
Keyifli okumalar...
"Yaman bunu ciddi ciddi mi söylüyorsun?" Hayal kırıklığıyla baktığımda ona birleşen ellerimizi ayırdım.
"Güven sorunun olmasına şaşırmam, sadece sana o güveni veremediğim için sorunu kendimde ararım. Ben sana o güveni vermeyecek kadar nerede yanlış yaptım Leyla?" Sadece benim kalbim değil Yaman'ın kalbi de kırılmıştı, gözlerindeki mavilikler dalgalandı.
"Bence ikimizin de düşünmesi gerekiyor. Şu an bu konuşmanın devamında ikimiz de zarar göreceğiz." Ayağa kalktığımda tek isteğim gözlerini görmeyeceğim bir yerde olmaktı.
Bana açık açık yalan söylediğini söylüyordum ve o bana buna karşılık ona güvenmediğimi söylüyordu. Dün bütün gece beni uykusuz bırakan sorular bir anda anlamsız gelmeye başladı. Kendimi bir kez daha yıprattığım, yorduğum bir evreye girmiş gibi hissediyordum. Henüz kendimi yeni toplamaya başlamıştım ve dağılmamak için yere sağlam basmam gerekiyordu.
"İstediğin gibi olsun." Yaman sözlerime karşı çıkmazken aramıza bir duvarın örüldüğünü hissediyordum.
Yanından ayrılıp hızlı adımlarla revire yürüdüğümde son bir söze gerek yoktu ikimizde bu konuşanın bittiğini biliyorduk. Revire geldiğimde kapıyı yavaşça açıp içeri girdim. Sezen benden önce gelmiş bir hastanın dosyasına bakıyordu. Göz göze geldiğimizde kaşları çatıldı ve ayağa kalktı.
"Leyla ne oldu sana?" Bana doğru yaklaştığında gülümsemeye çalıştım.
"Tansiyonum düştü sanırım" dedim. Bir şeyim yok desem inanmazdı üstelik halimin farkındaydım.
"Gel otur şöyle." Kolumdan destek olup beni yataklardan birisine oturttu ve tansiyon aletini koluma geçirdi. Düzenli şekilde nefes alırken sakin kalmaya çalıştım.
"Tansiyonun düşmüş zaten halsiz görünüyordun. Burada kal sana bir şeyler getireceğim." Ben itiraz edemeden Sezen çoktan çıkmıştı.
Geriye doğru yaslanıp gözlerimi kapattığımda üstüme binen yorgunluk baş ağrımı tekrar tetikledi. Derin nefesler alırken boğuluyormuş hissinden kurtulmaya çalıştım. Kendimi toplamam gerekiyordu, güçlü olmalıydım. Bu hayatta pek çok şeyi tek başıma başarmaya çalışmıştım ve şimdi özgürlüğümü zorluklarla elde etmişken bu hissin elimi kolumu bağlamasına izin vermeyecektim.
Sezen geri geldiğinde elinde tuzlu çubuk kraker ve ayran vardı. Öğle yemeğinde de bir şey yemediğim için midem boştu. Toparlanıp bana uzattığı yiyecekleri aldım. Teşekkür ettikten sonra kendime gelmek için azar azar krakerden yiyip ayrandan içtim. Mideme bir şeyler girdiğinde daha iyiydim. Sezen tansiyonumu tekrar ölçtüğünde yükselen sayılarda iyi olduğuma işaretti.
"Biraz daha uzan zaten bakılacak başka hasta yok şu an." Sezen'in tavsiyesine uyarak gözlerimi kapattım bir süre.
Düşüncelerim o kadar şiddetli ve yoğundu ki baş ağrımın azalması bile rahat bir nefes almama yetmedi. Yaman ona güvenmediğimi düşünüyordu ve bu beni daha çok yaralıyordu. Belki de bu hayatta sorgusuz sualsiz güvendiğim ilk kişiydi Yaman. Ondan öncesinde zaten kıskacından kurtulmaya çalıştığım prangalarımla bağlıydım. Ve ben o bağları açmaya çalışırken zaten yeterince kayıp vermiştim hayatımdan, zamanımdan, kendimden. Şimdiyse bunu aşmak için elimden geleni yapmaya çalışıyordum.
