Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39. Bölüm

@deeindeniz

 

Gamze’den

“Ceyda, sen ne dediğinin farkında mısın? Eğer bana yapmaya çalıştığı şeyi başkasına yaptıysa,” dedim korkuyla. Benim yüzümden başka bir can yandıysa buna katlanamazdım. Gediz’i şikâyet etseydim böyle bir şeye bir daha cesaret edemezdi.

“Hayır, öyle bir şey değil.” Ceyda aceleyle düşüncelerimin doğru olmadığını belirtti.

“Ne o zaman?” İçimde tuttuğum nefesi vererek sakin kalmaya çalıştım. Yanımıza gelen garsonla ikimiz de sustuk.

“Kusura bakmayın, bardak elimden kaydı. Bardağın ücretini de hesaba ekler misiniz?” Kibarca sorduğumda çok fazla parçaya bölünmüş olmasa bile sıcak çikolata yere dağılmıştı.

“Sorun değil, hallederiz şimdi.” Garson yerdeki bardağın kırıklarını süpürüp daha sonra da çikolata kalıntılarını paspasla silip gitti.

“Bak Gamze, senden önce ben izin vermem Gediz’in böyle bir şey yapmasına, ilk şikâyet eden ben olurum. Ama bu öyle bir durum değil.” Ceyda geriye yaslanıp gözlerimin içine baktı ciddi bir şekilde.

“Gediz’in sorunları beni ilgilendirmiyor Ceyda. Ben sadece bir an korktum benim yüzümden böyle bir şey tekrar yaşandı sanarak.” Gediz beni hiçbir şekilde ilgilendirmiyordu ve çocuğu olsun ya da olmasın bu onların aile meselesiydi.

“Gediz’e üç yıldır ulaşamadığımı söyledim sana ama artık yerini bildiğime göre bu akşam Iğdır’a gideceğim. Eşyalarımı kargo ile gönderirler annemler. Gediz’in bir çocuğu olduğundan haberi yok Gamze.” İşte bu işleri biraz değiştiriyordu, belki öğrenirse benim de peşimi bırakırdı.

“Ne güzel işte, çocuğu ve annesini de al yanına giderken, mutlu bir aile olurlar. Gediz ne kadar kızsa da çocuğu sonuçta, atacak değil ya,” dedim omzumu silkip.

“Annesi doğumda öldü, çocuğa annem bakıyor. Kuzey koydu adını annem, ona yüz çeviren oğlunun yerine koydu torununu. Gediz gidip bir daha gelmeyince çok ağladı benim yüzümden diye ama yapacak bir şey de yoktu. Kuzey iki yaşında şimdi.” Ceyda durumu açıklandığında gözleri doldu. Onun da bu durumdan etkilendiğini net bir şekilde görebiliyordum.

“Annesi ve Kuzey için gerçekten üzüldüm Ceyda. Bence Gediz ile konuşup bir an önce çocuğunu söylemelisin.” Kuzey daha iki yaşında bir bebekti ve baba sevgisine ihtiyacı vardı. Belki Gediz için de bir umut olabilirdi bu çocuk.

“Dediğim gibi akşam gideceğim. Kuzey’i de yanımda götürmeyi istiyorum aslında ama apar topar gideceğim için annemle daha sonradan gelmesi daha iyi olacak. Öğretmenler için olan lojmanda kalacağım zaten, ben yerleşince yanıma alacağım onları da.” Ceyda kararını vermişti çoktan, tek temennim her şeyin istediği gitmesiydi.

“Bence de en iyisi bu olur. Ben artık kendime bir yol çizdim ve Gediz’in de kendi hayatına yön vermesi gerekiyor.” Emre’yle olan bir yolum vardı, birlikte yürüyeceğimiz bu yolda ben artık sırtıma yükler almak istemiyordum.

“Helin’in nişanında yanında birisini gördüm,” dedi hafifçe gülümseyip.

“Sevgilim.” Uzatmadan direkt gereken cevabı verdim.

“Gediz biliyor mu? Seni sıkmak için sormuyorum, sadece Iğdır’a gittiğimde neyle karşı karşıya olduğumu bilmek istiyorum.” Ceyda benden anlayış bekleyerek baktığında daha net bir şekilde açıklamam gerektiğini anladım.

