@deeindeniz
|
İçime saplanıp kalan sancıyla öylece kalakaldım. Emre karakolda mıydı? Başı ne kadar dertteydi? Gediz yine yapmıştı yapacağını. Emre'yi kim bilir nasıl kışkırtmıştı ki böyle bir durumun içine sokmuştu. Kalbimde sızı oluşurken, aldığım nefesler yetersiz geldi. Gözlerim dolmaya başladığında abimin sesiyle irkildim. "Nasıl olmuş? Gediz'in durumu nasıl?" Sinirle Ercan'a sorduğunda ben de dikkatle onları dinledim. "Nasıl olduğunu bilmiyoruz komutanım, yemekten sonra, herkes dağılınca olmuş. Gediz'in burnu kırılmış, onun dışında fazla bir şeyi yok. Şikâyetçi olduğu için almışlar Emre Komutan'ı da." Ercan, abime bildiği kadarını anlatırken, Gediz'in bu fırsatı kaçırmayıp Emre'yi şikâyet etmesine hiç şaşırmadım. "Tamam Ercan, sen birliğe dön. Ben karakola geçerim önce, sonra da hastaneye giderim. Bakalım dertleri neymiş," dedi abim biraz sakinleşerek. Çok fazla hasar olmaması sanırım onu biraz daha rahatlamıştı. "Bir şey daha var komutanım." Ercan tedirgin bir şekilde konuştuğunda daha ne var dememek için kendimi tuttum. "Oğlum sabah sabah sabrımı mı deniyorsun? Taksit taksit söyleme şunu!" dedi abim azarlayarak. Sabahın bu saatinde böyle uyandığından zaten sinirleri gerilmişti. "Gediz, şikâyetini Askeri Mahkeme'ye taşıyacakmış. Cezasını çeksin, yanına kalmayacak, diyormuş." Abimin bağırmasından sonra tek seferde olayı anlatmıştı Ercan. "Hay ben sizin edeceğiniz kavgayı. Neyse, sen git başka bir şey yoksa," dedi abim. Arkası bana dönük olduğu için ikisini de tam göremiyordum. "Yok komutanım. Askeriyeye geçiyorum şimdi." Ercan ve abim konuşmasını bitirince kapı kapandı. Gediz sınırını fazlasıyla aşmıştı. Bana söyledikleri umurumda değildi ama benim yüzümden Emre ile uğraşması bardağı fazlasıyla taşırmıştı. Üstelik Emre'ye her şeyi daha yeni anlatmışken bunların olması hiç iyi olmamıştı. Şimdi karakolda olduğunu düşünmek bile içimin sıkıntıyla dolmasını sağlıyordu. "Gamze, uyandın mı?" Arkasını dönen abimle göz göze geldik. "O sese uyanmamak pek mümkün değildi abi. Sorun mu var?" Pek de umurumda değilmiş gibi sormuştum. "Gediz'le Emre kavga etmişler. Bir anda ne olduysa, ikisi de düzgün çocuklardı," dedi abim başını iki yana sallayarak. Bu durumdan memnun olmadığı ortadaydı. Bir anda olmadı zaten ama bunu abime anlatamazdım. "Peki büyük bir şey mi bu?" Gediz'in neler yapabileceğini merak ediyordum. Asıl sorum, Emre'nin üstüne bu kavgayla ilgili daha fazla gidebilir miydi? "Askeri Mahkeme'ye verirse Gediz, Emre'nin mesleği tehlikeye girebilir ama olay mesai dışında olduğu için pek ihtimal vermiyorum. Yine de bir avukata sormak lazım. Çıkmam gerek şimdi." Abim odasına ilerlerken aklıma gelen fikirle abime seslendim. "Abi ben de gelebilir miyim?" Ani sorumla birlikte abim yavaşça bana doğru döndü. Askıda olan kolumu tutup olduğum yerde sallandım. "Sen hayırdır?" dedi abim bana tek kaşını kaldırıp. "Ağrım var, ilaçlar geçirmiyor, gece uyuyamadım. Doktora daha etkili bir ilaç soracaktım." Bu bahaneyi kullanarak abime yalan söylediğim için içim hiç rahat değildi. Bakışları yumuşarken başını salladı. "Tamam, hazırlan çıkarız hemen." Beni geri çeviremeyeceğini biliyordum. Abim odasına geçerken ben de hızla merdivenlere yönelip yukarı çıktım. Kolumdaki askıyı çıkartıp kenara koydum, gece üstüne yatmamak için askıyla uyumuştum. Üstüme siyah bir kazak ve siyah bir kot pantolon giydim. Kolum ağrısa bile hızlı