Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 2

@denizinmavisi23

Atiye

 

Bir psikolog olup, başkalarının ruhunda açılan yaralara bir nebze olsun ilaç olabilmek istemiştim hep. Kendi yaralarımı saramazken, başka insanlara umut olmayı seçmiştim. Ne derler bilirsiniz, terzi kendi söküğünü dikemez.

 

İlk iş günümdü klinikte; hastalara bakarken, bir odanın önünde durdum, iș arkadaşlarım, odadaki hastanın zor biri olduğunu söyleseler de, kulak asmayıp içeri girdim. Adını dosyasından öğrenmiştim.

 

Onun zor bir hasta olduğu ve ikinci ismini sevmediği konusunda da uyarmıșlardı ancak dedikleri kadar büyük bir tepki verip vermeyeceğini kendim görmek istemiştim.

 

Anlatıldığı kadar kötü bir tepki vermek yerine beni gülümseyerek karşıladı. Halbuki gülümsemeyi bırakın, tebessüm dahi etmediğini söylemişlerdi. Konuşmamız boyunca ona ikinci ismi ile seslenmeme bir kere olsun sinirlenmedi, hatta sesini bile yükseltmedi. Bana bu izni vermiş olmasını neye yormalıyım acaba?

 

Gayet sakindi bana karşı. Ancak ilk konuşmamızda bana olan yaklaşımları, söyledikleri benim gibi tek bir güzel söz duymamış birine garip geliyordu. Önce, ismimin anlamı ile ilgili oldukça naif ve güzel bir cümle kurmuştu. Sonra ise uğursuz olduğumu söylememe kahkahalarla gülmüş ve meleklerin uğursuzluk getiremeyeceğini dile getirmişti.

 

Beni en çok gafil avlayan da bu son dediği oldu. Onun gözünde bir melek miydim ben? Benim kalbimi kırmak istemediği için mi bana kimseye tanımadığı imtiyazları veriyordu?

 

Kafamda bu sorularla ofisime gittikten kısa bir süre sonra, adının Eren olduğunu öğrendiğim adam, nefes nefese ofisime gelip, Sıraç'ın kriz geçirdiğini söyledi. Koşarak odasına gittim. Benim geldiğimi nihayet fark ettiğinde, duvar dibine çökmüş, sayıklıyordu.

 

Tek dediği, suçsuz olmadığıydı. Yakınları odadan çıktı. Sıraç'ı nasıl sakinleștirebilirim diye düşünürken, o bana oldukça yakın durmuştu ve çok ağır nöbetler geçirdiği söylenen adam, benim varlığım ile sakinleșmiști. Ona inandığımı söylediğimde, gözlerinde gördüğüm o parıltılar, kafamdan dönen sorulara bir yenisini daha eklemiști.

Benim onun masumiyetine inanmam, onun için bu kadar mı önemliydi?

 

Gün bitiminde, kafam allak bullak vaziyette eve gittim. Armağan, neşeli sesiyle kapıda karşıladı beni.

 

-Hoșgeldin, anneciğim!

 

Sesini duymak bile yorgunluğumu alıp götürüyordu. Ona sarılıp, kokusunu içime çeke çeke öptüm. Tatlı kıkırtıları beni mutlu etmeye yetmiști.

 

Armağan'ın da acı bir hikayesi vardı. Liseden beri bağımız koparmadığımız arkadaşımın kızıydı. Ece ile birbirimize benzediğimiz için, bizi ikiz zannederlerdi. Armağan, bana Ece'nin emanetiydi. Onu büyütürken, sevgimi esirgemedim hiç. Umarım, ona verdiğim sözü tutabiliyorumdur.

 

-Prensesim, Müge teyzeni üzmedin değil mi?

 

-Üzmedim, anne.

 

-Aferin, miniğim.

 

Armağan ile birlikte içeri girdiğimde, Müge çoktan sofrayı hazırlamıștı.

 

-Hoșgeldin, ben de tam sofrayı kurmuştum. Hadi, elini yüzünü yıka, kendine gel de yemek yiyelim. Daha ifadeni alacağım.

 

Yüzündeki o manidar ifadeden ișkillendim. Bazen bu kızın kliniğe casus yolladığını düşünmüyor değilim. Dediklerini yapıp, sofraya oturdum. Yemekten sonra, Armağan salonda otururken, Müge'ye bulaşık konusunda yardım etmek için mutfağa gittim.

 

-Ee, Atiye. Anlat bakalım. Seni dinliyorum, kardeşim.

 

-Neyi anlatayım?

 

-Nasıldı ilk iş günün? Biriyle tanıştın mı mesela?

 

-Müge, bilmece gibi konuşup da bulandırma aklımı, olur mu? Zaten bugün contalarımı kurban ettim.

 

-Duhan İskender'den bahsediyorum. Haberim var olanlardan. Bu yüzden mi yandı contaların acaba?

 

Bunu sorduğuna şaşırdım. Kim söylemişti ki? Adamın bugün kapısında epi topu iki koruma vardı, birinin adı Eren idi. Diğeri ise...

