Yeni Üyelik
42.
Bölüm

41. Bölüm

@deeindeniz

Emre'den

Mutfağın kapısını kapatıp az bir aralık bıraktım ve karşımda bekleyen yedi hıyara döndüm. Hepsi elini kolunu nereye koyacağını bilmiyordu, normalde kahkahalarla gülerdim bu hallerine ama çok sinirlenmiştim.

"Ne yapıyorsanız siz?" dedim gözlerimi hepsinin üstünde gezdirerek.

"Vallahi kötü bir niyetimiz yoktu. Sadece sizi öyle güzel görünce baktık," dedi Ercan mahcup bir şekilde.

"Ercan bir de utanmadan baktık diyorsun, ben o kızı gözümden sakınıyorum!" dedim sinirime hakim olamayarak.

"Emre, sakin ol, üstünüzü örttüm zaten," dedi Semih beni sakinleştirmeye çalışarak.

"Al Sema'yı gel lan o zaman! Yatın bir şuraya da biz de altı erkek dikilip bakalım, unutmadan üstünüzü de ben örterim," dedim yaptığı savunmanın yanlışlığını yüzüne vurarak.

"Haklısın, ayıp ettik," dedi Uğur kabul ederek.

"O kızın utandığını benim kadar iyi biliyorsunuz. Siz oradayken uyandığını düşünün, altı tane erkek başında bekliyor!" dedim sessiz ama sinirlice onlara doğru. Hepsi başını eğmişti ama ben Gamze'yi gözümden bile sakınırken, onlar da bunu bildiği hâlde böyle davranmaları ağrıma gitmişti.

"Ne yapıyorsunuz lan! Kendinize gelin artık," dedim sesimin yüksek çıktığını fark edip biraz daha sessizce devam ettim.

İçeriden gelen çarpma ve kırılma sesiyle bakışlarım aralık olan kapıya döndü. Kapıyı hızla açarken salona doğru baktım. Gamze kırılan cam parçaları içinde, gözlerini kapatmış bekliyordu. Üstünü giydiği için çoktan uyandığını anladım. Yanakları gittikçe kızarırken, yavaşça gözlerini açtı ve bakışlarımız buluştu.

"Elim çarptı," dedi masum bir şekilde omuz silkip.

"Önemli değil güzelim," dedim. Daha çok ayağına cam batmaması benim için önemli olandı.

"Semih, git süpürgeyi getir," dedim arkadaki Semih'e seslenerek.

"Ben gitmeliyim," dedi Gamze telaşla.

"Sakin ol, kıpırdama, cam kırıkları her yere saçılmış," dedim mutfaktan bir adım çıkarak. Semih de benden sonra çıktı ve arka odadaki süpürgeyi alıp geldi.

"Merhaba Gamze Hocam," dedi Semih başıyla selam verip.

"Merhaba," dedi Gamze belli belirsiz bir sesle.

"Fişi git tak mutfağa. Söyle içeridekilere, kafasını kapıdan çıkartan bir daha kafam var demesin," dedim Semih'e bakarak.

"Bari hocanın yanından yapma," dedi gözleriyle dudaklarını ısırmış bir şekilde bize bakan Gamze'yi işaret ederek. Kızın utandığını anlamak için bakmaya bile gerek yoktu.

"Yürü git lan," dedim elindeki süpürgeyi alıp. Semih mutfağa gidip kapıyı arkasından kapattı. Derin bir nefes aldım ve fişi taktım.

"Bana ver sen süpürgeyi, zaten benim etrafımda kırıklar," dedi Gamze elini uzatarak süpürgeyi isterken.

Süpürgenin ucunu ona doğru uzatıp düğmesine bastım. Gamze cam kırıklarını süpürdükten sonra kapattı süpürgeyi. Elinden süpürgeyi alıp arkadaki boş odaya bıraktım.

"Hadi seni bırakayım," dedim daha fazla utanmasını istemediğim için.

"Emre, gidersem çok kızacak mısın onlara?" Gamze bana tereddüt ederek baktı.

'Ne kızması, burunlarından getireceğim!' demedim tabii ki.

"Yok Gamzeli'm, kızar mıyım hiç?" dedim gözlerimi kısarak.

"Nedense hiç inanmadım. Hadi git çağır şunları da oturalım bakalım. Yerli Hulk'a da söyle bir çay demlesin içelim. Misafirine böyle mi davranıyormuş?" Gamze üstündeki montu çıkartıp geri koltuğa bıraktı.

