26. Bölüm

26. Bölüm

Rabia Gümüş
deeindeniz

Keyifli okumalar...

 

Yaman

"İsmini bilmiyorum ama Bayındır yolundan kaçırılmış. Bir de kadın doktor değilmiş galiba hemşire diye duydum."

Leyla böyle mi olacaktı? Bir kış günü dağ, bayır demeden geçtiğim bütün yolları senin bıraktığım yerde olmadığını öğrenmek için mi gelecektim. Leyla, Leylam hani beni bekleyecektin?

Aldığım her nefes düğüm oldu boğazımda kaldı da ben nefessiz kaldım. Bastığım toprak ciğerime ateş oldu düştü de ben sağanak yağmurlara muhtaç kaldım. Leyla diye diye gittiğim yollar bana virane oldu da evim dediğim, döneceğim diye söz verdiğim kadın bıraktığım yerde artık yoktu. Şimdi ben hangi kapıyı çalacak, hangi sıcaklığa sığınacak, hangi gözlere bakıp sana döndüm diyecektim?

"Komutan? Komutan iyi misin?" Karşımda duran adan halimi gördüğünde anladı bir şeylerin ters gittiğini.

"Civan! Telsizi kur!" Bizden ileride olan Civan bağırmamla birlikte hızla sırtındaki çantayı indirip frekansı ayarladı.

"Hazır komutanım."

Civan'ın yanına gittiğimde telsizi elinden aldım. Kodu söyleyip bağlandığımda birkaç dakika bekledim. Etraf o kadar sessizdi ki kuşlar bile ötmüyordu ya da ben o kadar sağır olmuştum ki kalbimin atışı dışında hiçbir şey duyamıyordum.

"Yüzbaşı Selçuk Atalay." Karşımda duymak istediğim kişiyi bulmuştum.

"Leyla nerede?"

"Sezen Hanımla birlikte revirde." Her zaman aldığım cevaptan farklı değildi.

"Selçuk, Leyla'nın kaçırıldığını biliyorum bana yalan söyleme." Sözler ağzımdan çıkar çıkmaz Civan'la göz göze geldik, anlaşılan bizden kimse bilmiyordu.

"Yaman bütün herkes Leyla'yı arıyor, çok yaklaştık. Operasyonu tehlikeye atma, biz burayı halledeceğiz." Gözlerimi kapattığımda dişlerimi sıktım. Bana söylememe nedenleri belliydi.

"Üç hafta olmuş! Üç haftadır o siktiğimin heriflerinin elinde ulan kız! Yalanların boyunu aştı Selçuk, Leyla'yı nerede tutuyorlar?" Kendime hakim olacağım sınırı çoktan geçmiştim.

"Karlıova'da izlerini tespit ettik iki gün önce peşlerine düştük, biz baskın yapmadan birkaç saat önce de mekan terk edilmişti. Sürekli yer değiştiriyorlar sınırı geçmek üzereler." Sınırı geçtikten sonra bir daha ulaşmak mümkün değildi, bu dağların arasında binlerce yer vardı saklanacakları.

"Bu gece operasyonu bitiriyorum sen de bana o şerefsizlerin olduğu son noktayı buluyorsun. Gerekirse bütün dağları ateşe veririm yine de o piçlere Leyla'yı bırakmam. Üç can verdim ben bir can daha verirsem beni kimse tutamaz! Bir günün var Selçuk." Telsizi kapattığımda Civan geri çantaya koydu.

"Yola çıkıyoruz gece çökmeden dağın arkasına geçip kamp kuracağız."

Salih detayları verdiğinde tam konumu harita üzerinde belirleyip geri dönüş için rota oluşturduk. Leyla'nın kaçırıldığını herkes öğrendiği için hızlı bir şekilde planı yapmıştık. Amacımız Zahar'ın hayatta olup olmadığını öğrenmek ve yakınlardaki terörist gruplarını belirleyip arkadan gelen ekipler için yolu açmaktı. Bir aydır çok kez çatışmaya girmiş, bir kez pusuya düşmüş ve günlerce gece, gündüz demeden yol almıştık. Şimdi görevin sonuna gelmiş, amacımıza ulaşmak için yapmamız gereken operasyonu gerçekleştirmemiz gerekiyordu.