olmaya çalıştım. Üstümü giyince askıyı tekrar taktım. Saçlarımı tarayıp açık bıraktım. Çantamı da alıp telefonumla aşağıya indim. Oldukça hızlı bir şekilde hazırlanmıştım. Abim kapıda beni bekliyordu. "Geldim abi. Yengem uyuyor mu?" Seda'yı birkaç gündür doğru dürüst görmemiştim ve bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu bilmiyordum. "Uyuyor, daha erken. Gece o da pek uyuyamadı, ağrısı vardı. Bebek çok hareket ediyor sanırım ondan." "Hastaneye gitseydiniz ya ağrısı çoksa." Sonuçta hamileydi, endişe etmiştim. "Hamileliğin son aylarında normalmiş, bebek hareketlendiği için sürekli yer değiştiriyormuş." Doktor kontrolüne gittikleri için sormuş olmalıydılar. Zaten Seda en ufak şeyde olay çıkarttığı için ağrısı o kadar çok değildi demek, naz yapıyor da olabilirdi. "Peki abi," dedim uzatmadan montumu alarak. Emre için zaten yeterince endişe ediyordum ama yeğenimi de düşünüyordum. Seda nasıl birisi olursa olsun sonuçta abimin çocuğunu, minik bir bebeği taşıyordu. En çok müsamaha göstermemin nedeni de buydu zaten ona karşı. Bir can taşıyordu içinde, bu dönemde ne olursa olsun stres ve üzüntü ona iyi gelmezdi. Seda bana bunları hamile olmadan önce yaptırmaya kalksa hayatta bu evde durmazdım ama bir yerde yeğenim diyorum, abim diyorum ve susuyorum. "Araba evin önünde zaten, hadi." Abim evden çıkınca ben de botlarımı giyip fermuarını çektim ve kapıyı kapatıp çıktım. Önce hastaneye gitmemiz gerekiyordu, evden çıkma bahanesi olarak ağrım olduğunu söylediğim için. "Abi sen beni hastaneye bırak, zaten işin çok, ben taksiyle dönerim." Emre'nin yanına abimle gidemezdim. "Seni böyle bırakmak içime sinmiyor," dedi abim koluma keyifsiz bir bakış atarak. Canı bu hâlime fazlasıyla sıkılıyordu. Özellikle yılbaşı gecesi benim gitmek istemediğimi bildiği ve gelmem konusunda ısrar ettiğini hatırlıyor olmalıydı. "Abi ben hallederim, sen işlerini hallet. Hem sabah sabah kapıya kadar geldiklerine göre önemli bir şey." İkna etmeye çalışarak tebessüm ettim. Umarım ciddi bir şey değildir. "Tamam prenses ama bir şey olursa hemen arıyorsun ve geliyorum," dedi abim de şartını sunarak. "Tabii ki." Hızla onaylamıştım. Yolu izlerken bir yandan Emre'yi düşünüyordum. Konuşmamızın üstünden saatler geçmişti ki Gediz ile aralarında kavga etmişlerdi. Gerçi Emre'nin hasar almaması dayağı Gediz'in yediğini işaret ediyordu. Sonuçta hastanede yatan oydu. Hastanenin önüne geldikten sonra arabadan inip abime el salladım. Abim gidince hızla yakın bir avukat arkadaşımı aradım. Hastaneden içeri girince yoğun ilaç kokusu karşıladı beni. Koridorda ilerlerken danışma bölümünde durdum. Beklemeden verdiğim isimle bilgisayardan oda numarasına bakıldı. Birkaç dakika sonra asansörle ikinci kata çıkmış, hemşirenin verdiği oda numarasındaki kapıyı tıklatmıştım. "Gel!" İçeriden gelen cevapla doğru oda olduğuna emin oldum. Kapıyı açıp girdiğimde, Gediz burnu sarılı bir şekilde yatarken yanındaki sandalyede Uğur oturuyordu. "Geçmiş olsun." İkisi de beni gördüğüne oldukça şaşırmıştı. "Teşekkür ederim Gamze. Hoş geldin." Gediz burnundan dolayı boğuk çıkan sesiyle konuşunca ona baktım. Yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. Ona gelmeme seviniyordu. "Hoş geldiniz hocam. Cahit Komutan'ım da mı burada?" Uğur'un sorusuyla birlikte başımı iki yana salladım. "Abim beni bırakıp gitti, ilaçlarımı almaya geldim ben hastaneye. Gediz'i de duyunca