@deeindeniz
|
Gamze'den Hızla yerimden kalkarken gözlerim açılmıştı. Telefonu kendimden uzaklaştırıp isme tekrar baktım. Telefona başka Kurt diye birini kaybetmediğime göre Emre'ydi kesin. "Gamze?" Emre'nin sesini duyunca telefonu geri kulağıma tuttum. "Ben doğru duydum değil mi? Ankara'dasın yani?" Emin olmaya çalışarak bir kez daha sordum. Saate kayan gözlerim daha sabahın dokuzu olduğunu gösteriyordu. "Evet, doğru duydun, Ankara'dayım. Hatta şu an sizin eve doğru geliyorum. Gelirken bir şey ister misin?" Dalga mı geçiyordu? Sesinde eğlenen bir ton vardı. "Sen çıldırdın mı?" Nasıl bir çığlık attıysam annem hemen kapıyı açtı. "Gamze, ne oluyor?" Bakışları elimdeki telefona kaydı merakla. "Liseden bir arkadaşım vardı ya anne, Helin, nişanlanıyormuş," dedim gülümsemeye çalışarak. "Tamam kızım, sessiz ol biraz, Seda uyuyor daha. Şimdi onun söylenmesini kim çekecek?" Başını iki yana sallayıp ellerini önündeki mutfak önlüğüne sildi. "Haklısın annem." Annem odadan çıktıktan sonra telefonu kulağıma geri tuttum. Kulağıma gelen gülme sesleriyle kaşlarımı çattım. Kalın bir ses tonu vardı, erkek olduğu kesindi. "Kim var senin yanında?" "Semih var. Evet, size geliyoruz çünkü Cahit Üsteğmen çağırdı." Abim niye çağırdı ki? İşle ilgili olmalıydı. "Neden ki?" "Görev için ama benim görevim değildi, Ercan gelecekti, ben de sen öyle deyince yer değiştirdim albaydan izin alıp. Gediz ile kavgalı olduğumuz için beni göndermesi çok da zor olmadı." Emre sakince anlatırken, dün akşam bende özledim dediğim geldi aklıma. "Peki bundan abimin haberi var mı?" dedim içimi çekerken. "Birazdan olacak, kapıyı aç." Kulağıma gelen zil sesiyle telefonu kapattım. Üstümdeki eşofmanlara bir bakış atıp normal olduklarına karar verdim ve kapıyı açmaya gittim. Annem mutfaktan çıkarken abim de arkasındaydı. Kapıyı açtığımda karşımda sivil giyimli Emre ve Semih duruyordu. Emre'nin üstünde koyu gri kot pantolon, siyah kazak ve gri kaban vardı. Semih de lacivert kot pantolon, krem rengi kazak ve lacivert mont gidiyordu. Dikkat ettim de askeriye dışında hepsi özenli giyiniyordu. Emre'nin giyim tarzını özellikle seviyordum. "Hoş geldiniz," dedim geri çekilerek. Ayakkabılarını çıkarıp içeri girdiklerinde, "Hoş bulduk," dediler. "Kuzularım gelmiş." Annem gülümseyerek neşeyle konuştu. Semih ve kuzu mu anne? Adam 1.95 boyunda ve senin bahsettiğin kuzuyu bir oturuşta yiyor! Hele Emre, hiç o konuya girmiyorum bile. Kurt ne zaman kuzu oldu? "Zeliha teyze." Emre eğilip elini öperken ben şaşkınlıkla izliyordum. Bunlar tanışıyordu! "Kızım aval aval ne bakıyorsun, kapıyı kapatsana?" Annem kaş göz işareti yaparken başımı salladım. Doğru ya, ben hâlâ kapının önünde dikiliyordum. Kapıyı kapatıp hemen onların arkasından mutfağa girdim. "Komutanım, istediğiniz dosyaları da getirdik," dedi Emre elindeki bilgisayar çantasını masaya bırakırken. "Komutan yok burada Emre, görevde değilim. Sizin de görev sadece iki gün sürecek zaten. Adamı kameralardan tespit etmişler, izleniyor şu an. Bağlantı kurduğu herkes tek tek alınıyor. Adamı buradan alıp sorgu için İstanbul'a götüreceksiniz. Sonra