@deeindeniz
|
"Leyla, dur bir dinlesene!" Adımlarımı hızlandırırken elimdeki çantamı sıkıca tutuyordum. Arkamdan gelen İbo'nun kafasına patlatmama minicik bir adım kalmıştı. Ne benim hayır dememden ne de abimin dayaklarından uslanmamış peşime takılmaya devam etmişti. "Fazla naz aşık usandırır bak." Ulan ben senin şimdi gelmişini geçmişini sevmez miyim! "Senin nazına da sana da" diyerek arkamı döndüğüm gibi elimdeki çantayı kafasına indirdim. Sinirden gözüm dönmüşken elleriyle başını korumaya çalışıyor ama başarısız oluyordu. "Dur lan! Kafamı yardın kafamı!" İbo geriye dogru kaçtığında çantamı indirip yüzüme gelen saçlarımı geriye doğru çektim. "Bir daha takıl peşime bak gör evinizi basıp Niyazi amcaya söylemiyor muyum?" Babasından ödü kopuyordu İbo'nun bu zamana kadar abim araya girdiği için kulağına gitmemişti ama ben de artık bıkmıştım. Biz aynı yaştaydık İbo'yla ilkokulu beraber okumuştuk. Sonrasında lisede ayrılmış farklı mesleklere yönelmiştik. Bu senenin başında üniversiteyi bitirip döndüğünde sürekli karşıma çıkar olmuştu. Eski günlerin hatırına birkaç kez ayaküstü sohbet etmiştim ama baktım ki konu başka yerlere gidiyor sohbeti kesmiştim. Böyle karşıma çıkmaya başladığında da abim yakalamış sonra Allah ne verdiyse dalmıştı. Başta dur falan dedim ama baktım dinsizin hakkından imansız geliyor geçip köşeme oturdum. "Söyle, babamın kulağına giderse senin babanın da kulağına gider. Abin bu zamana kadar niye söylemedi sanıyorsun." Pişkin pişkin konuştuğunda yüzünde arsız bir gülümseme vardı. Yüzümün giderek kırmızının tonlarını almaya başladığını hissederken bu sefer kalıcı bir hasar bırakmak için abimin hep yanımda bulundurmamı istediği biber gazını çantamda aramaya başladım. Saçlarım yüzüme dökülürken bir yandan da küfür ediyordum. "Bekle İbo sen bekle ben sana şimdi babayı göstereceğim." Elime geçen küçük şişeyi sevinçle avucuma hapsedip çantadan çıkarttım. "Ne oluyor burada?" Duyduğum sesle panik olurken şişenin üst kısmındaki püskürtme düğmesine bastım. Şaşkınlıkla önümde duran adama baktığımda dudaklarım aralandı. Gözlerini sıkıca kapatmış, bir adım geriye çekilmişti. Gözlerini açtığında içlerinin kızardığını gördüm. "Asaf abi" dedim telaşla hâlâ havada tuttuğum biber gazını aşağıya indirerek. "Çok özür dilerim." Çantamdan çıkarttığım su şişesinin kapağını açıp ona uzattım. Boyu bir hayli uzun olduğu için sprey ona fazla ulaşamamıştı ama etkilendiği de belli oluyordu. "Ah be Leyla! Sokağın ortasında yapılacak iş mi?" Suyu büyük avucuna döküp gözlerinin altına sürdü. "Kusura bakma Asaf abi. Hepsi o İbo'nun yüzünden." Su şişesini bana doğru uzattığında aldım mahcup bir şekilde. "Hâlâ takılıyor mu o it peşine. Beni görünce ortadan kayboldu." Kaşları çatıldığında başımı salladım onaylayarak. "Abim kaç kere dövdü akıllanmıyor. Bu arada kusura bakma abi hoş geldin diyemedim." Gülümsemeye çalışırken biber gazını çantamın içine attım geri. Kenan Asaf Boztepe. Abimin yakın arkadaşlarındandı aynı zamanda Üsteğmen rütbesiyle askeriyede doktor olarak görev yapıyordu. Abimse Polislikten yana kullanmıştı