"Nasıl yani, kızmadın mı onlara?" dedim şaşırarak. Benim bildiğim Gamzeli şu an kaçma derdine düşmüş olmalıydı, ki zaten kaçarken yakalanmıştı.

"Aslında düşününce onlara da hak veriyorum. Merak ediyorlar aramızdakileri, seni çok sevdikleri belli. Onlar konuşurken uyumuyordum, sadece görsünler istemedim beni. Biraz da utandım sanırım ama şimdi bunun saçma olduğunu düşünüyorum. Sevdiğim adamın kollarında olmaktan neden utanayım ki?" dedi yüzündeki eşsiz gülümsemeyle.

Ah be Gamzeli'm, her gün daha çok âşık oluyorum sana!

"Biri Semih mi dedi?" diye mutfaktan sesi geldi kendinden önce.

"Semih, çay suyu koy," diye seslendim, bir anda Gamze'yi kendime çekip sıkıca sarıldım ve şakağından öptüm.

"Ne güzel kadınsın." Kollarımın arasında başını göğsüme saklamıştı.

"Gelelim mi?" dedi bu sefer Ercan.

"Onları mutfakta unuttuk ya," dedi benden hemen ayrılıp.

Utanmıyorum diyordu ama üstündeki çekincenin de farkındaydım. Sırf bizim aramız bozulmasın, onlara karşı sert davranmayayım diye gitmekten vazgeçmişti. Bildiğim hâlde buna müdahale etmiyordum, herkesin Gamze'nin bendeki yerini görmesini istiyordum.

Bir tek bana Gamzeli'ydi, bir tek ona Zümrüt Gözlü'ydüm. Geri kalan herkes Kurt'un öfkesini görmek istemezdi.

"Gelin hadi," dedim içeriye doğru.

Yüzümdeki gülümseme ciddi bir ifadeye dönüşürken, Gamze'nin benden uzaklaşmasına izin vermeyip elinden tuttum ve onu biraz önce uyduğumuz koltuğa oturtturdum. Yanına da ben oturdum ve içeriden teker teker geldiler.

"Otursanıza," dedi Gamze başları önde duran tayfaya bakıp. Gülmemek için kendini tutuyor gibiydi. Bana baktıklarında başımla koltukları işaret ettim.

"Hocam, özür dileriz," dedi Sercan, sözlerimden sonra hatalarını anlamışlardı büyük ihtimalle. Gamze biraz utansa da başını dik tutup cevap verdi.

"Sizinle bir oyun oynayalım. Herkes biliyordur bu oyunu; görmedim, duymadım, bilmiyorum. Abime biz söyleyene kadar bu oyunu oynar mısınız?" dedi rica ederek.

Aslında Gamze söylemese bile tayfadan kan çıkar, sır çıkmazdı.

"Hocam emin olun kimseye söylemeyiz," dedi Uğur ciddi bir şekilde.

"Çay suyunu koydum. Neyi söylemiyoruz?" diye gelip oturdu Semih.

"İşta komitanumla Gamze Hocamizum yavuklu olduğuni," dediğin de Dursun, hepimiz kendimizi daha fazla tutamayıp gülmeye başladık.

"Cahit Komutan'ıma ne zaman söyleyeceksiniz?" dedi Sercan. Ortamda sessizlik oluşunca, Gamze'nin de gerildiğini hissettim.

"Gamze, Ankara'ya gittiğinde bir anlaşma yaptık. Iğdır'a döndüğünde Cahit abi ile konuşacaktık. Biliyorsunuz gizli saklı iş yapmayı sevmem," dedim durumu açıklayarak. Ben de bunu söylemeyi çok istiyordum ama daha dün dönmüşlerdi ve Cahit abi şu an görevdeydi.

"Emre," diye fısıldadı Gamze hafifçe bana. Ona yaklaşıp kulağıma fısıldaması ile daha da gerildim. "Gediz biliyor ve abime bizden önce söylerse ne olacak?" dedi endişeli bir şekilde.

"Merak etme Gamzeli'm, abin göreve gitti, yarın gelecek. Seda'ya haber verdi, sen dersteydin," dedim yumuşak bir şekilde.

Abisini ne kadar çok sevdiğini biliyordum ve Cahit abi de Gamze'ye çok düşkündü. Bu yüzden araları bozulsun istemiyordum.