Iğdır'a geçersiniz." Abim kısaca anlattıktan sonra montlar çıkmış, vestiyere asılmıştı. Herkes masaya yerleşirken ben de çay demleme bahanesiyle onları dinliyordum. Emre benim için gelmişti, önemli olan buydu. Heyecandan elim ayağım titrerken, kazasız belâsız çayı demledim. "Ben bir fırına gidip geliyorum, siz toplayın kâğıtları, güzel bir kahvaltı yapalım," dedi abim ayağa kalkarak. "Ben giderim abi sen otur." Emre itiraz ettiğinde abim güldü. "Fırının yerini bile bilmiyorsun oğlum, otur oturduğun yere." Emre geri otururken abim çıktı. Annem mutfağa gelince, Semih ayağa kalktı. "Zeliha teyze, geçen geldiğimde diyordun ya sana gül gibi kız buldum diye, sen Cahit abi gelmeden göstersene onu bana," dedi annemi içeri doğru çekerken. Bakışlarım Emre'ye dönerken tek kaşımı kaldırdım. "Geçen sefer mi dedi Semih?" "Evet, daha önce iki kez daha geldik sizin evinize ama sen yoktun. Birinde okuldaydın diğerinde de kuzeninizin nişanı varmış." Emre sandalyede geriye yaslanırken gülümsüyordu. "İpek'in nişanı vardı, annem demişti abinin arkadaşları geldi, geri gitti diye. Ben nişan olduğu için o gün kuzenime yardımcı olmak için orada kalmıştım." Hatırladığımda o gün annemin kolayca izin verdiği geldi aklıma. "Yatağın çok rahattı." Emre bana göz kırparken zorlukla yutkundum. "Benim yatağımda mı yattın?" Bugün kalpten gitmezsem bir daha gitmezdim sanırım. Emre gülümseyerek başını salladı. "Evet Zeliha teyzem, çok haklısın," diyen Semih'in sesiyle, buzdolabını açıp kahvaltılıkları çıkarttım. "Su böreği yapmıştım bak, size de kısmetmiş." Annem mutfağa girince dolaptan aldığım kahvaltılıkları tezgâhın üstüne bıraktım. Emre'ye bakmamaya çalışarak hazırladım kahvaltı sofrasını. Adam bana aşkını ilan etmiş ve şu anda evimizin mutfağında oturuyordu. Daha ne olabilir ki dediğim her seferinde bir şey oluyordu resmen! Askıda olan kolum ağrımaya başlamıştı. "Ahh." Koluma giren sancıyla istemsizce sızlandım. Kahvaltı yapmadığım için henüz ilaçlarımı almamıştım. "Gamze, iyi misin?" diye hemen yanıma geldi Emre. Kolumu tutarken ağrının hafiflemesini bekledim. "Bu düşme değil Gamze, ne oldu koluna?" Annem de diğer yanıma söylenerek gelirken kaşlarını çatmıştı. Emre'den bakışlarımla yardım istedim annemi göstererek. "Zeliha teyze, ilaçlarını almadı ya henüz ondandır," dedi Emre, anneme. "Evet anne, almadım daha." Omzumdaki ağrı biraz daha hafifleyince derin bir nefes aldım. "Tamam, sen otur, zaten kalmadı yapacak bir şey." Annemin sözleriyle masaya baktım, çoğu şey hazırdı. Emre geri yerine yerleşince ben de karşısındaki sandalyeye oturdum. Gözlerimi çok üstünde tutmasam da yeşil gözlerinin üstümde olduğunu biliyordum. Kapı çalınca Semih kalkıp kapıyı açtı. "Anne, babam nerede?" Babamın daha uyanmadığını düşünmüştüm ama bu saate de kalmazdı. "Bir arkadaşının satılık bağ arsası varmış, oraya bakmaya gitti sabah erkenden. İki göz oda bir yer yapalım diyoruz, hafta sonu gitmek için." Annem fırındaki böreği çıkartırken, içerisi mis gibi kokmuştu. "Güzel olur tabii." Köyde dedemgilin evi vardı ama uzak olduğu için pek sık gidip gelemiyorduk. "Evet, baban