Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@deeindeniz

Hemen bir adım geriye doğru atıp dengemi kurdum ve Emre'nin kollarının arasından çıktım. Arada kaçamak bakışlarla Emre'ye bakıyordum. Beni iki kere düşmekten kurtarmıştı. Kerem gelmese daha ne kadar o durumda kalırdık bilmiyordum.

"Söyle?" dedi Emre Kerem'e dönerek.

"Kapıyı açtı Seda Hanım, diyecektim." Gözleri benimle Emre arasında gidip gelirken konuştu Kerem.

"Tamam, gidelim," dedi Emre bana bir bakış atıp.

"Teşekkür ederim, siz olmasaydınız az kalsın düşüyordum." Yerdeki demlik altını aldım elime. Buz gibiydi hava ve gerçekten üşümüştüm. Hasta olmamam gerekiyordu çünkü bu evde bana bakacak birisi yoktu.

"Önemli değil, dikkatli olun hanımefendi," dedi uyarır bir tonda. Gamze'den hanımefendiye dönmüştük yine. Gözlerimi devirip küçük adımlarla ön tarafa doğru ilerledim. Arkamdan geldiğini botlarının yere vuruş sesinden biliyordum. Üstündeki askeri kamuflaj bile farklı ve havalı duruyordu.

"Kapıyı çaldık ama açan olmadı, ben de köpek seslerini duyunca bakmak istedim. Korkuttum sanırım sizi." Senden değil, o sırada köpeklerden korkuyordum ama senin de payın oldu.

"Evet, sular donmuştu, ben de açmak için sıcak su döküyordum. Köpekler havlayınca zaten korkmuştum." Evin kapısına gelince aralık olan kapıyı itip botlarımı çıkarttım. Vestiyerde duran kedili panduflarımı giydim. Emre bir bana bir panduflarıma bakıp dudaklarını ısırdı. Komik gelmişti galiba.

"Aslında sular kesildi. Hava çok soğuk olduğunda donmaması için bir saat kadar su verilmiyor şebekelere," dedi öksürerek sesini ciddileştirip.

Ah Seda ah, başıma bunlar hep senin yüzünden geliyor. Ne vardı komşuyu arayıp 'Suyunuz akıyor mu?' diye sorsan da beni rezil etmesen? Ama yok, illa bir şey açacak başıma. İçeriye girdiğimizde Kerem salonda ayakta bekliyor, Seda koltukta oturuyordu.

"Hoş geldin Emre," dedi Seda. Tanıdığına artık emin olmuştum Emre'yi. Kerem'i tanımıyordu ama Seda.

"Hoş buldum yenge. Komutanımın acil işi çıktı, benden rica etti. Müsaitseniz arızalı peteğe bakacaktık." Emre durumu açıkladığında Seda yerinden bile kıpırdamayıp beni işaret etti.

"Tabii, Gamze sen gösterirsin. Ben biraz halsizim, odaya geçeceğim," dedi Seda. Tabii bütün işi bana yıkmak için kaç. Yanımda dursan incilerin dökülür.

"Tamam yenge," dedim surat asarak. Şimdi, hayır sen de gel, desem ayıp olacak. Bu kadar da düşüncesizlik olmaz. Tanımadığım kişilerle normalde yalnız kalmaktan hoşlanmam, Kerem'i tanıyor olmasam Emre'ye de abimin güvendiğini bilmesem kabul etmezdim.

"Üst katta oda," diyerek merdivenlere ilerledim. Önde ben, benim arkamda Kerem sonra da Emre çıktık merdivenleri. Koridorun başında durduğumda Emre'yle karşı karşıya geldim. Benim arkamda Kerem yok muydu? Bu adam nasıl bu kadar sessiz hareket ediyor? Kerem neden kızgın gözlerle Emre'ye bakıyor? Derin bir nefes alıp bütün sorularımı bir kenara bıraktım, odaya girdim.

"Bu petek," dedim cam kenarındaki peteği işaret ederek. Kerem elindeki alet çantasıyla peteğin yanına ilerledi. Peteğin vanasını açtığında pıs diye bir ses çıktı. Sanki boş hava çıkıyormuş gibi.