Eski yaralarımı kaşımak değil sağlıklı bir şekilde iyileşmesine odaklanmak istiyordum artık. Hayatıma yeni bir yerden başlamışken beni tutup eski halime sürükleyecek hiçbir şeye tahammülüm yoktu. Belki de bu yüzdendi Yaman'a daha çok kırılmamın sebebi. Onunla başladığına inandığım güven ve sevgi üstüne kurulu hayatım daha ilk günlerden darbe alıp çatırdamaya başlamıştı.
Hareketsiz ve sessiz kaldıkça kendimi daha çok baskı altında hissettiğimi fark edince uzandığım yataktan yavaşça kalktım. Baş ağrım kesilmiş ağrıyan gözlerim biraz daha iyiydi. Sezen kalkmamamı söylese de kendimi böyle daha iyi hissettiğimi söyleyip kalkmayı seçtim. Sezen bizim için kahve alıp geldiğinde birlikte oturup sohbet ettik. Genel olarak o konuştu ben dinledim ve düşüncelerimi bastırmak için Yaman'ı bir süre aklımdan çıkarmaya çalıştım.
Sezen'i yavaş yavaş tanımaya başlamış ve sevmiştim. Daha önce evlenmiş ve boşanmıştı. Ona göre en başından yanlış başlamış bir ilişkiydi. Gözlerindeki boş bakış ve anlatırkenki rahatlığından artık bu olayı atlattığı belliydi.
"Madem en başından yanlıştı evliliğe kadar nasıl ilerledi?" Merakla sorduğumda güldü Sezen, omuz silkti geriye yaslanıp.
"Bazı şeylerin önünü alamazsın Leyla, olmaz dediklerin olur ve yapmam dediklerini yaparsın. Ben bu hayatta ne için büyük konuştuysam başıma geldi. O gün öğrendim dilimi ısırıp sessizce yerime oturmayı." Ne kadar yüzeysel konuştuğumuzu mevzunun daha derin olduğunu bu cümlelerinden anladım.
Mesai saati bittiğinde Sezen benden önce çıkmıştı. Yarın için hastaneye sevk yazdığımız askerin dosyasını onay için mail atıp çıktım bende revirden. Çantamdan arabamın anahtarını çıkartırken koridordan dönüyordum ki birisine çarptım. Yaman diye düşünüp başımı kaldırıp baktığımda tanımadığım asker üniformalı birisini buldum karşımda.
"Afedersiniz" dedim geri çekilerek.
"Kusura bakmayın reviri arıyordum" diyen adamla elinden damlayan kanı fark ettim.
"Hemşire benim bakalım hemen" dedikten sonra revir yazan odayı işaret ettim.
Ben önden ilerleyip kapıyı açtığımda içeriye girdik. Rütbeliydi ama Yaman dışında başka bir Yüzbaşı görmemiştim askeriyede. Hasta yataklarından kapıya yakın olanına oturduğunda pansuman malzemelerini hazırlayıp ellerimi yıkadım ve eldivenlerimi giydim. Sandalyeyi yatağın yanına çekip oturdum. Eline sarılı olan bezi çektiğinde kanla kaplı avucu ortaya çıktı.
"Nasıl kestiniz? Tetenoz aşısı gerekebilir." Uzun düz bir çizgiydi kesik.
"Bana doğru atılan bir bıçağı tuttum. Sapı yerine keskin ucunu tabii. Tetenoz aşısı yaptırmıştım ama beş yıl doldu mu emin değilim." Ben yaranın çevresini temizlerken gayet rahat bir şekilde söylemişti. Tetenoz aşısı beş yıl geçerli olduğu için süre geçememişse tekrar yapmaya gerek yoktu.
Yaman kadar olmasa da uzun boylu ve fiziki açıdan güçlü duruyordu. Kumral saçları, elaya çalan gözleriyle iyi bir görünümü vardı. Şimdiye kadar tanıştığım askerlerin hep bir karizması vardı gerçi. Yaman duruşuyla ve olgunluğuyla bir adım önde olsada diğerlerinin de hakkını yememek gerekti.
