Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Yaralı Misafir

@denizinmavisi23

Şana

Her zamanki gibi, hastanede yoğun bir temponun tam ortasına düştüm. Hastalarım oldukça fazlaydı ve her hastam, dediklerimi tek seferde anlayamayabiliyordu.

-Amcacım, bak bir daha diyorum, bu kağıtta ișaretli tahlilleri yaptırıp, sonucu göstermeye geleceksin.

Baktığım hastayı, tahliller için gönderdikten sonra, dışarıda bekleyen sabırsız hastalarımdan birini çağırdım, sıra ekranı çalışmıyordu, bu yüzden kendim çağırmak zorundaydım.

Tabii, işin güzel yanları da vardı; birilerinin derdine derman olmak, iyi niyetinin suistimal edilmediğini görmek ve en azından bir tebessüm, ya da bir teşekkür, bütün yorgunluğumu almaya yetiyordu.

Yine kapım tıklandığında, dışarıdaki hastalardan birini göreceğimi umuyordum, ama kesinlikle abim Aren'i görmeyi beklemiyordum. Üstelik, üstü başı kan olmuştu. Panikle ayağa kalktım.

-Abi? Ne oldu sana böyle? Yaralandın mı?

Abim, elini kaldırıp, susmamı işaret etti ve bana: "Ben iyiyim, ama o iyi değil." dedi. Kimden bahsediyordu?

-Abi? Ne diyorsun sen? Kim iyi değil?

Abim, karșıma oturdu ve bana olan biteni anlatmaya başladı. Onu, büyük bir şaşkınlıkla dinliyordum. Abim, doğulu bir kızın, kaçarken vurulduğunu ve kendisinin de onu hastaneye getirdiğini söyledi. Ancak, şaşırdığım şey, bu değildi. Abim, kızı iyileşene kadar evinde misafir etmeyi düşünüyordu. Allah bilir, kızın ailesi yarın öbür gün, abimin kapısına dayanacak, meseleyi "Namus" davasına çevireceklerdi.

-Abim, canım abim, güzel abim, bitanecik abim, sen az önce neye bulaştığını biliyor musun, acaba?

-Sevgili kardeşim, sen şu töre dizilerini fazla izliyorsun.

-Abi, kızın ailesi senin iyi niyetini anlamayabilir. Başın derde girer.

Abim tabii ki de dediklerimi ciddiye almadı. Korkumu anlamış olmasına rağmen.

-Kendime dikkat ederim, söz.

Yanağımdan bir makas aldı ve kızın yanına geri dönmek için, odadan çıktı. Ben ise hastalarımla ilgilenmeye geri döndüm.

Ankara'daki okul hayatım başarıyla bittiğinde, şansım yaver gitmişti ve memleketim Hopa'da çalışmaya başlamıştım. Bundan büyük mutluluk duyuyordum, her ne kadar ailemle aram inişli çıkışlı olsa da, benim her zaman arkamda olan bir abim vardı. Ona sahip olduğum için, kendimi bir hayli şanslı hissediyordum.

Hastanede işlerim bittiğinde; çıkmadan evvel, abimin hastaneye getirdiği şu yaralı kızı görmeye gittim. Henüz kendisine gelmemiști ve abim, o kıza acı çektiren şerefsizler gelir diye, tetikte bekliyordu. Doktoru, çok sevdiğim bir hocam olan, Uzm. Dr. Mahçiçek Seğmen'di. Ancak onun da mesaisi bittiği için, çoktan eve gitmiş olmalıydı. O yüzden onu aradım.

-Hocam, merhaba.

-Merhaba, Șana'cığım. Nasıl geçti günün? Çıkmadın mı hastaneden?

Abime elimle işaret yapıp, çıkacağımı söyledim ve el sallayarak dışarı çıktım. Daha sonra, hocama döndüm.

-Şimdi çıktım, hocam. Eve geçiyorum ben de. Her zamanki gibi yorucuydu.

-Abin sana bahsetti mi?

-Evet, hocam. Haberim var. Ben de sizi bu yüzden rahatsız ediyorum. Hastanın ameliyatı nasıl geçti?

-Çok kan kaybettiği için, bizi bir hayli zorladı. Zamanında hastaneye getirildiği için, şanslıyız. Bir süre hastanede kalacak, yaralarına bakacak olursak, kesici aletler kullanılmış. Derin yaralar açılmış, ama onları da onarmayı başardık. Ayrıca, sağ kolunda, sol bacağında ve kaburgasındaki kırıkları da sayarsak, onarması zaman alır.