tercihini. Bir de üçüncüleri vardı Birkan abi, lise de edebiyat öğretmenliği yapıyordu. Lise sonda gittikleri dershanede tanışmışlardı ben o zaman liseye daha yeni başlayacaktım. Abimle aramızda beş yaş vardı. Ben bir sene erken gittiğim için okula arada sınıf farkımız dörde inmişti. Asaf abi ve Birkan abi arada bize abimi almak için kapıdan uğrar ya da annemin çağırdığı günler yemeğe gelirlerdi. Son zamanlarda herkesin işleri yoğun olduğu için görmemiştim ikisini de. Zaten abimi bile zar zor görüyordum. "Ben konuşurum onun anlayacağı dilden. Size gidiyorum hadi araba şurada." Gösterdiği yere baktığımda yine arabasını değiştirdiğini fark ettim. Asaf abi aileden zengindi her sene arabasını değiştiriyordu ve her arabası bir öncekinden daha güzel oluyordu. Arabaya doğru adımladığımda kilitleri açtı. Yolcu koltuğuna oturduğumda derin bir nefes aldım. Arabayı daha yeni almış olmalıydı içerisi araç parfümü kokuyordu. Mahallenin girişinde olduğumuz için eve gitmemiz çok uzun sürmedi. Otobüsten inip güzel havayı değerlendirmek isteyip biraz yürümek istemiştim. Karşıma İbo çıkana kadar her şey yolundaydı. "Ne yaptın atanma işini?" Asaf abi evin önünde arabayı durduğunda kontağı kapattı. "Pazartesi başlıyorum inşallah. Taşrada olacağım şimdilik hatta abime soralım diyordum ben de Asaf abi sen biliyorsundur. Bayındır'da olacağım sen oranın doktorunu belki tanıyorsundur." Arabadan indiğimizde bahçe kapısını açtım. "Bayındır mı?" diye sorduğunda tek kaşı yukarı doğru kavisle kalkmıştı. "Evet, Bayındır" dedim onaylayarak. Kısa bir süre önce mezun olmuştum ve atanma bekliyordum. Ne kadar Polis olmak istesem de aileye bir polis yeter diyerek istememişti annem. Yüreği ağzında abimi beklediği hallerini bildiğim, yaşadığım için bir adım geri atmama neden olmuştu. İlgimi ikinci seçeneğe yönelttim ben de ya tıp okuyacaktım ya da polis olacaktım. Doktorluğa puanım yetmedi ama hemşire olarak yerleşmiştim. Daha sonradan Askeri Hemşire olmak için başvuru yaptım ve belgelerimi aldım. Tabii bizimkilere bunu son senemde söylemiştim. Evde büyük bir kavga kopmuştu babam okulu bırakmama kadar getirmişti olayı çünkü binlerce erkeğin içinde olacaktı kızı ve bu ona göre değildi. Abim beni alıp gitmekle tehdit edince ancak ikna olmuştu. Özellikle son zamanlarda diken üstünde, dikkatlice yaşıyordum hayatımı abime rağmen babamın gözü hep üstümdeydi. "Ben de Bayındır'a başladım dört ay önce. Aynı yerde olacağız demek." Düşüncelerimi bölen Asaf abinin sesiyle elim kapı zilinde kaldım öylece. Asaf abi rahatça kurduğu cümlenin ardından telefonuna bakarken önüme dönüp zili çaldım. Anahtarım vardı ama yanımda başka birisi olduğu zamanlarda ki gibi zili çalmıştım. Birkaç dakika sonra kapı abim tarafından açılmıştı. Beni gördüğünde yüzünde oluşan tebessümle kollarının arasına girdim. Sekiz gündür görevdeydi, çok özlemiştim. "Abi, neden haber vermedin geleceğini?" Kollarının arasından çıkmazken sitem ederek söylemiştim sözlerimi. "Sabaha karşı bitti görev ben geldiğimde evde kimse yoktu Leylam." Sıcacık ses tonunu duyduğumda huzuru hissettiğim abimin