@deeindeniz
|
"Ceyda ile üniversite ikinci sınıfta tanıştık, yatay geçişle başka bir ilden transfer olmuştu. Çok cana yakın ve güler yüzlü bir kızdı. Çok iyi anlaşıyor, vizelere beraber hazırlanıyorduk. Ailemle birlikte Ankara'da yaşadığım için Eskişehir'e günübirlik gidip geliyordum. Ceyda ise ailesiyle Eskişehir'de kalıyordu. Hafta sonu Ceyda ile Ankara'ya geldik, pazartesi çok önemli bir dersin sınavı vardı." Geçmişe dönüp o günleri hatırlamak garipti. Ceyda'yla ne kadar yakındık, çok şey paylaşmıştık birbirimizle. Önümdeki kahveden bir yudum alarak bakışlarımı masaya sabitledim. O günlere tekrar dönmüş gibiydim. "Sonra ne oldu?" Emre'nin sorusuyla dalıp gittiğim yerden çıktım. "Gediz birkaç günlüğüne şehir dışına çıkmış, eve gelip Ceyda'yı bulamayınca bayağı sinirlenmiş. Mahalleden birkaç kişi de emin misin arkadaşında olduğuna falan deyip buna gazı verince soluğu Ankara'da, bizim kapının önünde aldı. Ceyda her ihtimale karşı annesine bizim evin adresini vermişti." Derin bir nefes alıp beş yıl önce yaşananları hatıralarımdan çıkarttım. Emre'ye baktığımda dikkatli bir şekilde beni dinliyordu. Anlatmaya devam ettim. "Kapı kırılacak gibi çalıyor, gecenin yarısı olmuş. Bizimkiler de köye gittiler rahatsız olmayalım diye, iki genç kızız sonuçta, yaşımız da yirmi. Amcamlar bir alt sokakta oturuyordu o zamanlar, telefona sarıldım amcamı arayacağım, çıkıp gelsin diye." Nasıl korktuğumu tekrar hatırlayınca bedenim ürperdi. Ceyda eline mutfaktan aldığı bıçakla geldiğinde, kapıdaki adam içeri girecek diye ödümüz kopmuştu. Telefonla tam aramak üzereydim ki sonucunda kapıdaki kişinin kim olduğunu öğrenmiştik. "Ceyda, diye bağırdı biri. Ceyda hemen bıçağı vestiyere bırakıp, abi diyerek açtı kapıyı. Arkasında ben vardım, üstümde pijamalar, nasıl sinirliyim ama adamı bir kaşık suda boğacak durumdayım. Sonra tabii durumu anlattı Ceyda, sakinleşti Gediz." Ceyda'yı bir daha ona haber vermeden şehir dışında bir yere gitmemesi için uyarmıştı. "Eve mi girdi?" Emre'nin kaşları çatılırken, başımı iki yana salladım. "Tabii ki eve almadım. Kapının önünde konuştular, sonra da geri döndü Eskişehir'e. Ama sonra," dedim cümlemi yarıda bırakıp Emre'ye bakarken. "Sonra ne oldu?" dedi Emre masanın üstündeki eli yumruk olurken, ses tonu sert çıkıyordu. "Sürekli Ceyda'yı almaya gelmeye başladı okuldan. Ne zaman görüşsek dışarıda, peşimize takıldı. Bakışları ve tavırları beni rahatsız etmeye başladığında Ceyda ile konuştum. Bana dedi ki," durup derin bir nefes daha aldım, masadaki soğumuş kahvemden bir yudum daha aldım ve devam ettim. "O gün 'Abim sana âşık oldu Gamze,' dedi bana." Emre'nin gözlerine baktığımda yeşiller alev almış, önüne çıkacak her şeyi de yanına alıp yakacak kadar öfkeye bulanmıştı. Bir söz söylesin diye bekledim, sustum. "Peki sen? Sen de sevdin mi onu?" diye sordu Emre zorlukla dökülürken kelimeler dilinden. "Hayır, sevmedim." Gerçekti, hiçbir zaman