“Biliyor, üstelik aynı yerde çalışıyorlar. Emre, Gediz’in komutanı. Gediz ile olan geçmişimi de biliyor Ceyda, ondan bir şey saklama gereği duymuyorum.” Gözlerine bakarak ciddi bir ses tonuyla konuştuğumda başını salladı.

“O zaman barakadaki-” dediğinde hızla sözünü kestim.

“Yaşanmamış bir olayı nasıl anlatabilirim ki? Öyle bir şey olsaydı Gediz hapse girerdi değil mi Ceyda?” Sesimdeki tehlike tınısıyla ortam bir anda gerildi.

“Haklısın, bunu sormam bile hataydı.” Başını önüne eğerek içini çekti. Bu konuda ne kadar hassas olduğumu bildiği hâlde bunu sorması sinirlenmeme sebep olmuştu.

“Ben gidiyorum, bir şey olursa numaram sende var.” Yanımdaki sandalyede duran çantaya uzanarak aldım.

“Hiç sormadın.” Gözleri bana dönerken yüzünde buruk bir ifade vardı.

“Neyi?” dedim tek kaşımı kaldırıp.

“Kuzey’in annesini.” Soğuk bir ses tonuyla uzaklara daldı gözleri.

“Beni ilgilendirmiyor Ceyda, kim olursa olsun.” Omuz silkip masadan kalkmak için hareketlendim.

“Zeliş olsa bile mı?” Tek kaşını kaldırıp gözlerini üstümde gezdirdi.

“Zeliş mi?” Olduğum yerde donup kaldım zorlukla sorarken.

Zeliş üniversiteden arkadaşımızdı Ceyda’yla benim. Gediz’e başta ilgi duyduğunu hissetsem de Gediz’in bana olan ilgisiyle kendini geri çekmişti. İlk tanışmaları da Gediz’in okula geldiği zaman benim de içlerinde olduğum kız grubunun yanına gelmesiyle olmuştu. O ana geri döndüğümde Zeliş’in Ceyda’ya dönüp ‘Abin mi?’ diye sorup gülümsemesi geldi aklıma.

“Zeliş âşıktı abime. Gediz seni ne kadar sevdiyse o da onu o kadar çok sevdi.” Ben bunu bilmiyordum, basit bir hoşlanma sanmıştım o zaman. Zaten bir daha konusu açılmamıştı.

“Gediz beni sevmedi, ben onun için bir takıntıdan başka bir şey değilim Ceyda.” Sert bir şekilde uyarırken, abisinin saplantılı hâlini hatırlattım.

“Her neyse. Zeliş, Gediz’in sana olan hayranlığını görünce kendini geri çekti. Seninle baş edemeyeceğini biliyordu, bu yüzden hiç savaşmadı. Çünkü savaşı seninle değil Gediz’in içindeki Gamze ile olurdu ve o çoktan mağlup olmuştu bu aşkta. Gediz ortadan kaybolmadan önce bir barda görmüş onu. O gece çok içmiş Gediz, Zeliş yardım etmiş ona, evine götürmüş. Sonra Gediz onu sen sanmış ve-” dediğinde sözünü kestim.

“Yeter artık, bu iğrençliği duymak istemiyorum. Zeliş öldü artık, ona ne desem boş. Üzülmedim mi, üzüldüm! Ama ne Gediz’e ne de Zeliş’e. Ben Kuzey’e üzüldüm, o tertemiz bir bebek ve bunları daha bebekken yaşaması ne kadar da ağır. Hiç annesini babasını sormayacak mı bu çocuk? Yazık Ceyda, çok yazık! Zeliş hamile olduğunu anladığında keşke çabalayıp bulsaydı, gerekirse bütün karakolları gezip hastanelere baksaydı. Bunu kendisi için değil, bebeği için yapmalıydı.” İçimdeki o boğulmuş hissi daha fazla bastıramadım, sözlerim bir nehir gibi taştı içimden.

“Zeliş’i biliyorsun, kimsesizdi, ona sahip çıkacak bir ailesi yoktu. Zeliş bize geldiğinde doğumuna bir hafta vardı. Korkmuş Gediz bebeği istemez, aldır der diye. Yemin ettirdi Gediz’i aramamamız için doğuma kadar. Söylersek gideceğini, bir daha bebeği bize göstermeyeceğini söyledi. Zaten doğumda vefat edince Kuzey’le kaldık. Gediz ortalıkta yok, ulaşamıyoruz, Zeliş ölmüş, bir de bizi düşün Gamze, çaresiz bir şekilde kaldık.” Ceyda’nın gözleri dolarken elleri titriyordu.