omuzuna başımı yasladım. Yıkılmaz dağımdı abim benim. Kırık kanadımı, yaralı tarafımı saran baba bildiğimdi. Babamın göstermediği şefkati, sevgiyi, ilgiyi üstüme titreyerek verendi abim. Benden beş yaş büyüktü ama her zaman küçük bir kız çocuğuymuşum gibi ilgilenirdi. Beni büyütüp, bu yaşıma getiren, her zaman arkamda duran, zora düştüğümde sarıldığımdı. "Hoş geldin kardeşim sen de." Abim boşta kalan elini Asaf abiye uzattığında el sıkıştılar. "Hoş buldum Gökhan. Leyla'dan alabilirsem seni bir mevzu hakkında konuşacağım." Yüzünde tebessümle bize bakan Asaf abi bu halimizi bildiği için yadırgamadı. Onun da benden iki yaş küçük bir kız kardeşi vardı ama yurt dışında okuduğu için görüşemiyorlardı bildiğim kadarıyla. "Olur, çardağa geç geliyorum." Asaf abi başını sallayıp arkasını döndü ve yan taraftaki çardağa doğru ilerledi. Abim ayakkabılarını giyerken ben de içeriye girip kapıyı kapattım. Özel bir konuydu sanırım konuşacakları. Çantamı vestiyere bırakıp mutfağa doğru ilerledim. Annem evde yoktu, teyzemin torunu olmuştu ona gözün aydına gitmişlerdi. Babam da birkaç saate evde olurdu. Her akşam yedide yenen akşam yemeklerinde herkes sofrada olmak zorundaydı. Abim görevi gereği bazı günler bize katılamıyordu. Geçirdiğim sekiz gün abimsiz daha zordu. Telefonumu çıkartıp üniversite de tanışıp arkadaş olduğum Ece'ye mesaj attım eve geldiğime dair. Birlikte buluşup kahve içmiştik, annesi aradığında apar topar kalkıp gitmişti. Mesajımı görmediğinde bir sorun olduğunu düşünüp aradım ama yanıt alamadım. Mutfak penceresinden çardağa bakarken abim ve Asaf abiyi konuşurken izledim. Abimin kaşları çatıktı, bu halini genel de Emniyette onu ziyarete gittiğimde görürdüm. Asaf abiyse biraz önce gördüğümün tersinde bir ifadeyle oldukça huzursuz görünüyordu. Aralarındaki problemi ya da sorunu bilmiyordum ama umarım bir an önce aşarlardı. Camın önünden çekilip akşam yemeği hazırlamaya başladım. Asaf abiyle aynı yerde çalışmak hem rahatsız edici hem de rahatlatıcı bir histi. En azından yanımda yanlışlarımı bana gösterecek birisi olacaktı bir yandan da abimin arkadaşı olacağı için gergin olacaktım. Abimle bu konuyu henüz konuşmamıştık. Akşam yemeğinden sonra anlatırdım. Asaf abi gittikten sonra abim içeriye girmiş oldukça düşünceli bir şekilde mutfak masasının kenarında duran sandalyelerden birisine oturup camdan dışarıya bakmıştı. Ben yemekleri hazırlarken durgunluğu karşısında daha fazla dayanamamış tencerenin altını kısıp karşısına oturmuştum. "Abi, kötü bir şey mi var?" Başını bana doğru çevirdiğinde gözlerinde gördüğüm keder mi hayal kırıklığı mı tam olarak anlamamıştım. "Asaf'la ilgili, boş ver. Sen anlat bakalım neler yaptın bugün?" Konuyu değiştirdiğinde deşmemem gerektiğini anlayıp geri çekildim. "Ece'yle buluştum bugün kahve içtik. Bu arada abi yemekten sonra söylerim diyordum ama aklıma gelmişken söyleyeyim. Asaf abiyle birlikte aynı askeriyede çalışacakmışız. Sen biliyor muydun Asaf abinin de Bayındır'da görev yaptığını?" Yüzümde gülümseme oluşurken abimin ifadesi şaşkınlığa bulandı. "Asaf ne zaman geçmiş Bayındır'a? En