Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@deeindeniz

Karşımda onu görmenin verdiği şaşkınlıkla cevap bile veremedim. Kapı geriye doğru iyice açılırken arkada İsmail ve tanımadığım başka bir adamı daha gördüm. İsmail de beni gördüğüne oldukça şaşırmıştı ama şu an kimse benim kadar şaşkın olamazdı sanırım.

"Tanışıyor musunuz?" Ece'nin merak dolu ses tonunu duyduğumda başımı sallamakla yetindim.

Olayları anlatırken ona Yaman'dan yaralı asker olarak bahsetmiştim. Detaya gerek yoktu çünkü Yaman'ı aklımın gerilerine itmekle meşguldüm.

"Pansuman malzemelerini getirdim." Civan'ın sesini duyduğumda en arkada yüzü belirmişti.

"Pansuman olacak hastanın ayağına hemşire gelirmiş demek." İsmail bizim daha fazla bakışmamızı keserek kapının önünden Yaman'ı çekti ve ardına kadar açtı. "Bizim bir pansuman meselesi vardı da" diyerek Civan'ın elinden malzemeleri alıp bana uzattı.

Ece durumu tam anlamasa da bir şeyler döndüğünü hissederek arkadan belime dokundu. İçeriye doğru adım attığımda o an ne yaptığımı ben bile bilmiyordum.

"Ben Ece bu arada memnun oldum." Benden fayda gelmeyeceğini anlayan Ece kendini diğerlerine tanıtmıştı.

Salona geçtiğimizde etrafa şöyle bir baktım. Gri renginde uzun bir l koltuk takımı vardı köşede. Büyük bir siyah televizyon kahverengi ahşaptan tv ünitesinin üstünde duruyordu. Ortada gri kahve desenli halıyla çok düz bir evdi. Ev bakarken oluşturulan örnek eşyalı evlere benziyordu.

"Oturun lütfen" dediğinde İsmail, Ece'yle birlikte koltuğa yöneldik.

"Oturma!" Hafif eğilmiş şekilde öylece kaldım. Başımı kaldırıp baktığımda Yaman da bana bakıyordu. "Yani pansuman yapmayacak mısın?" Başıyla elimde duran malzemeleri işaret etti.

Bende akıl mı kalmıştı?

"Doğru ya pansuman" diye mırıldandım.

İsmail, Civan ve ismini yeni öğrendiğim Yunus da bir köşeye geçip oturmuşlardı. Ece'ye baktığımda sorun yok dercesine gözlerini kapatıp açtı. Yaman salondan çıkarken ben de peşinden ilerledim. Koridorda bir kapıyı açtığında geliyor muyum diyerek sanırım dönüp bana baktı.

"Benim odam, sorun olmaz değil mi? Evde başka müsait bir yer yokta." Elini ensesine atıp dokunurken gözlerini kaçırdı benden.

"Geçelim o zaman ben de sorularımı sorayım. Açıkçası burada sizi görmeyi beklemiyordum." Adamı evli, nişanlı olarak düşündüğüm içindi sanırım hiç onu böyle bir yerde düşünmemiştim.

"Tabii, sorun. Benim de cevabını merak ettiğim sorular var." Odaya girdiğinde ben de peşinden içeriye bir adım attım.

Çift kişilik büyük bir yatak vardı odada, pencereler yere kadar uzun olduğu için siyah fon perdenin arkasındaki tüllerden sızan ışık içeriyi aydınlatıyordu. Ancak siyah perdeleri çekince içerisinin gece kadar karanlık olacağını düşünüyordum.

Üstündeki tişörtü tek hamlede çıkartan adamla gözlerim yerinde büyüdü resmen. Sırtı bana dönük olduğu için henüz yüzümün halini görmemişti. Sırt kasları kollarını her hareket ettirdiğinde yükselirken dudaklarımı ısırdım.

"Kolunuza bakmak için tişörtünüzü çıkartmanıza gerek yoktu." Boğazımı hafifçe temizleyip elimdeki malzemelere baktım.