 

Kafama düşen farkındalık kütlesi ile, gözlerim kocaman açıldı. Müge ise bu halime kahkahalarla gülüyordu.

 

-Bir dakika! İrfan, Sıraç'ın yanında mı çalışıyor? Hani senin aylardır Leyla misali konuştuğun İrfan?

 

-Evet ama itiraf etmeliyim, anlattıkları beni de şaşırttı. Adam sana daha ilk dakikadan abayı yakmadıysa, ben de bir şey bilmiyorum.

 

-Saçmalama. Bir noktadan sonra eminim peşimden koşmayı bırakacak.

 

-Büyük konuşma, canım. Bir kere sana fazlasıyla ipucu vermiş. Kimse durduk yere ilk defa tanıdığı birine o kelamları etmez.

 

-Müge, sen de bili...

 

-Yetmedi mi Atiye? Nereye kadar kendine eziyet edeceksin? Dilimin anne demeye varmadığı o kadın bizim hayatımızı cehenneme çevirdi diye öylece kendinden umudu kesecek misin yani? Bak bana, ben umudumu kesmedim kendimden. Şimdi mutluyum.

 

-Ben senin kadar şanslı olmayabilirim..

 

-Farkında değilsin, sen benden de şanslısın. Bak, sana kimseye tanımadığı imtiyazları verdi bile çoktan. Göreceksin, dediklerim çıkacak.

 

-Peki madem. Görelim bakalım.

 

Maral ile birbirimize sarılıp, mutfaktaki işlerimizi bitirdikten sonra biraz salonda vakit geçirdik. Vakit geç olduğunda çoktan odalarımıza çekilmiştik.

 

Ertesi sabaha, akşamdan kalma cevaplanmamıș sorularımla uyandım. Bakalım bugün o cevapları alabilecek miyim? Kalkıp, duşa girdim. Çıkar çıkmaz, bu sabah giyinmek için hazır tuttuğum bordo takımımı aldım ve hazırlanmaya başladım. Salona geçtiğimde ise, Müge çoktan kahvaltıyı hazırlamıștı. Günaydın faslından sonra, kahvaltı yaparken, telefonumdan gelen bildirimlere baktım ve Armağan'ın okulunun grev nedeniyle tatil olduğunu öğrendim. Belki bu küçük hanım, bugünü benimle geçirebilirdi.

 

-Armağan, bugün benimle vakit geçirmeye ne dersin?

 

-Olur, anne. Söz veriyorum, çok uslu duracağım.

 

-Aferin, miniğim. Hadi al çantanı da çıkalım.

 

Armağan ile birlikte kliniğe gittik. Armağan, ofisimde uslu uslu resim yaparken, ben de hastalarımı gördüm ve yine son durak olarak Sıraç'ın yanına gittim.

 

-Merhaba, umarım dün gece iyi uyumușsundur.

 

-Şükür kavuşturana mı demeliyim? Gözlerim seni aradı, Atiye. Sayende dün gece ilk defa deliksiz bir uyku çektim. Kabus bile görmedim.

 

-Bunu duyduğuma çok sevindim.

 

Sesim her ne kadar sakin çıksa da, Sıraç'ın dedikleri, kalbimin ritmini bozmaya başlamıştı. Bu adam her seferinde beni utandırmasa olmuyor muydu yani?

 

Sıraç'ın dosyasına bir daha baktım. Tahlillerinde gördüğüm tutarsızlıklar beni başından beri rahatsız etmişti ama bunu belli etmemeye çalıştım hep. En kısa zamanda kliniğin psikiyatristi olan arkadaşım Birce ile bu konuyu konuşmam gerekiyordu.

 

-Ne oldu, Atiye? Seni huzursuz eden bir şey mi var?

 

-Hayır, önemli bir şey yok. Gerçekten.

 

Çatılan kaşlarımı düzeltip, konuşmamıza başladım. Öncelikle dün olanları konuşmak istiyordum.

 

-Dün geçirdiğin kriz... Bunu çok sık yașar mısın? Yoksa belli aralıklarla mı oluyor?

 

-Bu sorunu cevaplayamam, çünkü inan ben de ne zaman başlayıp, ne zaman bittiğini bilmiyorum. Takip etme konusunda da fazla başarılı olamadım.

 

-Anlıyorum. Yalnız bu sefer krizini kolay atlattın. Duyduğuma göre diğer krizlerin bu kadar kolay değilmiş.

 

-Evet, bu sefer krizi atlatmama bir melek yardım etti diyelim.

 

Bu cevabının ardından bana göz kırptı. İyice kızarmıștım.

 

-Bak, Atiye. Açık konuşacağım. Böyle soru cevap yapmaktansa, eteğimdeki taşları dökmem daha iyi. Yaşadıklarımı anlattım, o olanlardan sonra ikinci ismimin bana anımsattığı her şeyi maziye gömdüğümü de biliyorsun.