Görevimi tamamladıktan sonra Leyla'ya gidecektim. Nerede olduğu önemli değildi ben ona söz vermiştim. Madem Leyla benim bıraktığım yerde değildi ben de onun olduğu yere giderdim. O yer ister cehennemin dibi olsun ister gökteki yıldız. Gerekirse tırnaklarımla çukurlar kazar, gökyüzünü yere indirir yine ona kavuşurdum. Leyla'ya kavuşmak, işte beni ayakta tutan tek düşünce buydu.

Leyla 

Günler geçiyordu, saatler, dakikalar belki de haftalar. Ne kadar süredir tutulduğumu bilmiyordum sadece gece ve gündüzü ayırt edebiliyordum ki kaldığımız bazı yerlerde pencere bile yoktu. Issız yollar üstünde sürekli hareket halindeydik. Gittiğimiz yerlerde birkaç gün kalıyor sonra gece tekrar yola çıkıyorduk. Ne yardım isteyebilecek birisi vardı etrafta ne de kaçmama imkan sağlayacak bir yol.

Sürekli başımızda dikilen birisi oluyordu çünkü benim dışımda kaçmasından korkulan birisi vardı. Benim kaçmam en fazla bir kurşunla ölümüme sebep olurdu ama hayatını kurtardığım adamın kaçması hepsinin ölümü demekti. Bunu bildikleri için bir saniye bile gözlerini kırpmadan izliyorlardı bizi.

"Biraz su iç" dedi elindeki pet şişeyi bana uzatarak Azad.

"Teşekkür ederim" dedim suyu elinden alıp.

Benim tarafımda olan tek kişi Azad'dı. Benden üç yaş büyüktü ve benim gibi zorla tutuluyordu. Aramızdaki farksa ben onlar için önemsiz bir esirken Azad onlar için çok önemliydi. Başkan dedikleri onları yöneten adamın kardeşiydi. Azad'ın nefretini gizlemeden bahsettiği bu kardeşlik onu buraya mahkum etmişti.

Abisi olacak kişi onu yanında istiyordu ama Azad kesinlikle karşıydı buna. Zorla götürmeye kalktıklarında kaçmaya çalışmasıyla vurarak durdurmuşlardı onu. Bunun sonucunda da beni kaçırmışlardı. Şimdi Azad benim önümde durduğu için her an başıma silah dayanmıyordu ama artık katlanamıyordum. Duvarlar üstüme üstüme geliyordu, boğuluyordum.

"Nefes al Leyla." Azad'ın sesini duyduğumda derin bir nefes aldım.

"Dikişlerinin durumu nasıl? Tamamen kapanmıştı, kolunu rahat hareket ettirebiliyor musun?" Yaklaşık beş gün önce dikişlerini almıştım. Daha rahat görünüyordu.

"İyiyim, iyileştim sayılır." Azad yanımdaki kanepeye oturduğunda kapıya doğru bir bakış attı. "Dün gece kapının önünde konuştuklarında duydum iki gün sonra bizi sınırdan geçirecekler hazırlık yapıyorlar. Sınırdan geçersek bir daha buraya dönüşümüz olmaz." Siyah gözleri endişeliydi, benim gibi o da bir an önce buradan kurtulup annesine gitmek istiyordu.

"Bu adam sana niye bu kadar takıntılı? Yıllardır görmediği kardeşini niye böyle ısrarla istiyor?" Azad'ın söylediğine göre abisiyle anneleri ayrıydı ve yıllar önce annesi, Azad'ı alıp izini kaybettirmişti.