bir geçmiş olsun demek istedim." Uğur'a yalanımı tekrar ettim kısaca. Buraya Gediz için geldiğimi kimsenin bilmesine gerek yoktu. "Çay kahve bir şey içer misiniz hocam?" Uğur ayağa kalkarak kibarca sorduğunda tebessüm ettim. "Kahve olur. Uğur, rica etsem bana bir de tost alır mısın? Kahvaltı yapmadım, ilaç içeceğim de." Erken gelmesini biraz daha geciktirerek isteğimi dile getirdim. Yapmam gereken bir konuşma vardı. "Tabii ki, tost neyli olsun?" "Fark etmez, neyli varsa." Yeter ki uzun süren bir tost yapma süreci olsun. Uğur çıktıktan sonra Gediz ile baş başa kaldık. Burnunda tıpa ve burnunun üstünde bandaj vardı, gözlerinin altı kızarmıştı. Dağılmış ifadesi dün gecenin bayağı hareketli geçtiğine işaret ediyordu. Kavga sebebinin bahanesinin ne olduğunu bilmesem de sebebinin ben olduğumu biliyordum. Gediz fena hırpalanmıştı. Sağlam geçirmişti demek ki Emre. "İlaçlar için gelmediğini ikimiz de biliyoruz. Şikâyetimden vazgeçirmek için mi geldin?" Direkt konuya girdiğinde birkaç adım atıp yatağın biraz uzağında durdum. Ben de konuyu fazla uzatma derdinde değildim zaten. "Emre'yi Askeri Mahkeme'ye verecekmişsin?" Tek kaşımı kaldırıp sorduğumda o hâline rağmen yüzünde zafer mutluluğu vardı. "Evet, meslekten, en sevdiği şeyden ayıracağım onu. Tabii sen benim isteğimi geri çevirmezsen durum başka olur." Gediz'in dudakları kıvrılırken merakla sordum. "Yaa, neymiş isteğin?" dedim duvara yaslanarak umursamaz bir tavırla. "Emre ile bütün iletişimini keseceksin. Onunla bir daha görüşmeyeceksin." Gediz'in ciddi bir şekilde bana bakarak kurduğu cümleyle bunu yapacağıma emin gibiydi. "Bu kadar mı? Ben evleniriz falan sanıyordum." Dudaklarımı büzerken hayal kırıklığına uğramış gibi baktım. "Ben acele etmeyelim demiştim ama o da olur güzelim." Gediz şaşkın ama istekli tavrıyla yatakta öne doğru geldi. "Hatta biz evlenelim, Ceyda ile de Emre evlenir, Aşk-ı Memnu'nun da farklı bir versiyonunu çekeriz. Elimizde yalı yok ama lojmanla idare ederiz artık," dedim iç çekerek. Elimle saçlarımı arkaya attım. Gözlerim Gediz'in bocalayan ifadesini bulduğunda yüzüne karşı kahkaha atmak istedim. "Ne diyorsun Gamze? İyi misin sen?" dedi Gediz bana kafayı yemişim gibi bakarken. "Diyorum ki, benim alnımda aptal mı yazıyor? Avukatla görüştüm. En fazla bir gün nezarethanede kalır, ifadesi alınıp serbest bırakılır, dedi. Ayrıca olay mesai saatleri dışında olduğu için Askeri Mahkeme'ye de veremezsin. Şimdi ya şikâyetini geri çeker uslu uslu işini yaparsın ya da bana attığın mesajlar dahil her şeyi abim ve arkadaşların olmak üzere herkese gösteririm. O zaman bak bakalım mahkemeye taciz suçundan vermek nasıl oluyormuş. Ne mesleğin kalır ne de sen kalırsın Gediz." Gözümü karartıp her şeyi ortaya çıkarma pahasına onu tehdit ettim. Kendi silahıyla vurmak nasıl oluyormuş bunu yaşıyordu şimdi. "Yapamazsın!" Gözlerini kısıp bana inanmamak istercesine başını iki yana salladı. "Dene şansını!" Arkamı dönüp kapıya ilerlerken bunu yapacağımı ikimiz de biliyorduk. Emre için yapardım. "Ona bu kadar çok mu değer veriyorsun?" dedi elim kapı kulpundayken. Cevapsız bıraktım sorusunu çünkü cevapsız kalan sorular kadar hiçbir şey yaralamazdı insanı. Kapıyı açıp çıktım odadan. Kapıyı arkamdan kapattığımda derin bir nefes aldım. Aynı odada onunla baş başa olmak bile fazla geliyordu bana. Uzaklaşmak ve bir daha onu görmek istemiyordum. Birkaç adım atmıştım ki bana