-Anlıyorum, hocam. Teşekkür ederim, rahatsız ettiğim için kusura bakmayın, iyi akşamlar.

Telefon konuşmamız bitince, eve döndüm. Annem hemen arayıp, abim konusunda hesap sordu.

-Abin olacak o hayırsız neden açmıyor telefonu?

Buyur buradan yak! Ne cevap vereceğim şimdi bu kadına?

-Sana diyorum!

-Duydum, anne. Bilmiyorum neden cevap vermediğini. Şimdi mesaj atar, seni aramasını söylerim.

-İyi olur.

Başka hiç bir şey demeden, telefonu suratıma kapattı. Size ailemle pek iyi bir ilişkim olmadığını söylemiştim.

Abimi arayıp, annemle konuşması gerektiğini söyledikten sonra, evin içinde köpeğim Nila'yı aramaya başladım.

-Nila! Ben geldim, kızım. Anneyi özledin mi?

Nila neşeyle havlayarak koşup, kucağıma atladı. Onu görünce keyfim yerine gelmişti doğrusu. Onu doyasıya sevdikten sonra, mama ve su kaplarını doldurdum.

Odama geçip, kırmızı pötikareli pijamamı ve temiz çamaşırları çıkardıktan sonra, duşa girdim.

Ilık suyun altında bir süre kalıp, rahatladıktan ve temizlenip hastane kokusunu üzerimden attıktan sonra, banyodan çıkıp, üzerimi giyindim ve bakımımı yaptım. Salona geri döndüğümde, kızım mamasını yemiş ve benimle vakit geçirmek için koltuğa oturmuştu.

Gülümseyerek mutfağa gittim ve kendime yiyecek bir şeyler hazırladıktan sonra, salona geri döndüm. Lion isimli filmi izlemeye başladım. O iki çocuktan birinin, trenin altında kaldığı ve diğerinin ise ailesinden uzak kaldığı o sahnelerde, gözlerim doldu. Elim, istemsizce karnıma gitti.

İlerleyen sahnelerde, ağlamamak için kendimi zor tuttum. Nila, halimi görünce, yanıma sokulup, beni sakinleștirmeye çalıştı. Gülümsedim ve film biter bitmez, ortalığı toplayıp, uyumaya hazırlandım. Yine aynı kabusu göreceğimi bile bile...

O hastane odasında açtım gözlerimi, kızımın kahkahasını ve koştuğunu duyunca kalkıp, koridora çıktım. Beni görünce gülümsedi ve el salladıktan sonra koşarak gözden kayboldu. Ben de onun peşinden gittim.

Koridorun sonunda, tanımadığım bir adamın, ona sarıldığını gördüm. Hayatımı mahveden adam yoktu karşımda. Sahi, kimdi o? Temkinli adımlarla onlara yaklaştım, onun yüzünü görmeyi umarak. Ancak, koridordaki tüm lambalar birer birer söndü ve karanlığa gömülmeden önce, sadece sesini duyabildim.

"Aynı acıyı yașatmayacağım sana, söz!"

Korku ve şaşkınlık içinde uyandığımda, şafak vaktiydi. İlk defa böyle bir rüya görüyordum. Afallamıș bir vaziyette kalktım, banyoya gidip, elimi yüzümü yıkadıktan sonra, hazırlanmaya başladım. Sarı tulumumu giyip, saçlarımı, tepeden at kuyruğu şeklinde topladım. Hazırlığım bittikten sonra, kahvaltı hazırlamaya giriștim. Tam o sırada, telefonum çaldı yine. Büyük ihtimalle, abimin başına gelenler, annemin kulağına gitmişti. Açıp da, sabah sabah kafamı șișirmek istemedim. Çağrıyı reddettim ve kahvaltı yapıp, köpeğim Nila'nın mama ve suyunu hazır ettikten sonra, evden çıktım. Hastaneye gittiğimde, Avșin'in durumu hakkında hocamdan bilgi aldım ve hastalarım ile ilgilenmeye başladım.

Öğle yemeğinin ardından, Avșin'i ziyaret ettim. Uyandığında, panikle kalkmaya çalıştı.

-Ez kurim? Mîrâ çibû? (Neredeyim ben? Ne oldu bana?)

-Avșin, sakin ol. Ben, Dr. Șana Tantoğlu, Hastanedesin. Abim Aren getirdi seni buraya.

-G.. Gitmem lazım, bulurlar beni.