"Girdiği bir çatışmada baya ağır yaralanmış, çocuk sahibi olamıyor. Beni kendi yerine koymak istiyor, onun yerine işleri yürütmemi. Maşa olarak kullanacak işine yaradığım sürece yoksa ölmüşüm kalmışım umurunda değil. Beş yıl önce karşıma ilk çıktığnda öğrendim bende. Sonra öldü diye haberi geldi bu kadar sene düşmedi peşime bizde unuttuk, gömdük hatırlamamak üzere ama bir ay önce adamlarını gönderdi iş yerime. Yaktılar, yıktılar ortalığı tehdit ettiler. Bu sefer unutulana kadar yurt dışına çıkmaya karar verdim ama yolda yakaladılar. Emlakçılık yapıyorum, annemle birlikte kaldığımız bir evim, sevdiğim, evlenmek istediğim bir kız var. O yüzden ben daha fazla beyleyemem Leyla, yarın gece kaçmak için son şansımız. Benimle gelecek misin?"

Azad kaçmak konusunda kararlıydı, bende artık dayanamıyordum. Ne kadar çabalasamda akıl sağlığım gittikçe bozuluyordu. Yaman gelmemişti, belki haberi bile yoktu görevdeydi. Diğerlerinin haberi vardı ve bizi aradıklarına emindim.

En başta abim bu işin peşini asla bırakmazdı. Bu zamana kadar sabretmemin nedeni bizi bulacaklarına olan inancımdı. Azad haklıysa ve sınırı geçtikten sonra geri dönüşümüz yoksa kaçmak için onunla gitmeliydim. Onu öldüremezlerdi ve onun da bana can borcu vardı.

"Planın var mı?" Kaçmayı düşünüyorsa bunun içinde plan yapması gerekiyordu.

"Yarın hazırlık için birileri gidecek, sınırdan geçmekle bitmiyor yolda durmamak için ihtiyaçlarını almaları gerek. Daha az adam olacak etrafta. Arabaların anahtarları yüzünde yara olan adamda duruyor, onu indirirsem anahtarları alabiliriz. Kapıda iki adam olacağı için sessiz hareket etmeliyiz." Planında bir sürü boşluk vardı ki yakalanma ihtimalimiz de yüksekti.

Azad kaçsa dahi onu öldüremezlerdi ama bu benim içim geçerli değildi. En ufak ihtimalde bile hemen silahlarını çekiyorlardı. Kaçmak mı yoksa dişimi sıkıp biraz daha beklemek mi beni hayatta tutardı tek düşündüğüm şu an buydu. Azad olduğu için şu an durumum iyiydi bana yaklaşmalarına izin vermiyordu ama o gittiğinde daha beter olacağına emindim yani yine bir seçenek yoktu benim için.

"Leyla, söz veriyorum yakalansak bile sana dokunmalarına izin vermem. Ben elim kolum bağlı oturup öylece gitmeyeceğim o şerefsizlerin inine. Can borcum var benim sana söz veriyorum canım pahasına yardım edeceğim." Tereddüt ettiğimi biliyordu, kim olsa ederdi ama haklıydı da.

"Tamam gidelim."

Azad rahat bir nefes aldığında ben kabul etmesem gitmek istemeyeceğini düşündüm bir an. Bu kötülüğün bir parçası olmayı istememişti, kendi hayatını yaşayan birisiydi. Bir gün bütün hayatını mahvetmişti zorunlu bir kan bağı. Şimdi de tek başına bıraktığı annesi ve sevdiği kız için endişeliydi.

Yaman, abim, annem, ablam, Ece de beni bekliyorlardı. Nesli ve Esma da haberi alınca şok olmuşlardır kesin. Kenan'ın da haberi vardı üstelik zor durumda olduğumu en iyi o biliyordu. Civan, Vedat, Yunus, İsmail ve yeni tanışmış olsakta Sezen'in de geri gelmemi beklediğini düşünüyordum. Altı ay gibi kısa zaman içinde o kadar değerli insanlar katılmıştı ki hayatıma önceden sessizlikle dolu hayatımda kış bitmiş bahar gelmiş gibiydi.

Benim baharımın adıydı Yaman. Onu her gördüğünde yolunu şaşıran kalbim, içimde filizlenen aşkın dallarını ona uzatmış o da çiçek açmam için her zaman elinden geleni yapmıştı. Güneş olmuştu solmamam için, yağmur olmuştu kurumam için, hava olmuştu nefes almam için ve en önemlisi toprak olmuştu bana onun kalbinde kök salıp, yerleşebilmem için. Yaman bana sadece baharı getirmemiş, baharımın kendisi olmuştu. Şimdi kışı atlatmış, baharın sıcaklığına sığınmıştım ve onunla birlikte yazı görmek istiyordum.

