@dikenligul
|
Bir hafta önce Sabah telefon sesiyle uyanan Eda babasının aradığını görünce telefonu büyük bir coşkuyla açtı; "Bbaların en biriciği sen kızının gününü aymak için mi aradın?" deyip bir yandan da avuç içiyle gözlerini ovaladı. " Ah benim biriciğim tabi ki gününü aymak aynı zamanda bir haber vermek için aradım seni" dedi babası. Haber lafını duyan Eda; "Yoksa buruya mı geliyorsun?" diye mutlulukla sordu. Eda babasının senede sadece bir kere istanbula geldiğini, gelince ise anca iki hafta kalabileceğini biliyordu. "Evet benim biriciğim İstanbula sizi ziyarete geleceğim" "Gel babam gel tabi ki ama gelmişken iki haftadan uzun kalsan bari" diyerek telefonda babasının görmeyeceğini bilse de yüzünü asmıştı Eda. "Biriciğim bilmez misin iki haftadan fazla orda kalamam anneni özlerim. Ben onu Ankarada uzun süre nasıl yalnız bırakırım" dedi. Annesinin adıyla gözleri doldu Edanın. O da çok iyi biliyordu babasının annesine ne kadar düşkün olduğunu. Babası her hafta sonu annesinin mezarına gider; otları ayıklayarak, sulayarak ve gitmeden önce toprağını koklayarak vedasını ederdi. "Tamam babam sen yeter ki gel. İki haftaya da razıyım. Hem Mertle bu sefer seni kesin tanıştıracağım. Biliyorsun Mert'te seninle tanışmak istiyor ama bir türlü müsait olamadı" dedi. Eda da babası da bunun doğru olmadığını biliyorlarsa da bunu birbirine söylemiyorlardı. Aslında Mert'in, babasıyla neden tanışmaktan kaçtığına Eda da anlam veremiyordu "Aslında kızım ben bu sefer Mertle kesinlikle tanışmak ve bu işin adını koymak için geliyorum. Bir görelim şu Mert beyi, benim annene baktığım gibi bakıyor mu sana..? Kendi gözlerimle görmem gerek.Sana değer verdiğini bilmem gerek." Dedi. Eda gözlerinin dolmaya başladığını hissetti. Babası ve annesinin aşkı o kadar güzel ve özeldi ki, Mertle olan ilişkisinde bunların olmaması bazen edanın da aklını karıştırıyordu. Duygusallıktan sıyrılarak, babasına cevap vermesi gerektiğini kendine hatırlattı. "Sizin sevginiz çok özeldi babam, hala da öyle annemsiz başka şehirde nefes alamadığını herkes biliyor. Sen endişelenme babacım, Mert de bana değer veriyor bunu hissediyorum ve bu sefer sizi kesinlikle tanıştıracağım kaçarı yok" Diyerek gülümsedi. "Sen inmene yakın haber ver seni almaya geleyim" diyerek itiraz kabul etmeyeceğini belirtti. Babası kızının gülümsemesini duyunca mutlu olarak konuştu. "Hele bir değer vermesin. Ben bilirim yapacağımı. Benim değerlimi üzen karşısında beni bulur " diyerek telefonu kapatırken Eda iç geçirerek babası ve annesinin birbirine aşkla bakan gözlerini düşündü. Babası öyle seni seviyorum demezdi. Onun için önemli olan sözler değil hislerdi. Annesi her sabah erkenden kalkar babasına sofra hazırlayıp onu işe yollardı. Babası da işe gitmeden kapı önünde sımsacık bakışlarıyla sanki evden hiç gitmek istemezcesine annesine sıkıca sarılır onu ilk ve son kez görüyormuşcasına tüm sevgisini vererek işe giderdi. Babası, her yemek sonrası annesinin iki avucuna da öpücük bırakır onu hiç üzmez, incitmezdi zaten insan kendi canı kadar sevdiği karısını, dünyasını nasıl incitebilir ki derdi. Eda Mertin kendisine öyle bakmadığını biliyordu ama bazen belki demekten alamıyordu kendini.. Belki daha ileriki zamanda Mert de