"Kesik fazla büyük değil ama derin, dikiş atmam gerekecek. Yapacağım iğne bölgeyi uyuşturucak."
Yan tarafımdaki tekerlekli masayı kendime çekip iğneyi hazırladım. Sol elini avucumun içine alıp belli noktalardan anestezi uyguladım. İki dakika bekledikten sonra yarayı diktim ve en sonunda düğüm atıp makasla fazla ipliği kestim. Bandajladığımda başımı kaldırıp askere baktım ve o an göz göze geldik. Bu beni şaşırtsa da bandajı sabitleyip oturduğum sandalyeden kalktım. Eldivenlerimi çöpe attıktan sonra bilgisayarın başına geçtim.
"İsim, soyisim öğrenebilir miyim? Size kayıt açmam gerekiyor ayrıca tetenoz iğnesi içinde kaydınıza bakmam gerek." Kapalı olan bilgisayarı açıp şifremi girdim.
"Yüzbaşı Selçuk Aydın."
Hasta bölümüne girip yüzbaşının ismini yazdım. Hasta geçmişi önüme çıktığında aşı bölümüne baktım. Tetenoz aşısını üç buçuk yıl önce yaptırmıştı yani gerek yoktu.
"Tetenoz için koruma süresini geçmemişsiniz bu yüzden şimdilik gerek yok. Bunun haricinde elinize iki gün su değdirmeyin, ve çok kullanmamaya çalışın dikişler kaynasın. Ağrı kesici vereceğim size ağrı hissettiğinizde kullanırsınız." Ecza dolabından çıkarttığım ağrı kesicinin üstüne günlük kullanım dozunu yazdım.
"Teşekkür ederim hastaneye kadar gitmekten kurtardınız beni." Uzattığım ağrı kesiciyi aldığında bugün ilk defa mesleğimi yaparken hissettiğim rahatlıkla tebessüm ettim.
"Geçmiş olsun, bir dahakine size atılan bıçakları tutmak yerine kaçmayı deneyin. Böylesi daha az acı verici olur." Gerçi askeriyede kim kime bıçak atardı bu da tamamen bir soruydu benim için.
"Denerim" dediğinde yüzbaşının da yüzünde bir tebessüm oluştu.
Kapı açıldığında başka bir hasta beklemediğim ve mesai saati çoktan bittiği için merakla kapıya döndüm. Yaman kapının girişinde durduğunda gözleri önce bende sonrada karşımda duran yüzbaşında takılı kaldı.
"Elin nasıl oldu Selçuk?" dedi yavaşça içeriye girdiğinde.
"İyi Yaman, hemşire hanım sağ olsun tedavisini hallettik. Hastaneye geçmeme gerek yok." Aralarındaki konuşmadan birbirlerini tanıdıklarını net bir şekilde anlamıştım.
"Başka bir şey yoksa çıkıyorum ben." Bilgisayarı kapatıp, çantamı aldım.
"Tekrar teşekkürler. Bu arada tam tanışmadık bizim ekip görevdeyken başladınız sanırım siz de." Selçuk bana doğru döndüğünde bende ona bakmak zorunda kaldım.
"İsmim Leyla, birkaç ay önce başladım göreve." Revirden çıktığımda Yaman ve Selçuk da benimle birlikte çıkıp koridorda yürüdü.
"Yaman'ın ekibi biliyorsunuz bizimkilerle de tanışırsınız yakında. Görev devretme zamanı geldi." Yaman sessiz kalırken Selçuk'un sözleri beni duraksattı.
Yaman ve ekibi daha öncede göreve gitmişti ama çok uzun süreli değildi. Şimdi Selçuk ve ekibi geldiğine göre onların yerine uzun süreli göreve mi gideceklerdi? Revirin olduğu binadan çıktığımızda bir asker gelip Yaman ve Selçuk'u toplantı odasına çağırdı. Yaman bana kısaca bakıp Selçuk'la birlikte yönetim binasına ilerledi.
Arabama bindiğimde Ece'nin aramasıyla telefonu beklemeden açtım. Yemek yemeyi teklif ettiğinde kabul ettim. Yemekten sonra abimde bize katılacaktı. Eve gitmediğim için annemi de görmemiştim uzun süredir. Arada arıyordum, sesini duymak iyi geliyordu.