doğru gelen Uğur'u gördüm. "Hocam," diyen Uğur, elinde kahve ve tost ile gelmişti. "Teşekkür ederim Uğur, zahmet oldu." Bana uzattığı tostu alırken zorla da olsa tebessüm ettim. "Rica ederim, başka bir isteğiniz var mı?" Diğer elim askıda olduğu için kahve bardağı halen elindeydi. "Uğur şuraya bırakır mısın bardağı?" Ziyaretçilerin oturduğu bölgedeki masayı göstererek sormuştum. Kahveyi içmeye zaten niyetim yoktu, sadece Uğur'u odadan çıkartmak için kabul etmiştim. Bardağı bırakınca bakışları bana döndü. "Hocam, Gediz şikâyetçi olacak mı?" Bunu bana neden sorduğunu merak ediyordum ama nedenini sormadım. "Bilemiyorum, bu Gediz'in kararı ama şikâyetçi olacağını pek sanmıyorum. Sonuçta arkadaşsınız hepiniz, böyle şeyler arkadaşlar arasında olur. Siz daha iyi bilirsiniz tabii bu konuları." Sesimin umursamaz çıkmasına özen göstererek konuşmuştum. Dikkat çekmek isteyeceğim en son şeydi şu anda Gediz hakkında konuşmak. Üstelik arkadaş olmadıkları kesin çizgilerle belirginleşmişti artık. "Peki hocam, görüşmek üzere." Uğur uzatmadan konuyu kapattığında ben de uzatmak niyetinde değildim. "Görüşürüz Uğur." Ben ziyaretçi bölümüne geçerken, Uğur çoktan arkasını dönmüş, odaya doğru ilerlemişti. Odaya girdiğini görünce, ziyaretçi koltuklarında oturan yaşlı bir teyzeye kahvemi ve tostumu verip çıkışa yöneldim. Ziyan olsun istemezdim, nimetti sonuçta. Şimdi Emre'nin yanına gitmem gerekiyordu. Merkezde bir tane büyük karakol olduğu için bulmam kolay olacaktı. Sorun ise beni içeri alıp alamayacaklarıydı. Hastaneden çıktığımda, durağın önünde bekleyen taksilerden birine binip merkez karakoluna gitmesini rica ettim. Yirmi dakikalık bir yolculuktan sonra ücretini ödeyip taksiden indim. Abimin de burada olma ihtimali vardı ve bunu öğrenmenin en iyi yolu aramaktı. Karakoldan ayrılmadıysa da buralarda bir yerde bekleyecektim artık gitmesini. Benim bugün Emre'yi görmem ve iyi olduğunu bilmem gerekiyordu. Yoksa bu gece endişe ederek uyuyamazdım. Telefonumu çıkartıp abimi aradım hemen. İlk çalışta açıldı telefon. "Abi, ne yapıyorsun?" dedim normal bir şekilde. "Polisler Gediz'in ifadesini almak için gidiyor, ben de onlarlayım. Hastaneye geldik sayılır, sen neredesin?" Güzel, çoktan ayrılmıştı buradan. Bir daha dönmezdi, ayrıca Gediz'in ifade işi vardı daha arada. "Hastaneden çıktım, markete geldim bir şeyler almak için. Taksiyle eve geçeceğim alışveriş yaptıktan sonra." Seda ile konuşursa kesin benim evde olmadığımı söylerdi ve alışveriş sırasında karakolda olabilirdim. Bir taşla iki kuş. "Tamam, dikkat et kendine, çok bir şey de alma. Akşam gelirken alırım ben kalanı," dedi abim beni düşünerek. Tek elle poşet taşımak da zordu. "Peki abi, görüşürüz." Telefonu kapattıktan sonra adımlarımı karakola yönlendirdim. Karakoldan içeri girdiğimde içimde büyük bir heyecan vardı. Herkes işinin başında, sürekliliğin devamı niteliğinde bir koşturmacanın içindeydi. Etrafa bakıp boşta olan polis memuru aradım. Masasının başında bilgisayara bir şeyler yazan polisi gördüğümde ona doğru adımladım. Beni fark ettiğinde konuşmaya başladım. "Merhaba, Emre Kurt için gelmiştim. Dün gece kavga sebebiyle getirilmiş." Direkt durumu açıklayarak konuya girmiştim. "Evet, nezarethanede kendisi şu anda. Bir saate savcılığa geçiş yapacak." Polis memuru önündeki bilgisayara bakarak konuştuğunda derin bir nefes aldım. "Kendisini görebilir miyim? Sadece beş