Abisine ne kadar düşkün olduğunu biliyordum ve ikisinin arasına giren bendim. Eğer ben olmasaydım Gediz ailesinden ayrı kalmayacak, hatta Zeliş ile evlenebilecek, Kuzey’i birlikte büyüteceklerdi belki de. Ellerimi ağrımaya başlayan başıma koydum ve derin bir nefes aldım.

Ya da ben olmasam bile bunlar olacaktı.

“Kararımın arkasındayım Ceyda, beni ilgilendirmiyor kendi aile meseleniz. Hoşça kal.” Ayağa kalkarak çantamı ve kabanımı aldım daha fazla beklemeden.

“Peki Gamze, ne olursa olsun dostumu bir kez daha kaybetmek istemiyorum. Iğdır’a gelince mutlaka konuşalım tekrar.” Başımı hafifçe sallayıp kasaya yöneldim ve kırılan bardakla birlikte hesabı ödeyip çıktım.

Eve geldiğimde yolda Emre’yle yaptığımız telefon konuşmasını düşünüyordum. Ona her şeyi anlatmak istesem de bunu yüz yüze yapmaya karar vermiştim. Gediz umurumda bile değildi ama Emre’ye öğrendiklerimi anlatmak istiyordum. Sonradan Gediz bunu kullanıp ‘Gamze zaten biliyordu’ demesi istediğim en son şey bile değildi.

“Gamze, sen misin?” diye seslendi annem mutfaktan. Eve girmiş, montumu çıkartıyordum.

“Ben geldim anne.” Vestiyere montumu asıp mutfağa yöneldim.

“Ne dedi doktor, kızım.” Annem elindeki tabakları rafa koyup bana döndü.

“Gayet iyiyim annem, askı da çıktı.” Gülümsemeye çalışarak kolumu yukarı kaldırdım.

“Sende bir hâller var yine de, hayır olsun.” Annem bilmiş bir şekilde başını bana doğru çevirip kaşlarını çattı.

“Aman anne, ne olsun, her zamanki şeyler işte.” Masanın üstünde duran elmalardan birini aldım.

Alt tarafı bana takıntılı olan psikopatın çocuğu varmış. Bir de unutmadan çocuğun annesi ile aynı sınıfta okuduk, tanışıyoruz. Üstelik sevgilim, o psikopatın bana tacize kalkıştığını bile bilmiyor. Benden bu kadar anne, her zamanki şeyler işte.

“Yeme elmayı, yıkanmadı onlar.” Annem ağzıma götürdüğüm elmaya baktığında, elmayı geri masaya bıraktım.

“Abimler daha gelmedi mi?” Evin sessizliğine karşı Seda’nın da sesi yoktu.

“Yok, gelmediler ama aradılar, öğleden sonraya kalmış işleri. Seda’nın annesine geçmişler geri, akşam gelirler,” dedi annem işi bittiğinde ellerini yıkarken.

“İnşallah bir şey yoktur.” Bardağa su doldurup içmeye başladım, bugün duyduklarımdan sonra içim yanmıştı.

“İnşallah. Damadım ne yapıyor?” Annemin sorusuyla su boğazımda kaldı. Öksürmeye başlayınca annem sırtıma vurdu.

“Helal kız.”

“Anne ne damadı, daha iki gündür görüşüyoruz.” Nefes aldığımda ters bir şekilde baktım. Bir yandan da Emre’yi böyle benimsemesi hoşuma gitmişti. Emre bunu duysa çiçek ve çikolatayla dayanır mıydı ki kapıya?

“Ne demek ne damadı? Çocuğa bugün gel desen, ailesiyle dayanır kapıya, ben onda o azmi gördüm. Tam ailemize yakışır damat, efendi, akıllı, çalışkan çocuk. Sen de çocuğun adı geçince ölüyorsun, seni alacak birini bulmuşsun işte bu sakarlıkla.” Annem elimde tuttuğum bardağı işaret etti.

“Anne senin kızın benim, hani eloğlu olan Emre hatırlatayım, belki unutmuşsundur. Ayrıca ne varmış, hiç de sakar değilim ben.” Gayet de annemi Emre’den kıskanıyordum şu an.