"Komutanım, hava birikmiş içinde uzun süre açılmadığı için, ondan ısınmıyor petek. Her kış açılmadan önce havasının alınması gerekiyor," dedi Kerem. Arada bana baktığını da seziyordum ama kapının yanında kollarımı bağlamış, yere odaklanmıştım.

"Tamam, havasını al o zaman. Yardım edilecek bir şey var mı?" diye sordu Emre.

"Vananın altına tutmak için bir bezle bir leğen de lazım, su gelince yere akmasın." Kerem'in cevabıyla odadan çıkmak için bahane de bulmuştum.

"Ben getiririm." İkisi de cevap veremeden hemen odadan çıkıp aşağı mutfağa indim. Elimi kalbimin üstüne koydum.

"Neden bu kadar hızlı atıyorsun ki?" Derin bir nefes alıp dolaptan orta boy bir leğen, çekmeceden de temiz bir bez aldım. Yavaş ve sakin adımlarla üst kata çıktım. Seda odasına gitmişti, ortalıkta görünmüyordu.

"Getirdim," dedim odaya girip elimdeki bez ve leğeni Kerem'e uzatırken.

"Teşekkürler Gamze." Ben daha ağzımı açmadan odayı Emre'nin sert sesi doldurdu.

"Sen ne hakla ismiyle seslenirsin! Komutanının ailesinden birisine herhangi biri gibi seslenemezsin. Baba ocağı değil, asker ocağı burası asker!" Ben bile bağırışıyla yerimden sıçradım.

"Emredersiniz komutanım!" dedi Kerem asker selamı vererek. Kaşlarım çatılırken Emre'ye doğru döndüm.

"Kerem aileden zaten. Ankara'dan aile dostumuz olurlar. Ayrıca Gamze dese ne olacak?" dedim ben de sesimi yükselterek. Asla birilerinin üstünlük taslamasından hoşlanmazdım.

"Burada kaç tane asker var biliyor musunuz hanımefendi? Biri aile dostunuz çıktı, peki diğerleri? Bu rahatlığı onlara verirseniz rahatsız olan taraf sonunda siz olursunuz," dedi Emre, biraz gücenmiş şekilde ses tonunu düşürmüştü.

Cümlelerini yumuşattığında da anlamıştım, çok daha sert bir üslup kullanabilirdi ve söylediklerinde sonuna kadar haklıydı. Kerem ile tanışıyorduk ama hiç tanımadığım birinin benimle samimi bir şekilde konuşmasını da istemezdim sonuç olarak.

"Ben özür dilerim, düşüncesizlik ettim ama Kerem'in suçu yok, sonuçta onunki de alışkanlık," dedim Kerem'i savunarak. Sonuçta o da bilemezdi bizim tanıştığımızı.

"İşine devam et asker." Emre söylediklerime karşı başka bir şey dememişti.

"Emredersiniz komutanım."

Kerem alet çantasından su anahtarını çıkartıp vanaya sabitledi. Leğeni de tam altına yerleştirdi. Ne kadar sıkarsa sıksın milim kıpırdatamadı. En sonunda yanından gelen oflama sesiyle Kerem başını kaldırıp baktı.

"Komutanım, çok eski borular, paslanmış. Açılmıyor." Bir hayli zorlamıştı kendini Kerem. Emre yanına ilerledi ve elini uzattı. Su anahtarını alıp, "Bir de ben deneyeyim," dedi.

Vanaya sabitlediği anahtar gırç sesiyle biraz açıldı ama o da bayağı güç kullanıyordu. Gerilen kol kasları kamuflajın üstünden bile belli oluyordu. Durup nefeslendi ve daha kuvvetli asıldı, en sonunda borunun çatırdamasıyla kırılması bir oldu. Daha ne olduğunu anlamadan üstümüze kaynar su fışkırmaya başladı.

"Çok sıcak!" diye bağırdım.

"Yandım!" dedi Kerem de.

"Ahhh!" diye inledi Emre, en yakın o olduğu için direkt eline gelmişti.

Hepimiz kaçacak yer arıyorduk. Odanın ortasında sanki bir şelale vardı da sıcak su akıyordu. O telaşla Emre ile çarpıştık ve kollarımdan sıkıca tuttu yine. Sırılsıklam olmuş üstümüzdeki elbiseler tamamen yapışmıştı. Saçlarımızdan sular damlıyordu. Zümrüt gözleri iyice kısılmış, dikkatli bir şekilde bakıyordu bana. Geri çekilip beni serbest bıraktı.