dakika, lütfen." Sormaktan başka çarem yoktu, içeri alınmam oldukça zordu çünkü. "Aileden biri misiniz?" dedi polis bana dönerek. "Hayır, değilim." Yüzüm düşerken cevaplamıştım. "Kız arkadaşı mısınız?" diye sordu bu sefer polis. Evet demeyi isterdim ama maalesef değildim. Eğer evet dersem, abimin ya da Emre'nin kulağına gitmesi durumunda rezil olurdum. "Hayır, ben şey... Öğretmeniyim." Sonunda rahatlarken kendimi ifade edecek bir sıfat bulmuştum. "Öğretmeni mi?" dedi polis şaşkınca bana bakarak. Çantamdan cüzdanımı çıkarttım ve içinden asker kartımı aldım. Polise uzatıp konuştum. "Askeriyede öğretmen olarak görev yapıyorum. Üsteğmen Cahit Karademir'in kardeşiyim." Henüz başlamamıştım göreve ama olsundu, sonunda Emre'yi görecektim. "Peki Gamze Hocam, aslında ziyaretçi yasak aile dışında ama sadece beş dakika." Polis bey ikna olduğunda tebessüm ettim. Bana uzattığı kartımı, açtığım cüzdana koyup geri çantama attım. İçim rahatlarken kalbimdeki ağrı biraz olsun dindi. Emre'yi birazdan görecektim. "Teşekkür ederim." Polis ayağa kalkıp ilerleyince takip ettim. Bir kat aşağı indiğimizde nezarethanenin kilitli kapısını açtı ve ben içeri girince Emre'yi elleri başında, kafasını eğmiş bir şekilde otururken gördüm. Polis geri çıkıp kapının orada beklerken ben de Emre'ye doğru ilerledim. Aramızda demir parmaklıklar vardı. "Emre," dedim üzgün ve heyecanlı bir sesle. Başını kaldırıp göz göze geldiğimiz anda şaşkınlıkla bana baktı. "Gamze, sen nasıl buradasın?" Ayağa kalkıp yanıma gelirken inanamıyormuş gibiydi. "İstersen geri gideyim?" dedim bana bakan şaşkın suratına. "Yok, hayır, öyle demek istemedim." Hızlıca konuştuğunda gülümseyerek baktım yorgun yüzüne, bütün gece uyumamıştı anlaşılan. "Sakin ol, gittiğim yok, yani şimdilik. Nasılsın?" Baştan aşağı inceledim onu ama şükür ki hiçbir hasar yoktu. Tahmin ettiğim gibi dayağı Gediz yemişti. Emre'nin üstünde dün giydiği eşofmanlar vardı halen. Savcılığa gitmeden üstünü değiştirirdi sanırım. "Gayet iyiyim gördüğün gibi. Sen içeri girmeyi nasıl başardın?" Gülümseyerek konuştuğunda gözlerine baktım. "İlk defa mesleğimi kullandım. Öğretmenin oluyorum ne de olsa," dedim hava atarak. İkimizin de buradan bahsetmemesi, her şey normal gibi davranması garipti. Sanırım psikolojik olarak kabullenemiyorduk. "Güzelmiş, abin de biraz önce gitti." Oraya hiç girmeseydik iyiydi. Abim bu ziyareti öğrenmemeliydi. "Haberim var, Gediz'in ifadesini almaya gidiyorlar," dedim onu dikkatle izlerken. İfadesi sertleşirken, elleri yumruk oldu. Emre oldukça sinirlenmişti bir anda. "Askeri Mahkeme'ye verecekmiş beni. Umarım görüşmedin onunla." Emre sinirli çıkan sesiyle bir adım ileri attı. "Ondan da haberim var ve görüştüm. Mahkeme falan olmayacak, merak etme. Senden şikâyetçi bile olmayacak." Kararlı çıkan ses tonuma rağmen Emre, bunu Gediz'in kolaylıkla kabul etmeyeceğini biliyordu. "Sakın senden istediği bir şeyi yapacağını söyleme bana!" İşte bu beklemediğim bir tepkiydi, Gediz'e söver diye düşünmüştüm ama Emre oldukça zeki biriydi. Gediz'in istediği bendim. Sakinliğimi koruyarak cevap verdim. "Onunla evleneceğim." Üzüntülü çıkan sesimle boynumu büktüm. "Ne? Ne yapacaksın? Buradan çıkar çıkmaz o hastaneye çıkmamak üzere sokarım onu," dedi parmaklıklara yapışırken. Sanki birazdan parmaklıkları ikiye ayırıp çıkacak gibiydi. Ürkmedim değil. "Neden öyle diyorsun? Bak bir kız kardeşi var, adı Ceyda, çok