Azad'ın omuzunu tekrar kontrol ettiğimde artık daha iyi durumdaydı. Kolundaki sargıyı açıp küçük yapışkanlı sargıyla yüzeyini kapattım sadece. Esneme hareketlerini yaptığımızda kolunu daha iyi kullanabiliyordu. Yarın buradan kaçmayı deneyecektik o yüzden daha iyi durumda olmalıydı. Bu saatten sonra dua edip her şeyin yolunda gitmesini istemekten başka bir şey gelmiyordu elimden.

***

Saatler geçtiğinde tedirginlik, endişe, korku ve heyecan birleşerek ele geçirdi beni. Azad zamanın geldiğini söylediğinde dediği gibi iki arabadan birisi üç kişiyle ayrılmıştı güneş battığında. Pencereden görünen küçük bir aralıktan onların gidişini izlemiştik şimdi evde iki kişi kalmıştı. Birisi odanın önünde bekliyor diğeri de başka bir odada duruyordu. Lavoba için odadan çıktığımda açık olan kapıdan televizyona bakan adama kısa bir bakış atmıştım. Tetikte değildi, sorun çıkarmadığımız için başımızda sadece bir kişi duruyordu ama beni en çok tedirgin eden de yüzünde yara olan adamdı.

"Kapıyı aç" dediğinde Azad kapının arkasına geçmişti. Üstümüze kilitlenen kapı açıldığında içeriye doğru adım atan adamla karşı karşıya kaldım.

Azad ona arkadan saldırırken ikisi arasında boğuşma başladı. Azad uzun boylu, güçlü olsa bile karşısındaki adam ondan daha iri yapılı ve dövüş konusunda tecrübeliydi. Geriye doğru çekildiğimde Azad'ın üstüne çıkan adam boynunu sıkmaya başlamıştı.

"Kaç Leyla!" Azad kısık sesiyle bana seslendiğinde açık olan kapıya baktım.

Bir adım ileri atsam da daha fazla gidemedim. Hızla etrafa baktığımda masanın üstünde duran saksıyı aldığım gibi adamın kafasına geçirdim. Kafasını kaldırdığında göz göze geldik ve alnından aşağıya kanlar akmaya başladı. Zorlukla yutkunduğumda Azad adamı hızlıca itip yüzüne arka arkaya yumruklarını geçirdi. Diğer odadaki adamın gürültüyü duyup gelmesi an meselesiydi. Azad anahtarları aldığında hızla kolumdan tutup odadan çıkardı beni.

Dış kapıyı sessizce açtığında bir adım sonra gecenin sessizliğine karıştık. Arabaya doğru koşar adım ilerlerken havaya sıkılan silah sesi tökezlememe neden oldu. Arabanın arkasına geçtiğimizde kapıda, birisi kanlar içinde iki adam vardı. Silahlarını çıkartmış her an öldürmeye hazırlardı. Silahların hedefi biz değil aracın tekerleri olmuştu.

"Allah kahretsin! Leyla ormana doğru koşmamız gerekiyor." Azad tereddüt etmeden geriye doğru döndüğünde hâlâ kolumu tutuyordu.

Artık tereddüt edecek bir şey kalmamıştı bu son şansımızdı yakınlardaki başka bir köyü ya da yerleşim yerini bulmamız gerekiyordu. Azad bileğimi sıkıca tuttuğunda birlikte karanlık ormanın içine daldık. Ayağım ağaç köklerine takılıyor, dallar yüzümü çiziyordu ama durmadım peşimizden gelen ayak seslerini duyabiliyordum.

Nefes nefese koştuğumuz yolda kalbimin gümbürtüsü kulağımda yankılanıyordu. Kulaklarım sağır olacak kadar uğuldadığında soğuğu hissedemiyordum artık. Tenime dikenler batıyormuş gibi hissettiğim anlarda aklımdaki tek düşünce bu esaretten kurtulmak, aileme, arkadaşlarıma ve sevdiğim adama geri dönmekti.