son Uğurlar'daydı." Kendi kendine söylenirken yemeğin kaynama sesiyle yerimden kalktım. "Dört ay olmuş geçeli. Eve gelirken karşılaştık İbo'yu hak yoluna göndereyim derken az kalsın Asaf abi gidiyordu. Sen şu İbo'yu birkaç gün nezarethaneye misafir etsen iyi olacak abi. Bu sefer bende sabır falan kalmadı sıkacağım o cücük boynunu." Hatırladıkça tepeme çıkan sinirimle elimdeki kaşığı salladım. "Çok kızmış demek benim Leylam, sen söyle yeter gülüm ben çökerim onun tepesine." Abim gülerken biraz önceki halinden daha iyi görünüyordu. Onu neyin bu kadar huzursuz ettiğini merak ediyordum ama isteyerek anlatmadığı sürece asla laf çıkmazdı ağzından. Bekleyip görecektik artık. Akşam yemeği hazır olduğunda abim salatayı yapmıştı. Salata konusunda onun üstüne kimseyi tanımazdım. Üniversite okurken bir ara restonranda çalışmıştı eli lezzetliydi arada bizi şımartıp kebap yapardı. Zil çaldığında kapıyı açmak için mutfaktan çıktım. Annemle babam birlikte dönmüştü, babam eve gelirken annemi de almış olmalıydı. "Hoş geldiniz" dedim kenara çekilerek. "Hoş bulduk kızım." Annemin elindeki ekmek poşetini aldım. Babam elini, yüzünü yıkamak için banyoya doğru gittiğinde annemle mutfağa geçtik. Abim kalkıp anneme sarıldığında benim gibi annemin de abimin gelişinden haberinin olmadığını öğrenmiş oldum. Zaten abimin geleceğini bilse bir yere gitmezdi. Annem benim gibi habersiz olmaktan hoşnut olmayıp sitem etmişti. Abim, anneme sırnaşarak bana anlattıklarını tekrar söyledi. Babam gelince birlikte masaya geçip oturmuştuk. Yemeğe başladığımızda her akşam olduğu gibi sessiz bir şekilde sürdürdük yemeğin bitişini. Babamın mobilya dükkanı vardı. El işçiliğiyle yapılan ahşap mobilyalar özel siparişler için hazırlanıyordu. Yanında bizim mahalleden çalışan dört kişiyle işletiyordu, orta gelirli bir aileydik. "Baba" dediğinde abim, babam sandalyesini çekmiş masadan kalkmak üzereydi. Çok fazla diyolog kurmadıkları için bende çatalımı bırakıp geriye yaslandım. "Söyle." Babamın her zamanki kalın ses tonunu duyduğumda gözlerimi abime çevirdim. "Leyla'nın ataması Bayındır'a çıktı. Ehliyeti var nasılsa araba alacağım Leyla'ya. Haberin olsun." Abim sakince konuşurken ben şaşkınlıkla kalmıştım. Abim bana araba mı alacaktı? Beni ehliyete yazdırdığında ileride araba bakarız diyordu ama bu kadar çabuk olacağını düşünmüyordum. Abim kendi arabasını dört yıl önce almıştı. Görevde olduğu zamanlar evde durduğu için ben kullanıyordum. Ama bu son görevinde şehir dışına çıktığı için arabayı da götürmüştü. Babamın tepkisini merak ederken izin vermeyeceğini düşünmüştüm. "Asaf da Bayındır da çalışıyor. O getirir, götürür Leyla'yı." Babam Asaf abinin nerede çalıştığını biliyordu, bu şaşılacak bir şey değildi ama abim bile dört aydır öğrenmemişken bilmesi işte bu garipti. "Elimizde imkan varsa niye ele minnet edelim? Asaf benim kaç yıllık arkadaşım bile olsa olmaz baba. Leyla kendi başına gidip, gelebilir kimseye ihtiyacı yok. Sakın Arif amcaya konuyu açayım deme ben varken kimseye laf düşmez." Masadan kalkan abimle son sözünü söylemişti. Arif amca, babamın