Gediz'i sevmemiştim. Emre'nin omuzları gevşerken, rahatladığını anladım. Gediz'in elinde koz bırakmamak için söylemem gereken iki cümle daha vardı ve ben zorlukla yutkunarak o iki cümleyi söyledim. "Ama denedim. Onu sevmeyi bir zamanlar gerçekten istedim." Boğazıma oturan yumruyla konuştuğumda bütün bunlara bir açıklık getirmek istedim. Emre'nin gözleri aniden masadan kalkıp beni buldu, bunu beklemiyormuş gibiydi. "Nasıl?" dedi şaşkınlıkla, gözlerinde hayal kırıklığı vardı. Onun da beklemediği bir şeydi ve ileri de bir zaman diliminde bu ortaya çıkarsa yalan söylemek ya da pişman olmak istemiyordum. "Sevgili olmadık ama bir iki kez yemeğe çıktık, sohbet ettik. Ben uyuşmadığımızı düşünüyordum, en sonunda onu karşıma alıp konuştum. Kalbini kırdım ama elimden gelen bir şey yoktu. Bir daha Gediz ile hiç karşılaşmadım. O günden sonra, yılbaşı gecesine kadar." Hızlıca sonuca gelip anlatacaklarımı bitirdim. Arkama yaslanıp Emre'nin bu konuşmayı sindirmesini bekledim. "Sana herhangi bir zarar verdi mi ya da rahatsızlık boyutunda?" dedi Emre. O da farkındaydı Gediz'in tavırlarının. "Bu sefer daha kararlı beni ikna etme konusunda. Onda tuhaf bir şey var Emre ve bu beni tedirgin ediyor." Sözlerimi açıkça söylerken gözlerine baktım. Gizlemek bana bir şey kazandırmazdı ve ben ileride çıkacak herhangi bir Gediz vakasına en azından Emre'ye karşı dik durmak istiyordum. "Geç oldu, seni eve bırakayım." Başka bir şey söylememişti. Düşünmeye ihtiyacı olduğunu anlıyordum. Açıkça benim de düşünmeye ihtiyacım vardı. O an fark ettim ki masanın üstünde duran kahvesine hiç dokunmamış, ayağa kalkmadan önce de tek dikişte içmişti. İkimiz de kalkarken bunun anlamını sorguladım kendi içimde. "İlaçlarını içmeyi unutma eve geçince." Emre gayet sakin bir şekilde beni düşündüğünü belli ederken tebessüm ettim. Kabanımı yine giymem için tuttu. Giydikten sonra da kendi kabanını giydi ve evden çıktık. "Unutmam merak etme, sen de dikkat et kendine," dedim gülümseyerek. "Merak etme tilkilere yem olmam." Benim gibi o da gülümserken, aramızdaki hava yumuşamış, daha ılımlı bir hâl almıştı. "Doğru ya, bir nevi kardeşsiniz," dedim kurtluğuna gönderme yaparak. "Çakallarla kardeş olacağıma tilkileri tercih ederim." Nefesini soğuk havaya verirken tek kaşını kaldırdı. Çakal derken Gediz'i kastettiğini anlamayan yoktur sanırım. Çünkü nedense ben tam da öyle anladım. "Ne düşünüyorsun?" diye sordum merak ederek. Yavaş adımlarla lojmanın içindeki yoldan eve doğru gidiyorduk. "Seni." Bana bakıp gülümseyerek göz kırptı. Böyle bir şey beklemediğim için gözlerim sonuna kadar açılırken, yanlış mı duydum acaba diye düşündüm. "Nasıl yani?" Kalbim artık isyan eder gibi atmaya başladığında soğuk havadan derin bir nefes alıp ciğerlerime doldurdum. Emre ile karşılıklı durduk etrafı aydınlatan lambanın altında. "Ne kadar güçlü olduğunun farkında mısın? Sana bakıyorum, seni görüyorum, seni düşünüyorum ve diyorum