@deeindeniz
|
Attığım adım boşluğa düşerken daldığım gözler benden kendini çekti. Ece'nin kolumdan tutmasıyla tenimden geçen o ürperti yerini sancıya bıraktı. Bana ne oluyordu? Neden böyle hissediyordum? Ece'nin beni tutmasına güvenerek tekrar merdivenleri inmeye başladım. Artık uğultu gibi gelen sesleri kapının kapanmasıyla susmuştu. Dışarıya çıktığımda derin bir nefes aldım ama aldığım nefes sanki ciğerime dolmamıştı. Ne kadar nefes alırsam alayım yetmiyordu. Ben daha önce hiç böyle nefessiz kalmamıştım. "Leyla betin benzin attı, iyi misin?' Ece hâlâ kolumdan tutarken arabanın yanında durmuştuk. "İyiyim, arabayı sen kullanır mısın?" Kafam öyle dağılmıştı ki bir türlü toplayamıyordum. "Bu akşam sende kalıyorum, hadi baban gelmeden önce gidelim eve." Uzattığım anahtarı aldığında bana yıllardır can olan arkadaşıma baktım. Abim neyse Ece de oydu, bir bakışımdan bile anlıyordu halimi. Eve dönüş yolumuz sessiz geçti, abim bizden önce gelmişti. Sessizce yemek masasına oturduğumuzda hafta sonuna kadar taşınacağım gerçeğiyle yüzleştim. Masanın başında oturan babama baktığımda yüzünde her zamanki sert ifadesiyle yemeğini yiyordu. Abim sağ, annem sol tarafında oturuyordu. Abimin yanında ben oturuyordum, Ece de karşımdaydı. Abim hiç Ece'ye takılmamış hatta geldiğimizde başını kaldırıp bakmamıştı bile. Ece de aynı şekilde abime uyuyor ve mesafesini koruyordu. Bu halleri çok garip geliyordu bana. Abim, tuzluk Ece'nin önünde durmasına rağmen annemden istemişti. Sanki Ece'yi görmezden geliyor gibiydi. "Cumartesi Akif'ler gelecek, güzel bir yemek hazırlayın." Babamın konuşmasıyla birlikte annem başını sallayıp onayladı. "Baba, müsait değiliz cumartesi." Abim oldukça katı bir ses tonu kullanırken bir şeyler olduğu açıktı. Akif amca, Kenan Asaf'ın babasıydı. Abimin, Kenan'la ilgili bir sorunu olduğu belliydi, o gün telefonu açık olmasına rağmen abimin telefonunu açmamıştı Kenan. Benim üstümden konuşmuştu abim onunla. Aralarındaki problem neydi bilmiyorum ama bunca yıllık dostluklarının üstüne gölge düşürmüştü. "Gökhan, ev benim evim. Müsait diyorsam müsaittir." Babamın yükselen sesiyle gözleri de abimin üstündeydi. "Afiyet olsun size." Abim masadan kalktığında beklemeden salondan çıktı. Saniyeler sonra çarpan kapıyla tamamen gittiğini anladık. Ece, evdeki gerginliği bildiği için sessiz kalırken masayı birlikte toplayıp odama çıkmıştık. Abimin nereye gittiğini merak ediyordum. Babamla konu ben olmadığım sürece karşı karşıya gelmezlerdi. Bana konulan kurallar abim için geçerli değildi. Bu yüzden kendi rahat etse bile ben rahat etmediğim için önüme siper olur savaşırdı. "Anlat bakalım kim bu maviş?" Ece yatağımın üstüne otururken göz kırpmıştı. "Dedim ya sana eve gelmediğim gece tedavi ettiğim yaralı asker." Umursamaz olmaya çalışsam da gözlerimin önüne yine mavi gözleri gelmişti. "Yeme beni Leyla. Adam kapıyı bir açtı sende kilitli kaldı gözleri. Senin de ondan aşağı kalır yanın yoktu." Dışarıdan nasıl görünüyorduk bilmiyorum ama o an ikimiz de şaşırmıştık birbirimizi görünce. "Gördün işte dağ gibi adam Ece. O gece öyle kanlar içindeydi ki çok korktum. Bugün dağ gibi dediğim adam o gün öyle