da kafasını dağıtacak bir şeyler çıkarır kendine," dedi annem asıl meseleye gelerek. Emekli olduğundan beri yerinde bir türlü duramayan babamın, yeni uğraşıydı demek bu bağ evi meselesi. Aslında bir yönden de iyi olurdu, sürekli evde kaldığı için annemi delirtme aşamasına kadar götürüyordu. Her şeye karışmaya başlayınca bir süre sonra annem eline ceketini verip babamı git bir hava al diye gönderiyordu. Mevsim kış olduğundan bunu şimdi yapamıyordu tabii. "Sıcak Ankara simidi aldım fırından." Abim mutfağa girdiğinde poşeti masaya bırakınca gözlerim poşete kaydı. "Özlemişim," dedim içeriyi dolduran mis gibi simit kokusunu içime çekerken. "Cahit, Seda kalkacak mı?" Seda bizde kaldığında genelde sabahları çok bulantısı olduğu için kahvaltıyı öğleye doğru yapıyordu. "Evet anne, randevumuz var, kahvaltısını yapsın da biz çıkacağız." Abim Seda'yı uyandırmaya gidince, bakışlarım Emre'ye döndü. "Yiyin çocuğum, güç kuvvet lazım," diyerek annem tabaklarına börek, kızartma dolduruyordu. Semih'ten hiç itiraz gelmemesine karşı Emre'nin yumuşak bakışları anneme döndü. "Biz burada bir hafta kalsak besili tosun gibi oluruz," dedi gülümserken. "Olsaydı benim bunlar olurdu yavrum. Baksana ikisi de çırpı gibi." Annem memnuniyetsiz bir şekilde mutfağa giren abime ve bana bakarken. "Kızına iyi bakamadım mı yani anne, onu mu demek istiyorsun?" diyen Seda, sofraya teşrif etti. Yüzüm asılırken ondan tarafa bile bakmadım. "Sen ona bakasın diye değil, o sana baksın diye gönderdim ben kızımı. Görüyorum ki sana da bayağı iyi bakmış," dedi annem gittikçe kilo alan Seda'ya bakarak. Bulduğu her şeyi ağzına tıktığı için normalden daha fazla kilo almıştı ve hamilelikte doktorunun söylediğine göre bu çok sağlıksızdı. Önemli olan düzenli beslenmek ve her şeyden azar azar yiyip öğünlerin arasını sık tutmaktı. Ama Seda çatlayana kadar yiyordu ve sonrasında başlasın kusmuk şenliği! "Eksik olmasın, çok iyi baktı." Seda imayla konuşup annemin yanına oturdu. Sözlerindeki ima anlaşılmayacak gibi değildi ama cevap verme zahmetine bile girmedim. Emre ve Semih bizim tartışmalarımıza alışık değildi ve onların yanında Seda ile atışmak istemiyordum. "Yenge, birkaç şey sorabilir miyim?" Emre'nin sesiyle başımı masadan kaldırdım. "Tabii," dedi Seda çayını içerken. O sırada abim gelip oturdu diğer yanına. "Evde yemekleri kim yapıyordu, yani Gamze Hoca gelince?" "Gamze yapıyordu," dedi Seda. "Peki bulaşık, çamaşır, ütü falan?" Emre sakin bir şekilde konuşurken ben de sessizce dinliyordum. "Onu da Gamze yapıyordu." Seda öksürerek boğazını temizlerken Emre'ye baktı. "Cahit abi olmadığı zamanlarda yanında sana destek olan kim vardı?" Emre cevap bariz bir şekilde ortada olmasına rağmen soruyordu. "Gamze vardı." Seda kısık çıkan sesiyle cevap vermişti. "Başka sorum yok. Afiyet olsun." Emre önündeki tabağa dönerken başka bir şey demedim. Seda iyice sessizleşirken, karşımda duran Emre'ye baktım. Bu adam gerçekten sevebileceğim bir adamdı. Her koşulda yanımda olup bana destek oluyordu. Ailemin yanında olmasına, üstelik abim onun komutanı olmasına rağmen bana karşı