Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@deeindeniz

Leyla

3 Gün Önce

Odamın içinde çaresiz bir şekilde dolaşırken gözlerim hazırladığım ve henüz açmadığım bavula kaydı. Annemin durumu iyiye gitse de onu tek başına bırakamazdım. Ben gidersem evde yine büyük bir kavga çıkacak ve annem belki de bu sefer dayanamayacaktı. Çaresizliği iliklerime kadar hissediyordum.

Bir yanda sürekli kavgalarımızda arada kalan annem diğer yanda özgürlüğüm. Ne pahasına olursa olsun gideceğim dediğim evden annemin canı için bir adım atamıyordum.

Kapının çalmasıyla annemin uyuduğunu bildiğim için hızla odamdan çıkıp aşağıya indim. Kapıyı açtığımda karşımda elinde bir buket çiçekle Kenan'ı gördüm.

"Hoş geldin" dedim içeri girmesi için kenara çekilerek.

"Hoş buldum, aniden geldim kusura bakma." Elindeki çiçeklerle içeriye geçtiğinde birlikte solana girdik.

"Sorun değil, iyi oldu geldiğin." Tek başıma düşünmekten kafayı yemek üzereydim.

"Gül teyze nasıl oldu?" Çiçekleri bana uzattığında elinden aldım.

"Daha iyiye gidiyor, stresten uzak durması gerekiyor. Daha yeni bir kriz atlattığı için özellikle dikkat etmemiz gerekiyor." Çiçeklerin sarıldığı kağıdı açıp salondaki boş vazoya koydum. İçine sürahiden su ekleyip yemek masasının üstüne bıraktım. İşim bitince Kenan'ın karşısına geçip oturdum.

"Sen nasılsın?" Başımı kaldığımda gözleri yüzümden gezindi, kaşları hafifçe çatılmıştı.

"Yorgunum, hiçbir şey yapamıyorum." Sanki bu soruyu bekliyormuş gibi gözlerim dolarken bütün yorgunluğumla birlikte dağılmış gibiydim.

"Leyla" dedi Kenan oturduğu yerden kalkarak.

Yanıma oturduğunda masanın üstündeki peçeteyi alıp akmaya başlayan gözyaşlarımı sildi.

"Çok yıprandım, çok bunaldım dayanamıyorum artık Kenan. Korkularım üstüme üstüme geliyor ama ben hiçbir şey yapamıyorum." Hıçkırığım dudaklarımdan kurtulurken göğsüm sarsıldı.

Bir an sonra hissettiğim sıcaklık bana sarılmasıydı. Elleri omuzlarımı sararken başımı göğsüne yaslayıp ağlamaya devam ettim. Abim dışında Ece dahil kimseye bu denli kendimi bırakmamış, göstermemiştim. Öyle çiçekli günlerim, açık mavi bulutlara yüklediğim hayallerim yoktu benim. Her zaman kara bulutlar etrafımda dolaşıyor, yağmur yağdırmaya bekliyordu.

"Ben elimden geldiğince yanında olacağım Leyla. Senin arkadaşın, dostun olarak istediğin sürece elimi uzatacağım." Sakin ses tonuna yayılan o naiflik incitmekten korkar gibi ses tonu içime çektiğim nefesle biraz olsun rahatlattı beni.

"Ne oluyor burada?" Babamın bağıran sesini duyduğumda hemen Kenan'ın kolları arasından sıyrıldım.

Elinde evin anahtarıyla kapının girişinde duruyordu. Yüzünde yine sert bir ifade oluşurken öne doğru adımladı. Annem hasta olduğundan beri zili çalmaz, anahtarla gelirdi. Öyle çok dağılmıştım ki kapının sesini bile duymamıştım.

"Bir şey yok Turgut amca, Leyla annesine çok üzülmüş sadece." Kenan ayağa kalktığında önümde durdu.

"Ulan sana evlen dedim ortalığı yıktın şimdi de eve almış kollarına mı atlıyorsun! Şerefsizlik yapacaksan benim evimde yapamazsın!" Üstüme doğru geldiğinde oturduğum yerden ayağa kalktım.

Gözlerim kapısı kapalı olan annemin odasına kaydı. Kalbim korkuyla atarken annemin uyanmamasını diledim.

"Bana bak amca dedik saygı duyduk ileri gidiyorsun. Sen hiç mi Leyla'yı tanımıyorsun? Ben bu eve senelerdir girip çıkıyorum bir kez olsun başını kaldırıp da bakmadı, onun şerefi senden benden fazladır." Kenan'ı ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Bağırması bile kullandığı ton öyle sertti ki babam bile geri adım attı.