"Öyle mi? Her gittiğimde pansumana hemşire tişörtü çıkartmamı istiyor da." Sesi mahcup gelirken tişörtü tekrar giymeye çalışıyordu.

Hemşirenin göz zevki oldukça yüksekti demek ki. Bir kez gördükten sonra neden çıkarttırdığı da net bir şekilde ortadaydı. Hay maşallah anam babam nerenin sulak topraklarında büyüttüler seni diye sorası geliyordu insanın. Kendini topla, bırakma Leyla.

Bandaj, tentürdiyot, pamuk, krem, sakin ol Leyla sakin. Bu bizim kullandığımız bandajlardan, baya kaliteli iyi tutuyor. Bakayım, tentürdiyotun son kullanma tarihi neymiş. Pamuk da baya yumuşak.

"Şuraya oturtabilirsiniz." Yaman'ın sesiyle başımı kaldırıp baktığımda üstüne geri lacivert tişörtünü giymişti.

"Sol kolunuzu, omzunuza kadar açın yeterli." Gösterdiği sandalyeye oturduğumda o da yatağın üstüne oturdu.

Tişört esnek olduğu için yukarı doğru kolayca sıyrıldı. Yarayı kontrol ettim, dikişler güzel kaynamıştı herhangi bir sorun yoktu. Temizleyip yeniden sarmam birkaç dakika sürmüştü. Bu arada ikimizde oldukça sessizdik.

"Sizi görmeyi beklemiyordum" dediğinde tişörtünün kolunu aşağıya indirmiştim.

"Ben de sizi görmeyi beklemiyordum açıkçası. Ev arıyorum taşınmak için, arkadaşım da ev arkadaşı arayan birisi olduğunu söyledi ve buraya geldik. Zili çaldığımda karşımda siz duruyordunuz." Malzemeleri masanın üstüne bıraktığımda tekrar göz göze geldik.

"Anlıyorum, bana gelmediniz kısaca" dediğinde başımı sallayıp onayladım.

"Daire on ikiye gelmiştik, sanırım bir yanlış anlaşılma oldu." Ne ben kalkıyordum ne de o kalkmak için bir hamlede bulunuyordu.

"On iki numara bir üst kat, yanlış anlamadıysam bu binaya mı taşınacaksınız?" Mavi gözleri dalgalanırken bu durumu ilginç bulan sadece o değildi.

"Evet, eğer anlaşırsak en kısa sürede taşınacağım. Arkadaşım yalnız kaldı içeride." Ben daha cümlemi yeni tamamlamışken içeriden Ece'nin kahkahası duyuldu. Sosyal arkadaşım hemen uyum sağlamıştı ortama.

"Halinden memnun sanırım arkadaşınız." Yaman da duymuş olacaktı.

"Ece sıcak kanlı birisi benim aksine çok çabuk uyum sağlar." Bunu niye dedim ki şimdi ben?

Burada olmamalıyım, bir yabancının yatak odasına girmemeliydim. Mutfak vardı, salon da bile pansuman yapılırdı. Allah aşkına ben burada bu mavi gözleri fırtına estiren adamla üstelik parmağında hâlâ duran yüzükle ne yapıyordum?

"Bazen geri durmak daha iyidir, kimsenin göremediklerini görürler." Benim içimde olan karmaşaya inat onun sözleri de tavrı da netti.

"Gitmem gerekiyor, bu arada yara gayet iyi kapanmış. Pansumana gerek yok artık üç gün sonra dikişleri aldırabilirsiniz." Ayağa kalktığımda odadan çıkmak üzereydim.

"Leyla" dediğinde durdum, ardından gelen "Hanım" ekiyle tekrar ona döndüm.

"Buyurun" dedim.

"Siz sorularınızın cevaplarını aldınız. Peki bende alabilecek miyim?" Ayağa kalktığında bir hayli uzun olan boyu beni gölgede bıraktı.

"Sorunuz?" derken kaşlarım çatıldı.