iyi kızdır. Onu da sen alırsın, çifte düğün yaparız. Gediz'e de dedim, yalımız yok ama lojman da idare eder." Ben gülerek söylerken Emre benim deli olduğum kanaatine varmış gibiydi. "Gamze, ne anlatıyorsun Allah aşkına?" Emre sonunda dalga geçtiğimi anlamıştı sanırım. "Diyorum ki, Gediz de sen de benim böyle bir şeye boyun eğeceğimi nereden çıkardınız? Film, dizi mi çekiyoruz yahu? Gediz'e eğer senden şikâyetçi olursa benim de ondan şikâyetçi olacağımı söyledim, mesaj konusunda," dedim omuz silkerek. Kısasa kısas yapıyordum sonuçta. "Ne mesajı?" dediğinde Emre, şimdi şaşırma sırası bendeydi. Emre'ye mesajları söylememiştim ki ben. "Nereden bulduysa numaramı, birkaç kez mesaj attı. Numaramı kaydet falan yazmış, cevap vermedim tabii ki." Yumuşak bir şekilde konuşurken daha fazla Emre'yi kışkırtmak istemiyordum. "Ben buradan bir çıkayım, bir de bana atsın o mesajlardan," dedi gözleri sinirle parlarken. Alev atarsınız artık birbirinize. "Beş dakika doldu." Polisin uyarısıyla Emre'ye döndüm. "Kısaca birazdan savcılığa gideceksin, sonra da serbest kalacaksın. Şimdi gitmem gerekiyor, eve geç kalmamalıyım." Emre'nin gözleri bir başka bakarken gülümsedim. Çok yakında görüşecektik. "Teşekkür ederim." Samimi sesiyle çıkan iki kelimelik cümlesi için her şeye değerdi. "Kuru bir teşekkürle geçiştiremezsin beni, az daha Gediz'le evleniyordum bak senin yüzünden," dedim gülüp göz kırparken. "Anma kendini şu gereksizle aynı cümle içinde. Ben bir çıkayım teşekkürü sen o zaman göreceksin." İddialı sözleriyle dudağımı ısırdım. Etsin bakalım teşekkürü, nasıl edecekse... "Hadi bakalım, görüşürüz," dedim el sallayarak. Polisin bir daha uyarmasını istemiyordum, sonuçta onlar da işini yapıyordu. Çıkacağı için moralim yüksekti ve onun da iyi olması için gülümsedim. "Görüşürüz," dedi o da gülümseyerek Geldiğim gibi polis memuru ile yukarı çıktığımda, karşımda Semih'i görmemle kaldım öylece. Polis yanımızdan ayrılıp yerine geçerken karşılıklı kalmıştık öyle. Benden bir şey çıkmayınca Semih konuştu. "Gamze Hocam?" Sorar bir şekilde tek kaşını yukarı kaldırdı. "Merhaba Semih," dedim içime kaçan sesimle. Yerli Hulk bana doğru birkaç adım atıp gelirken tedirgin olmadım değildi... Etrafa bakıp tanıdık başka kimseyi göremeyince içim biraz daha rahatladı. "Kurt Komutan'ım için mi geldiniz?" Ortalıkta durmamak için kenara geçtiğimizde sormuştu Semih. "Evet, durumunu öğrenmek için geldim. Hastaneye ilaç yazdırmaya gidince buraya da uğrayayım dedim." Ah Semih ah, nereden çıktın sen? Neyse, o konulara hiç girmeyelim. "Anladım hocam, ben de adliyeye sevk için Emre'nin yanında olmaya geldim." Semih halen burada olmam ilginçmiş gibi bakarken, yakalanmanın verdiği o tedirginlik vardı üstümde. "Ne güzel ne güzel, destek olun tabii birbirinize," dedim gülümsemeye çalışırken. Abim duyarsa yalan söylediğimi düşünmek bile istemiyorum. Felâket olurdu. Burada ne aradığımı sorsa cevap bile veremezdim. "Öyle tabii ki hocam. Kavga sebebini biliyor musunuz? İkisi de tek kelime etmiyor bu konuda." Yerli Hulk, laf arıyorsan yanlış yerdesin. Benden de tek kelime çıkmaz, yoksa kendi elimle kendimi yakmış olurum. "Hayır, bilmiyorum." Karşında duruyor diyecek hâlim yoktu ya. "Peki hocam, ben gideyim, birazdan araç da gelir." Bence de en iyisiydi gitmesi. Yoksa birazdan başkalarına da yakalanacaktım. "Semih, senden bir şey isteyebilir miyim? Benim buraya geldiğimi