Ayağım burkulduğunda dizlerimin üstüne sert bir şekilde düştüm. Canımın acısıyla gözlerim yaşardı. Azad hızla arkasını dönüp beni kaldırmaya çalıştığında ses çıkarmamak için dişlerimi sıktım. Bileğim o kadar acıyordu ki zar zor ayakta duruyordum. Ormanın içindeki karanlık çok korkutucuydu. Hayvan seslerine eklenen hışırtı çokta uzak olmadıklarının işaretiydi.

"Beni bırak yürüyemiyorum bile." Canımın acısından zar zor konuşuyordum.

"Bu yola beraber çıktık, benim yüzümden buradasın gerekirse beraber yakalanırız." Azad gitmeyeceğini söylediğinde ne kadar gitmesinin iyi olacağını bilsem de içim rahatladı. Bu korkutucu ormanda o adamlarla yalnız kalmak istemiyordum.

"Saklanacak bir yer bulmalıyız, bana dayan." Ona doğru yaslandığımda bana destek oldu.

Acı içinde zorlukla adım atarak ağaçların daha sıklaştığı iç kısıma doğru ilerledik. Sesler artık daha yakından geliyordu, bizi bulacaklardı. Son şansımızın böyle ellerimizden kayıp gitmesiyle içimde büyük bir hayal kırıklığı oluştu. Bu his acılarımdan bile daha fazla yaralayıcıydı.

Nefeslenmek için büyük bir ağaca yaslandığımda parlayan aya baktım. O kadar canlı ve göz alıcıydı ki kör karanlıkta yolumuzu biraz olsun aydınlatıyordu. Azad da benim gibi nefesini toparlamaya çalışıyordu. İkimiz de durumumuzun umutsuz olduğunu biliyorduk.

"Geri döndüğünde ne yapacaksın?" Kısık sesli sorumla bu ihtimalin olmaması can yakıcıydı.

"Sevdiğim kıza evlenme teklifi edeceğim. Bu saatten sonra onsuz olamam" dediğinde Azad için en iyisini diledim.

"Düğününe davet edersen gelirim" dedim yüzümde acı bir gülümsemeyle. Yaman'ı düşündüğümde içim öyle bir yandı ki nefesim boğazıma düğümlendi.

"Eğer burada ölmezsek Leyla, sevdiğin adamla gel sizi misafir etmek isterim."

Ne ben bir adım attım ne de Azad gitmemiz gerektiğini söyledi yolun sonuna gelmiştik. Adım sesleri o kadar yakındı ki ağacın arkasından çıksak karşı karşıya gelecektik büyük ihtimalle. Derin bir nefes aldığımda özgürce belki de ölmeden önce aldığım son nefesler olduğunu fark ettim. Yaman'ın mavi gözleri aklıma düştüğünde kalbim titredi. Son bir kez daha görmek istiyordum gözlerinde fırtınalar taşıyan sevdiğim adamı.

"Leyla!" dedi yeri göğü inleterek geceyi yaran ses.

Hızla gözlerimi açıp baktığımda zihnimde duyduğumu sandığım ses yine adımı haykırdı. Yaman buradaydı, benim için gelmişti. Gözlerimden sıcak yaşlar süzülürken ileriye doğru adım atmak üzereydim ki kolumdan çekildiğim gibi parmaklar dudaklarımın üstünü kapattı. Başımı kaldırıp baktığımda Azad'la göz göze geldik hızla başını iki yana salladı. Gözleriyle işaret ettiği yere baktığımda yüzünde yara olan adamı ağaçların arasında gördüm. Eğer Yaman'a cevap verirsem yerimizi anında fark ederdi.

"Leyla buradayım, korkma!" Benim için gelmişti, artık korkmuyordum ne ölümden ne de onu son bir kez görememekten.

 

Bir bölümün daha sonuna geldik.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız.

İnstagram : DeeinDeniz

 

Bölüm : 29.01.2025 20:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...