@denizinmavisi23
|
Asena Asteria Güzel bir hayatım vardı, ailem ve kardeşlerim ile mutluydum. Tabii, başıma musallat olan belaları saymazsak. Bu yüzden, bir kaç kez hastanelik olmuştum. Bazı izler, hâlâ tazeydi. Dediğim gibi, mükemmel bir hayatım vardı ve bir gecede hepsi tepetaklak olmuştu. En büyüklerimiz Alaz Archer ve Eloise Miray Tekelioğlu'nun doğum gününü kutlamak için dışarı çıkmış, harika zaman geçirmiştik. İkisi de 27 yaşına basmıştı, geçirdiğimiz o keyifli dakikaların ardından eve dönmeye karar vermiştik, hayatımızın kararacağını ve ailemizin dağılacağını asla tahmin edemezdik. Korkunç bir kaza gerçekleşti, direksiyon hakimiyetini kaybeden bir araç, bizim de kaza yapmamıza sebep olmuştu. Ailemiz, bizim hayatımız için, kendi hayatlarını feda etmişti. Biz ise, hafif yaralarla kurtulmuştuk. Bu anlattıklarım size tipik bir trafik kazası gibi geldi, öyle değil mi? Ne derler bilirsiniz, hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Tıpkı ailemin başına gelenler gibi, başta hepimiz bir kaza zannetmiștik. Ancak, babamın ezeli rakibi yüzünden biz ailemizi kaybettik. Biricik babaannemiz, Firdevs sultan bize sahip çıkmıştı. Bu talihsiz olayın ardından, işler gittikçe karmaşık ve garip bir hal almıștı, olayın failleri hâlâ yakalanamamıștı, bu yeterince sinirlerimizi bozuyordu. Üstelik garip rüyalar görüyordum, aşırı gerçekçi rüyalar... Gördüğüm ilk rüyada, oldukça șık bir sabahlık ile, krallara yaraşır bir odada bulmuștum kendimi. Oturduğum yerden kalktım ve odanın köşesinde bulunan aynada kendime baktım. Neredeyse beyaza çalacaktı saçlarım. Bu tuhaftı çünkü saçlarım gece kadar karaydı. Arkamdan birinin yaklaştığını gördüm aynadan. Yüzünde tatlı bir tebessüm vardı. Bunun beni bu denli etkilemesi, kalbimi bu kadar hızlandırması normal miydi? "Günümü aydınlattın güzel kraliçem." demiș ve saçlarıma narin bir öpücük kondurmuștu. Kalbim ise artık yerinden fırlayacak raddeye gelmişti. Aynadaki yansımamıza bakıp, garip bir şekilde ne kadar uyumlu olduğumuzu düşünmüştüm. İsmini bilmediğim bu yabancının saçları sarı tonlarında ve gözleri elaydı. Kabul etmem gerekir ki yakışıklı biriydi. "Burası neresi? Sen de kimsin?" dedim. Meraktan çatlıyordum. O ise bu halime gülümseyerek, elimi tuttu ve beni odasında bulunan balkona götürdü. Gördüğüm manzara, büyüleyici derecede güzeldi. İzlediğim fantastik filmler bile bu manzaranın yanında sönük kalırdı. Balkonun manzarası arka bahçe olduğunu tahmin ettiğim yere bakıyordu. Gün batımı kadar güzel renklerde çiçeklerle donatılmıștı. Ben manzaraya hayranlıkla bakarken, sorumu cevapladı. "Ait olduğun yerdesin, güzel kraliçem. Ben ise senin kaderinim. Biz birbirimize bağlıyız, bunu sen de anlayacaksın." Dedikleri kafamı karıştırdı. Konuşurken tehditkar bir ses tonu kullanmadı. Gayet sakindi. Rüyadan uyandığımda, șafak yeni söküyordu. Balkona çıktığımda, aynı odada kaldığım biricik kardeşim Eloise yanıma geldi. Saçlarını gelişigüzel topuz yapmıştı. -İyi misin? -Çok garip bir şey oldu, Eloise. Aşırı gerçekçi bir rüya gördüm. Anlatsam