kimseye söyleme lütfen." Laf arasında falan geçer, abimin kulağına giderse işte o zaman hapı yutardım. "Peki hocam, aramızda," dedi Semih, sonra da ayrıldı yanımdan. Hızla karakoldan çıkıp karşıdaki markete ilerledim. Elim boş dönmek istemiyordum eve Seda'nın dikkatini çekmemek için. Markete girip çikolata, süt, kahve ve meyve aldım biraz da. Kasada ödeyip çıkınca, cadde üstü olduğu için gelen taksilerden birini durdurdum. "Kolordu Lojmanı'na gidecektim." Taksiye binince direkt adresi söylemiştim taksiciye. "Peki abla." Taksi hareket ederken bunu da atlatmıştım. Telefonumu çıkartıp arayan soran var mı diye baktım. Arkadaşlarımla olan grup konuşmasına girip neler yazdıklarına göz attım. Saat öğlen olmuştu bile, yine uzun süren bir taksi yolculuğundan sonra lojman kapısının önünde ücreti ödeyip indim. "Gamze," diyen Kerem ile durdum kapıda, yanıma gelince elimdeki poşete uzandı. "Ver hadi, şu kolla bir de poşet taşıyorsun." Nazikçe uzandığında elimdeki poşeti verdim. Az şey almama rağmen koşturmaca yormuştu beni. Kahvaltı bile yapmadığım ve ilaçlarımı da içmediğim için üstüne bir de kolum ağrımaya başlamıştı. "Teşekkür ederim Kerem." Minnettar bir ifadeyle tebessüm ettim. Annemin son konuşmamızda Kerem ile ilgili söyledikleri aklıma gelince aslında bunun mümkün olmayacağını fark ettim. Kerem, kesin beni arkadaş olarak görüyordu, hareketleri hiç bana asılıyor gibi değildi, dostçaydı. Çocukluk döneminde hoşlanma olabilirdi ama biz çoktan büyümüş, ayrı yollara gitmiştik. "Lafı bile olmaz. Bu arada geçmiş olsun. Biliyorsun sadece hafta sonu çarşı izni olduğu için gelemedim yanına. Ama Cahit abiden iyi olduğun haberini aldım." Kerem koluma bakıp üzüntüyle konuştuğunda yürümeye başlamıştık. "Teşekkür ederim. İyiyim, herhangi bir sorun yok, hatta pazartesi çıkacak büyük ihtimalle askı," dedim gülümseyip. Emre'ye gitti bir an aklım, acaba çıkmış mıydı savcılıktan yoksa daha ifade mi veriyordu? "Gamze?" dedi Kerem, düşüncelerimin arasına sızarak. "Bir şey mi söyledin?" Aklım Emre'de olunca devre dışı kalıyordu. "Askeriyede öğretmen olarak başlıyormuşsun." Kerem cümlesini tekrarlayınca başımı salladım. "Ah evet, abimden mi duydun?" En çok onunla yakın olduğu için lâf arasında konuşmuş olabilirlerdi. "Hayır, bütün askeriye bunu konuşuyor. Herkes sıraya girdi dersine girebilmek için. Haberin yok mu?" Kerem bana kaşlarını kaldırmış bakarken zorlukla yutkundum. "Herkes derken?" Şu an şok geçiriyordum sanırım. Bana en fazla otuz kişi olacağı söylenmişti. Bütün askeriye de ne demekti? Binlerce kişi... "Gamze, askeriyede kadın görmek çok zor, üstelik bu dağ başında ve sen böyle güzelken herkes seni merak ediyor. Yılbaşı gecesi yaptıkların eklenince üstüne, askeriyede efsane olma yolunda hızla ilerliyorsun," dedi Kerem ciddiyetle, ağzı bir karış açık dinleyen bana bakarak. "Şaka yaptığını söyle lütfen?" Bunun bir şaka olmasını dinlemekten başka bir şey gelmezdi elimden. Sonuçta kabul ettiğimi çoktan söylemiştim. "Maalesef, ben de öyle olmasını isterdim ama gerçek. Haşim Albay sınır koydu ama merak etme, belirli şartlara sahip olanlar derslere girebilecek. Askeriyede yükseltme sınavlarına başvuranlar, bu başvuru da geçen ay bitmiş zaten," dedi içimi biraz olsun rahatlatarak. En azından bir sınır vardı. "Şükür, en azından bütün askeriyeye ders vermeyeceğim." Elimde mikrofonla bütün alay karşımdayken hepsine ders anlattığımı