yapılan hiçbir şeye sessiz kalmıyordu. Kendi ailem bile susarken, Emre kimseye karşı sert çıkışmadan bunu yapmıştı üstelik. "Semih'e sordum, daha yokmuş biri aklında. Emre, oğlum, var mı sende yakınlarda nişan, düğün?" Annem klasik bekâr görünce sorduğu sorusuna yönelince elimde tuttuğum çay bardağını masaya bıraktım. Neden bekâr kızlar ya da erkekler bir ortamda olunca düğün mevzusu açılıyor ki? Ben yaşlıların olduğu bir ortamda hiç cenaze konusunu açıyor muyum? "Kısmet, inşallah olur." Emre tabağındaki böreklerden birini ısırmadan önce cevapladı annemi. "Var, yani birisi," dedi Seda, dedikodu bulmanın heyecanıyla. "Henüz net bir şey yok." Emre kısa bir süre bana bakarak. Masada abim de olduğu için başka bir şey söylemedi. "Abi randevunuz kaçta?" Konuyu değiştirerek soruları abime yöneltmeye karar verdim. "Öğlen ikide ama doktor, biraz erken gelin, dedi testler ve genel muayene için." Hastane işleri akşama kadar sürerdi öğlenden sonraya kalmışsa. "Anladım abi." Telefonumun sesi odadan gelince kalkıp odaya ilerledim. Helin'in aramasıyla gülümsedim. Uzun süredir görüşememiştik. "İyi insan lafının üstüne derler. Daha sabah aklımdaydın." Telefonu açtığımda yatağımın üstüne oturdum. "Sorma, heyecandan öleceğim, kızlar gelecek birazdan. Keşke sen de yanımda olsaydın." Hüzünlü ve heyecanlı çıkan sesiyle içimi çektim. Annemle sabah konuşmamız yalan da olsa bugün gerçekten Helin'in nişanı vardı. Ben Iğdır'da olduğum için katılamayacaktım ama son anda geldiğimiz için haber vermeyip sürpriz yapacaktım. "Kış günü nişan mı olur bebek?" dedim sitem eder gibi. "Ne yapayım kuzu, Erim'i biliyorsun, iki senedir sevgiliyiz, bu yaz düğün olacak diyor başka bir şey demiyor. Mecbur biz de nişanı erkene aldık." Gülerek anlatsa da birbirlerine ne kadar âşık olduklarını biliyordum. Erim ile çalıştıkları hastanede tanışmışlar ve kısa süre sonra aşkları başlamıştı. Helin hemşire, Erim ise anestezi uzmanıydı. Birlikte kahve molası, yemek derken bir de baktık bunlar sevgili olmuş, biz evleneceğiz diye geldiler. "Tamam canım benim, kısmet değilmiş. Şimdi kapatmam gerek, sonra yine ararım." Planımı bozmadan, üzgün gibi ses tonumu düşürerek konuştum. "Öpüldün," dedikten sonra telefonu kapattık. İlaçlarımı da alıp mutfağa geçtim. Abim ve Seda hazırlanmak için kalkmışlardı. "Anne, akşam Helin'in nişanına geçeceğim ben, biliyorsun." Daha çok Emre'nin duyması için söylediğim doğrudur. "Kızım bu kolla araba kullanamazsın, baban bırakır gelince." Annem omzuma olumsuz bir bakış attı. "Aslında bizim de akşam işimiz var. Gamze Hoca'yı bırakırız biz, değil mi Semih?" Emre, uyaran bir tonda yanında oturan Yerli Hulk'a döndü. "Akşam ne işimiz var?" diye sordu Emre'ye dönen Semih de olaydan bağımsız bir şekilde telefonuyla oynarken. "Bu çocuk da böyle işte Zeliha teyze, biraz önce ne yedin diye sorsan hatırlamaz." Emre gülse bile ses tonunda ima vardı. Semih bir bana bir Emre'ye bakıp kafasını iki yana salladı. "Evet evet, hatırladım, öyle," dedi ama neyi hatırladığını bile bilmeyerek. "Tamamdır o zaman, dönüşte de siz alamazsanız babası gelir zaten." Emre'ye