Kenan'ın kolunu tuttum daha fazla sorun çıkmamasını istiyordum. Babam o gittikten sonra bana yine bağırıp çağıracaktı ama onun da bu işe karışmasını istemiyordum. Kenan'ın babasıyla, babam arkadaş olduğu için onun da ailesiyle karşı karşıya gelmesi çok kötü olurdu. Ne kadar iyi birisi olsa da Akif amca da disiplinli, kuralları olan bir adamdı bildiğim kadarıyla.

"Evden dışarıya bir adım dahi atmayacaksın! Anneni düşünüyorsan kırıp dizini oturacaksın. Bir adım dahi atarsan şu kapıdan kıyametin olurum senin annenin de sebebi olursun." Nefret bürümüş gözleri sinirden kızarmışken burnundan soluyordu. Arada Kenan olmasa beni fırlatıp atacak gibiydi.

Annemin zayıf noktam olduğunu biliyordu, anneme bir şey olursa kendimi asla affetmezdim. Abim artık babamı tutamıyordu, onun bile bu nefrete gücü yetmiyordu. Annem iki çocuğunun da babası tarafından böyle hırpalandığını bir kez daha görürse bu sefer kalbi dayanmazdı.

"Bunların hiçbiri olmayacak. Ne Leyla'ya bir daha böyle konuşacaksın ne de ona karışacaksın. Leyla işine gidip gelecek, dışarı çıkacak istediğini de yapacak sen de hiçbir şekilde karışmayacaksın." Babamın üstüne doğru yürüdüğünde tuttuğum kolu ellerimin arasından kaydı.

"Sen kim oluyorsun da karışıyorsun?" Kenan ve babam arasında mesafe kalmadığında Kenan ona yukarıdan bakıyordu.

"Leyla'yla evleneceğim sen de tek kelime bile etmeden rahat bırakacaksın kızı." Bana doğru döndüğünde göz göze geldik. "Yarın akşam annemi, babamı alıp geleceğim Leyla'yı istemek için."

 

Şu An

Parmağımdaki yüzüğe baktığımda Kenan'ın taktığı ana geri döndüm. Kabul etmiştim, başka bir çarem olmamasına karşı ona güvenmiştim. Abim ne kadar karşı çıkıp onaylamasa da Kenan'la birlikte ona karşımıza alıp konuşmuştuk. En sonunda gönülsüzce de olsa onay vermişti.

"Bu yüzük benim özgürlüğüm" dedim sonunda Yaman'a baktığımda. Parmağımdaki yüzük beni bağlamıyordu aksine özgürlük veriyordu.

"Özgürlüğün demek." Ses tonundan hiçbir şey anlamasam da gözlerindeki deniz yine fırtınalıydı.

"Peki, ben sorumun cevabını alabilecek miyim?" Nişanı mı atmıştı yoksa karşısındaki kişi mi vazgeçmişti?

"Yüzük, artık dönmesi imkansız olan birisine söz verdiğim için parmağımda duruyordu. Ben sözümü tuttum" dediğinde parmağımdaki yüzüğe kaydı gözleri şu ana kadar yüzüğü parmağımdan çıkartacak birisi karşıma hiç çıkmamıştı ben de takmaya devam ettim."

Nişanlı değildi.

"Yüzük senin değildi." Anladığım ama bir türlü sonuca ulaştıramadığım konuşmamız giderek tuhaf bir hâl alıyordu.

"Doğru, benim değil ama bana emanet. Tarih 17 Mayıs 2017 yer Şırnak. Bir aile pikniğe gitmek için beş yaşındaki kızlarıyla birlikte arabalarına bindi. Şırnak karayolu yedinci kilometresinde pusuya düşürüldüler. Araba çapraz ateşe alındı, kurşunlardan birisi yakıt deposunu geldiğinde araba alev aldı. Patlama öyle yüksek sesle gerçekleşti ki çevredeki karakoldan duyuldu." Gözlerindeki deniz öyle dolmuştu ki yaşamaya hazırdı her an. Gözlerini benden çekip gökyüzüne çevirdi.

Kalbime batan kıymıklar öyle acıtıyordu ki nefes aldırmıyordu. O da benim gibi çok sevdiklerini kaybetmişti. Canının yangını gözlerindeki fırtınaya vurmuştu, bu yüzden hiç dinmiyordu rüzgarları.

"Kimdi o aile?" Sesim titrerken gözyaşlarım kirpiğime değil süzüldü.

