25. Bölüm

25. Bölüm

Rabia Gümüş
deeindeniz

Keyifli okumalar....

&

"Şimdi hemşire, ya bu adamı tedavi edersin ya da sonun bir önceki doktor gibi olur."

Titreyen ellerimi duvara koyduğumda ellerim yapış yapış olmuştu. Ellerime baktığımda kıpkırmızı olduğunu fark ettim. Başımı eğdiğim an yerlerdeki kırmızı kan damlaları siyahlaşmaya başlamıştı. Zorlukla yutkunduğumda burada öleceğimden artık emindim.

"Ben ameliyathane hemşiresi bile değilim yapamam." İçime saplanan korku giderek büyüyordu sadece ellerim değil artık bütün vücudum titriyordu.

"O zaman onunla birlikte sende ölürsün." Silahımı alnıma yasladığında nefesim kesildi. Soğuk namlu tereddütsüz ellerde beni öldürmeye yakındı.

"Geri çekil." Zayıf, zorlukla çıkan ses yaralı adamdan geliyordu.

Silah alnımdan çekildiğinde tuttuğum nefesim yüzünden boğuluyormuş gibi hissettim. Derince sık sık aldığım nefes hızla çarpan kalbimi sakinleştirmedi. Adamın aradan çekilmesiyle yaralı adama doğru yaklaştım. Yüzü tamamen beyaza dönmüştü, yavaşça bileğine dokunduğumda nabzı çok yavaştı.

"Tek başıma yapamam en azından yardım almama izin verin." Titreyen ellerimle gömleğin düğmelerini açtım yaranın olduğu yeri görebilmek için. Temiz bir sargı bezini yaranın üstüne kanı durdurmak için bastırdım.

"Uydu telefonunu getirin." Adamın bağırmasıyla birkaç dakika sonra içeriye giren birisi telefonu getirmişti. "Bu telefon takip edilemiyor o yüzden aklından kaçmak ya da yerini söylemeye çalışmak gibi bir şey geçerse tek kurşunla işini bitiririm."

Telefonu kanlı ellerime bıraktığında sakinleşmeye çalıştım. Kimi arayabilirdim? Sezen'in numarasını bilmiyordum, şimdiye askeriyeden ayrılmıştı zaten askeriyeyi arasam da ona ulaşamazdım. Yaman'ı aramayı dahi aklımdan geçiremezdim. Vedat'ın numarasını da bilmiyordum. Abimi aramam gerekiyordu. Hızla ezberimde olan numarasını girdiğimde telefonuna ulaşılamıyordu. Hayal kırıklığıyla gözlerimi kapattım. Düşün Leyla.

"Tek şansın kaldı." Telefonu elimden almak için yaklaştığında geriye çekildim.

"Tamam arayacağım bir kişi daha var." Numarayı hatırlamam biraz zaman alsa da umarım yanlış değildir diyerek arama tuşuna bastım. Telefon uzun uzun çaldı kapanacakken açıldı.

"Kimsiniz?" Uykulu gelen sesi duyduğumda ağlamak üzereydim.

"Kenan ne olur yardım et bana. Lütfen hiçbir şey sorma." Yalvaran sesimi duyduğunda beni tanıdığını biliyordum.

"Leyla, ne oldu?" Şimdi onun sesi de telaşlı geliyordu.

"Hasta kurşunla yaralanmış, kurşun hâlâ içeride. Sağ omuzda üç santimlik bir giriş var. Damarlarda zedelenme var mı bilmiyorum. Kenan ne yapmalıyım?" Bezi kaldırıp baktığımda kanama yavaşlamıştı.

"Bilinci açık mı hastanın?"

"Evet, açık" dedim biraz önce konuştuğu için.

"Gözlerine bak, göz kayması ya da herhangi bir tepkime var mı?"

Telefonu kulağımla omzumun arasına alıp etrafa baktım. Bulduğum küçük fenerle gözlerini kontrol ettim.

"Tepkime yok, gözlerinde yukarı doğru kayma var. Nabzı altmışın altına düşmeye başladı. Bedeni soğuk, çok kan kaybetmiş."

"Vuralalı ne kadar zaman geçmiş?" dediğinde kapıda silahla bekleyen adama döndüm.

"Kaç saat önce vuruldu?"

"Dört saat."