güvenen annem de onay vermişti bile. Hanım kız edam ile sessizce dinleyip, kahvaltıma devam ettim içimden delice dans etmek gelirken. Kahvaltımı yaptıktan sonra ilaçlarımı içtim. Emre ve Semih kahvaltılarını uzun uzun yapmış, çaylarını içmişlerdi. "Zeliha teyze, bizim buradaki görev yapan arkadaşlarla konuşmamız gerekiyor. Akşam Gamze Hoca'yı almaya geliriz artık." Annem için değil de benim duymam için özellikle belirtiyordu bence. Görev için gelmişlerdi, bir yerde de haklı olarak işlerini de yapmaları gerekiyordu. "Tamam oğlum, dikkat edin kendinize. Gamze, sen numaranı Emre oğluma ver de gelince arasın," dedi annem kapıdan çıkmadan. "Olur anne," dedim gülmemek için kendimi tutarak. Emre bana göz kırptıktan sonra Semih ile birlikte çıktı. "Anne, ben de hazırlanıp çıkıyorum, bir şeyler almam gerek hediye işleri falan." Oturduğum sandalyeden kalkıp ilaç poşetimi aldım. "Paran var mı?" "İdare ederim." Annem avucuma iki yüz lira sıkıştırdı. "Baban bıraktı sana." Gülümseyerek telefonumun arkasına koydum parayı. Param vardı ama babamın beni düşünüp para bırakması ayrı bir güzeldi. Odama geçip askıyı çıkarttım ve dolabımı açtım. Yakası geniş, mavi bir kazak ve mavi kot pantolon çıkardım. Yavaş hareketlerle üstümü değiştirdim. İlaçlarımı içtiğim için ağrım azalmıştı. Hazır olunca çantamı da alıp montumu giydim, sonra da çıktım evden. Botlarımın fermuarını çekip asansöre yöneldim. Binadan çıkınca caddenin sonundaki mağazalara doğru ilerledim. Bir sürü yer gezdikten sonra çok beğendiğim, eflatun rengi pasta takımını aldım. Hem kullanışlı hem de çok şık duruyordu. Bu kolla taşıyamayacağım için ücretini ödeyip servis ile eve bırakmalarını istedim. Annemi de arayıp haber verince, adımlarımı kuaföre doğru çevirdim. "Merhaba," dedim içeri girince. "Hoş geldin Gamze, çoktandır yoktun." Ayla abla önündeki müşterisinin saçlarına boya sürerken beni görünce gülümsedi. "Hoş buldum abla, abimin yanına gitmiştim şehir dışına, dün döndüm," dedim montumu ve çantamı askılığa bırakırken. "Gel bakalım, otur şöyle." Yandaki koltuğu göstererek bana işaret etti. Yerime geçip oturunca kızı Ayza'ya seslendi. "Ayza, gel boyaya devam et." Arkaya doğru seslendikten sonra benim arkama geçti. Ayza, buğday teni ve hafif çekik, yeşil gözleriyle çok güzel bir kızdı. Annesinin yolundan gitmişti ve lise sonda Güzellik ve Saç Bakımı bölümünü okuyordu. "Gamze abla, hoş geldin," dedi Ayza da beni görünce gülümseyerek. "Hoş buldum canım." "Saçlarının uçlarını biraz alalım Gamze, yıpranmış." Saçlarımın ucunu havaya kaldırdığında aynadan gösterdiği uzunluğa baktım. "Olur abla, akşama arkadaşımın nişanı var, hafif dalgalı olsun istiyorum kesimden sonra." Emre de beni ilk defa bu kadar özenli görecekti. Yılbaşı gecesi evde hazırlandığım için saymıyordum. "Tamamdır, hallederiz," dedi Ayla abla. Dört yıldır birbirimizi tanıdığımız için sorunsuzca teslim ettim saçlarımı ve telefonumdan kızların çekildikleri fotoğraflara baktım. Onlar da kuaföre geçmişlerdi. Emre'den mesaj gelmesiyle hemen üstüne tıkladım. Kimden: Kurt Kaçta alayım seni? Kime: Kurt 6'da aşağı