"Görevi sorsam söylemezsin değil mi?" dedi Gamze gözlerime bakarak.

"Maalesef güzelim ama tehlikeli değil, için rahat olsun" dedim tebessüm ederek.

Görev devam ederken herhangi bir bilgi akışının başkasına aktarılması kesinlikle yasaktı. Özellikle görevdeki kişinin ailesine söylenmezdi çünkü arada telefonla bile konuşulsa deşifre olma ihtimali vardı.

"Ben de istiyorum," dedi Sercan bir elini yüzüne dayamış bize bakarken.

"Ne istiyorsun?" Ercan ona yandan bir bakış attı.

"Aşk istiyorum oğlum, ne olacak?" dedi Sercan içini çekerek.

"Sen düzenli olarak âşık oluyorsun zaten. Senin sorunun âşık olabilmek değil ki âşık kalabilmek." Ercan sırıtarak göz kırptı Sercan'a.

"Siz asıl bombayı duymamışsınız oğlum," dedi Semih gülerek.

"Hayırdır, ne bombası?" Gamze magazin haberi bulmanın sevinciyle atıldı.

"Bizim Gediz'de vardı bir hâller ya hani, siz de soruyordunuz, meğerse bizim albayın yeğeni Özge yok mu, onunla fanfinifon... Çaktınız siz olayı," dedi Semih imayla.

"Öhö öhö," diye öksürmeye başlayan Gamze'nin sırtını sıvazladım. Semih mutfaktan su getirip bardağı uzatınca beklemeden içti.

Yaa Gamzeli Hanım, dün attığımız yalanlar, bugün boğazımızı tırmalar.

"İyi misin?" diye sordum öksürüğü durunca.

"Gıcık yaptı," dedi sessiz bir şekilde.

"Bak sen Gediz'e, yere bakan yürek yakan çıktı iyi mi?" Bu duruma ilk tepki Sercan'dan geldi. Gamze'nin sessiz kalması üzerine dikkat çekmemek için konuştum.

"Kimden duydun?" dedim o ortamda ben, Gamze ve Cahit abi vardı sadece. Bu üç kişiden de çıkmayacağına göre, kim söylemişti acaba?

"Cahit Komutan'ımın eşi Seda Hanım demiş Cem'in eşi Cemre'ye. Komşular onlar, evleri karşılıklı. Cem ile konuşurken laf arasında dedi o da bana," dedi Semih omzunu silkip.

"Ah Seda ah, yaktım bu sefer seni," dedi Gamze sadece benim duyabileceğim şekilde.

"Yalnız o kız panter gibi, Gediz'i yer vallahi," dedi Ercan da gülerek.

Yese de biz de kurtulsak!

"Vallahi ben Emre Komutan'ıma yürür diye düşünüyordum. Yılbaşı gecesi bir an yanınızdan ayrılmamış diyorlar," diyen Sercan ile gözlerimi ona diktim. Gamze de yanımda kıpırdanırken rahatsız olduğunu anladım. Yedim seni oğlum bu sefer!

"Şimdi sıçtın işte," diye mırıldandı Semih yanındaki Sercan'a.

"Sercan sen uykuyu sevmiyordun zaten. Bu haftaki gece nöbetleri iki gün arayla senin," dedim boşboğazını açmasının bedeli olarak.

"Sercan hissettin mi?" dedi Uğur gülerek.

"Oğlum öyle girişi bırak Sercan'ı, hepimiz hissettik. Adam nasıl soktu lan?" dedi Ercan gülerek.

"Çayı demledim," dedi Semih.

"Ben doldururum," dedi yerinden Gamze fırlayarak. Kız arkasına bakmadan kaçmıştı resmen. Boynundan itibaren kızardığına da emindim. Bu hâli bende gülümseme etkisi bırakırken, ciddi ifademi bozmadım. Sert ifadeyle diğerlerine baktım.

"Bir daha pot kıran olursa nefesini tutsun çünkü başka yerden nefes almaya başlayacak." Askeriyede kala kala iyice unutmuşlardı bir genç kızın yanında nasıl konuşulması gerektiğini. Adamların aralarında geçen muhabbeti bir kız duysa zaten bir daha yüzüne bakmazdı.

"Hay ben sizun ağzunuza fişki sokam. Hocam da utandu kaçtu," dedi Dursun da ayıplayarak.