ki, gerçekten çok güçlü bir kadın. Seda'ya sabrediyorsun abini sevdiğin için, çıkarsızca herkese yardım etmeye çalışıyorsun, kimseyi incitmemek için çabalıyorsun. Kendini hiç düşünmeden ateşe atacak kadar da cesursun. Aldığın yaraları, acıları bir kenara bırakıp hep umutla bakıyorsun. Hayat dolu olman ve seni böyle ışık saçarken görmek bana iyi geliyor." Nefesimi tutmuş onu dinliyordum ve her cümlesi kalbimin en derinlerine işliyordu. Cidden bu kadar güzel bakar mıydı bir adam? "Ben çok teşekkür ederim. Bu kadar güzel baktığın ve bu kadar güzel gördüğün için." Kalbimden geçenleri söyleyerek önüme döndüm. Yürümeye devam ederken aramızda bir sessizlik oluştu. "Ben bir daha arayım abimi." Cebimden çıkarttığım telefonumla arama kaydından abimin ismine tıkladım. Uzunca çalan telefon tam kapanacakken açıldı bu sefer. "Gamze," dedi abim uykulu sesiyle. "Abi anahtarım yok da kapıyı açar mısın?" Eve gelmiştik neredeyse. "Tamam, açıyorum şimdi." Telefonu kapattıktan sonra Emre'ye döndüm. "Sen buradan dön bence, abim kapıyı açıyor şimdi." Birlikte görünmemizin sorun olacağını sanmıyorum ama önlem almak iyidir. "Olur, iyi geceler," dedi Emre olduğu yerde durarak. "İyi geceler, yemek için teşekkür ederim." Hafifçe gülümseyip öne doğru bir adım attım. Başını hafifçe salladı. Evin dış tarafındaki ışık yanınca yürümeye devam ettim. Kapının önüne geldiğimde, abim kapıyı açtı. İçeri girmeden yan tarafıma baktığımda Emre'nin hâlâ orada olduğunu gördüm. Ben içeri girene kadar bekleyecekti sanırım. "Hadi üşüme," diyen abim ile içeri geçtim ve ayakkabılarımı çıkarttım. "Hava o kadar da soğuk değildi. Sanırım buraya alışıyorum." Montumu çıkartırken aslında Emre ile birlikteyken o kadar soğuk gelmediğini düşündüm. "Yemek nasıl geçti?" Salona geçip koltuklara karşılıklı oturduk. "Güzeldi, hep gittikleri bir mangal evi varmış, oraya gittik," dedim tokadan kurtulan bir tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken. "Dikkatini çeken bir şey var mıydı?" Abim tek kaşını kaldırıp açılan uykusuyla sorguya geçtiğinde geriye yaslandım. Yemek öncesini ve sonrasını dikkatlice düşündüm. "Uğur ne zamandır burada abi?" Uğur'un hain olduğuna emin değildim ama diğerlerinden farklıydı. "Emre ile aynı sene başladı, iki yıl olacak. Ne oldu, bir şey mi fark ettin?" dedi abim ellerini önünde kavuşturup dikkatini verirken. "İçlerinden bir tek o fazla dikkatli ve detaycı. Masada ne zaman ona baksam hep birilerini gözlemliyor olduğunu fark ettim." Uğur'un, Gediz hakkındaki yorumundan sonra ilgimi çektiği için fark ettirmeden birkaç defa bakmıştım ona. Her bakışında farklı bir dikkat vardı. Herkesin bir sonrakini adımını hesaplıyor gibiydi. "Uğur ve Semih diğerlerine göre daha oturaklı ve sakindirler. Emre'nin olmadığına eminim zaten, onu eleyebiliriz," dedi abim. İçime bir ferahlık gelirken, büyük bir yük kalkmıştı üstümden. "Neden böyle düşünüyorsun abi?" Emre'nin listede