deli diyebilirsin. -Denemeden bilemezsin. Ona rüyayı anlattım. Korktuğum tepkiyi vermemiști. -Vay be, çok romantik. Bu tesadüf değil bence. Seni düşünen biri var. Bu dediklerine gülerek başımı iki yana salladım, çünkü o bu tür şeylere inanacak kadar hayalperest ve iflah olmaz romantik bir yazardı. Daha doğrusu amatör bir yazar. O rüyayı gördüğüm gecenin sabahı, garip şeyler yaşamaya devam ettim. Kendimi yorgun ve hasta hissetmeye başlamıştım birden. Sanki bütün eklemlerime aniden kramp girmiș gibiydi. Öyle canım yanıyordu ki, doğru düzgün bir intikam planı yapmaya bile mecalim yoktu. O sancılı geçen günün gecesinde kendimi bitik bir şekilde yatağa atıp uyuduğumda, güzel bir rüyadan çok, kabus gördüm. Yine aynı oda... Saçlarım yine aynı renk... Bu sefer üzerimde bir gecelik vardı. O yabancı ise oldukça bitik ve acı içinde yatıyordu. Yanına oturdum. "Şimdi anlaşıldı." dedim. Çünkü onun yaraları ve çektiği acıyı ben de çekmiştim, hem de fazlasıyla. "Sakın üzülme, kraliçem. Bizim aramızdaki bağ çok güçlü. Ben de senin çektiğin acıyı hissettim." Bunu duyduğumda afalladım. Benim çektiğim çok fazla acı yoktu. Üniversitede yaşadığım zorbalık ve ailemi kaybedișim dışında. O da benim acımı paylașmıștı! Yanına uzandım ve ona dikkatle sarıldım. Uyandığımda, kalbimde tatlı ve tuhaf bir kıpırtı hissettim. Yüzümde șapșal bir gülümseme ile gördüğüm rüyaları düşünürken, telefonumun çalması ile kendime geldim. Arayan Lydia'nın ta kendisiydi. Biricik arkadaşım, en az benim kadar bahtsız bir hayat yaşıyordu. Telefonu açtım ve bu sefer ne diyeceğini dinlemeye başladım. -Asena, bir planım var. Afalladım. Damdan düşer gibi konuya girmesini beklemiyordum. -Lydia, güzelim ne planı? Ne oldu sabah sabah? -Yoldayım, gelince konuşalım mı? -Peki, konuşalım. Bekliyorum. Lydia geldiğinde, oldukça riskli planını anlatmaya başladı hemen. Katil babasına dair bir sürü delil vardı elinde. Bunu ifşa edecektik ve teslim olmak zorunda kalacaktı. En azından öyle olmasını umuyorduk. Lydia ile bu planı uygulamak için onun en önemli anını seçtik. Vereceği o büyük davette herkese rezil olacaktı. Konuşmamız bittikten sonra, babaannem Firdevs sultanın ısrarı üzerine kahvaltıya kaldı. Firdevs sultan, her daim koyu renk giyen, yaşına rağmen güzel ve asil bir kadındı. Cemiyetteki herkes, onun koyu renk giyinmesini hâlâ yasta olmasına bağlıyordu. Kolay değildi yaşadıkları. Önce hiç tanımadığım Atilla dedem, sonra halam Mehir ve eşi Alan eniştem, sonrasında ise annem ve babam... Bu intikam operasyonunda Lydia ile ikimiz kendimizi kollamak zorundaydık. Çünkü ikimizin de görecek güzel günleri vardı ve babaanneme bir acı daha yașatamazdım. O alçak herif, zafer sarhoşluğuyla kutlama hazırlıkları yaparken, Lydia ile ikimiz de davet akşamına kadar sıkı çalışıyorduk. Davet günü yaklaşırken, ikimiz de hazırdık. Giyeceğimiz kıyafetler, aksesuarlar, silahlarımız, delillerimiz... Planımızın kusursuz ișlemesini umuyordum. "Bu süreçte hiç aynı rüyaları gördün mü?" diye sorarsanız, gördüm evet. Her seferinde de