"Neden gelmediniz? Hiç mi merak etmediniz yaralı bıraktığınız hastanızın iyileşip iyileşmediğini?" Öne doğru eğildiğinde ellerini cebine koymuş ciddi bir ifadeyle gözlerini benden ayırmadan bekliyordu cevabımı.

İçime çektiğim nefes revirin yoğun ilaç kokusundan arındığı için onun kendine has kokusunun tadı damağıma yapıştı. Geri gitmek istedim, gelmek için sebebim yok gayet iyisiniz demek istedim, parmağında o yüzük varken gelmemi bekledin mi ya da gözlerinde gelmem için umudu mu gizledin demek istedim ama sustum.

En çokta benim içime düşen fırtınanın giderek büyüdüğünü sen de içinde hissediyor musun diye sormak istedim.

"Leyla!" Ece'nin seslenmesiyle gözlerinin esaretinden kurtulduğum gibi odadan çıktım. Ece elinde ki telefonu bana gösterdiğinde yutkundum. "Gökhan arıyor, seni aradı önce kesin. Bu manyak burada olduğumuzu öğrenirse başımıza yıkar burayı. Bu yakışıklılara da yazık olur." Ece çok fazla endişe eden bir kız değildi ama şu an saf endişeli gözlerle bana bakıyordu.

Ve son derece haklıydı.

"Bizim hemen çıkmamız gerekiyor, iyi günler." Aceleyle konuşup Ece'yle birlikte kapıya doğru ilerledim.

"Bunu saymayız ama kahveye de bekleriz." İsmail el sallarken "Artık komşu sayılırız geliriz tabii" diyen Ece'ye baktım. Bana değil de ona ev bakmaya çıkmıştık sanki.

"Bu Gökhan problemli birisi mi? Yardımcı olabileceğimiz bir şey var mı?" Yaman gergin bir sesle kapıda bize doğru dönüp sorduğunda gözleri Ece ve benim aramda gidip geliyordu.

"Telefon biraz daha açılmazsa bir sonraki aramada bomba gibi patlayabilir. Hadi Leyla gidelim de sakinleştir ayıcığını. Şimdi ben konuşurum da onun dilini henüz çözemedim. Bir sen anlıyorsun." Kolumdan tuttuğunda aceleyle çıktık.

Çantamı bana uzattığında içinden telefonumu çıkarttım. Dört cevapsız aramayı gördüğümde o kadar da endişe etmedim. Ondan fazla arama olsaydı eğer endişelenmem gerekirdi. Abim benim için her zaman endişe ederdi, özellikle ilk aramada açılan telefonlarıma alıştığı içindi bu durum.

"İyi günler" dedim kapıda bize bakan İsmail ve Civan'a. En son ona gözlerimi değdirmeden üst katın merdivenlerine yöneldim.

Arkamızdan kapı kapandığında abimi aradım beklemeden. Bugün ev işini halletmem gerekiyordu. Telefon ilk çalışta açılmıştı. Şimdi bir üst katın merdiven boşluğunda durmuştuk.

"Abi, beni aramışsın telefonum sessiz de kalmış" dedim direkt konuya girerek.

"Eve erken gelecektim bir şey istiyor musun diye aradım, telefonunu açmayınca Asaf'ı aradım Ece'yle çıktığını söyledi. Bu telefon açmamalar falan hayırdır?" Abimin şüpheli gelen ses tonuyla yutkundum. Bir kez bile telefonunu açmamazlık yapmazdım ki şüphelenmesi de normaldi. Ya da ben ilk defa ondan gizli iş çevirdiğim için öyle hissediyordum.

"Ece'nin bir işi vardı da abi onun için dışarıdayız." Ece'ye çaresizce baktığımda o da şaşırmıştı. Ben abime yalan söylemezdim hiç.

"Ne işiymiş bu? Başınızı belaya sokmadanız değil mi?" Ece'nin ne kadar uçarı olabileceği konusunu daha önce test edip gördüğü için endişe etmesi yersiz değildi.

"Ne diyor o hödük? Versene telefonu bana." Telefonu elimden aldığında kaşları yukarı doğru kalkmıştı. "Ne belasıymış bu? Sanki gittiğimiz her yere bela götürüyoruz. Özel işimiz var işte. Çek şu korumacı ellerini kızın üstünden de bir nefes alsın." Abime saydırmaya başladığında geriye çekildim ve sakince birbirlerini yemelerini dinledim.

"Kızım bak beni deli etme sonra karakoldan topluyorum sizi. Hem senin ne gibi özel bir işin olabilir ki? Ancak bela aç başa." Abimin bağırması bana ulaştığında gülmemek için dudağımı ısırdım.

Ece geçen yaz çok eğleneceğiz diyerek bizi falcıya götürmüştü. Falcı da hakkında olumsuz şeyler söyleyince adama sahtekar diyerek ortalığı birbirine katmıştı. Sonuçta adam kafasına yediği çantadan sonra şikayetçi olmuştu. Bizi adamın kafasını kırmaktan adamı da yasa dışı falcılık yaptığı için gözaltına almışlardı. Abimi aradığımda gelip bizi çıkartmıştı ama herkesin önünde de bir güzel azarlamıştı.

"Sevgilimi Leyla'yla tanıştırmaya getirdim oldu mu? Her şeye de burnunu sokmasan olmuyor." Ece sözünü bitirdiği anda "Ece bilekliğin düşmüş" diyerek merdivenden yukarı çıktı İsmail.

"Teşekkür ederim hayatım." Gözlerim şaşkınlıkla büyürken benim gibi şaşkın olan birisi daha vardı ki onun şaşkınlığı daha büyüktü. İsmail.

"Hayatım mı?" diye sordu elinde bileklikle kalırken.

"Aaa kapatmış" dedi telefonu bana uzatırken Ece. "Telefonda konuşuyordum da İsmail, bir şey mi oldu?" Hiç bozuntuya vermeden meraklı bir ifadeyle dönmüştü. Bu kızdan on numara oyuncu olurdu.

"Bilekliğin düşmüş." İsmail elindeki bilekliği uzatınca aldı direkt.

"Sağ ol ya en sevdiğim bilekliğim bu benim" diyerek koluna geri taktı.

"Ben gideyim o zaman, görüşürüz." Bana baktığında usulca başımı salladım, Ece de el salladi gülümseyerek. İsmail geri merdivenlerden aşağıya indi biraz sonra kapının kapanma sesi geldi.

"Ucuz yırttık. Hadi şu kapıyı çal da halledelim şu işi bir an önce." Sonuna kadar katılarak zili çaldım ve doğru kapıyı bulduğumuzu açan kızın Ece'yle birbirlerine sarıldıklarında anladım.

İçeriye girdiğimde ferah bir salon karşıladı beni. Turuncu, sarı ve yeşil renklerin karıştığı oturma grubuyla renkli desenli bir halı vardı ortada. Camlar boydan boya tül perdeyle kaplıydı, açık olan pencerelerden rüzgar esiyordu. Evin pozitif bir enerjisi vardı kendini içine çeken.

"Hoş geldin benim ismim Esma." Elini bana uzatan kıvırcık saçlı, 1.60 boylarında oldukça güleryüzlü olan kıza elimi uzattığımda el sıkıştık.

"Hoş buldum ben de Leyla." Yüzüme kendiliğinden konan tebessüm biraz önceki gerginliğimi silmişti.

"Oturalım şöyle." Esma koltukları gösterdiğinde Ece ile yan yana oturduk.

"Esma, Leyla'nın acil bir eve sizin de ev arkadaşınıza ihtiyacınız var anladığım kadarıyla. Kendi aranızda konuşun, duruma bakalım." Ece'nin konuya girmesiyle birlikte Esma da karşımızdaki koltuğa geçip oturdu.