güçsüz göründü ki gözüme hem korktum hem de yaşasın diye başından ayrılmadım. Allah yukarıda ilk gördüğümde gözlerini içime bir şeyler oldu. Mavi, fırtınalı bir maviydi, hırçın dalgalı." Kırmızının maviyle buluştuğu gözleri ilk kez bana değdiğinde kendinden geçip yığıldığı an tekrar düştü aklıma. Nasıl da titredi ellerim çaresizce, nasıl da çözüldü dizlerimin bağı kaldım öyle anlamadım. "Sen bu adama tutulmuşun, sen daha önce kimseden bir kez bile böyle bahsetmedin Leyla." Ellerimi tutan Ece, heyecanla konuşurken korktuğum, duymaktan kaçındığım sözleri söyledi bana. "Ece, olmaz. Adamın parmağında yüzük var. Sen de gördün kapıda birbirlerine sarılıyorlardı. Can borcu olarak görüyor, bu yüzden bana karşı minnettarlığı var. O gece yanında kaldığım için hayatını kurtardığımı düşündüğünden." Ellerimi ondan çekip ayağa kalktım. Daha fazla konuşmak istemiyordum. İçimde başlamadan bitirmek istediğim duyguyu bastırdım, Yaman'la olmazdı. Başkasını seven, başkasına söz veren bir adama nasıl bağlanırdım? İnsan sevmediği birisinin yüzüğünü parmağında taşır mıydı? Ece bir daha konuyu açmadı, ben de daha fazla bir şey söylemedim. İnternetten ev eşyalarına bakarak geçirdik akşamı. Beğendiğim bir nevresim takımını sipariş verdim, bu evden kıyafetlerim dışında hiçbir şey almayacaktım. Yatak ve mobilya içinde iş çıkışında bir mağazaya gidip bakacaktım. En hızlı şekilde alacağım için mağazadan bakmam gerekiyordu. "Abin bugün bir garipti. Normalde olsa telefonda ona o kadar saydırdıktan sonra burnumdan getirirdi." Yatağa uzandığımızda Ece düşünceli görünüyordu. Benim gibi onun da gözünden kaçmamıştı anlaşılan. "Kenan'la aralarında bir gerginlik var, benim işe başlayacağım hafta başladı üstelik bu gerginlik. Akif amca, Kenan'ın babası oluyor asker arkadaşı babamla da. Sık sık görüşüyorlar ama ailecek en son iki yıl önce görüştük. Onda da Kenan yoktu, abim de görevdeydi. Kızları zaten yurtdışında okuyor." Anlatırken bana bile garip gelmişti bu durum. Akif amca çok yoğun çalışıyordu ama babamla haftada bir kez muhakkak oturup tavla oynarlar ya da balığa çıkarlardı. Eski dost oldukları içindi sanırım bu yakınlık. "Nasıl söyleyeceksin evden ayrılacağını? Cumartesi geliyorlar, pazar sabahı taşınacağım dedin Esma'ya." Bir de bu vardı. Bugün perşembeydi günlerden sadece üç günüm kalmıştı. "Bilmiyorum Ece, her şey kötüye mi gidiyor yoksa iyiye mi anlamıyorum. Yolumdan ayrılmak beni korkutuyor ama şimdi yapmazsam asla yapamayacakmış gibi hissediyorum." Bu benim kendim olabilmem için son şansımdı. Sabah uyandığımda Ece benden önce çıkmıştı. Önce eve uğraması gerektiğini kağıda yazıp masamın üstüne bırakmıştı. Dün yaşananları tamamen aklımdan silip devam etmek istiyordum. Hazırlanıp evden çıktığımda arabama bindim. Yolda durup kendim ve Kenan için kahve aldım. Askeriyeye geldiğimde arabamı otoparka bırakıp çantamı ve kahveleri alıp indim. Revirin olduğu binaya doğru yürürken etrafa bakıyordum. Hava sabah serinliğine sahipti ama öğlen aşırı sıcak oluyordu. "Günaydın hemşire hanım." Adımım tökezlerken karşımda duran adama bakmak için başımı kaldırdım. Mavi gözleri tekrar karşımda durduğunda üstündeki asker