Şehir merkezine geldiğimde Ece'nin gönderdiği konuma doğru sürdüm arabayı. Park yeri bulduktan sonra arabayı bırakıp caddede yürümeye başladım. Askeriyeden ayrılırken aydınlık olan hava şimdi karanlığa karışmıştı. Restorana girdiğimde etrafa bakarken Ece'yi gördüğümde o da beni fark etmişti. Ayağa kalktığında kısa bir sarılmanın ardından oturduk ve yemeğimizi sipariş ettik.
"Solgun görünüyorsun bir sorun mu var?" Yıllardır beni tanıyan arkadaşımın gözünden kaçmamıştı halim.
"Ece aklım çok karışık" diyerek başladım ve dün olanlardan başlayarak anlattım. Yemeğimiz gelmiş ama biz konuşmanın etkisiyle yemeğe başlayamamıştık. Konuşmam bittiğinde masadaki sudan bardağa koyup kuruyan boğazımı ıslattım.
"Yaman bana güvenilir birisi olarak göründü şimdiye kadar Leyla ancak hiç kimsenin her şeyini bilecek kadar yakın olamazsın. Dışarıdan gördüğün kadarıyla tanırsın. Eğer içinde şüphe varsa araya biraz mesafe koymakla iyi yapmışsın hem senin Yaman hakkındaki duyguların ve düşüncelerin netleşir hem de bu aradaki güven problemini nasıl aşacağınızın cevabını alırsınız. Ben Yaman'a nasıl baktığını biliyorum, arkadaşımı tanıyorum kendine zaman ver biraz." Ece'nin içimi rahatlatan sözleriyle biraz rahatlamıştım.
"İyi ki varsın" dedim gülümseyerek.
"Sen de canım. Hadi bakalım bir şeyler yiyelim seninde yüzünün rengi yerine gelsin. Tabii abine olanları açıklamak istersen farklı." Salata kasesini bana doğru ittiğinde başımı salladım.
Abime olanları anlatamazdım. Yaman'la tanışıyorlardı ve bizim kendi içimizde halletmemiz gereken meseleler için ona karşı cephe almasını istemiyordum. Abim ne olursa olsun benim tarafımda olurdu bu beni ne kadar sevindirsede Yaman için net bir bakışa sahip olamazdı konu ben olunca. Ece'yle birlikte yemeğimizi yemiş günlük konulardan konuşurken abimde bize katılmıştı. Kahvelerimizi içerken kendimi daha iyi hissetmiştim.
"Haftaya Miray nişanlanıyor, annem sana da söylememi istedi." Hiç sevmediğim hatta babamla kavga etmemizi sağlayan kuzenimin adını duyunca kaşlarım çatıldı.
"Hayatta gitmem" dedim kesin bir şekilde.
"Babam gelmeyecek, annemi görürdün" dediğinde abim mantıklı gelmişti o an.
"Duruma göre bakarız abi." Annem için gidebilirdim ama babamın karar değiştirmesi de olasıydı.
"Saat geç olmuş kalkayım ben artık." Ece'nin söylemesiyle saate baktığımda on bire geldiğini fark etmiştim bende. İnsan sevdikleriyle olunca zaman gerçektende hızlı geçiyordu.
Abim, Ece'yi eve bırakacaktı aralarında gayet güzel bir ilişki gelişmeye başlamıştı. Eskisi gibi birbirlerine takılsalarda gözlerindeki ifadeler ve gülüşleri flört aşamasında olduklarını belli ediyordu. Onlar adına mutluydum, birisi can dostum diğeri abim, canımdı. İkisinin mutluluğunu benden daha fazla isteyecek birisi yoktu.
Arabama bindiğimde eve doğru yola çıktım. Yol sessiz bir şekilde akıp gittiğinde günün yorgunluğunu hissetmeye başladım. Siteye girip arabayı park ettiğimde uykusuzluktan gözlerim kapanmak üzereydi. Çantamı alıp arabadan indiğimde başımı kaldırmamla giriş kapısının önünde duran Yaman'ı gördüm. Nedense içimdeki ses beni beklediğini söylüyordu.