“Dedenin evini yakman da mı sakarlık değil kızım?” Annem bana alaycı bir şekilde bakıyordu.

“O kazaydı bir kere! Üstelik ev değil, sadece kanepe ve halının kenarı,” dedim inkâr ederek.

“Hangi akla hizmet benzinle soba yakmaya çalışıyorsun? Hadi yaktın diyelim, benzini bidonla niye döküyorsun? Hadi onu da yaptın diyelim, niye bidon tutuşunca kanepenin üstüne atıyorsun?” Annem başını iki yana sallayarak bu mu sakarlık değil demek istiyordu aslında.

“Anne, üstünden seneler geçmiş, açma şu konuyu.” Tamam, bunu yapmış olabilirdim.

“Geçen seneydi, babanın dedenlere aldığı koltuk takımının taksiti geçen ay bitti.” Annem tek kaşını kaldırıp iyice köşeye sıkıştırmıştı beni.

“O zaman ben bir şeyler hazırlayıp aç karnımı doyurayım, bu konuyu kapatalım anne, sen de aç mısın?” dedim dolaba yönelirken. Ne olmuş canım, sayemde yirmi yıl sonra yeni bir koltuk takımları olmuştu.

“Babanla yedik biz, bağ evi için konuşmaya gitti sahibiyle. Akşama ancak gelir. Sen yemeğini ye, ben de biraz uzanayım, erken kalktık bugün.” Annem içeriye giderken, “Tamam anne,” dedim arkasından.

Dolabı açıp ekmek arası atıştırmaya karar verdim. İlaç içmem gerekiyordu ve sabahtan beri bir şey yememiştim. Ekmeğimin arasına kahvaltılık bir şeyler koyup meyve suyu doldurdum ve aç karnımı doyurdum. Yemek vardı ama kahvaltı yapmadığım için ağır gelebilirdi. Yemeğimi bitirdikten sonra mutfağı toplayıp odama geçtim.

Valizim olduğu gibi duruyordu hâlâ. Nedense geri döneceğiz diye çıkartmamıştım içinden eşyalarımı. Zilin çalmasıyla annemin uyuduğunu bildiğim için odadan çıkıp kapıya açtım.

“Hoş geldiniz.” Abim ve Seda’nın içeri girmesi için kapıdan çekilip salona geçtim.

“Hoş bulduk,” dedi abim. Annem de zile uyanmıştı sanırım, yanımıza geldi.

“Oğlum, hayırlı haberin olsun inşallah.” Heyecanla konuştuğunda benim gibi bebeğin durumunu merak ettiğini biliyordum annemin.

“Hayır anne hayır. Gayet iyi, hiçbir sorun yok paşamda, bütün sonuçları temiz çıktı.” Abim gülümseyerek sevincini bizimle paylaştığında üstümüzden büyük bir yük kalktı.

“Abi çok sevindim.” Abime sıkıca sarıldığımda kolunun altına aldı beni.

“Erkek mi olacak yoksa?” dedi annem de abimin paşa demesiyle.

“Evet, torunun bizi çok uğraştırdı ama sonunda kendini gösterdi.” Abimin yüzündeki tebessüm son zamanlarda görmeyi unuttuğumuz bir şeydi. Şimdiyse mutluluğumuz katlanarak çoğalıyordu.

“Tebrik ederim yenge, çok mutlu oldum sağlıklı olmasına bebeğin.” İçten bir şekilde gülümsedim.

“Sağ ol Gamze.”

Onun da içinin rahatladığı belli oluyordu. Iğdır’daki hâli gelmişti gözümün önüne, ne kadar perişan hale gelmişti birkaç gün içinde. Sonuçta o da bir anneydi ve bebeği için endişe etmişti. Şimdiyse hepimiz rahat bir nefes almıştık.

“Hadi, güzel bir sofra hazırlayalım.” Annem de sevincini kutlamak istiyordu anlaşılan.

“Anne, gece uçağıyla dönüyoruz biz. Haşim Albay aradı, yarın göreve gitmem gerekiyor benim.” Abimin sözleriyle olduğum yerde durdum.

Bugün gidiyorduk, Emre’ye geri dönüyordum. Kalbim, aklım ve ruhum şu an sevinçten yerinde duramazken, bedenimi kontrol ederek gülümsemeyle yetindim. Sadece bir gün ayrı kalacaktım ve sonra yine birlikteydik.