üniforması daha fazla dikkatimi çekti. Yaman burada mı görev yapıyordu? Haftalardır askeriyede çalışıyordum ama bir kez bile onu görmemiştim. Çevrede brorbirine bağlı olan başka askeri karakollar da vardı, bazen asker sevk ediyorlardı en büyük revir burada olduğu için. Onu daha önce hiç görmediğimden başka bir askeri karakoldan geldiğini düşünmüştüm. "Günaydın" diyebildiğimde sonunda gözleri ellerimdeki kahvelere kaydı. "Dün konuşmamız yarım kalmıştı." Ses tonu durgundu, aramıza mesafe koyan sadece ben değildim. Sanırım yüzüğün sahibi geldiği gibi sınırını da çizmişti. "Size bana can borcunuz olmadığını söylediğimi sanıyorum Yaman Bey, şimdi izin verirseniz" diyerek elimdeki karton bardakları biraz daha yukarı kaldırdım "kahveler soğuyacak." "Can borcu değ" dediğinde ismimin söylenmesi cümlesini kesti. "Leyla ben de sana bakıyordum." Arkamı döndüğümde birkaç adım geride duran Kenan'ı gördüm. Gözleri ben ve Yaman arasında gidip geldi. "İyi oldu geldiğin, kahveler soğuyordu." Kahvesini uzattığımda tebessüm edip aldı. "Bir şey mi oldu?" diye ekledim arkasına. "Dün sen çıkınca bir hasta geldi dosyasını bulamadım onu soracaktım." Dosyaları düzenleyip yeni bir rafa kaldırmıştım. "Olur bakalım." Arkamdaki adamın gölgesi üstüme düştüğü için hâlâ orada olduğunu biliyordum. Yavaşça arkamı dönüp gözlerine bakmadan "İyi günler Yaman Bey" dedim konuşmaya son vermek amaçlı. Eline yine baktım ve yine o yüzükle karşılaştım. Gümüş rengi alyans orada duruyordu, güneşte ben buradayım diyerek parlıyordu adeta. Bir adım geriye gittiğinde başımı kaldırdım ama yine bakmadım gözlerine. Sert çehresinde takılı kaldı gözlerim. "İyi günler Leyla Hanım." Sert tavrına eklenen soğuyan ses tonuyla geriye dönüp gitti. Yaman gittiğinde Kenan'la birlikte revire doğru yürüdük. İçeriye girdiğimizde aradığı dosyayı bulup ona verdim. Dosyaların diziliş şekillerinden kısaca bahsettim. "Yaman'la tanışıyor musunuz?" Kenan başını bana doğru çevirdiğinde uzattığı dosyayı aldım. "Geçen gece baktığım yaralı askerdi kendisi. Teşekkür etmek istemiş. Siz tanışıyor musunuz?" Açıkçası tanışıyor gibi durmuyorlardı ama merak etmiştim. "İsmini duydum ama şahsen tanımıyorum. Ben gelmeden hastaneye geçmişler o sabah o yüzden karşı karşıya da gelmedik. Ben göreve başladığımda özel bir görevdeydi ekibiyle birlikte yeni dönmüş olmalılar." Kenan'ın sözleriyle onu neden hiç görmediğimi şimdi anlamıştım. Askeriyede ki neredeyse bütün rütbeli personelle tanışmıştım, öğle yemeklerini yemekhanede beraber yiyorduk. Bu süre içinde rahatsız olup gelenler de olmuştu revire onlarla da öyle tanışmıştım. Henüz yakın değildik ama birbirimizi görünce selam veriyorduk. İsmail, Civan ve yeni tanıştığım Yunus'ta ekibinin parçasıydı büyük ihtimalle daha önce onları da hiç görmemiştim. Kenan burada çalışmaya başlayalı altı ay olduğuna göre oldukça uzun süreli bir görevden gelmiştiler sanırım. Yaman'ın yarasının da nasıl oluştuğunu açıklıyordu bu durum, çatışmaya girmişti ve yaralanmıştı. Kahvelerimiz bittiğinde işe başlamıştık. Gelen askerleri Kenan muayene ederken ben de yardımcı oluyordum. İmzalanacak evrakları Albaya götürmek için çıktığında kısa bir