"Geliyorum," dedi Semih telefonu çalınca kalkıp yan odaya geçerken.

Gamze elindeki çay tepsisiyle gülümseyerek geldi ve elindeki tepsiyi ortadaki sehpaya bıraktı. Yanıma oturunca saçları bir ara yüzüme değdi ve enfes kokusu ciğerlerimi doldurdu.

"Çayını almayacak mısın?" dedi gülümseyerek.

"Alacağım," dedim önümdeki bardaktan çay kaşığını çıkartarak.

Çayı şekersiz içmek gibi bir alışkanlığım vardı. Gamze ise bardak küçükse iki kaşık büyük ise üç kaşık şeker atardı. Herkes çayını alıp yeniden yerleşti yerine. Mobilyalar Semih'e göre olduğu için rahatlıkla sığdık.

"Aranızda sözlü nişanlı olan yok mu?" dedi Gamze, sonra da yüzünü buruşturdu. "Biraz yaşlı teyzeler gibi oldum ama kusura bakmayın," dedi dudağını ısırarak.

"Kendinize arkadaş arıyorsunuz galiba hocam ama maalesef Semih ve Dursun hariç hepimiz sapız," dedi Sercan gülerek.

"Benum da belli deyil. Ah ah nazli," dedi Dursun içini çekerek.

"Geçen istemeye gidecekler diyordun, ne oldu o iş?" dedim ben de. Dursun'u severdim, gerçekten de karakterli bir insan ve iyi bir askerdi.

"Bizumki takmiş çifteyi, ha buradan Dursun dişinda geçan olursa fururum demuş. Eee tabii kimseler da gelmemuş," dedi Dursun buruk bir gülümsemeyle.

"Kaçıralım mı kızı?" diye yanımdan bir ses gelince gözlerim şaşkınlıkla Gamze'ye döndü. Bütün tayfanın ağzı açık kalmıştı.

"Hocam ha bana Nazli'yi kaçır, dile bendan ne dilersen," dedi Dursun heyecanla.

"Gamze heveslendirme şu lazı," dedim ben de. Dursun'un inadı tuttu mu kimse önüne geçemezdi sonra.

"Ben ciddiyim. Birbirlerini seviyorlar, ailesi mecbur affedecek. Araya senle abim de girerse olur bu iş. Tabii önemli olan kızın da kabul etmesi," dedi Gamze planını çoktan yaparak.

"Nazli dünden razi," diyen Dursun ile gülmeye başladık.

"Gamze Hocam gerçekten ciddiyse ben de varım," dedi Semih ilk katılan olarak yanımıza geldiğinde. Telefon konuşması pek iç açıcı geçmemişti anlaşılan, normalde gülerek atlardı bu habere ama suratı asıktı.

"Ben de varım," dedi Ercan da elini kaldırıp.

"Kambersiz düğün olmaz," dedi Sercan da destek çıkarak.

"Arkanızı kollayacak biri gerekiyor, beni de sayın," dedi Uğur da bu birliğe katılarak.

"Sen abinden nasıl izin alacaksın Gamze Hanım?" dedim tek kaşımı kaldırıp.

"Çok kolay, abimin haberi olmadan gidip geleceğim. Abimin görevde olduğu bir günü seçeriz, Seda zaten yokluğumu bile fark etmez," dedi omzunu silkip.

"Yalnız Haşim Albay hepimize izin vermez." Doğru bir noktaya parmak basmıştı Uğur. Mantıklı sorular ve yanıtlar hep ondan çıkardı.

"Ben izin alırım," dedi Gamze rahat bir şekilde. Bu kadar rahat olması garip geldi. Haşim Albay ile iki üç kez görüşmüşlerdi ve bu kadar samimiyetleri var mıydı diye düşündürüyordu.

"Aslansun hocam," dedi Dursun sevinçten yerinde duramazken, Gamze'ye sarılmak için öne atıldığında elimi önüne koydum.

"Hop hop, ağır gel, hatta hiç gelme. Yoksa topal Dursun'u bekleyen bir Nazlı olacak bu gidişle," dedim geri bas uyarımı yaptıktan sonra. Dursun geldiği gibi geri yerine oturdu.

"Oğlum ne aslanı, kurt onlar kurt," dedi Semih de gülerek.