“Ama oğlum yeni geldiniz daha,” dedi annem üzülerek.

“Seda uçağa bindiği için riski var anne. Bu hafta yedinci ayını dolduruyor. O yüzden gitmemiz gerek, zaten doktor izniyle binmişti uçağa, durumu acil olduğu için.” Abim annemin omzunu sıvazlayıp durumu açıkladı. Gitmek istemediğini anlıyorduk ama görev işin içine girince akan sular duruyordu.

“Sen de mi gidiyorsun Gamze?” Abimden umudunu kesen annem bana baktı bu sefer.

Normalde öldürseler gitmem derdim Emre hayatıma girmeden önce.

“Tabii ki gidiyorum anne, orada bir görevim var artık. Değil mi abi?” Abimin bana destek vereceğini bildiğim için rahatlıkla konuşmuştum.

“Evet anne, bir süre daha çalacağım kızını, gider gitmez derslere başlayacak.” Tahmin ettiğim gibi abim beni destekleyip göz kırptı.

Sonunda Emre ile görüşmek için bahane arayacak ve yakalanma korkusu yaşamayacaktım. Onun gözlerine her baktığımda kaygı yaşamayacak olmak ayrı bir mutluluktu benim için. Öğrencimle aşk yaşayacaktım, nedense bu düşünce beni gülümsetti.

“Ben bavulumu hazırlayım o zaman,” dedim normal bir şekilde.

“Tamam abim, hazırlan sen. Anne, sen de yemek için çok uğraşma, bir şeyler yer çıkarız, babamı ararım ben de.”

“Ben biraz uzanacağım,” dedi Seda odaya sıvışarak. Sanki burada kalsa annem ona iş yaptıracak.

Odama geçip önceki gidişimde öylesine hazırladığım bavulu şimdi özenle hazırlıyordum. En şık gömleklerimi, eteklerimi, pantolonlarımı aldım yanıma. Bu sefer riske girmeyip iki tane de şık elbise attım bavula. Ne olacağı bilinmezdi sonuçta. Aklıma ilaçlarım gelince onları da bavuluma koydum, tamamen hazırdım. Gülümseyerek bavulumu kapattım ve odadan çıktım.

“Anne, yardım edeyim.” Mutfağa girdiğimde annem tenceredeki çorbayı karıştırıyordu.

“Yemekler hazır, salatayı yap yeter.” Hızlı bir şekilde salatayı yapıp masayı kurdum.

Bedenimden önce ruhum kanatlanıp gitmişti çoktan Emre’nin yanına. Kalbim zaten oradaydı.

“Baban geldi.” Annem kapıdan gelen anahtar sesiyle konuştuğunda salatayı da masaya koyup babamın yanına gittim.

“Hoş geldin yakışıklı.” Vestiyere montumu asan babama sarıldım. Üç gündür buradaydık neredeyse ve babamı doğru düzgün görememiştim.

“Güzel kızım, hayırdır, ne bu neşe?” dedi babamda gülümseyerek.

“Biricik torunun gayet sağlıklıymış. Ayrıca cinsiyetini de göstermiş ama ben söylemem, abimden duy.” Neşemin sebebinin bir kısmını söylemiştim. Gideceğimizi öğrenince babam da biraz üzülecekti yeni geldiğimiz için.

“Çağır şu haytayı bakalım.” Onun da sevindiği gözlerinden belli oluyordu. Evdeki rehavet kalkmış, herkese bir rahatlama gelmişti.

“Yemek hazır baba, zaten çağıracaktım, sen ellerini yıkayıp direkt masaya geç.” Abimlerin odasına ilerledim. Annemin sevmediği bir şey varsa o da el yıkamadan sofraya oturmaktı.

“Abi yemek hazır.” Kapıyı tıklatıp seslendim.

“Geliyoruz.” Abimin seslenmesiyle kapıdan uzaklaştım.

Kendi odama geçip şarja taktığım telefonu aldım. Emre’den arama ya da mesaj yoktu. Yorucu bir gün geçirdiğini biliyordum. Ankara’dan İstanbul’a, oradan da Iğdır’a geçecekti. Döndüğümü haber vermeyip sürpriz yapmak istediğim için mesaj atmadım. Dinlensin istiyordum, hem de sevinçten ağzımdan bir şeyler kaçırırım diye konuşmak istemedim. Telefonumu odaya bırakıp mutfağa geçtim.

“Oturun hadi.” Annem abimler de gelince çorbaları koydu tabaklara.

“Gamze söylemedi, belli olmuş cinsiyeti.” Babam abime dönerek tek kaşını kaldırdı.

“Sen ne tahmin ediyordun baba?” dedim araya girerek.

“Sağlıklı olsun da fark etmez kızım ama içimden kız istiyordum. Kız evlat hayırlıdır, merhametlidir.” Gözleri şefkatle bakan babama gülümsedim.

“Maalesef babacığım, kız olamadığım için üzgünüm,” dedi abim, sesinden bariz olan kıskançlıkla. Tabii bunu bilerek dediğini biz de farkındaydık.

“Hadi oradan hayta.” Babam da gülerek takıldı abime. Annemle benim aramda nasıl bir iletişim varsa babamla abimin arasında da öyle bir iletişim vardı.

“Erkek olacak baba.” Seda ilk defa konuşarak gülümsedi.

“Bir Karademir daha geliyor desenize. Hayırlı evlat olur inşallah, sağlıcakla kucağınıza alın.” Babam her zamanki gibi iyi temennilerini dile getirdi.

“Amin baba,” dedi Seda da gülümseyip. Bu aralar ruh hâli çok değişkendi.

“İsim düşündünüz mü abi?” Seda’nın doğumuna iki ay gibi bir süre kalmıştı, ismini merak ediyordum.

“Seda’nın bir fikri var, kendisi söylesin.” Abim Seda’ya başını hadi der gibi salladı.

“Eğer izin verirseniz sizin adınızı koymak istiyoruz baba. Turan olsun dedik Cahit ile birlikte. Bu eve gelin geldiğimden beri elinizi hiç çekmediniz üstümüzden, hep destek oldunuz.” Seda’nın minnet dolu sözleriyle şaşırmadım değil.

“Sağlıcakla doğsun o zaman Turan Karademir,” dedi babam gözleri dolarken.

Seda söylediklerinde ilk defa bu kadar doğru ve haklıydı. Abim evleneceğim dediğinde annem ve ben o kadar çok karşı çıkmış, olmaz demiştik ki, abimle aramıza soğukluk girmişti. Bu onun hayatıydı elbette ama Seda’nın da ne mal olduğu ortadaydı ve annemle birlikte onaylamıyorduk.

Ama babam öyle değildi. Abimin kararına, sevgisine saygı duydu ve ‘Cahit seviyorsa bize laf düşmez. Kendi yaşayıp görecek’ demişti ve biz de bir daha bu konuyu açmamış, evlenirken de yanlarında olmuştuk.

Daha sonradan annem demişti ki, babamın bu kararı almasının en büyük sebebi abimin bizden uzaklaşarak daha büyük bir hatayı yapmasını önlemek istemesiymiş. Zamanla da babama bu konuda hak vermiştim. Abimin bizden uzak olup hata yapmasındansa yanında olmamız ve onu uyarmamız daha mantıklıydı.

Yemekler yendikten sonra saat sekiz olduğu için yavaştan hazırlanmaya başladık. Havaalanı trafiği yoğun olduğu için ve kontrollerde de zaman harcadığımızdan dolayı uçağa iki saat kala çıkmamız gerekiyordu.

“Gamze, sabah sen de benimle geleceksin askeriyeye. Sabah içtiması bitince askerleri ben gönderirim konferans salonuna. Ben yarın askeriyede olmayacağım, askerlerden birine söylerim seni eve geri bırakır.” Heyecanımı belli etmek istemesem de abimin sözleriyle kalp atışlarım hızlandı.

“Tamam abi, sen merak etme, ders kitaplarımı ve notlarımı da aldım.” Bavulumun yanında fazladan duran sırt çantamı gösterdim.

“Hadi biz gidelim artık,” dedi abim kalkarak.

Hepimiz kalkınca kapıda sıkıca sarılmalar ve kendinize dikkat edin sözleriyle ayrıldık evden. Taksi ile havaalanına geçmemiz de trafikten dolayı uzun sürmüştü. Telefonumu elime alıp Emre’ye mesaj attım.

‘İyi geceler Kurt’ yazıp gönderdim gülümseyerek.

“Neye gülüyorsun öyle?” Yanımda oturan Seda, hemen radarlarını açmıştı.