çay molası vermiştim. İçerisi oldukça sessizdi. Pencerenin kenarına sandalyelerden birisini koyup oturdum. Öğlen saatlerine gelmiştik. Aklımdan çıkartmak için uğraştığım adam gözlerimin önünden geçti. Yanında Civan vardı, birlikte bahçede yürüyorlardı. Ne kadar uzak olursa olsun sanki bulunduğu yeri kaplayacak kadar heybeti vardı. Öyle dik duruyordu ki hiçbir şey bükemezdi sanki o duruşunu. Civan konuşurken onu dinliyor usulca başını sallıyordu. Elimdeki çay bardağı elime döküldüğünde oturduğum yerden hızla kalktım. "Leyla iyi misin?" Kenan'ın sesini duyduğumda arkamı döndüm. "Elime çay döküldü, bir şey yok" dedim göz göze geldiğimizde. "Ona ben karar veririm hemşire hanım. Gel bakalım bir var mı yok mu bir şey." Baştaki sedyeyi işaret ettiğinde itiraz etmeden bardağı bırakıp ilerledim. Gösterdiği yere oturduğumda eline yanık kremi ve sargı bezi alıp yanıma oturdu. Elimi tuttuğunda biraz kızarmış olan üstüne dikkatlice baktı. Su toplayacak gibi duruyordu, kaynar su yanıkları fena oluyordu ama çok dökülmesini için birkaç güne geçerdi. "Bak yokmuş bir şey" dedim. Kenan başını kaldırıp bana baktığında anladım fazlasıyla yakın olduğumuzu. Elim avucunun içindeyken dizi dizime değiyordu. Yüzünde hafif bir tebessüm oluşurken başını tekrar eğip, bana alan tanıdı. "Öyle her şeyi geçiştiremezsin Leyla, acıyorsa acıyor diyeceksin." Elimi dizinin üstüne koyup kremin kapağını açtı ve nazikçe kızaran yere sürdü. Biraz sızlayınca dudaklarını öne eğerek üfledi. "Sen kendi canının kıymetini bilmezsen kimse senin canını önemsemez." Sargı bezini iki kez elimin üstünden geçirip bant yapıştırdı. "Teşekkür ederim" dedim Kenan ayağa kalktığında. "Kendine dikkat et. Akşam sargıyı açıp tekrar krem sür, yarın kontrol edeceğim." Avucuma bıraktığı kremi alıp bende ayağa kalktım. "Emredersiniz doktor bey" dediğimde ben de tebessüm ediyordum. Kenan'ın böyle ince düşünceli birisi olduğunu zamanla onu tanıdıkça fark etmiştim. Askerlere bazen kızıyor, bağırıyordu ama yine de onları çok düşünüyordu. Ailesine bakan bir asker vardı ismi Eren, askere gelince ailesi zor durumda kalmıştı. Kenan'la birlikte öğrenmiştik durumunu, hiç beklemeden babasını aramış askerin durumunu anlatmıştı. Akif amca, Eren'in babasını bulundukları şehirde yaptıkları şantiyelerden birisine bekçi olarak almıştı. Bütün gün oturup kameraları kontrol edecekti sadece. Oldukça iyi bir maaş verdiğine de emindim. Kenan arkasında kendisinin olduğunu duyurmadan yapmıştı üstelik bunu. Eren'in asker dönüşünde de çalışması için iş ayarlanmıştı. Çok düzgün birisiydi, ailesi de aynı şekilde çok iyilerdi. Abim zaten yaptığı meslekte insan sarrafı olmuştu, Kenan bu kadar iyi olmasa yılardır arkadaşlığını sürdürmezdi. "Cumartesi yemeğe geliyormuşsunuz bize." Malzemeleri dolaba kaldırıp, kremi çantama koydum. "Evet, geliyoruz." Kısa cevabıyla birlikte yüzüne baktığımda biraz önce düzelttiği masasını tekrar düzeltiyordu. "Abimle aranızda bir sorun mu var?" Günlerdir soramadığım soru bir anda çıktı öyle ağzımdan. Sorumla birlikte gergin bir bakış attı bana, rahatsız olmuştu. İşlerine karışmak uygun değildi ama çok iyi arkadaşlardı onları böyle görmek rahatsız