@desertroszm
|
Tik, tak, tik, tak.. Zaman sanki donmuş gibi her şey ağır çekimde ilerliyordu, kafese kapatılmış bir kuş gibi herkes içine kapanmıştı. Adım sesleri susmuş, kalkana çarpan kılıç sesleri duyulmaz olmuştu. Gündüz geceye kavuşmuş, insanları hasretlik acısıyla sınamaya başlamıştı. Alev alan evleri, kaybettikleri sevdikleri bir bir gözlerinin önüne gelmişti. Kana bulanan kılıçlar daha fazlasını istermiş gibi parlıyordu. Simsiyah gece kendini büyük bir açlıkla safir gibi parlayan kana boyamış ve tutkuyla onunla dans ediyordu. Kadın kılıcından toprağa damlayan kana baktı, kattan karası kan yolunu bulmuş gibi damladığı yeri göle çevirmişti. Bakışlarını kaldırıp önündeki manzaraya baktı, birbirinden bağımsız dağılmış cesetleri toplayıp bir tümsek yapmışlardı. Kararmış bakışları ilerde askerlerle konuşan oğluna gitti, gözlerinin önüne kocası geldi burda olsaydı o da böyle yapardı. Halkı huzurla yatsın diye kendi canlarını hiçe sayıyorlardı. Kocası ortalarda olmadığından beri yaratıklar çil yavrusu gibi daha da çoğalmış, sırların duvarlarına daha da yaklaşmışlardı. Krallığın etrafını koruyan bir bariyer vardı ama uzun süre dayanabilecek gibi değildi. Buldukları her fırsatta bir delik açmak için uğraşıyorlardı, gücü fazla kalmamış git gide tükenir duruma gelmişti. Zırhı üzerinde kandan bir mabede, elleri ise okyanusu bekleyen bir ada gibi yara bere içindeydi. Düşüncelerini bölen omzuna konan bir eldi, bakışları ona şefkatle bakan oğluna gitti "Çok kalabalıklar, gücümüz gidgide tükeniyor ve daha fazla dayanabilirmiyiz bilmiyorum." Kadın çatılmış kaşlarıyla surlara ve ardında kalan krallığınına baktı. "Dayanmalıyız, biz dayanmalıyız ki onlar rahat uyuyabilsin. Irıc'den bir haber var mı?" Adam kafasını olumsuz anlamda sağladı, "Son gönderdiğimiz mektuptan beri haber alamıyorum. " düşünceli bakışları silik gözüken kaleyi buldu "O mutlaka bir yolunu bulur, biraz zaman lazım. Ona zaman kazan-" Cümlelerini bölen askere baktı "Kraliçem çok ağır kaybımız var ve fazla askerimiz kalmadı. Ne yapmamızı istersiniz?" Kuş sesiyle hepsinin bakışları gökyüzünü buldu, "Bu İrıc'in kuşu Alexa, bir çözüm bulmuş olmalı" hepsi kuşun getireceği haberi merakla bekliyordu. Buldun mu Irıc, bir çözüm buldun mu? Kollarına konan kuşun pençesinde gizli olan mektubu açtı. Kaşları aldığı haberle çatılmıştı, ona merakla bakan oğluna baktı. "Kuzeyden bir birlik geliyormuş, bizim krallığa bağlı olmayan bir birlik. Surların oraya kamp kurmuşlar ama canavarlar onlara yanaşamıyormuş. Gözlemlediği kadarıyla bir açık arıyorlarmış. İçimizde bir hain var Alexa, buraya bizim olanı almaya geldiklerine eminim. Taht odasının arkasında bir geçit bulmuş dediğine göre ormana doğru çıkıyormuş." Bakışlarını Alexa'ya çevirdi, düşünceleri bakışları kampta ki askerlerinin üzerinde geziyordu. Sinirle ellerini yeni çıkmaya başlayan sakallarının üzerinde