Odaya baktığımda akan su duvarlara çarpıyordu artık. Kerem boruyu kapatmaya çalışsa da bir türlü başaramıyordu. Emre alet kutusunu açıp aceleyle içini karıştırdı. Bulduğu kerpeten ile borunun ağzını bükerek suyun daha fazla ilerlemesini durdurdu.

Merkezi sistem olduğu için kapatacak vana da yoktu. Yerler ıslanmış, biz ise denizden çıkmış gibi sırılsıklam olmuştuk. Oda sauna gibi buhar içinde kalmıştı. Şu hâlimiz tam rezillikti.

"Aaa şu hale bak, her yer batmış." Seda'nın sesini duyunca kapının önünde eli ağzında durduğunu gördüm. Sinirim zaten üstümdeydi bir de bu eklenince ben de sinirle cevap verdim.

"Sen git en iyi yaptığın işi yapıp uyu! Ben temizlerim buraları!" Sanki bilerek yapmışız gibi davranması çileden çıkartıyordu beni.

"Ben ne dedim şimdi?" dedi gözlerini doldurarak. Bir de ağlamasını hiç çekemeyecektim. Kırıcı bir şey söylemek üzereydim ki Emre araya girdi.

"Sen dinlen yenge, biz hallederiz burayı."

Seda bana sinirle bakıp arkasını döndüğü gibi gitti. Hem gelip yanımda durmuyor hem de laf ediyordu. Çok meraklıydım bozuk peteğine sanki. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım.

"Sakin olun, hallederiz şimdi. Yerdeki suyu almak için bir şeyler var mı?" diye sordu Emre bana bakarak. Anlayışlı biriydi, beni bu durumda bırakmamıştı en azından.

"Aşağıya bakayım, bir şeyler bulurum." Odadan çıkıp ıslak panduflarımı çıkarttım. Aşağı inip vestiyerden terlik aldım üçümüz için. Kendi terliklerimi giydim hemen çoraplarımı çıkartıp. Sonra da banyodan vileda, kuru bez ve çekpası aldım. Yukarı çıkıp odaya geri döndüm.

Terlikleri verirken ıslanmış yeşil çoraplarına bakıyordum. Kurallar gereği donlarına kadar yeşil giyiyorlardı. Bu bende gülümseme isteği uyandırırken yanağımın içini ısırdım. Şimdi yüzlerine karşı gülmek de ayıp olurdu. Nedenini sorsa ne diyecektim ki?

"Terlik getirdim, çoraplarınızı çıkartın isterseniz. Bir de vileda ve çekpas var," diyerek yere terlikleri bıraktım. İkisi de çoraplarını çıkartıp ceplerine koydular ve terlikleri giydiler. Yerdeki halıfleksleri Kerem kaldırıp balkona astı. Ben paspas yaptım, Emre de çekpasla suyu topladı. En sona nemli yer ve yorgun biz kaldık.

"İki tane bez getirmiştiniz, onunla yerin nemini de alalım," dedi Emre.

"Gerek yok ben hallederim, yoruldunuz zaten." Tamir için gelip temizlik yapmışlardı resmen.

"Nemli kalırsa kabaran parkeler şişer. Abine masraf çıkar, zaten petek kırıldı," dedi Emre. Haklılık payı olduğu için aşağıdan getirdiğim bezi uzattım. Kerem ise içeri girmişti balkondaki halıları asma işini bitirip.

"Kerem, sen aşağı in ısın biraz, az kaldı zaten." Emre, Kerem'e bakarak söylediğinde gerçekten de üşümüş ve yorgun görünüyordu Kerem.

"Emredersiniz komutanım!" deyip bana doğru baktı. Sanki kal dememi istiyor gibiydi ya da ben yanlış anlıyordum. Daha sonra bir şey demeden çıktı.

Biz de elimizdeki bezlerle diz çökmüş yerleri iyice kuruluyorduk. Nemli kalan son bölgeye Emre ile aynı anda eğilince kafamız çarpıştı ve bir nefeslik mesafede gözlerimiz buluştu.

Loading...
0%