Kenan'a saati ilettiğmde hızlı olmam gerektiğini söyledi vucudu kısa süre içinde şoka girebilir ve kalbi durabilirdi. Hızlı bir şekilde ellerimi yıkayıp, ameliyat eldivenlerini giydim.

"Kan vermen gerekiyor bir an önce ameliyata başlaman lazım. Kan grubunu öğren, alerjisi olan bir ilaç var mı bunları sor. Herhangi bir hastalığı şeker, tansiyon ya da kalp rahatsızlığı varsa bunları bilmen gerek. Anestezi iğnesi vurarak başla." Hızla dolapları karıştırıp anestezi için kullanılacak iğneyi buldum.

"Kan grubunu biliyor musunuz? Kan vermemiz gerekiyor." Tekrar adama döndüğümde arkasında duran dolabı açtı. Dolabın içinde çok fazla kan torbası vardı.

"A(+) kan grubu." Uzattığı kan torbasını alıp hızlıca damar yolu açtım.

"Şeker, tansiyon, kalp rahatsızlığı ya da sürekli kullandığı ilaç var mı?"

"Yok."

"Emin misiniz? Bakın en ufak hata hayatını riske atabilir." Bu adam ölürse ben de ölürdüm.

"Eminim yok." Kesin bir şekilde cevap verdiğinde sözlerine güvenmek dışında yapabileceğim bir şey yoktu.

"Anesteziyi serumla karıştır diğer koluna damar yolu aç, birkaç dakika içinde etki edecek." Kenan'ın talimatlarını yerine getirirken dolapları karıştırıp serumu buldum. Anesteziyi yaptıktan sonra damar yolu açarak hastaya verdim.

"Şimdi ne yapmalıyım?"

"Elini kurşunun olduğu yere koy ve derinliği hisset içeriye tamamen gömülmüş mü yoksa daha yüzeyde mi?" Parmaklarımla yaranın içine doğru dokunduğumda sertliği hissettim.

"Yüzeye yakın" dedim.

"Yaranın olduğu bölgeyi dezenfekte et. Eline ince uçlu bir cımbız al, yaranın genişliğini büyütmeye gerek yok yüzeye yakın. Cımbızla mermiyi tutacaksın ama Leyla etrafındaki damarlara zarar vermemek için dikkatli yapman gerekiyor yani sakin olmalısın, ellerin titrmemeli." Kenan'ın sesi sakin gelse de benim kadar tedirgindi biliyordum.

Şu an bana yardımcı olmaya çalışıyordu bu yüzden o da sakinliğini korumalıydı. Elime aldığım cımbızla bir süre durdum. Yaranın etrafındaki bezi tamamen kaldırıp dezenfekte ettim. Telefon hoparlöre alıp yanımdaki masaya bıraktım. Kan olmuş eldivenlerimi çıkartıp temiz başka bir eldiven giydim.

"Yapamıyorum Kenan" dedim ellerimin titremesi geçmiyordu. Gözümden akan yaşla omuzlarım titredi.

"Sakinleşmen gerekiyor Leyla. Hadi bana ben gittikten sonra neler yaptığını anlat. Gökhan yine Ece'nin peşinde mi?" Kenan'ın hatırlatmasıyla daha birkaç gün önce gördüğüm Ece'nin gülen yüzü geldi aklıma. Abim, Ece'nin ailesiyle tanışacaktı birlikte yemek yiyeceklerdi.

"Abim, Ece'nin ailesiyle tanışacak birlikte hafta sonu görüşecekler. Mermiye ulaştım." Elime aldığım cımbızla yaraya temas ettim. Ufak bir tık sesi geldiğinde durdum.

"Çok iyi, belki düğüne beni de çağırır Gökhan tekrar karşılaşırız. Şimdi mermiyi cımbızla kavra ama nazikçe sanki bir kediyi sever gibi usulca ürkütmeden."

Alnımdan boynuma doğru biriken teri hissedebiliyordum. Usulca cımbızı hareket ettirip mermiyi iki ucunun arasına sıkıştırdım. Tepedeki lamba yetersiz olsa da yaranın içini net bir şekilde görüyordum. Herhangi bir damara zarar geşmiş gibi görünmüyordu.

"Abim seni düğününe çağırır umarım sende çok güzel bir kadınla katılırsın. Damarlar zarar görmemiş görünüyor kurşunu çıkarıyorum." Yavaşça çektiğimde bir sorun olmadan çıkardım.