inerim, sana da uygunsa. Kimden: Kurt Tamamdır. Telefonumu kapatıp aynadaki yansımama baktım. Oldukça güzel duruyordu, uçlarından dört santim kadar kesilmiş ve kalan kahverengi saçlarım dalgalar hâlinde omuzlarımdan aşağı süzülüyordu. "Beğenmediğin bir yer var mı?" diye sordu Ayla abla. "Çok beğendim abla, eline sağlık." Ücretini ödedikten sonra kuaförden ayrıldım ve eve geçtim. Yeni bir kıyafet almama gerek yoktu, zaten kış olduğu ve kolum askıda olduğu için elbise giyemezdim. Dolabımı biraz karıştırdıktan sonra siyah kadife tulumumda karar kıldım. Oldukça güzel ve sadeydi. Boyum yeterince uzun olduğu için altına sivri topuklu yerine kısa, kalın topuklu, yarım botlarım ile tamamladım. Kırmızı, yandan takılan kutu çantam ve kırmızı, kalçama kadar gelen kaşe kabanım ile tamamen hazırdım. Makyaj için Ayla abla kalem çekip rimel sürmüştü. Mat kırmızı ruj sürüp dudaklarımı peçeteye bastırdım. Şimdi hafif bir kırmızılık vardı ve doğal duruyordu. Saate baktığımda altıya geldiğini gördüm. "Kızım, maşallah." Televizyon izleyen annem odadan çıktığımda ilgisini bana yönlendirdi. "Yerim seni. Bizimkiler daha dönmedi mi?" Evin sessiz hâline bakılırsa kimse gelmemişti henüz. "Abinler dışarıda yiyecekmiş yemeğini. Baban da geldi, şimdi markete çıktı," dedi annem. Telefonum çalınca Emre'nin aradığını gördüm. "Efendim," dedim telefonu açarak. "Geldim ben, aşağıdayım." "Yukarı çıkar mısın? Hediye aldım ama tek başıma indiremeyecek gibiyim." Kapının yanında duran kutuya baktım. "Tamam, çıkıyorum hemen." Açılan kapı sesini duydum, arabadan inmişti. Telefonu kapatıp kapının yanındaki kutuya doğru ilerledim. Annem mutfağa geçmişti. Montumu ve ayakkabılarımı giyip heyecanla Emre'yi bekledim. Kapı yavaşça tıklatılınca açtım. Beni baştan aşağı süzerken birkaç dakika bekledi, en sonunda gözlerimiz buluştuğunda, "Çok güzel olmuşsun, gerçi her zaman güzelsin." İltifatıyla gülümserken birazcık sıcak basmış olabilirdi. Ses tonunun yumuşaklığı bile çok iyi hissettiriyordu. "Sen de bayağı iyi görünüyorsun." Hakkını vermek gerekirdi, güzel giyiniyordu. Siyah bir gömlek üstüne gri kazak giymişti, altında da siyah kot pantolonu ve botları giyiniyordu. Üstüne de gri renk kaşe kaban giymişti. Yeşil gözleri bana bakarken parladı, dudağı yukarı doğru kıvrıldı. Bunu söylememi beklemiyor gibiydi ama duyduğuna memnun da olmuştu. "Teşekkür ederim." Kapının yanındaki kutuyu alınca ben de direkt evden çıktım, kapıyı arkamdan kapattım. Emre ile birlikte asansöre binip aşağı indik. "Semih nerede?" Boş arabaya baktığımda kimse yoktu. Beraber geleceğiz demişti kahvaltıda. "Onun işi çıktı," dedi Emre kutuyu arka koltuğa bırakıp öne geçerken. "Semih'in arabası mı bu?" Emre'nin arabasını bildiğim için onun arabası olmadığını biliyordum. "Hayır, görev için verildi, plaka askeriyeye ait." Emre yanıma doğru gelip kapımı açtığında gülümsedim. "Buyurun hanımefendi." Saklayamadığı bir gülümseme vardı yüzünde. "Teşekkür ederim." Arabaya bindiğimde o da sürücü koltuğuna geçti. Emre de binince navigasyonu açıp nişan yerinin adresini girdim. Biraz uzak bir yerdeydi. "Liseden