"Bizim acil bir ev arkadaşına ihtiyacımız var, Leyla da kabul ederse sorun yok bizim için. Ev üç oda bir salon. Diğer ev arkadaşım Neslihan, şu an çalıştığı için evde yok. Ben yoga öğretmeniyim özel bir spor salonunda Neslihan da bir şirkette asistan olarak çalışıyor. Eve gelmesi sekizi buluyor. Kira on iki bin lira, faturalar da üçe bölünüyor. Onun dışında mutfak herkese ait, ben diyet programı uyguladığım için sebze ağırlıklı besleniyorum. Nesli de çok geç saatlerde geliyor genelde yemiş oluyor. Senden önceki ev arkadaşımız bir anda gidince bu ay biraz bocaladık. Şartlar uygunsa bizim için taşınmanda herhangi bir sorun yok."

Esma her şeyi açık bir şekilde anlattığında aslında düşünecek pek bir şeyim yoktu.

"Sizin için ne zaman taşınmam uygun olur?" diye sordum direkt.

"Evin yedek anahtarını vereyim sana yarın bile taşınsan uyar bize. Normalde biraz daha düşünür, konuşuruz ama arada Kerem var. Üstelik Ece'yi de tanıyoruz o yüzden hem sen sıkıntıya girme hem de biz girmeyelim zamanla alışırız birbirimize." Kerem, Ece'nin arkadaşıydı, Esma ile de kuzenlerdi. Aklıma takılan noktaları Esma açıklığıyla anlattığı için kararımı vermiştim.

"Bu hafta sonu taşınacağım" dedim kararlı bir şekilde.

"Bu arada ev arkadaşınız neden ayrıldı? Sizi bir anda ortada bırakması çok ilginç" dedi Ece. Bunu bende merak etmiştim ama soracak kadar henüz kendimi yakın hissetmiyordum.

"Kocaya kaçtı."

Esma güldüğünde ne ben ne de Ece bir tepki vermedik sanırım ikimiz de anlamamıştık. Kocaya kaçmak nasıl bir şey oluyordu acaba?

"Sevgilisi vardı konuştuğu ailesi de izin vermedi görüşmelerine. Bunlar gizlice nikah yapmışlar tabii duyulunca da ortadan kayboldular. Bu arada şartlarımız arasında kocaya kaçmayı tercih etmeyen ev arkadaşı var. Sana uyuyor mu?" Her ne kadar şaka yaptığını anlasam da başımı iki yana salladım.

"Kocaya kaçmayacağıma söz veriyorum" dediğimde hep birlikte güldük.

Esma bana evin anahtarını verdiğinde bende kapora olarak iki bin lira verdim. Benim yerime başka bir ev arkadaşı bulmalarını kesinlikle istemiyordum. Bana ayrılan odaya baktığımda evdeki şu anki odamla nereseyse aynıydı. Kendi eşyalarımı getiremezdim bu yüzden öncelikle yatak ve dolap almalıydım.

"Taş gibi komşularınız var yalnız." Ben odaya bakarken içeriden Ece ve Esma'nın konuşması geliyordu.

"Hepsi de asker, çoğu zaman evde olmuyorlar. İçlerinden birisi nişanlı sadece onu sık sık görüyoruz. Geçen kapıda karşılaştık hatta çok tatlı bir kız nişanlısı." Esma'nın sözleriyle bir saat kadar önce karşı karşıya geldiğim adamın parmağındaki yüzük bir kez daha aklıma düştü.

Odada daha fazla duramayıp çıktım. Ece beni görünce ayağa kalktı. Saat yediye geldiği için geç kalmadan gitmemiz gerekiyordu. Ece'yi de ayrıca evine bırakacaktım daha bu yüzden bir an önce çıkmamız lazımdı. Esma'yla vedalaşıp çıktık. Merdivenleri inmeye başladığımızda alt katın kapısı açıldı.

"Seni çok özledim!"

Genç bir kadının sesi apartmanda yankılanırken birkaç adım sonra olduğum yerde durdum. Yaman ve bir kız birbirlerine sarılıyorlardı. Başını kaldırdığı anda mavi dalgaların estiği gözleri gözlerimi buldu. Fırtına demiştim değil mi? Onun gözlerinde kopan fırtına sarıldığı kadınla birlikte durulmuştu. Parmağındaki yüzüğün sahibi gelmişti.

Loading...
0%