kalbimin üzerindeki o işaret belirginlești ve parlamayı sürdürdü. Nihayet o beklediğimiz an geldi ve hazırlandığım gibi ev ahalisini sakinleștirmeyi başarıp, Lydia'nın attığı konuma gittim. Siyah, dantel detayları olan ve boyun kısmı zincirli olan, tek kollu elbisem ve ona uygun aksesuarlarım ile geceye damgasını vuran isimlerden biri olmuştum. Az daha jartiyere sakladığım mini boy altıpatlarım ve çakımı söylemeyi unutuyordum. Lydia ise beyaz renkli, dantel detaylı uzun kolları olan elbisesi ve ona uygun aksesuarları ile geceye gelmişti. Beyaz renkte mini Revolver silahı ve hard diskini çantasında taşıyordu. Ustaca gizlediği için kimse fark etmemişti. Beni gördüğünde çaktırmadan bir baş selamı verdi. Ben de aynı şekilde karşılık verdim. Ondan gelecek tek bir mesajı bekliyordum, sonrası çok kolay olacaktı. Ya da biz öyle sandık... O alçak herifin adamları Lydia'nın etrafını sarmışken, beni de namlunun ucuna koydular. Ortalık feci derecede karışmıștı. Lydia ile ikimiz kapana kısılmış gibi hissediyorduk. Ailemin katili, silahını bana doğrultmuș, yüzünde iğrenç bir sırıtıșla, nefret dolu bir ifadeyle "Hepinizin işini bitireceğim, ne senin ailen kalacak geriye, ne de benim o salak kızım!" diye tehditler savurdu. Delirecek gibi olmuştum. Bu sefer evdekiler de tehlikedeydi! Kardeşlerim, babaannem... Onları da öldürecekti ve daha kötüsü kendi kızını da öldürmeyi planlıyordu. "İşte şimdi yan bastık, Asena!" Sevgili iç sesim, bana müjde (!) verirken, nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde o şerefsiz herif ve tüm adamları domino taşı gibi teker teker yere yığıldı. Şaşkınlıkla önce yerdeki cesetlere baktım, sonra da beni kurtaran kahramanıma. Beyaz üzeri altın rengi işlemeleri olan pelerini ve aynı renkte üniforması ile karşımda duruyordu. Rüyalarımda sürekli gördüğüm o yabancı... Bana elini uzattı ve oradan kurtulmama yardım etti. -Hadi, güzel kraliçem. Bizi bekliyorlar, hemen buradan çıkmamız lazım. Tıpkı gördüğüm o rüyalardaki gibi seslenmiști bana. Bunu duyduğumda gülümsedim, hoşuma gitmişti. Elini tuttum ve aşağı indik. Lydia'nın yanında, tanımadığım iki kişi vardı ve onlar da Lydia'nın etrafındaki tehdidi temizlemiști. -Tanışma faslını sonraya bıraksak iyi olur, derhal saraya gitmemiz gerek. -İyi de ailem? -Hepsi çoktan saraya güvenli bir şekilde gönderilmiştir. Biz de Nádar gezegenine, Solasta krallığına gidiyoruz. Hadi ben gitmeye dünden razıydım, çünkü gördüğüm o gerçekçi rüyalar ve kurtarıcım ile ikimizin taşıdığı o işaret, benim orada olmam gerektiğini hissettiriyordu da... Lydia neden gelmek konusunda bu kadar istekliydi? "Beni buraya bağlayacak bir şey yok artık." diyebildi sadece. Ona hak verdim. Biz oradan iyice uzaklașıp, tenha bir yere gittik ve üçü de güçlerini kullanıp bir portal açtı. Tam da o portala gireceğimiz sırada omzumda hissettiğim keskin bir acıyla, alaycı bir şekilde gülümsedim. Vurulduğum noktada hâlâ izi duran bir yara vardı zaten. Tek hatırladığım, kurtarıcımın kollarına yığılırken, onun "ASENA!" diye bağırmasıydı. |
0% |