Gamze yanımda gülerken, sıkıca sarılmamak için tuttum kendimi. Nasıl da güzel gülüyordu, yanağındaki iki gamzesi kendini belli ederken gülümsedim. Ben sarılırdım da annemin nazar oğlum nazar dediği geldi aklıma. Gözleri göz değildi ki adamların.

"Senin düğün ne zaman kısmetse?" dedi Ercan, Semih'e dönüp.

"Kısmetse yaz sonu inşallah. Haziran gibi yüzükleri takalım, Eylül gibi de düğün olsun diyoruz," dedi Semih tebessüm ederek. Bu durgun halleri ona yakışmıyordu, altında bir şey vardı ya hayırlısı bakalım.

"Çok sevindim," dedi Gamze gülümseyerek.

"Sema da ilkokul öğretmeni. Meslektaşsınız yani hocam," dedi Semih. Daha önce bu kadar bahsetmemişti ama hepimiz konuştuğu biri olduğunu biliyorduk.

"Ne güzel, tayinini almakta zorluk çekmezsiniz yaz tatilinde düğün olursa," dedi Gamze de çayının son yudumunu alarak.

Evet, her hareketini izliyordum.

"Özel bir kolejde görev yapıyor. Evlenmemizi bekliyor, bu sene girecek KPSS'ye."

"Ben kalkayım artık, saat geç oldu," dedi Gamze ayağa kalkarak. Saat dokuz olmuştu.

"Tamam, hadi çıkalım," dedim ben de kalkıp.

"İyi akşamlar." Gamze tayfaya dönüp tebessüm etti.

Bir kez daha hayran olmuştum bugün ona. Aslında bugün kaçıp gitseydi yarın onların yüzüne zar zor bakardı. Böylesi daha iyi olmuştu. Hatta Dursun'a kız kaçırma planı bile yapmıştı!

Evden çıktıktan sonra arabaya geçtik ve lojmanlara doğru yola çıktık. Hava akşam olmasıyla biraz daha soğumuştu. Yerlerdeki kar artık kalkmış, yerini sulu bir çamura bırakmıştı. Gamze'nin kansızlığı olduğu için daha çabuk üşüdüğünü bildiğimden klimaları açıp sıcak havanın içeri dolmasını sağladım.

"İyi misin Gamzeli'm?" dedim düşünceli, durgun hâline.

"Gediz ve Özge meselesi canımı sıkıyor. Eğer ikisinden biri duyarsa üstümüze gelmekten çekinmezler. Haşim Albay'a bu konunun gitmemesi lazımdı. Eğer abime sorarsa bittim demektir," dedi Gamze, aklından geçenleri söyleyerek.

"Ben yarın konuşurum Cem'le, kimlere söylemiş başka sorarım. Bizimkilere de söylerim Gediz'e bir şey belli etmezler," dedim güven vererek. Üzülmesini, kırılmasını istediğim en son kişiydi Gamze.

Gerekirse onun için üzer, kırardım.

"Acıkmışsındır, hadi gel şurada bir şeyler yiyelim," dedim sağa çekip.

Gamze ile birlikte içeri geçip üst kattaki yerlerine oturduk. Yemeğimizi yedikten sonra Seda için de paket yaptırdı Gamze. Hesabı ödememe izin verdi ama yaptırdığı paketin ücretini kendi ödedi. Seda için tek kuruş harcamaya değmezmiş. Ne kadar sevmese de yengesini, merhamet ve vicdan vardı Gamzeli'de. En çok da buna vurulmamış mıydım sanki? O kış gününde tanıştığımızda bile aç kalan hayvanları düşünüyordu.

"Haşim Albay çizelgeyi verince bana da gönder. Bakalım kaç gün kaç saat göreceğim seni askeriyede," dedim evinin önüne geldiğimizde. Askeriyede olmasını istemiyordum, ilk günden yavşamak için atak yapanların önünü kesmiştim ama aramızdakiler duyulana kadar yine birileri cesaret edebilirdi.

"Emredersiniz komutanım," dedi asker selamı verip gülerken.

"Emir değil rica ama zorunlu bir rica Gamzeli'm," dedim arabayı park ederek.

"Gidip Seda'nın ifadesini alacağım daha. Bakalım abim bu yaptığını duyunca ne olacak." Sinirlendiğini anlamıştım ama karışmayacaktım. Bu bizi gerçekten de zor duruma düşürebilirdi.