ediciydi. İkisinin arasının neden kötü olduğunu bilmesem bile konunun önemli olduğu ortadaydı. Kenan'ın bize geldiği gün başlamıştı aralarındaki gerginlik. "Bir sorunumuz var ama ikimiz de çözüm bulamıyoruz. Ne Gökhan'ın dediğini ben kabul edebiliyorum ne de benim dediğimi Gökhan kabul edebiliyor." Gözlerinde gördüğüm çıkmaz sanırım tahmin ettiğinden de daha büyük bir soruna işaretti. "Siz yıllardır arkadaşsınız halledersiniz bence. Cumartesi oturup, konuşun. Abim bazen zor olabiliyor ama sevdikleri söz konusu olduğunda her zaman açık kapı bırakır." Sevdiklerini kolay kolay bırakmazdı abim, ne kadar aralarında sorun olsa da barışacaklarına emindim. "Umarım Leyla, umarım." Kenan içini çekerek işine geri döndüğünde onun da barışmak istediğine emin oldum. Akşam eve döndüğümde duşa girip üstümü giydim. Abim eve henüz gelmemişti ama onunla da konuşmak istiyordum. Kenan'la aralarındaki sorunun çözülmesini eminim ki o da istiyordu. Çantamı karıştırıp içinden kremi çıkarttım ve elimin üstüne sürdüm. Duşa girmeden sargıyı çıkartmıştım. Kremi masamın üstüne bıraktıktan sonra aynanın önüne geçip saçlarımı taramaya başladım. Aynada gördüğüm yüz bana aitti ama hiç mutlu görünmüyordu. Ne kadar gerilere itmeye çalışsam da Yaman'ı düşünmekten kendimi alamıyordum. Elim saçlarımda kalırken öylece durdum. Yasak olanı sevmek dedikleri böyle bir şey miydi? İnsan yasak olduğu için mi daha cezbedici görüyordu da aklından çıkartamıyordu yoksa gerçekten kaderine yazıldığı için mi aklından bir türlü atamıyordu? Yüzük, sarıldığı kız, gözlerindeki o bakış... Her şeye rağmen benim gelmemi beklediğini söyleyen sözleri ve karşıma çıkması aklımı bulandırıyordu. Ben böyle birisi değildim, kendimi öyle bir durumun içine sokmazdım. Eğer o kızın yerinde ben olsam ve birisi sevdiğime bilerek öyle baksa düşünse çok sinirlenirdim.
Allah'ım sen beni doğru yoldan ayırma, kalbimi hayırsızı düşürme. Saçlarımı taramayı bitirip ördüm. Yemekte yoktu abim, bekledim ama gece ya geç saatte gelmiş ben uyanmadan çıkmıştı ya da hiç gelmemişti. Sonraki iki günde de abimi görmemiştim, telefonda konuşmuştuk bir kez onda da iyi olduğunu söylemişti sadece. Kenan da iş yerinde oldukça sessizleşmişti, çoğunlukla dışarıda geçiriyordu zamanını. Hasta geldiğinde arayıp haber veriyordum. Ece benimle birlikte eşya bakmaya gelmiş birlikte çift kişilik bir yatak seçmiştik. Benim yerime birçok detayla Ece ilgilenmiş eve yerleşmemi sağlamıştı. Yanıma alacağım eşyaları toplamıştım, zaten pek bir şey yoktu. Yaman'ı iki kez daha görmüştüm bu süre içinde. Birinde yine bahçedeydik yanından geçip gittim. Ne o bir şey söyledi ne de ben konuştum. İkincisinde ben kantinden çay alırken Civan, İsmail, Yunus'la birlikte kalabalık bir masada oturuyordu. Diğerleriyle selamlaşmış ayaküstü hal hatır sormuştuk sadece ona kısa bir baş selamı vermiştim garip olmaması için. Gözlerimin içine bakıp aynı şekilde karşılık vermişti. Şimdiyse üstüme dizlerimde biten uçuk mavi renginde bir elbise giymiş saçlarımı toplamıştım. Bugün tatil olduğu için anneme yemekleri hazırlamakta yardım etmiştim. Babam her zamankinden daha erken gelmişti eve. Abim hâlâ ortalarda