arkadaşındı değil mi?" dedi Emre konu açarak. "Evet, liseden sınıf arkadaşım. Geleceğimi bilmiyor, sürpriz yapacağım. Doğrusu sen de büyük sürpriz oldun bana." Konuyu ona getirerek merakla baktım. Bir özledim dememle o kadar uzun yolu gelmişti. "Elimden geldiğince sen beni nerede istersen orada olmaya çalışacağım, sen istediğin sürece," dedi ciddiyetini sağlayarak. Emre'nin sözleriyle ürperdim. "Benimle gelmek ister misin? Yani nişana, seni arkadaşlarımla tanıştırmak istiyorum," dedim boğazım kururken. Bunun anlamını ikimiz de biliyorduk. "Gerçekten mi? İstersen tabii ki gelirim." Emre şaşırsa da hemen kabul etti. "Evet, isterim." Emre'yi hayatımın bir yerine dahil etmek istemiştim. Şimdilik aramızda bunu sözlü beyan etmesek bile ikimiz de bunun farkındaydık ve bir daha ne zaman Ankara'ya aynı anda gelirdik bilmiyordum. Onunla vakit geçirmeyi ve yanımda olmasını istiyordum. Arkadaşlarımla tanışmasını, birlikte sohbet etmeyi, bu şehri gezmeyi ve birlikte anılar paylaşmayı istiyordum. "Geldik, burası gösterilen yer." Emre, nişan için tutulan binanın önünde durduğunda derin bir nefes verdim. Bir restoranın en üst katını tutmuşlardı nişan için. Fotoğraflarda gördüğüm kadarıyla tamamen cam olduğu için etrafı, Ankara manzarası ayaklarının altındaydı. Arabadan inip binaya girdik ve asansöre yöneldik. Emre'nin elinde hediye kutum vardı. Asansör açılınca ilk defa Emre ile baş başa kalmanın verdiği heyecan vardı içimde. Asansördeki aynaya bakıp elimle saçlarımı omzumdan geriye ittim. Burası fazla mı sıcaktı ne? "İlaçlarını aldın mı?" diye sordu Emre kapı açılınca. "Evet, her ihtimale karşı çantamda." Yine yapıyordu, nerede olursak olalım beni düşündüğünü belli ediyordu. Gittikçe yükselen müzik sesi kulağıma geliyordu. İlerledikçe kalabalıklaşan alandan içeri girdik. Sağ tarafta, kapının önünde Helin'in annesini, babasını ve damadın annesiyle babasını gördüm. Gelenleri karşılıyorlardı. "Sibel teyze." Helin'in annesini gördüğümde gülümsedim. "Hoş geldin kızım. Helin, abisinin yanında gelemeyecek diyordu, üzülmüştü." Sibel teyze bana sarıldığında ben de tek kolumla yapabildiğim kadar sarıldım. "Sürpriz yapmak istedim," dedim, bu arada Emre bir adım geride duruyordu. "Çok iyi yaptın canım. Senin koluna ne oldu böyle?" Gözleri askıya kayarken endişeli görünüyordu. "Ufak bir kaza. Hediyeleri nereye bırakıyoruz?" dedim konuyu değiştirerek. "Arkadaki masaya bırak, kızlar da oraya koydu. Arkadaşın mı?" Sibel teyze, Emre'ye bakarak sorduğunda onayladım "Evet, ismi Emre." Allah'tan Emre bizi duymuyordu müziğin sesinden. "Pek de yakışıklı maşallah, ne güzel yakışmışsınız," dediğinde gülümsedim. Onların yanından ayrılıp Emre ile arka masaya hediye paketini bıraktık. "Gel hadi, bizimkileri gördüm." Biraz ilerideki arkadaşlarımı görünce heyecanlanmıştım. "Kalabalık, koluna dikkat et." Sağ tarafıma geçip elini belime koydu. Kalbimin atışı kulağımda yankılanırken içimi çektim. "Gamze?" İsmimin söylenmesiyle yan tarafıma döndüm. "Ceyda?" dedim şaşkınlıkla.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız. Instagram: DeeinDeniz |
0% |