik.

"Aşağı kantine in, ne istiyorsan al, ben gelince öderim." Abimin sözlerinden sonra Seda koca karnına rağmen jet hızıyla çıktı odadan. Abim ve ben arkasından ağzımız açık bakakaldık.

"Seda işte," dedi abim başını sallayarak.

"Ne konuşacağız abi?" Konuyu biliyor olsam da abimin üstüne bir şeyler ekleyeceği de kesindi.

"Haşim Albay konuşmuş seninle dün ama bir de ben sormak istedim. Seni böyle bir şeyin içine sokmak istemezdim Gamze. Vatan mevzu olunca herkes taşın altına elini koyar. Senden emin olduğum için senin yapabileceğini söyledim," dedi abim bana gururla bakarak. Onun bana olan güvenini boşa çıkartmak en son isteyeceğim şeydi.

"Elimden geleni yapacağıma emin olabilirsin abi." Sözlerimdeki kararlılığı abim de hissetmiş olmalıydı ki tebessüm edip başını salladı.

"Kantinde bir şey kalmadan ben gidip Seda'ya bakayım. Saat geç oldu, eve göndereyim onu da. O gidince yanına gelirim hemen." Ayağa kalkınca gözleri kolumda sabitli kaldı.

"Abi yatalak değilim. Sen de yoruldun, git eve dinlen. Bir şey olursa telefonum yanımda, ararım hemen." Sakince konuştuğumda, abim tek kaşını kaldırdı.

Abim burada kalırsa Seda ne yapar eder bütün gece abimi arayıp dururdu yanına gelmesi için. Ne bana rahat verirdi ne de abime. Bunu gayet iyi biliyordum, kendisinin annesinde kaldığı, abimin de bizde kaldığı zamanlar bunu sıklıkla yapıyordu. Abim de en sonunda dayanamıyor, gece kalkıp gidiyordu. Hem abimin de dinlenmeye ihtiyacı vardı, yorgun düşmüştü.

"Emin misin?" Tereddüt ederek sorduğunda başımı salladım.

"Eminim, hadi git, diğer insanlara da bir şeyler kalsın Seda'dan. Yoksa bu ayki maaşını kantine yatıracaksın." Gülerek cevap verip başımı yastığa koydum. Ben de yorgundum.

"Tamam abim, en ufak şeyde arıyorsun," dedi, alnımı öpüp saçlarımı okşadı usulca. Tebessüm ettim.

Abim odadan çıkarken ışıkları kapattı. Derin bir nefes alıp tek elimle yastığımı aşağıya çektim. Kolumu çok fazla hareket ettirmemeye çalışarak kendime rahat bir yer edindim. Bastıran uykuyla birlikte içimi çekip gözlerimi kapattım. Uykuya daldığımda bütün düşünceler aklımdan uçup gitti.

Boğazımın kuruluğuyla uykumun ortasında bir o yana bir bu yana döndüm. Kolumdaki serum çıkartılmıştı bitince. En sonunda su içmek için gözümü açtığımda, karanlıkta birinin başucumdaki koltukta oturduğunu gördüm. Tam çığlık atıyordum ki korkuyla elini ağzıma kapattı.

"Şşş," dedi nefesimi avucunun içine verirken.

 

 

 

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.

Instagram: deein_deniz https://www.instagram.com/deein_deniz?igsh=MWdqYm95MDdzd3RscA==

Loading...
0%