"Şehit Üsteğmen Asım Alsancak, eşi avukat Hale Alsancak ve kızları Deniz Alsancak. Abim, yengem ve yeğenim." Sesi sona doğru kısılırken acısını belli edercesine gözlerini kapattı.

Böyle büyük bir acıyla nasıl baş etmişti? Kalbi nasıl dayanmıştı? Şu an abisinin izinden ilerlerken verdiği sözü mü tutuyordu? Yanaklarım daha fazla ıslanırken konuşamadım. Onun da konuşacak kelimeleri olmadığı için sanırım sessiz kaldı. Derin bir nefes alıp ellerimle yüzümü kuruladım.

Birlikte hafiften esen rüzgarla kuşların sesini dinledik. Ben yüzüğün arkasında bir kadın beklerken bambaşka bir hikaye çıkmıştı. Yaman'ın ne kadar acı çektiğini sadece tahmin edebilirdim, aynı anda hayatında değer verdiği üç kişiyi kaybetmişti. Üstelik Deniz, o küçük kız çocuğu...

"Üniversite son sınıftaydım, makine mühendisliği okuyordum Ankara'da. Haber geldiğinde final sınavından çıkmıştım, yağmur yağıyordu. Rektörlükten çağırdılar, hiçbir neden yoktu üstelik. İçeriye girdim amcam köşede oturuyor, beni almaya gelmiş Şırnak'a gitmek için. Annemi haberi alınca hastaneye kaldırmışlar, babam yıkılmış. Gittim. Amcamla birlikte tek kelime etmeden Şırnak'a cenazeleri teslim almaya gittim. Cenazesini bile göstermediler abimin, tanınmayacak haldeydi. Bir tek parmağındaki yüzüğü verdiler bana." Gözlerindeki deniz taştığında başı dimdikti.

İlk defa bir adamı ağlarken gördüm, ilk defa bu kadar paramparça oldum. Yaman içini döktü, benim içim söküldü.

Elinin üstüne elimi koyduğumda akan damlayı silip bana doğru döndü. Aramızda öyle durgun, ağır bir hava vardı ki ruhum bedenimde değildi sanki.

"Söz verdim Leyla, abime bunu yapanları bulmak için yemin ettim. Buldum da sözümü tuttum. Onlar cennetin en güzel köşesindeler şimdi şehadet şerbetini içtiler. Ama yine de" dedi gözlerinden bir damla daha firar ederken "kalbimdeki şu boşluk onlar gittiğinden beri hiç dolmadı."

Dolmaz da Yaman diyemedim. Onlar senin ailendi, kanındı canındı diyemedim. Öylece baktım gözlerine. Ben diyemedim ama o anladı hissettim bana olan bakışında.

Ayağa kalktığında elimden çekildi eli usulca. Arkasını bana döndüğünde kalkan omuzlarından derin bir nefes aldığını fark ettim. Arka taraftaki yoldan ayak sesleri geldiğinde ikimiz de toparlandık.

"Benim yüzüğümün hikayesi buydu. Belki bir gün sen de bana özgürlüğünün hikayesini anlatırsın." İleriye doğru adım attığında gelen asker beni görmeden onunla birlikte korudan çıktı.

Ellerimi yüzüme kapatırken şu birkaç gün içinde yaşadığım, öğrendiğim her şey omuzlarıma yüklendi. Çok ağırdı, yaşadığı şey çok ağırdı. Abimi kaybettiğimi düşünmek bile aklımı başımdan alıyor nefessiz bırakıyordu beni. Şimdi onun bunu yaşadığını bildiğim için canım iki kat fazla acıyordu.

Telefonum çaldığında cebimden çıkartıp baktım. Kenan'ın aradığını görünce meşgule atıp oturduğum yerden kalktım. Büyük ihtimalle kantine geçmiş beni göremeyince de aramıştı. Telefonumun kamerasını açıp yüzüme baktığımda şişmiş gözler ve kırmızılık karşıladı beni. Revire gitmeden önce lavaboya uğrayıp yüzümü yıkadım. İçeriye girdiğimde Kenan beni görünce tebessüm etmişti.

Ağladığım için mi sürekli düşündüğüm için mi bilmiyordum ama başım ağrımaya başlamıştı. Ağrı kesici alıp bol suyla içtim. Boğazımdaki yumru geçmezken Yaman'ın mavi gözleri belirdi birden karşımda. İçeriye girdiğinde göz göze geldik. Yüzümü inceleyip, kaşlarını çattığında başımı pencereye doğru çevirdim.