"Umarım Leyla. Çok iyi kurşunu çıkardıktan sonra kompleks yap ve yaraya sütur at."

Mermiyi aletlerin olduğu demir tepsiye bırakıp hızla akan kanı kompleks yaparak durdurdum. Hazır olan süturu elime alıp yarayı dikmeye başladım. Kesi yapmadığım için çok fazla dikiş gerektirmemişti. Yarayı dikip, kapattım.

"Bitti" dedim.

"Serumuna antibiyotik ekle, iki saatte bir nabzını ve tansiyonunu ölç. Tetenoz iğnesini unutma. Dört saat boyunca akan kanı tahmin edersek iki ünite kan yeterli olacaktır. Hasta uyandıktan sonra ağrı durumuna göre ağrı kesici ver." Kenan'ın talimatlarına göre soruma değiştirip antibiyotik ekledim ve tetenoz iğnesini yaptım.

Nabzını ölçtüğümde yetmişin üstüne çıkmıştı birkaç saat içinde yükselmesi gerekiyordu. Telefonu almak için masaya döndüğümde çoktan alınmıştı.

"Teşekkür ederim Kenan" dediğimde telefon kapandı. Hayatımı kurtardığın için teşekkür ederim.

"Bu kıyafetlerle kalamaz, kan basıncını takip etmem gerekiyor üstelik burası kalması için yeterince temiz değil. Şu an ameliyattan çıktı mikrop kapmamalı." Onu hayatta tutmak için çabalamamı istiyorlarsa bana yardım etmeleri gerekiyordu. Ellerimdeki eldivenleri çıkartıp çöp kutusuna attım tekrar.

"Hemşireyi yan odaya alın." Adamın verdiği talimatla başka birisi gelip beni yandaki odaya getirdi. Tekli koltuk vardı odada sadece.

Koltuğa oturduğumda bütün bedenim acı içinde kıvrandı kendimi o kadar çok sıkmıştım ki kaldıramadığım bir ağırlığın altındaydım. Kapı açıldığında içeriye hastanelerdeki gibi bir hasta yatağında üstünde beyaz temiz bir çarşafla biraz önce ameliyat ettiğim adam getirildi. Ten rengi biraz daha kendine gelmişti. Serumu ve kan nakli için açtığım damar yollarını kontrol ettim. Kapıyı açtığımda karşımda yüzü kapalı eli silahlı başka bir adam vardı.

"Tansiyon aletini odadan almam gerek. Bir de saati bilmem gerekiyor durumunu kontrol etmek için." Yüzüme baktıktan sonra başıyla birisine işaret verdi. Birkaç dakika sonra tansiyon aletini ve bir kol saatini getirip verdiler.

Koltuğa geri oturduğumda yatakta yatan adama baktım. Onlar için çok önemli birisi olmalıydı bu kadar kendilerini ortaya çıkartıp beni buraya sürüklediklerine göre. Böyle adamların acımasız olduğunu biliyordum teröristlerdi en başta insana önem verseler en başta can almaya çalışmazlardı. O yüzden bu adamı hayatta tuttuğum sürece bana dokunmaya kalkmayacakları kadar büyük bir sebepleri olmalıydı.

Aynı yaşlarda görünüyorduk, en fazla benden bir ya da iki yaş büyük olabilirdi. O da terörist miydi yoksa onlar tarafından kullanılacak önemli bir rehine miydi? Baş ağrım gittikçe şiddetlenirken gözlerimi kapattım. Uyumamam gerektiğini biliyordum zaten uyuyamayak bir durumdayım ama beynimi ele geçiren ağrı uyumadığım her dakika kötüleşiyordu.

Buradan nasıl kurtulacaktım ya da kurulabilecek miydim bilmiyordum. Saatler önce öleceğime kesin gözüyle bakıyordum ama şimdi bir ihtimal şansım olabilirdi. Yatakta hâlâ anestezi etkisinde olan yaralı genç adama baktığımda en azından tamamen iyileşene kadar beni hayatta tutacaklarını düşünüyordum. Yarım saat içinde kendine gelmesi gerekiyordu.

Yaman

Günlerdir Leyla'ya ulaşamıyordum. Selçuk'a her sorduğumda iyi olduğunu söylese bile bir terslik olduğuna emindim. Kendimi operasyona versem de aklımın bir köşesi Leyla'yla doluydu tamamen. Günden güne beynimi kemiren güve içimde bir oyuk oluşturmuştu. Biriken sorularımın cevaplarını Leyla'yı görene kadar alamayacaktım.