"Nasıl istiyorsan öyle yap Gamzeli'm ama kendini üzme." Saçlarına dokunma arzuma karşı gelemeyerek elimi saçlarının arasına daldırdım. Biraz şaşırsa da geri çekilmedi, tebessüm etti.

"Ben gideyim artık. Görüşürüz," dedi.

"Bir şeyi unutmadın mı?" dedim tek kaşımı kaldırıp. Etrafına şöyle bir bakındı benim saf sevgilim. Sonra da başını iki yana salladı. "Gel buraya," dedim, kendime biraz çekip her zaman yaptığım gibi şakağına öptükten sonra saçlarının o güzel kokusunu içime çekti. Kolları belimi sardı, başını hafif bana doğru kaldırdı. Yüzünde utangaç bir gülümseme vardı.

"Sıra bende," dedi ve başını gömdüğü boynuma bir tüy kader hafif bir öpücük bıraktı. Tenimden geçen ürpertiyle içim titredi.

"Ah ah Gamzeli, yakıyorsun yine beni," dedim sızlanarak. Hemen geri çekildi ve dudağını ısırıp aceleyle, "Görüşürüz," deyip indi arabadan. Arkasından gülümseyerek baktım.

Eve girdiği anda arabayı çalıştırıp, iki arka blokta olan kendi evime geçtim. En kısa zamanda Cahit abi ile konuşup Gediz meselesini de halletmem gerekiyordu. Gamze'nin bir de bu konu yüzünden üzülmesini istemiyordum.

Kuzey konusunda üzüldüğü belliydi ama Gediz'de baba olacak tip kesinlikle yoktu bana göre. Ceyda denen kızda da bir tuhaflık vardı. Eğer Gamze onunla görüşmeye devam eder ve zarar görürse elimden ne Gediz ne de kardeşi kurtulurdu.

Eve girdiğimde boş ve sessiz ev beni karşıladı. Oysa biraz önce Gamze'nin yanındayken hayat doluydu her yer. Derin bir nefes alıp kamuflajın üstünü çıkarttım, askıya astım.

Her ihtimale karşı artık evi düzenli tutuyordum. Gamze'nin eve ilk geldiğindeki hâliyle bir daha karşılaşmasını istemiyordum, ki Gamzeli'm eleştirmek yerine bir de kalkıp temizlemişti her yeri.

Ne de güzel yakışıyordu evime, mutfağıma, kalbime.

Üst kata çıkıp üstümü değiştirdim. Gamze ile uyuyunca uykumu almıştım, daha dinç hissediyordum. Bizimkilere de kızmıştım ama derslerini aldıklarından ve Gamze'nin de daha fazla utanmaması için bu konuyu kapatacaktım.

Elimin altındaki ipek gibi saçları gelince aklıma, iç çektim. Şimdiden özlemiştim, arasam, yengesinin başında olduğunu bildiğim için konuşamayacaktı.

Sevdiği hâlde bunu saklayanları gerçekten anlamıyordum. Neden sevdiğin hâlde sevgini, ilgini göstermek yerine saçma sapan bir oyuna baş vuruyorlardı ki? Sevmek, yürek ve bilek işiydi. Sevdiğinin, sevginin arkasında durmayacaksan, boşuna yormayacaksın kimseyi.

Gamze için en başından beri düşündüğüm tek şeydi ciddi bir ilişkiydi. En kısa zamanda Cahit abi ile de konuşup niyetimi açıklayacaktım. Telefonum çalıp annemin aramasıyla bekletmeden açtım hemen.

"Nasılsın oğlum?" dedi açar açmaz. İlk önce sağlığımı sorar, sonra diğer konulara geçerdi.

"İyiyim anne, siz nasılsınız?" dedim tebessüm ederek.

"Biz de iyiyiz oğlum, seni çok özledik. Her sene izin alır gelirdin kışın on gün, bu sefer gelmedin," dedi annem özlemle karışık sitem ederek.

"Bakalım anne, bu sefer tek gelmeyebilirim," dedim ima ederek.

"Arkadaşların da mı gelecek annem?" dediğinde benden umudu kestiğini anladım.

"Yok, sana gelin gelecek," dedim gülerek. Aradan geçen zamanda endişeyle, "Anne," dedim. Hışırtı oluşunca kaşlarım çatıldı, telefonu kapatıp yeniden arayacaktım ki babamın sesini duydum.

"Oğlum, ne dedin de kadına kal geldi?" Gülerek derin bir nefes verdim.