"Buyurun Yüzbaşım, yardımcı olalım."

Kenan'ın konuşmasıyla birlikte Yaman da ona dönmüştü. Pencereden yansımalarını izlerken aralarındaki konuşmayı dinledim. Yaman ona verilen ağrı kesici ilacı sormuş, Kenan da elinde olduğunu söyleyerek bir kutu vermişti. Dolapları açıp masanın üstündeki dosyaları koymaya başladım. Yaman dışarı çıktığında benim de işim bitmişti.

"Leyla, gel otur." Kenan'ın bana seslenmesiyle dolabın kapağını kapatıp karşısındaki sandalyeye oturdum.

"Bir şey mi oldu?" Ellerimi önümde birleştirirken parmaklarımı sıktım. Acaba fark etmiş miydi Yaman'ı?

"Neden ağladın? Geldiğinden beri sormak istiyordum ama sen anlatırsın diye bekledim. Eğer bu yüzük durumu seni böyle üzüyorsa ben çok özür-" dediğinde sözünü kestim.

"Sen özür dilenecek bir şey yapmadın. Tamam o an ben de kızdım sana ama niyetini biliyorum Kenan. En iyi o gün sen gördün benim hâlimi. Yardım etmek istedin bana biliyorum." Kenan eğer babamla konuşmasaydı ben hâlâ bugün o evde olurdum.

Kararlıydım çekip gitmeye ve bunu yapacaktım. Annem, elimi kolumu bağlayana kadar da tek düşüncem de buydu. O evden çıkarken annemin sebebi olmaktan korktum. Ne ben dayanabilirdim buna ne de abim. Babama karşı çıkmaya çalıştığı, beni savunduğu her anı hatırlıyorum. Abim, babamın önüne duracak yaşa gelene kadar annem durmuştu. Sonrasında kalbi dayanamamıştı çok sevdiği kocası ve çocuğunun arasında kalmaktan genç yaşta hasta olmuştu.

Annem ve babam aşk evliliği yapmıştı. Ne kadar babam katı bir insan olsa da bir zamanlar böyle değildi. Benim hayal meyal hatırladığım anılarda gayet sevgi dolu bir eş ve babaydı. Annem de çok uğraşmıştı o günlere dönmek için ama artık her şey için çok geçti. Babam çocukluğumun ve gençliğimin katili olacak kadar ileri gitmişti.

"Leyla, ne zaman dersen o zaman bu yüzük parmağından çıkacak. Bana ya da abine ihtiyacın yok, kendi ayaklarının üstünde durduğunu herkes görecek." Samimi sözleri içimi rahatlattığında bir dostun yanımda olduğunu bilmek gibi hissettirdi varlığı.

Kenan o kadar iyi gelmişti ki bana şu kısa süre içinde hem iş hem aile hayatımı düzene sokmam da çok büyük faydası vardı. Babamla tartıştığımız günün ertesinde ailesini alıp anneme geçmiş olsuna gelmişlerdi. Kenan cebinden çıkarttığı kutuyu masanın üstüne bırakmıştı. Kenan'ın babası beni istemiş, babam da vermişti. Yüzükleri abim takmıştı.

"Asıl sana yük olan benim Kenan. Bu olayların içine girmeni hiç istemezdim. Yüzükler atıldığında baban da zor durumda kalacak." Anlaşmamıza göre yüzüğü Kenan atacaktı çünkü ben çıkardığım anda kıyamet kopardı.

"Ben halledeceğim, sen bunları düşünüp canını sıkma. Abini ara hatta hafta sonu Ece'yi de alıp dışarıya çıkalım." Kenan'ın teklifiyle çok fazla düşünmedim, abimle de konuşmaya ihtiyacım vardı üstelik.

"Olur" diyerek kabul ettim.

Gün tükenip karanlık yerini alırken işleri bitirmiş askeriyeden çıkmıştık. Kenan kendi arabasına ben kendi arabama binmiştim. Arabayı çalıştırıp yola çıktığımda biraz uzaklaşmıştım ki bir şeylerin ters gittiğini anladım. Araba teklemeye başlarken hızım giderek azaldı. Yolun ortasında kalmamak için sağ tarafa yaklaşıp arabayı durdurdum.

Ön kaputu açtığımda karmaşık bir motor sistemi karşıladı beni. Abimi aramak en iyisiydi, görev de değildi bu hafta. Arabanın bakımı yapılmış mıydı bilmiyordum, henüz tam olarak her şeyine hakim değildim. Yoldan geçen arabanın yavaşlamasıyla arkada durması bir oldu. Kapısı açılıp kapandığında başımı arkaya çevirdim.

"Yardım lazım mı?" Yaman'ı gördüğümde şaşırmadım. Biz çıkarken onun da mesaisi bitmek üzereydi.

"Arabam bozuldu, ne olduğunu sorma ben de bilmiyorum." Biraz daha tecrübem olsa belki anlardım ama araba sahibi olalı daha birkaç ay olmuştu.

"Sürücü koltuğuna otur bir çalıştır bakalım." Üstündeki ceketi çıkartıp kendi arabasından içeriye attı. Üstünde gözleriyle aynı renk olan tişörtüyle kaldı.

Sürücü koltuğuna geçip, kontağı çevirdim. Araba bir, iki kez ses çıkartıp sonra stop etti. Yaman bana doğru bakıp arabadan inmem işaret etti. Arabadan indiğimde yanında durdum. Kaputu kapattığında bana doğru döndü.

"Sorun motorda sanayiye gitmesi gerekiyor, çalıştırıp devam edebiliriz ama daha kötü duruma sokarsa uzun süre sanayide kalmak zorunda kalır. Çekici çağırmak daha mantıklı." Telefonunu çıkarttığında birisini arayıp durumu anlattı.

Sanayide tanıdık bir arkadaşı olduğunu söylemişti, arabayı gelip alacaklardı. En azından sorunun kısa sürede halledebileceğinden emin olmuştum.

"Bir taksi çağırayım ben iyisi, teşekkür ederim yardımın için" dedim Yaman'a. Daha bugün konuştuklarımızı hazmedemeden onu görmek içimde büyük bir acı barındırıyordu.

"Aynı yere gidiyoruz Leyla, geç hadi arabaya. Hava esmeye başladı." Akşam olunca gündüz ne kadar sıcak olursa olsun rüzgar çıkıyordu. Şimdi de oldukça kuvvetli bir rüzgar başlamıştı.

Karşı çıkacak bir şey bulamadım, usulca başımı sallayıp arkadaki arabaya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda Yaman'ın ceketini gördüm. Elime aldığımda kokusunu rüzgar taşıdı bana. Avuçlarımın arasında sıkarken başımı sağ çevirip ona baktım. Kokusu, sesi, duruşu, bakışı bile beni öyle etkiliyordu ki şu hızlanan kalbime söz geçmiyordu.

Ceketi arka koltuğa bırakıp arabaya bindim. Arabanın içi de ceketten farksızdı. Pencereyi indirip nefes almaya çalışırken çok geçmeden çekici gelmiş Yaman, adamla kısaca konuşup arabayı teslim etmişti. Arabaya bindiğinde kısaca bana bakmadan arabayı çalıştırıp yola çıkmıştı.

"Benden rahatsız mı oluyorsun?" Diken üstündeki hâlimi sanırım yanlış anlamıştı.

"Hayır, bunun için bir sebep yok" dedim kendimi rahatlatmaya çalışarak.

"O adam mı tedirgin ediyor seni?" Gözleri kucağımda birleştirdiğim ellerime kaydığında yüzüğe baktığını anladım.

"Kenan öyle birisi değildir." Aynı yer içinde çalışıyorlardı durduk yere Kenan hakkında kötü bir izlenim oluşmasını asla istemezdim.

'Beni kendim tedirgin ediyor, içimdeki bu durduramadığım his tedirgin ediyor' diyemedim.

Yaman bir daha konuşmadı yol boyunca. Bende camdan dışarıyı izleyip sessizliği bozmadım. Ne derse kendimi cevap vermek zorunda hissediyordum. Ona bakmak, bir kez göz göze gelmek yetiyordu.

Mahalleye girdiğimizde Yaman arabayı sokağa park etti. İndiğimiz de teşekkür etmek için ona doğru döndüm ama o zaten bana bakıyordu.

"Senden bir şey isteyebilir miyim?" Sorusuyla birlikte kaşlarım hafifçe çatıldı, benden ne isteyebilirdi ki?

"Tabii, yapabileceğim bir şeyse yardımcı olmaya çalışırım" dedim merakla ne isteyeceğini bekleyerek.

"Çıkart o yüzüğü" dedi gayet ciddi bir ifadeyle gözlerimden milim ayrılmayan gözleri beni delip geçerken. "O yüzük parmağında olduğu sürece ben içimden gelenleri söyleyemiyorum çünkü sana."

Loading...
0%