"Hazırlanın çıkıyoruz." Emir verdiğim anda herkes silahlarını hazır konuma getirmişti.

"Gece baskını için hava puslu bekleyecek miyiz?" İsmail'in sorusuyla gökyüzüne baktım.

Havadaki pus gri dumanla kaplıydı. Gizlenerek ilerlemek için hava iyi olsa da operasyon için tehlikeliydi. Telsiz açıktı, istihbarattan haber bekliyorduk son aşama için. Gelen emire göre hareket edecektik.

"Yola çıkalım önce" dedim.

En önde Civan ortada benimle birlikte Kerem, İsmail, Yunus en arkada da Hikmet vardı. Vedat yaralı olduğu için ekibe iki kişi daha vermişlerdi. Kerem ve Hikmet'te daha önce sınır görevi yapmış yetkin askerlerdi. Bölgeyi iyi bildikleri için bize destek oluyorlardı.

Leyla düştüğünde yine aklıma gün doğarken bulutların arkasında kalan güneşe baktım. Döndüğümde Leyla'yı bizimkilerle tanıştırmak istiyordum. Hayatımın her köşesinde olmasını nereye dönsem onu görmeyi istiyordum. Leyla'nın haberi yoktu ama eve en son yemeğe gittiğimde bizimkilere Leyla'yı anlatmıştım. Annem tanışmak istediğini söylediğinde Leyla'yla konuşmak üzereydim aramızdaki o yanlış anlama olmasa belki söylemiş olurdum.

O gün Berrin'i görme sebebim annemin ona verdiği albümü geri almaktı. Berrin, abimlerin düğün fotoğraflarının kopyasını çıkartmak için albümü istemişti annemden. Annem eve geleceğimi öğrenince Berrin'den albümü geri almamı istemişti işi bittiği için. Kafede arkadaşlarıyla oturduğunu söyleyince albümü alıp anneme geçerim diye bir şey demedim. Peşime takılıp kafeden çıkacağını düşünmemiştim.

Arabaya kadar iki dakikalık mesafede konuyu abimden açtığı için dinledim. Abim, Berrin'i kız kardeşi gibi severdi. Berrin'le yengemin aralasında on yaş fark olduğu için küçük kızım derdi ona. Abim de benimle dalga geçerdi bizimki küçük olmak için fazla iri diye. Kısa bir anın hatırlanması o mutlu sahnenin yeniden canlanması bile acı bir gülümseme bırakıyordu insanda. Abimin elini omzuma atıp benimle dalga geçtiği yengemin uğraşma çocukla diye kızdığı anlar gözlerimin önünden geçti.

Arabaya binmek üzereyken Leyla'nın aramasıyla yüzümdeki acı tebessüm yerini gülümsemeye bırakmıştı ki sesini duyduğumda bir şeylerin yanlış olduğu hissine kapıldım. Berrin çoktan gitmiş bense annemlere doğru yola çıkmak üzereydim. Döndüğümde konuşuruz ne olduğunu derken birden aramıza giren yanlış anlaşılma mesafemizi arttırdı. Oysa benim gözüm de gönlüm de bir tek Leyla diyordu. Ben Leyla diyordum da onun içindeki kırılmış kız çocuğu gözleri dolu dolu güvensiz bakıyordu.

Doğru bende gücendim, bu kadar kolay güvenini sarsacak dağıtacak bir şey değildi ki o an sorsa açıklardım geri dönüp gelirdim yanına. Leyla kendi içinde bir şeyleri halletmeye alışıktı, her zaman böyle yapmıştı. Şimdi ona yanında olduğumu hep destek olacağımı göstermem gerekiyordu. Gözlerindeki güveni kırmamak için bir değil bin kez gelse kapıma yine açacak onu içeri alacak ve sıkıca saracaktım.

Annemle, babamla tanışmasını hayatıma her an dahil olmasını istiyordum. Leyla ansızın girdiği hayatımda onun gelişiyle renklenmiş, anlam bulmuştu. Tek düze hayatımın neşesiydi. Leyla düşüncelerimde, aklımda, kalbimde kendine öyle büyük bir yer edinmişti ki Leyla'sız nasıl olunur bilmiyordum artık. Nereye baksam onu gördüğümdendi sanırım şimdi daha iyi anlıyordum sesini duymamanın, yüzünü görmemenin bende hissettirdiği duyguları.