"Gelin getireceğim sana dedim baba. Annem o kadar kesmiş benden ümidi," dedim başımı iki yana sallayıp.

"Ben şu kadını rüyada olmadığına ikna edeyim bir, hadi hayırlı olsun oğlum. Annen kendine gelince zaten sabaha kadar bırakmaz seni, kimdir nedir diye," diyen babamla ikimiz de güldük.

"Tamam baba, iyi geceler." Telefonu kapatınca salondaki koltuğa uzanıp televizyonu açtım. Çok geçmeden telefon çalınca annem sanıp hemen açtım.

"Anne, hemen kendine geldin bakıyorum gelin lafını duyunca," dedim ki karşıdan ses gelmedi. Telefonu kendimden çekip arayana baktım. "Gamze," dedim dilimi ısırıp.

"Sen annene benden mi bahsettin?" dedi zar zor çıkan sesiyle.

"Aslında tam olarak değil, tam konuşuyordum ki kadına kal geldi," dedim gülerken.

"Emre bunu yüz yüze konuşuruz, sana ihtiyacım var," demesiyle gerildim.

"Bir şey mi oldu?" dedim yerimden kalkarak.

"Bu Seda beni öldürecek. Canı karpuz çekmiş, kolu kopmuş gibi salya sümük ağlıyor. Dayanamıyorum artık, abim görevde, seni de aramak istemedim ama bebeğe bir şey olacak diye korktum," dedi tedirgin bir şekilde.

"Tamam, sen montunu al çık, ana yolun kenarında gece on ikiye kadar açık manavlar var, oraya sorarız. Bazıları getiriyor seralardan, buluruz umarım," dedim askılıktan montumu alırken.

"Abimin arabası burada, aslında ben de giderdim ama buraları bilmiyorum, kaybolurum diye endişe ettim," dedi mahcup bir şekilde.

"İki dakikaya oradayım güzelim." Kamuflajın cebinden arabanın anahtarını aldım.

Telefonu kapatınca evden çıkıp arabaya bindim, iki dakikaya dediğim gibi gelmiştim. Kapının önünde beni bekleyen Gamze duraksamadan arabaya bindi. Yüzünde sinirli bir ifade vardı. Yengesi çok kızdırmış olmalıydı. Sessizce arabayı çalıştırıp yola çıktım.

"Biliyor musun, sen olmasan sanırım çoktan Ankara'ya dönmüş olurdum. Hatta abimle geri gittiğimde dönmezdim. Bir gün elimde kalacak bu kız," dedi sinirle.

"Sakin ol güzelim. Bu arada gerçekten üzgünüm benim yüzümden Kötülükler Kraliçesi'ne katlandığın için Gamzeli Prenses," dedim yumuşaması için.

"Dalga geçme." Tebessüm etmesiyle başardığımı da anladım.

"Hay Allah," dedim yola devrilmiş kütüğü görünce. Rüzgâr biraz fazla esince çürümüş ağaçlar yollara ara sıra devrilirdi.

"Geri dönelim, yapacak bir şey yok," dedi Gamze de içini çekerek. Evde Seda ile yüz yüze gelmek istemediği belliydi.

"Gelirken bir ara yol vardı, oradan çıkabiliriz belki," dedim arabayı geri vitese takıp.

Ara yola girip ilerlediğimiz yol ancak tek araba sığacak kadar dardı. Köy yollarına benziyordu ve oldukça ıssızdı. En sonunda normal bir yola çıktığımızda biraz daha hızlı sürdüm. Yolun sonu ikiye ayrılınca sağ tarafa döndüm, ana yol sağda kalıyordu.

"Emre, doğru yolda olduğumuzdan emin misin?" dedi Gamze tekrar topraklı yola çıktığımızda.

"Navigasyonu açsana bir bakalım," dedim en sonunda.

"İnternet çekmiyor, hatta daha kötüsü telefon çekmiyor." Gamze endişeyle telefonun ekranını gösterdi.

'Tak' diye bir ses gelince arabayı durdurdum. Tekrar çalıştırdığımda ilerlememesiyle kaşlarım çatıldı. Arabadan inip arka tarafa yöneldim. Gamze de arabadan inip gelince sıkıntıyla ona baktım.

"Çamura batmış tekerler, buradan çıkmaz bu araba," dedim.

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız lütfen.

 

Instagram : DeeinDeniz

 

Loading...
0%