 

-Bunları biliyorum elbette.

 

-Nasıl olduğunu bilmiyorum, buna yapabileceğim mantıklı bir açıklamam yok, ama herkese ördüğüm duvarlarım, senin karşında tuzla buz oldu. Her ne kadar inkar etsen de, bizi bizden başka anlayan yok. Bize bizden başka çare yok, Atiye.

 

Bu duyduklarım, Müge ile olan konuşmamı aklıma getirdi. Müge, haklı çıkacak gibi görünüyordu.

 

-Benim hayat hikayemi şimdilik askıya alalım. Olur mu?

 

-Nasıl istersen. Merak ettiğin başka bir şey var mı?

 

-Hiç, bağımlılık yapıcı ya da kafa yapıcı madde aldın mı?

 

Bu sorum belki onun nazarında kırmızı çizgiyi aşmak gibi olacaktı ama şüphelerimin doğru olup olmadığını bilmem gerekiyordu.

 

-Beni tanıyan herkese sorabilirsin. O maddelerin ticaretini bile yapmıyorum.

 

-Bunu sorușturmama bir şey demezsin yani?

 

-Belli ki bir şeylerden şüphe ediyorsun. Bir şekilde zehirlenmișsem, buna şaşırmam. Malum, düşmanım çok. İstediğine sor, ne gerekiyorsa kapıda duran adamlarım istediğini temin etsin. Bunun için sana kızacak değilim.

 

-Bu sefer tam yetki verdin. Umarım pişman olmazsın.

 

-Olacağımı sanmıyorum.

 

Sıraç ile biraz daha soru-cevap yaptık. Öğrendiğim bütün bilgileri not ettikten sonra, kapıda duran korumaların yanına gittim. Bu sefer isminin Kadir olduğunu, aynı zamanda da Psikiyatrist arkadaşım Birce'nin eşi olduğunu öğrendiğim koruma ve yanında da adı Fatih olan diğer bir koruma duruyordu.

 

-Kolay gelsin, beyler.

 

-Buyrun, Atiye hanım. Bir ihtiyacınız mı var?

 

-Size bir soru soracaktım. Patronunuzun iyi olması için aklıma gelecek bütün ihtimalleri değerlendirmek zorundayım.

 

-Elbette, neyi bilmek istiyorsunuz?

 

-Patronunuz hiç aşırı doz kafa yapıcı ilaç aldı mı?

 

-Hayır, ama isterseniz bir arama yapabiliriz. Belki de gizlice veriliyordur.

 

Kadir'in dedikleri ile sinirlerim bozuldu. İşimin ilk günlerinde kendimi bir aksiyonun ortasına attım, iyi mi?!

 

"Unutma, Atiye. Senin görevin bu. İşin ucunda aksiyon da olsa, görevinden dönemezsin."

 

Biliyorum, iç ses. Bu benim görevim ve ne olursa olsun, onun iyi olduğunu görmeliyim.

 

Kadir'in evi arama teklifini kabul ettim. Ona, araması gereken ilaçların ve etken maddelerin bir listesini atacağımı ama öncesinde dosyayı incelemem gerektiğini söyledim.

 

Birce'ye mesaj atıp, onun yanına geleceğini söyledim. Biraz yürüdükten sonra, Birce'nin ofisine gittim. Endişeli bir şekilde beni bekliyordu.

 

-Atiye, hayırdır kuzum?

 

-Hayır mı, yoksa şer mi bilmiyorum. Şu tahlillere bir baksana. Sence de anormallik yok mu?

 

Birce, elimden dosyayı aldı ve iyice inceledi. Fark ettiği bir detayı ișaret etti.

 

-Evet, bir anormallik var. Çünkü, bu tahlillerin istendiği saatlerde, işaretlediğim değerlerde anormallik var. Dikkat edersen, bir iki tahlilinde bütün değerleri normal sadece. Notlarıma göre de o tahlillerin normal olduğu günlerde ise nöbet geçirmedi. Bunu başta garipsemiș olsam da, tedaviye yanıt veriyor diye düşünmüştüm.

 

-Sanmıyorum, Birce. Birileri hastanede bile bu adamı zehirliyor.

 

-Bu ne demek, biliyor musun? Eğer doğru çıkarsa, bunu yapan şahıs görevden uzaklaștırılmakla kalmaz, hapse girer!

 

-Biliyorum, elbette. Ancak, bu böyle giderse, durumu daha da kötüye gidecek.

 

-Haklısın. Ben, başhekim ve hocalarımızdan biri ile konuşmaya çalışacağım. Bakalım, onlar hangi ilaçtan şüphe edecek?

 

-Ben de evde arama yapılmasını istedim.

 

-Kocam yardımcı olmuştur eminim.

 

-Fazlasıyla. Ee, o zaman gazamız mübarek olsun mu?

 

-Olsun, Atiye.

 

İşte başlıyoruz... Bakalım bu araştırmamızın sonucunda elimize neler geçecek?

 

 

Loading...
0%