-Kimse seni bulamaz. Abim komiser, büyük ihtimalle onların icabına çoktan bakmıştır. Senin şimdi dinlenmen lazım, Avșin.

Avșin'in ela gözleri doldu birden, konuşurken sesi titriyordu.

-Essah mı diyin, doktor? Kurtuldum mu o Nemrudun soyundan?

-Kurtuldun, Avșin. İçini ferah tut.

Elime sarıldı, yaşla dolu ela gözlerinde minnettarlık vardı.

-Allah sizden razı olsun, doktor. Hakkınızı ne yapsam ödeyemem.

İçim acımıştı, onu sakinleștirip, dinlenmeye ikna ettim ve odama geri dönüp, hastalarım ile ilgilenmeye devam ettim. Abim arayıp, Avșin'in durumunu sordu. Tam da tahmin ettiğim gibi, arkadaşı ile iş birliği yaparak, o şerefsizleri yakalamıștı. Öğrendiğine göre, Urfa'dan buraya, Avșin'i götürmeye gelmişlerdi. Kızın da, ailesinin de izni yoktu ama, kızı başka bir așirete zorla gelin etmeye niyetliydiler. İstediklerini elde edemeyince olanı az çok tahmin edersiniz. Neyse ki, Urfa'ya yeni tayin olan bir başka arkadaşı, onları ait oldukları yere tıkmak için buraya geleceğini söylemişti.

Abimden aldığım bilgilerle, içim daha da rahatladı. Konuşmamız bittiğinde, işime geri döndüm. O șeref yoksunu pislikler, hak ettiklerini bulacaktı.

Bir kaç hafta daha bu durum böyle devam etti, Avșin'in taburcu olacağı gün, tüm hastalarımla ilgilenmeyi bitirdiğimde, yanına gittim.

-Avșin, müjdemi isterim. Taburcu oluyorsun.

-Duydum, doktor. Şükürler olsun daha iyiyim.

-Bir süre daha istirahat edeceksin, kendini yormak yok. Kullanacağın ilaçları da reçete etmiş olmaları lazım. Kalacak yerin var, değil mi?

Avșin, utana sıkıla, kaldığı otelden alelacele çıkmak zorunda kaldığını, yerini buldukları için bunu yapmak zorunda olduğunu anlattı.

-Benimle kalabilirsin. En azından ailenden biri buraya gelene kadar.

-Olmaz, yük olurum sana.

-Hiç de bile, zaten yalnız yaşıyorum. Bir köpeğim var sadece. Arkadaş olursun bana, olmaz mı?

-Bilemedim ki.

-Kırma beni, lütfen.

Kısa bir süre düşündükten sonra, teklifimi kabul etti. Hastaneden taburcu olduğunda, onu ve ilaçlarını alıp, evime getirdim. Odasına yerleștirdim ve üzerimi değiştirdikten sonra, mutfağa gidip, yiyecek bir şeyler hazırlamaya başladım.

Avșin için de bir tepsi hazırladıktan sonra, önce onun odasına gittim ve yemeğini yiyip, ilaçlarını aldığına emin olduktan sonra, kendi karnımı doyurdum. Nila, mamasını bitirir bitirmez, Avșin'in kaldığı odaya koştu. Güldüm ve pabucum dama atıldı diye düşündüm.

Neyse ki, apartmanda kimse kimseye hesap sormuyordu, kafam rahattı. Meraklı teyzelerin sorularını savușturmak zorunda değildim. Daha sonra, abimin mesajına cevap yazıp, Avșin'in iyi durumda olduğunu söyledim. Abim, yine annemden dert yanıyordu.

Annemle ikimizin de arası hiç iyi olmamıştı. Özellikle başıma gelenlerden sonra, ipler tamamen kopmuștu. Şimdi, benimle uğraşmayı bırakmış, abimin hayatına karışmaya başlamıştı.

Abim ile dertleștikten sonra, Avșin ile oturup, sohbet ettim.

3 Kardeşin en küçüğüydü Avșin, en büyük abisi, ağalığı istememiş, şirketlerin başında olmayı tercih etmişti. Ağalık da ikinci abisine kalmıştı. Üstelik, şirket yönetiminde de söz hakkı vardı. Düzenli olarak hayır işlerinde bulunurlardı.