düşündüm de... Başımı iki yana salladım bu düşünceyi silmek için aklımdan. Felâket olurdu kesinlikle. "Evet, ben de giremeyeceğim derslerine. Askeriyede kalmak gibi bir düşüncem de yoktu." Omuz silkip önüne döndü, zaten bir mesleği olduğu için normaldi kalmak istememesi. "Sağ ol Kerem yardımın için." Evin önüne geldiğimizde elindeki poşeti bana uzattı. "Önemli değil, kendine dikkat et. Görüşürüz." Poşeti elinden alırken tebessüm ettim. "Görüşürüz." Kerem giderken ben de sabah anahtar almadığım için zili çaldım. Umarım Seda bu sefer kapıyı açardı. Açmazsa artık abimi arayacaktım ya da bu soğukta kapıda kalacaktım. "Kim o?" dedi biraz sonra Seda. Şükür, cevap vermişti en azından. "Benim yenge." Biraz yüksek sesle konuştum duyması için, boyu kapı dürbününe bakmaya yetişmeyen Seda'ya. "Sen kimsin?" Sanki tanımıyor! Çıldıracağım. "Gamze, hani kocanın kardeşi, karnındaki bebeğin halası olan Gamze," dedim sesimi biraz yükselterek. "Nereden bileceğim o olduğunu?" Sabrımı denemeye devam ederek sorularına bir yenisini ekledi. "İyi madem, aldığım çikolatalarla abur cuburu kendim yerim şuraya oturup." Sesli bir şekilde poşeti sallayıp kapıya doğru tuttum. Anında kapı açılırken Seda çoktan gözünü elimdeki poşete dikmişti. "Fıstıklı mı çikolata?" diye sordu dudaklarını yalayarak. "Fıstık, fındık, sütlü, hepsinden var." Poşeti yukarı kaldırıp görmesi için gözünün önünde salladım. Seda ellerini uzatıp konuştu. "Ver onu bana." Dünyada kalan son çikolatalarmış gibi bakarken gözünü bile kırpmadı. "Önce içeri gireceğim," dedim tedbirli bir şekilde. Yavaşça kenara çekilip geçmem için yer açtı. Hızlı bir şekilde ayakkabılarımı çıkartıp eve girdim. Ne yapacağı belli olmazdı. "Al bakalım," dedim poşeti uzatırken. Yüzüğünü bulmuş küçük yaratık gibi yüzündeki gülümsemeyle sarıldı çikolatalara. Çatlaktı falan ama ne yapalım, çekiyorduk işte. Montumu ve çantamı çıkartıp mutfağa geçtim. "Aç mısın?" diye sordum çikolatalarla aşk yaşayan Seda'ya. "Yok, yedim ben." Çikolata paketini açmaya çalışırken kafasını bile kaldırmamıştı. Sandviç yapıp bir bardak meyve suyuyla karnımı doyurdum, sonra da ilaçlarımı içtim. Yorgunluktan odaya çıkıp kendimi yatağa attım. Seda ganimeti aldığına göre bir süre bana dokunmazdı. İlaçlar uykumu getirirken Emre'yi düşünüyordum. Umarım çıkmıştır karakoldan. En son gözlerim kapanırken onu bugün gördüğüm an geldi aklıma. "Gamze!" diye seslenen abimle gözlerimi açtım hızla. Abim odanın kapısını açmış, bana bakıyordu ama yüzünde sinirli bir ifade vardı. Kesin Emre'ye gittiğimi öğrenmişti. "Efendim abi?" Uykudan yeni uyandığım için kısık çıkmıştı sesim. "Aşağı gel," dedi abim, sonra da kapıyı kapattı. Yorgunluktan üstümü çıkarmadan uyumuştum, o yüzden cesaretimi toplayıp direkt aşağı indim. Salonda oturan Emre'yi görmeyi tabii ki beklemiyordum. Bakışlarımız buluştuğunda yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı. Sorun olduğu belliydi. "Gediz'i görmeye gitmişsin hastaneye, Uğur söyledi." Abim beklemediğim bir konuyu açarken oldukça şaşkındım. Semih'i uyarmıştım ama Uğur'a bir şey dememiştim söylememesi için. "Hastaneye gitmişken durumunu merak ettim." Bahanemin arkasına sığınırken, çok tatmin edici bir cevap olmadığını biliyordum. "Gediz ile aranda bir şey mi var?" Abimin söylediği sözler üzerine Emre'nin yakıcı bakışları beni buldu.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. |
0% |