Ona ulaşamamanın verdiği boğucu his giderek artıyordu. Kötü düşünmek istemiyordum ama Leyla'yı da tanıyordum bana ulaşacak bir yol bulurdu. Vedat oradaydı en başta ona ileteceği bir not bile bana ulaşırdı. Her konuşmada Leyla'dan yana iyi olduğu dışında başka bir şey duyamıyorum ki bu iyi olma hali neye göreydi bu da artık benim için şüpheliydi.

"Komutanım hareketlilik var."

Civan'ın telsiz anonsundan sonra atışa hazır halde etrafı taradım. Dağların ardında ki köye oldukça yaklaşmıştık, sivil olma ihtimali de vardı. Hızla dürbünle taradığımda dağın yamacından sırtında tüfekle aşağı inen adam elleri yukarıda bize doğru yaklaştı. Tetikte beklediğimde tuzak ihtimalini de gözden geçiriyordum.

"Komutan ben köy korucusu Salim." Uzaktan bağırdığında bizimle buluşacak adam olduğunu anladım.

"Parola!"

"Kartallar yüksekten uçar."

Elimi tetikten çekip diğerlerine işaret verdim dikkatli olmaları için. Bize içeriden istihbarat sağlayan köy korucularından birisiydi Salim. Benden önce Selçuk'la işbirliği içindeydi, bölgeye gelen terörist grupları hakkında ya da yakınlarda olan hareketlilikle ilgili bilgi veriyordu.

"Geçen hafta haber verdi Selçuk komutan geleceğinizi köyün etrafını bekliyordum üç gündür." Salim yirmili yaşlarında genç, yağız bir delikanlıydı.

Selçuk burada görev yaparken Salim'in kız kardeşini kaçırmışlar teröristler sırf kız İstanbul'da okul kazandı diye. Selçuk'un ekibi bulmuştu kızı harap halde. Kız kardeşinin durumu burada duramayacak kadar kötüydü Selçuk destek oldu burs sağkadı okutması için İstanbul'a gönderdi. Öğretmenlik okuyordu bildiğim kadarıyla. Salim de eline tüfeği almış dağa çıkmıştı o günden beri de bizimle birlikte çalışıyordu.

"Durum ne? Zahar denen şerefsizin göründüğü doğru mu?" Salim bu topraklarda doğup, büyümüştü ondan daha iyi bilen birisi olamazdı.

"Zahar hakkında söylentiler var ama üç hafta önce kardeşini vurmuşlar. Bunun bir kardeşi vardı Zahar'la baba bir anne ayrı ismini bilmiyorum. Annesi küçük yaşta çocuğu alıp şehire gitmiş bunların ne mal olduğunu anlayınca ortadan kaybolmuş. Yıllar önce Zahar kardeşini bulduğunu duyurdu ama kimse ne yüzünü bilir ne adını. Üç hafta önce buradan geçen terörist grubu konuşurken duymuşlar herkese yayıldı başlarındaki adamın kardeşi sonuçta."

"Kardeşini kim vurmuş? Bizden birileri mi?" Zahar'ın bütün ailesi ölmüştü bir kardeşi olduğu dosyasında yoktu. Kendi elleriyle annesini, babasını öldürmüştü.

"Kimin vurduğu belirsiz ama ölümden dönmüş diyorlar. Tedavisi için bir kadını kaçırmışlar ellerindeymiş hâlâ. Durumu öğrendiğimde Selçuk komutana telsizle haber verdim belki biliyorsundur sen de komutan." Salim'in sözleri duraksamama sebep oldu.

"Bu kadının adını biliyor musun?" Kalbim göğüs kafesimin içinde sıkışırken içimden dualar ediyordum o olmasın diye.

"İsmini bilmiyorum ama Bayındır yolundan kaçırılmış. Bir de kadın doktor değilmiş galiba hemşire diye duydum."

Leyla böyle mi olacaktı? Bir kış günü dağ, bayır demeden geçtiğim bütün yolları senin bıraktığım yerde olmadığını öğrenmek için mi gelecektim. Leyla, Leylam hani beni bekleyecektin?


Bir bölümün daha sonuna geldik.

Oy vermeyi unutmayınız lütfen.

Yeni kitabım Yalanların Hükmü'nü yine bu platform üstünden okuyabilirsiniz.

Bölüm : 15.01.2025 21:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...