gezdirdi, bir yol bir açık kapı arıyordu. Arkadaşının buraya gelmesi yada Irıc burada olması sadece kayıpları daha da arttıracaktı, bunu biliyordu çünkü ikisini de tanıyordu fazlasıyla pervasızca hareket ediyorlardı. İki bölük asker göndermişti ve daha fazlasını istemeye gönlü er vermiyordu. Düşünceli bakışlarını annesine çevirdi "Yasak olanı kullanmalıyız, bunu Irıc için yapmalıyız." çatılan kaşları durulmuş yüzünü buruk bir tebessüm kaplamıştı "Bunun geri dönüşü yok biliyorsun Alexa, bize ne olduğunu bilmemeli eğer öğrenirse bizden nefret eder bunu biliyorum o benim kızım." Alexa derin bir sessizlikle kafasını sağladı. Kadın oğlunun omzunu sıvazlayıp kamp alanında olan çadırına gitti. Ona mektup yazmalıyım bazı şeyleri bilmeye hakkı var onu burda tutmazlar. Mektubunu derin bir tomar şeklinde yazmış ulakla Saray'a yollamıştı, beni affet kızım bunu senin için yapıyorum. Çadırdan içeri giren oğluna baktı "Her şey hazır mı?" Alexa kafasını olumlu anlamda sağlamış ve emin adımlarla dışarı çıkmıştı. Kadın kadim islandam olan kelimeleri fısıldamaya başlamıştı "Ω Μεγάλη Βασίλισσα της Σελήνης και του Ήλιου, σε καλώ, άκουσε αυτούς τους υπηρέτες σου. Σας καλώ να δοκιμάσετε τον αρχαίο φύλακα μαζί μας. Ζητώ το φως και το έλεός σου, πλημμύρισέ μας με το έλεός σου. " (Ey Ulu Ayın ve Güneşin kraliçesi sana sesleniyorum, bu kullarına kulak ver. Senden kadim bekçiyi çağrıyorum onu bizlerle sına. Senden ışığını ve merhametini istiyorum, bizleri merhametinle yıka.) Gök yarılmış binbir çığlık onu takip etmişti, ellerinden kayıp gıden beyaz ışıklar gökyüzünü beyaz bir sise boyamıştı. Uzaktan ona bakan oğluna bakıp kafasını sağladı bu bitti demekti, Alexa elindeki sıvıya bakmış annesinin ilahi gibi olan sesine eşitlik etmeye başlamıştı "Αγκάλιασέ μας με το φως σου, αγκάλιασέ μας με τη ζεστασιά σου. Είμαστε ένα, είμαστε μέσα σου. Ερχόμαστε από σένα, θα σε ξαναπάμε." (Işığınla kucakla bizi, sıcaklığınla sarmala bizi. Biz biriz biz senin içiniz. Biz senden geleniz, yine sana gideceğiz.) Ellerinden çıkan ışıklar bir olmuş gökyüzüne beyaz bir sis olarak dağılmıştı. Elleri bir, yürekleri bir olmuştu "Seni seviyorum anne. " dudakları içten buruk bir tebessüm bükülmüş "Her zaman yanındayım, ne olursa olsun. " kadın oğluna şefkatle bakmış elini sımsıkı tutmuştu "Bende seni seviyorum oğlum, her zamanda seveceğim. " gözlerinden akan kanlarla oğluna gurur duyar bir ifadeyle bakmıştı.
Bitti dedi bitti, sesler susmuş geriye sadece silik suretler kalmıştı. Oğlunun yüzünde ellerinde kaderin arzusu vardı, dudakları ondan bağımsız hoşçakal kelimesini fısıldamıştı. Gök kana bulanmış, derin bir acı ve belkide derin bir kader bırakmıştı geriye. Zamanın kumları dolmuş, camını çatlatmış ve geriye derin bir sessizlik bırakmıştı.
Her şey bitmiş miydi yoksa yeni mi başlıyordu? Buzdan tarafını mı görüyorduk, peki buzun arkası, orada bizi ne bekliyordu? |
0% |