Avșin'in başına musallat olan alçakların hikayesi de evlere şenlik(!). Kızın ailesinden intikam almak için, Avșin'i kullanma planları yapan bir hanım ağa bozuntusu, allem etmiş, kallem etmiş, oğlunu Avșin'in başına musallat etmişti. Kızı, kendi oğluyla evlendirme düşüncesiyle konağa gelen kadın, ağzının payını alsa da, vazgeçmemiș ve analı oğullu, kızın hayatını cehenneme çevirmişlerdi. Avșin'in babası da, kızı uzak tutmak için buraya göndermişti.

Avșin ile oturup, film izledikten sonra, uyumaya karar verdik, ama bilin bakalım ne oldu? Odama gider gitmez, telefonuma gelen mesaj ile bütün sinirlerim bozuldu.

Valide Hanım: "Bu zamana kadar ses etmedim, ama artık bu şımarıklığa bir son ver! Yarın ilk iş, Tufan ile görüşecek ve ona geri döneceksin!"

Bunu benden istemeye ne hakkı vardı? Hayatımı mahvettiği yetmemiş miydi? Cesedimi görünce mi huzur bulacaktı? O zaman mı rahat edecekti?

İstediği kadar emirler yağdırabilir, ama benim hayatım satılık değil. O yüzden, mesajı direkt sildim, telefonu şarja takıp, uykuya daldım.

Sabah, çalan telefonun sesine uyandım. Arayan abimdi.

-Günaydın, abi? Beni rüyanda mı gördün sabah sabah?

-Şaka kaldıracak durumda değilim, güzelim. Dün annem seninle konuştu mu?

-Mesaj attı da, ne oldu ki?

-Benimle de konuştu. Tonla emir yağdırdı valide sultan hazretleri. Seni o ite teslim etmemi istiyor.

-Şaşırmadım, sen ne dedin?

-Telefonu suratına kapattım, ne diyeceğim? Babama laf anlatsam anlar, ama artık o bile canından bezdi. Boşuna kürek çekiyoruz. En iyisi ikimiz de alıp başımızı gidelim.

-Zaten ben tayinimi istedim. Görev yerim burası çıktı diye sevinmiştim, bin pişman oldum.

-Sorma, ben de buraya geldiğime bin pişmanım. Kadın resmen ikimizi de behuzur etti. Sıkma canını, kardeşim. İkimiz de bir gün bu eziyetten kurtaracağız paçayı.

-Umudum bu yönde, abi.

-Tutmayayım seni, haftasonunda uykunun tadını çıkar. İyi geceler kardeşim.

-İyi geceler abi.

Telefonu kapattığımda, sinirden tir tir titreyen ellerimin ve kan çanağı olmuş gözlerimin farkında bile değildim. Elimi yüzümü buz gibi soğuk suyla yıkadım. Yatağa girip, üzerimi sıkıca örttüm ve uyumaya çalıştım.

Ertesi sabah, yine rüyamda onu görmüş olmanın verdiği şaşkınlık ile uyandım. Bu sefer, ona hiç olmadığım kadar yakındım. Bana sarılmıştı, ancak yine de yüzünü göremiyordum. Saçlarımda gezen ellerini hissediyordum. Şaşırmamın asıl sebebi, bana söyledikleri ve sonrasında hissettiklerimdi.

"Ahdım olsun ki, canını yakanı kül edeceğim!"

Uyandığımda, kalbim sanki kafesine sığmıyordu. Sarılıșının sıcaklığını hissetmiștim. Böyle hissetmemem gerekiyordu. Basit bir rüyanın beni bu kadar heyecanlandırmaması lazımdı.

Gördüğüm rüyaları rafa kaldırıp, kalktım ve elimi yüzümü yıkadım. Avșin'in odasına gittim ve onun da uyandığını gördüm. Biraz endișeli görünüyordu.

Merakla yanına gideceğim sırada, elinde duran şeyi fark ettim. Hemen onu Avșin'in elinden alıp sakladım.

-Avșin, nereden çıktı bu?

-Şey.. Sen uyuyordun, uyandırmak istemedim. Su içmeye kalktığım sırada bunu kapıda buldum. Șana, başın dertte ise benimle paylașabilirsin.

-Biliyorum, Avșin. Ancak beni anlamaya çalış, buna hazır değilim hâlâ.

Avșin, beni anlayıșla karșıladı ve bana sarıldı. Israr etmemesi beni rahatlatmıștı. Çünkü yaşadığım acıyı daha ben atlatamamıșken, abim ve yakın dostum Mevsim'den başka kimse bilmiyorken, o günleri yeniden hatırlamaya hazır değildim.

Ancak, geçmişimden uzun süre kaçamayacağımı anlamam uzun sürmeyecekti.

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%