arkadaşıydı. Abim bir gün eve Asaf abiyle geldiğinde konu konuyu açmış babasının Arif amca olduğunu öğrenince babam doğasından asker arkadaşını tanımıştı. Otuz sene önce birlikte Diyarbakır da askerlik yapmışlardı. Arif amca da Asaf abiden öğrenip babamın dükkanına gelmişti. Beraber balığa çıkar, tavla oynar arada dışarı çıkarlardı. Asaf abi ve abim kadar araları iyiydi. Abim masadan kalkıp gittiğinde kısa bir sessizlik oluştu. Gerginlikle başımı öne doğru eğip tabağımdaki yemeğe baktım. Yine benim yüzümden karşı karşıya gelmişlerdi. Abim bana sorsa araba ister misin diye gerek yok derdim çünkü her zaman olduğu gibi babamla karşı karşıya geleceklerini bilirdim ki öyle de olmuştu. "Gökhan!" Babamın yüksek çıkan sesiyle irkildim. Abim evin kapısını çarpıp çıktığında nefesimi tuttum. Babam ayağa kalktığında gözleri benim üstümdeydi. "Gözüm görmesin çık git odana." Sözleriyle hızla ayağa kalkıp mutfaktan çıktım. Dolan gözlerimi sıkarak odama girip kapıyı kapattım. Annemin yükselen sesini duyduğumda sırtımı kapıya yasladım. Yirmi üç yaşına girecektim iki ay içinde ama hâlâ babamın karşısında küçük bir kız çocuğuydum. Abim olmasa arada daha fazlasını söyleyeceğini de biliyordum. İçimi çekip sakinleşmeye çalıştım. Oturduğum yerden kalkıp bir kitap seçtim. Yatağıma oturup aklımı dağıtmak için okumaya başladım. Abim o gece eve geç saatte geldi. Kapıyı açtığımda yüzünde hüzünlü bir tebessüm vardı, ikimize kahve yaptım. Abi, kardeş sessizce oturmuştuk. Sonraki günlerde abim bana araba bakarken ilk çalışma günüm gelip çatmıştı. Çantamı hazırlayıp kendimi son kez kontrol ettim. Kahverengi tonlarındaki saçlarımı yukarıdan toplamıştım. Üstümdeki asker yeşili hemşire üniformam ela gözlerimle uyumlu duruyordu. Derin bir nefes alıp içimdeki heyecanı bastırmaya çalışsam da mümkün değildi. Ayakkabılarımı giyip kapıyı yavaşça kapattım. Bahçe kapısını açtığımda Asaf abinin arabasına yaslanmış dururken gördüm. Beni fark edince başını kaldırıp baktı. Babam yine abime rağmen Asaf abinin babası Arif amcayla konuşmuştu demek ki. "Günaydın" dedim bir şey söylemek için. "Günaydın Leyla, seni ben götüreceğim." Arabanın kapısını açtığında haklı olduğumu anladım. "Asaf abi sana da zahmet oldu teşekkür ederim." Yan taraftaki kapıyı açıp bindim. "Aynı yere gidiyoruz zaten ne zahmeti." Arabayı çalıştırdığında yola çıkmıştık. Radyoda kısık sesli bir müzik çalarken emniyet kemerimi takmış yolu izliyordum. Kırk beş dakika süren yolculukta şehrin dışına çıkmıştık. Buraya kadar gelmek için iki otobüs değiştirmek gerekiyordu ki onlarında saatleri vardı. Askeri bölge olduğundan oldukça ıssız bir alandaydı. Asaf abi bana iş ve işleyiş hakkında bilgi verirken ben de merak ettiğim konularda soru sormuştum. İçeriye girerken nizamiyede kimlik kartını göstermişti. Ben de kimlik kartımı bugün alacaktım. Arabayı park ettiğinde birlikte indik. Bahçesi çok genişti, yan yana duran binaların birleşimiyle büyük bir alana ev sahipliği yapıyordu askeriye. "Bir de Leyla" dediğinde Asaf abiye doğru dönüp cümlesinin devamını bekledim. "Bana abi deme" dedi. |
0% |