olmamasına gerçekten sevinmiştim ama bir yandan da merak etmiştim. "Emre'nin babası da emekli albay. Ailesinin yarısı asker yarısı polis. Onlar için aile mesleği gibi, ablasının eşi de emniyet müdürü İzmir'de diye biliyorum." Abimin açıklaması benim için yeterliydi. Emre hakkında bilmediğim o kadar çok şey vardı ki can kulağıyla dinliyordum abimi. Babasının emekli olduğunu söylemişti ama albay olduğunu bilmiyordum. Demek ki genlerinde vardı asker olmak. Ama çok yakışıyordu askeri kamuflaj ona. Bu gece rahat uyuyacaktım, en azından listeden birinin adını daha çıkartmıştım. En çok listeden çıkmasını istediğin kişi Emre'ydi zaten. "Daldın," diyen abimle kendime geldim. "Yoruldum abi, ilaçlarımı içip uyuyacağım." Yerimden kalkarken abime öpücük attım. "Tamam canım, iyi uykular." Abim de yerinden kalkıp odasına doğru ilerlerdi. "İyi uykular abi," dedim ben de merdivenlere ilerlerken. Yukarı odama çıkıp iç geçirerek üstüme baktım. Bu kazağı nasıl çıkartacaktım şimdi ben? Valizden aldığım pijama takımımı yatağın üstüne bıraktım. Sonra da askının kolunu indirip omzumun acımasına rağmen düz tutarak kazağın kolunu çıkarttım. Hemen pijamanın kolunu giyip askımı geri taktım. Üstümü de değiştirince derin bir nefes verip yatağın içine girdim. Telefonumun ışığı yandı, ekranda 'Kurt Arıyor' yazısını görmemle elime alıp açtım direkt. "Sorun var mı diye merak ettim. Geç gittiğin için," dedi Emre telefonu açar açmaz. İlk söylenen şeyler genelde bahane olarak kabul edilirdi bana göre ve Emre'nin bahanesi hazırdı. "Sorun yok, uyumuşlar zaten. Bende şimdi yatıyordum." Gülümsememi bastırarak yatağın içinde oturdu. "İlaçlarını içmedin yine değil mi?" İçini çekerek sorduğunda cevabı biliyordu. "Unuttum, şimdi içerim," dedim dudağımı ısırırken. "İlaçlarını iç ve güzelce uyu." Emre küçük bir çocuğa söyler gibi yumuşak bir tonda konuşunca gülümsedim. "Peki, görüşürüz." Yerimde bir o yana bir bu yana sallanırken, bu adamla telefonda konuşmanın bile beni heyecanlandırdığını fark ettim. "Görüşürüz," dedikten sonra ikimiz de telefonu kapattık. Yataktan kalkıp önce masanın üstündeki bardağa su doldurdum ve ardından poşetten çıkarttığım ilaçlarımı içtim. Yatağımın içine geri girdiğimde Emre ile olan konuşmamız sürekli dönüp durdu aklımda. Yatakta kıpırdanıp durdum uyuyakalana kadar. Umarım yeni gün bana güzellikler getirirdi. Sabah zilin çalmasıyla uyandım. Bir kere çalsa sanırım uyanmazdım ama arka arkaya çalan zil ile sinirle yerimden kalktım. Üstümdeki yorganı atıp yataktan çıktım ve valizin üstünde duran hırkamı giyip aşağı indim. Abim de o sırada kapıyı açmıştı. "Ne oluyor sabah sabah Ercan?" Abim de benim gibi sinirlenmişti anlaşılan. Nefes nefese kalmış olan Ercan telaşla konuştu. "Komutanım, Gediz ile Emre Komutan'ım kavga etmiş dün gece. Gediz hastanedeymiş, Emre Komutan'ımı da karakola almışlar," dedi. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız lütfen. |
0% |