Yavaş adımlarla ona yürüdüğümde gözleri üstümdeydi. Karşısında durduğumda mavi gözleri fırtınalıydı. Yine denizleri coşmuş, gökyüzü griye çalmıştı. Hava soğuktu, ne kadar süredir burada beklediğini bilmiyordum ama kulakları hafifçe kızarmıştı bu da baya zaman geçtiğinin işaretiydi.
"Bugünkü konuşmayı tamamlamak için mi bekledin beni?" Yaman konuşmadığı için en belirgin olan nedeni söyledim.
"Leyla" dedi, sustu. Uzun uzun baktı gözlerime.
Bir şey vardı bakışlarında bir farklıydı. Sessiz bir tını gibi döküldü ismim dudaklarından. Sesi miydi, söyleyiş şekli mi, bakışı mı bilmiyordum ama bir şey vardı. Yaman çok sessiz bir adamdı ama en çok benim yanımda sesi çıkardı. Şimdi öylece susup gözlerime bakıyordu.
"Yaman birine bir şey mi oldu? Korkutuyorsun beni."
Belki de normal bir konuşma içinde olsak son yaşananlardan sonra asla yapmayacağım bir şeyi yapıp uzandım ve elini tuttum. Buz gibiydi Yaman, hep sıcak olan eli şimdi hissiz gibi kıpırdamadan durdu, sarmadı elimi.
"Leyla, ne yapacağım ben? Yıllarca dayandım, aldım intikamımı dedim yüreğimi rahatlattım. Abime verdiğim sözü tuttum diye hatırasını kaldırdım. Leyla ne yapacağım ben?" Çaresizlik, tek kelimeyle Yaman'ın sözlerinde çaresizlik vardı.
Bana soruyordu ama konunun neyle ilgili olduğunu bile anlamakta zorluk çekiyordum. Yaman'ın anlattıkları geldi aklıma abisinin, yengesinin ve yeğeninin şehit düşürülmesiyle yemin edip intikam uğruna girmişti bu mesleğe. Sonrasında Yaman bırakmamış askeriyede devam etmişti. İki elimle üşüyen ellerini sıkıca tuttum.
Yaman'ın sağ gözünden bir damla yaş kurtuldu ve denizleri taştı. Sevdiğim adam kalbimi dağladı.
"Ağlama ne olur ağlama" dedim onun bu halini görünce çoktan dolan gözlerim sözlerime ihanet edercesine gözyaşlarımı serbest bıraktı.
"Ben çok utanıyorum Leyla, ben abime ne diyeceğim? Şimdi mezarına nasıl gideceğim?" Sayıklar gibi konuştuğunda gözünden düşen damlalar artmıştı.
"Ne oldu? Seni bu kadar dağıtacak ne oldu söyle bana." Bu sefer aynı çaresizliği paylaştık. Yaman çaresiz görünüyordu ve ben de onu böyle gördüğüm için çaresiz hissediyordum.
Gözlerini sımsıkı kapattı sanki gözyaşları gözlerini kapatırsa duracakmış gibi. Elini bıraktım ve yanağına dokunup gözyaşlarını sildim. Titreyen parmaklarım sıcak gözyaşlarına bulandı. Buz gibi teninin üstünden akan sıcak damlalar bile durmadı. Gözlerini açtığında denizleri şimdi bir yıkımın eşiğindeydi.
"Yaşıyormuş. Abimi, ailesini öldüren şerefsiz hâlâ nefes alıyormuş. Benim ailemi parçalayan o it ölmemiş. İntikamım için abim için geçirdiğim bu yıllar boşunaymış. Yıllardır Leyla, ben başımı rahatça koydum yastığıma abime ettiğim yemini tuttum sanarak. Yanıyor Leyla, içim öyle bir yanıyor ki şu gökyüzü yarılsa düşse üstüme şükrederim."
Yaman'ın içi yanıyordu ama sözleri soğuk bir kış gecesi gibi çöktü üstümüze.
Bir bölümün daha sonuna geldik.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız lütfen.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |