Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@denizinmavisi23

Duhan

Atiye'yi tanıdıktan sonra ona bu kadar çabuk alışacağımı, onu görmek için sabırsızlanacağımı hiç hesaba katmamıștım. Oysa o gün onu görebilmek için resmen saat saymıștım.

Nihayet geldiğini gördüğümde, bu sefer yanında rüyamda da gördüğüm o küçük kız vardı. Adının Armağan olduğunu öğrenmiştim İrfan sayesinde. Tek öğrendiğim bu da değildi üstelik, uzundur konuştuğu ve bana anlatırken bile gözlerinin içinin gülmesine sebep olan Müge Sargın'ın, Atiye'nin kardeşi olduğunu da biliyordum. Ancak, adamım Kadir'in getirdiği dosya, İrfan'ın bildiklerini bile alt üst edecekti.

Her şeyden önce, Atiye, Azade Sargın'ın kızı değil, yeğeniydi. Bu da Müge ile Atiye'yi kardeş değil, kuzen yapıyordu. Beni asıl şaşırtan ise, Atiye'nin doğum tarihiydi. Dostum Erdinç ve onun kardeşi Atike'nin ailesiyle kaza yaptığı, aynı zamanda ikisinin de doğum günü olan tarihti.

Erdinç, 8 yaşında bir çocuktu o korkunç kaza olduğunda. Abi olmak istemiști hep. Bana anlattığına göre, her doğum gününde bir kız kardeşi olsun diye dilek tutan bir çocuktu. Öyle içten diliyordu ki bunu, bir değil iki küçük kız kardeşi olmuştu, hem de Erdinç'in sekizinci doğum gününde. İkisine de kendi isim koymuştu. Ailesinin kazada öldüğünü anlatmıştı ilk başta ama aramızdaki dostluk ilerledikçe gerçeği öğrenmiştik. Teyzesi, bir kardeşini ondan koparmış, diğer kardeşini de onunla birlikte yetimhane kapısına bırakmıștı.

Bu bir tesadüf olamazdı... Beni ve İrfan'ı öfkeden deliye çeviren bir şey daha öğrenmiştim. Azade Sargın, Müge ve Atiye'nin canını hem fiziksel, hem de psikolojik olarak çok yakmıştı. O kadar ki, kızlar artık evden uzaklașma kararı almıştı.

Armağan ise, evden uzaklaștıkları o dönemde hayatlarına girmişti. Armağan'ın asıl annesi Ece Günal'dı. Ancak, bu kadının kimsesi kalmamıştı ve kızını emanet edebileceği tek kişi, biricik dostu Atiye olmuştu. Atiye ve Armağan'ın arasındaki o kuvvetli bağı düşündükçe, rahmetli Ece'nin ne derece doğru bir karar verdiğini anlamıştım.

Dosyayı okumayı bitirdiğimizde, İrfan öfkeyle dışarı çıkarken, ben de sakin kalmaya çalıştım. Atiye'ye verdiğim sözü hatırladım. Elbet bir gün iyileşip, buradan çıkacaktım. O zaman, eğer şüphelerim doğru ise, Azade Sargın'dan alacağım intikamları düşünüp, sakin kalmayı başardım.

Asıl sorun, bu şüphem doğru muydu? Eğer doğru ise, Erdinç ve Atike'ye bunu nasıl anlatacaktım?

Peki, Atiye'nin buna tepkisi ne olacaktı? Zaten yeteri kadar yaralanmıștı. Bir darbeyi daha kaldırabilecek mecali yoktu. Ya da ben öyle sanıyordum.

Öncelikle bunu Erdinç ve Atike'ye açıklamanın bir yolunu bulmalıydım. Kadir'i çağırdım ve Erdinç ile görüşmek istediğimi söyledim. Günün ilerleyen saatlerinde, Erdinç, Atike ve Helin gelmişti. Erdinç ve Helin'in el ele tutuşmasına bakılacak olursa, Erdinç, aşkını itiraf etmişti.

-Kardeşim, hayırdır? Bu kadar acil olan ne?

-Oturmak isteyebilirsiniz. Çünkü anlatacaklarım, seni ve Atike'yi yakından ilgilendiriyor.

-Dostum, ne diyeceksen de. Zaten buraya gelene kadar yüksek gerilim hattına döndüm.

-Erdinç, kardeşiniz yaşıyor olabilir.

Erdinç, tabiri caizse donakalmıștı. Atike desen, gözleri dolmuş vaziyette bana bakıyordu. Bu kısa süreli sessizliği, ilk olarak Atike bozdu. Sesi titriyordu.

-S... Se.. Sen... C.. Ciddi misin? O... Onu buldun mu?

Dosyada gördüklerimi onlara anlatırken, Erdinç, hâlâ tepki vermemeye devam ediyordu. Bu durum beni korkutmaya başlamışken, bir süre sonra, onun da gözleri doldu. Yumruğunu o kadar çok sıkmıștı ki, parmak boğumları beyazlamaya başlamıştı.

-Duhan... Birader, bana az önce duyduklarımın yanlış olduğunu söyler misin?

Ona dosyayı uzattım. Elimden hışımla kaptı ve içindekileri okumaya başladı. Okudukça öfkesine bir de acı dolu bir ifade eklendi.

-Ulan!... Ulan!... İnanabiliyor musun, Atike? Biz yıllarca boş yere yas tutmușuz! O eli kanlı kardeş katilinin pençesinde kim bilir bilmediğimiz neler yaşadı?

-Abi, sakin ol... Lütfen...

Erdinç, derin bir nefes alıp, bana döndü.

-Șu işe bakar mısın? Kliniğe yeni bir doktor geliyor, sonradan onun kardeşim olduğunu öğreniyorum.

-İnanması güç ama gerçek, Erdinç. Dosyaya baktığında eminim sen de fark etmişsindir. Doğum tarihiniz ile kazanın olduğu tarihin benzerliği tesadüf mü? Üstelik, sen teyzen olacak o caniyi tanıyorsun. Resmi de o dosyada.

-Evet, o nefret dolu bakışları aradan kaç sene geçerse geçsin tanırım, Duhan. O kadın, çalınan çocukluğumuzun, bizden koparılan ailemizin hesabını verecek!

-Yalnız olmayacaksın, Erdinç. Bil ki, sen o hesabı sorarken, ben de yanında olacağım.

-Teşekkür ederim, Duhan. İyi ki varsın, birader.

Erdinç bunu demişti ama, acaba Atiye'ye karşı hissettiklerimi öğrenince ne tepki verecekti? Belki de çoktan anlamıştı. Atike, telefonu çaldığı için dışarı çıktığında, Erdinç ile ikimiz kaldık odada. Erdinç, manidar bir sesle, beni sorguya çekmeye başladı.

-Ee, Duhan. İşler tersine döndü şimdi.

Ne demek istediğini anlamıştım. Gülerek, bu dediklerine cevap verdim.

-Ben senin yaptığın gibi içime atmam ama. Anladık, ne tepki vereceğimi kestiremedin de, ben de aşka saygısı olmayan biri değilim ki.

-Biliyorum, birader. Neyse, boșver şimdi beni de, dökül bakalım, Duhan efendi.

Gülümsedim, yine en başa dönmüştüm. Atiye'ye dair bildiğim ne varsa, başa sarıp sarıp duruyordum. Aklımdan bir an olsun çıkmıyordu.

-Siz gelmeden önceydi. Atiye'yi odanın kapısında, biraz çekingen bir tavırla bana bakarken buldum. İnanır mısın, Erdinç? Bana ikinci ismim ile seslenmesine izin verdim.

Erdinç, ikinci bir şok yaşıyordu. Haksız da sayılmazdı.

-Sen? Atiye'nin sana ikinci ismin ile seslenmesine kızmadın öyle mi? Ben sadece nöbet geçirdiğin için kızacak durumda değildin sanmıştım.

-Kızabilirdim, ama yapamadım işte. Aksine, o bana ikinci ismimle seslendikçe, içimden gülmek geldi. Neden bilmiyorum.

-Atiye sana iyi geliyor. Bunu zaten fark etmiştim. Kızın karşısında resmen süt dökmüş kedi gibi olmuştun.

-Bana iyi geldiği doğru. Ancak o hiç iyi durumda değil, Erdinç.

Erdinç, ne dediğimi anlamış olacak ki, göz devirdi. Ona da bahsettiğim şu uğursuzluk meselesini kastetmiştim. Alaycı bir sesle konuşmaya başladı.

-Bozdurma bana ağzımı, kardeşim. Ortada bir uğursuz varsa o da o nalet kadından başkası değil!

Bir şey diyemedim, haklıydı. Bu hikayedeki tek uğursuz, kardeş katili Azade Sargın'dan başkası değildi. Bunu biliyordum. Peki, ben de Atiye'nin yaralarını sarabilecek miyim? Benim yüzümü güldürdüğü gibi güldürebilecek miyim onu? Tamam, gün gelip de buradan kurtulduğum gün, ondan çalınan her şeyin, döktüğü her damla gözyaşının hesabını elbet sorarım da.. Sonra ne olacak?

Erdinç ve Atike ile biraz daha konuştum ve onlar gittikten sonra koca odada yalnız kaldım. Düşündüm. Derken hemşire geldi. Elinde bu sefer hap yoktu, bir serum vardı.

-Neden bu sefer serum takıyorsunuz?

Sakin çıkan sesime hemşire şaşırdı. Kısa süreli bir şokun ardından, gülümsedi.

-Bu aralar pek sakinsiniz, Duhan bey.

-Bu sefer sinir krizi geçirecek bir sebebim yok diyelim.

Hemşirenin yüzündeki gülümseme manidar bir hal aldı.

-Belli, Atiye hoca size iyi gelmiş.

Klinikte haberler hızlı yayılıyor anlaşılan. Hemşirenin bile haberi olduğuna göre.

-Sizin de haberiniz var demek.

-Olmaz olur mu? Bu serum ise tedaviniz için. Atiye hoca ve Birce hoca tedavide değişikliğe karar verdiler.

Duyduklarım ile taşlar yerine oturdu oturmasına da, kafamda hâlâ cevapsız sorular vardı. Hadi zehirlendim ve delirtildim diyelim, kim yaptı? Malum, düşmanım çok. Kuyruğuna bastığım hangi alçak buna yeltendi? Daha da kötüsü, intikam için ne kadar ileri gidebilir? Ya bu işin ucu Atiye'ye dokunursa?

 

 

Loading...
0%