Hoş geldin Seda! Ben de diyordum nerede kaldın?

“Arkadaşlar bir şey atmış da ona güldüm.” Telefonu kapatıp cebime koydum.

“Göster ben de güleyim,” dedi ima ederek.

“İstersen kamerayı açıp verebilirim telefonu sana. Benim seni gördükçe gülesim geliyor çünkü hiç uğraşmayalım.” Sahte bir gülümsemeyle yüzüne baktım.

“Ya Cahit bana ne diyor?” Hemen ilkokul çocuğu gibi şikâyet et zaten.

“Seda.” Abim yandan bir bakış attı. Bu bakışı çok iyi biliyordum ve Seda da biliyordu ki sustu.

Gülümseyip arkama yaslandım. Bugün keyfimi bozmayacaktım çünkü beni bekleyen Kurt’a gidiyordum. Havaalanına geldiğimizde telefonuma baktım ama herhangi bir cevap yoktu. Biraz moralim bozulsa bile kendimi topladım, sonuçta görevliydi. Telefonları kapatıp bilet kontrolünden geçip uçağa bindik. Seda için doktordan özel izin almıştık uçağa binebilmesi için.

Uçak kalkınca içimdeki heyecan daha da arttı acaba Emre beni karşısında görünce ne yapacaktı?

Iğdır Havaalanı’na indiğimizde saat gece yarısı olmuştu bile. Yorgunluktan halsizce bir taksi durdurup eve geçtik. Gözlerim uykuyla uyanıklık arasında gidip geliyordu. Sabah çok erken bir saatte uyanmış ve yorucu bir gün geçirmiştim. Lojmanlara geldiğimizde kendimizi direkt eve atıp odalarımıza geçtik. Abim bavulumu yukarı çıkartıp, iyi geceler deyip gidince üstümü değiştirdim , kendimi yatağa attım.

“Gamze,” diye seslenen abim ile gözlerimi açtım, kapıyı tıklatmıştı.

“Abi.” Uykulu bir şekilde gözlerimi zorlukla açtım.

“Hadi prensesim, geç kalmayalım.” Abim kapının arkasından bir kez daha seslendiğinde saate baktım.

“Geliyorum abi!” Hemen yataktan kalkıp bileğimdeki tokayla saçlarımı topladım.

Heyecanla valizimi açıp içinden siyah, bacaklarımı saran kumaş pantolon, üstüne de beyaz, şifon bir gömlekle yine siyah uzun bir ceket çıkarttım. Askeriye olduğu için biraz daha ciddi bir giyim tarzı seçtim ilk gün için. Aşağı kata inip ütüyü aldım ve az da olsa bavulda kırışmış olan kıyafetlerimi ütüleyip giydim. Saçlarımı sıkı bir atkuyruğu yapıp yüzüme biraz renk versin diye hafif bir makyaj yaptım. Hazır olunca aşağı indim, abim beni bekliyordu.

“Ben kahvaltıyı orada yapıyorum normalde ama ikimize tost yaptım bugünlük.” Abimin tostu efsane olurdu.

“Harikasın sen abi.”

Kaynayan suyla kahveleri de bardaklara koyup abimle birlikte hızlı bir şekilde kahvaltı yaptık ve evden çıktık. Yanıma ders notlarımı da almıştım.

“Bugünlük sabah boşluğu olduğundan, bir de tanışma faslı diye erken gidiyoruz. Normalde dersler öğlenden önce olacak. Haşim Albay ile saatleri boşluklara göre belirleyip bir çizelge yapacağız sana. Unutma Gamze, dikkatini çeken bir şey olduğunda direkt bana gelip söylüyorsun.” Abim bir kez daha beni uyardığında derin bir nefes aldım.

“Tamam abi, merak etme, gözüm hepsinin üstünde olacak.” Özellikle birinden hiç ayrılmayacak.

Askeriyeye geldiğimizde abim beni kendi odasında bırakıp içtima için çıktı. Yarım saat sonra bir asker gelince birlikte konferans salonuna ilerledik. Elimde ders notlarıyla bir süre durdum kapıda. İçeriden gülüşme sesleri geliyordu, kapıyı yavaşça açıp içeri girdiğimde bütün sesler kesildi ve bakışlar bana döndü. Askerlerin arasında onu bulduğumda hafifçe gülümsedim.

“Merhaba.”

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız lütfen.

Loading...
0%