yoktu. Aşağıdan zil sesi geldiğinde telefonumu alıp odamdan çıktım. Aşağıya indiğimde annem mutfaktan elinde salatayla çıkıyordu. "Ben bakarım anne" dedim. Kapıya ilerlediğimde yüzüme kondurduğum tebessümle kapıyı açtım. Akif amca, Nuran teyze önde Kenan arkalarında duruyordu. "Hoş geldiniz" dedim kapıyı tamamen açarak. "Hoş bulduk güzel kızım" dedi Nuran teyze. Akif amca ve Nuran teyze içeriye girdiğinde Kenan elinde tuttuğu tatlı paketini tebessüm ederek bana uzattı. Paketi aldığımda o da içeriye geçti. Ailecek selamlaştıktan sonra yemeğe oturmadan abim de gelmişti. Masaya geçtiğimizde babam ve Akif amca çoktan koyu bir sohbete başlamıştı. Yemekleri servis edip abimin yanına Kenan'ın karşısına oturdum. "Sen nasılsın Gökhan, nasıl gidiyor?" Nuran teyzenin sorusuyla abim yemeğinden başını kaldırdı. "İyiyim Nuran teyze, iş güç işte koşturuyoruz itin, uğursuzun peşinde. Ülkede ırz düşmanı çok." Abime yandan dirsek attım, göz göze geldiğimizde kaşlarını çattı. Kadın gülümsemeye çalıştı abimin cevabı karşısında. "Bilirsin anne, Gökhan hep böyleydi. Lafın nereye gideceğini hiç bilmeden öylece ortaya atar." Beklemediğim çıkış Kenan'dan gelirken bu sefer ona bakakalmıştım ama hiç umursamadan ağzına ekmek attı. "Biraz daha yemek koysana Leyla, Asaf abine. Ağzı çok boş kalmış anlaşılan boş boş konuşuyor." Bu gece kan çıkmadan biterse artık sadaka verecektim. "Ellerinize sağlık yemekler harika bu arada" dedi Kenan biten tabağına masadaki sarmalardan eklerken.. "Leyla'mın eli çok lezzetlidir sarmaları o yaptı" dedi annem beni övme fırsatını kaçırmayarak. Abim elini önümden uzatarak Kenan'ın elindeki sarma tabağını tuttuğunda geriye çekildim. Kenan bir yandan abim bir yandan sıkıca tutmuştu tabağı. "Ben tencereyi getireyim" diyerek ayağa kalktım sonunda. Mutfağa girdiğimde bir bardak su doldurup yavaşça içtim. İki çocuğun kavgasını izliyor gibiydim ki masada bizimkiler olmasa hallerine gülerdim. Kapanan kapıyla pencereyi kenara çekip baktım. Kenan sanırım sözümü dinlemişti, abimle birlikte bahçeye çıkmışlardı. Tencereyi götürmekten vazgeçip salona geri döndüm. Yemek bittikten sonra çay servisi yapmış, yanına Kenan'ın getirdiği tatlıyı servis etmiştim. Abim ve Kenan içeriye döndüğünde ikisi de birbirlerine en uzak köşeye oturmuştu. Biraz sohbete katılıp annemlerin yanına oturdum ben de. Akif amcalar bir daha yemeğe bizi davet ederek gittiler. Mutfağı toplayıp bulaşıkları makineye koydum. Annem kahve yapmıştı babamla birlikte salonda içiyorlardı. Abimde birkaç gündür evde olmadığı için yanlarında oturuyordu yoksa şimdiye çoktan odasına çıkmıştı. Derin bir nefes alıp mutfaktan çıktım. Salona girdiğimde tekli koltuğa oturdum. "Benim sizinle konuşmak istediğim bir konu var" dediğimde üçü de bana döndü. Abime bakmamaya çalışıyordum çünkü ondan bu durumu saklamak hiç istememiştim ama böyle olması gerekiyordu. Eğer önceden bilseydi ya aynı eve çıkmak isterdi ya da babamla karşı karşıya gelirdi. Yine en çok üzülen annem olurdu arada kalıp. Şimdi öğrenirse babam ona bir şey diyemezdi. Kendimi toplayıp her şeyin başlangıcı olacak o cümleyi tek seferde kurdum. "Yarın kendi evime taşınıyorum." |
0% |