ona aşkını belli eder, babası gibi aşkını gizlemeyen bir adam olurdu. Kimbilir.. Ali bey telefonu kapattıktan sonra biricik kızının hep mutlu olması, kızının da gözlerine aşkla bakan biriyle evlenmesi için dua etti. Ali bey kızının sevgiye aç olduğunu biliyordu. Kızı narindi. Hemen bağlanırdı sonra bağlandığı şeye körü körüne inanırdı. Ne kadar doğruyu göstermeye çalışsa da o bildiğini okuyup kedi gibi tırnakların çıkararak isyan eder ta ki doğruyu görene kadar diretirdi. Hatalı olduğuna varınca babasına sığınır içi çıkarcasına ağlardı ve o an babasının sözüne göre hareket ederdi ancak uslu kız olma durumu bir sonraki direteceği şeye kadar olurdu. Ali bey yine kızının inadının tuttuğunu biliyordu. Onu korumaya çalıştıkça Mert'i istemediğini belli ettikçe Eda inat edip bu sefer haklı çıkacağına inanıp Mert'i savunuyordu ama Ali bey bazı zamanlar kızıyla konuşurken Mert yüzünden kızının sesinin üzgün çıktığını farkediyorsa da bunu Edaya itiraf ettirmek zor oluyordu. Mert denen herifi görmemişti ama kızının üzgün sesi ve mahcup halleri Merti daha görmeden sevmemesine büyük nedendi.. İçinde bir his vardı. Mert'in kızını sevmediğini düşünüyordu. Keşke rahmetli karısı ve kendisi gibi kızları da aşkı bulabilse.. Ali bey karısıyla üniversitede tanışmıştı. Üniversitenin bitmesiyle karısıyla evlenip askerlik yaptığı yere yakın olmak için istanbula yerleştiler. Ali bey, kızının olacağı haberini askerdeyken almıştı . Asker arkadaşı Mahirle beraber sevinmişler kısa zamada Mahir, Ali beyin en yakın dostu ve destekcisi olmuştu. Askerlikten sonra iki sıkı dost ayrılmamış ailece görüşmeye başlamışlardı. İki ailede akrabağ kadar yakın olunca çocukları da birbirlerinden ayırmazlardı. Edanın annesi Dila hanım Keremi kendi oğlu gibi görürken, Keremin annesi Leyla hanım da Eda'yı kucağından indirmezdi hep "Kız Dila kızını, oğluma alacağım.Eda bundan sonra benim gelinim" derdi. Dila hanım bu sözü her duyduğunda ışıldayan gözlerle bakıp "İnşAllah Leylacım, benim kızımı Kerem oğlumdan başka kimse mutlu edemez. Eda narin bir çocuk. Biz olmasak da Kerem onu herkesten koruyup kollar " derdi bunu demesinin nedeni Eda'yı, ağlayınca sadece dört yaşındaki Kerem'in susturabilmesiydi. Kerem, Edanın doğumuna şahit olmuş o günden sonra ona tutulmuştu. Her gün Dila annesine gider Edayı, sever kokusunu içine çekip "Ağlama güzel gözlüm" deyip sımsıkı sarılırdı. Daha o günlerde Dila hanım, Kerem'in Eda'yı bırakmayacağını anlamıştı. Kerem küçükken bütün gün sanki kıymetli bir taşmış gibi ışıl ışıl gözlerle Edayı seyrederdi. Kerem ile Eda'nın arasında dört yaş vardı bu yüzden Kerem her şeyden Eda yı koruyup kollardı. Bu durum uzun yıllar böyle geçti. Kerem, Eda'nın büyümesiyle daha korumacı olmuştu. Aile içi görüşmeler devam ediyordu. Herkes mutluydu ta ki Ali bey karısını, Eda annesini kaybedene kadar.. Dila hanım kızını okuldan almak için o gün okula gitmişti. Eda'nın çıkış saatine daha on dakika olduğunu görünce Eda'nın en sevdiği kıymalı börekten almak için karşı dükkana geçti. Börekler hazırlanana kadar bir gözü Eda'nın okulundaydı o sırada öğrencilerin çıktığını gördü. Eda çıkmadan ona yetişmeliydi hızlıca böreğin parasını ödeyip dükkandan çıktı. Kızı tam karşı kaldırımdaydı. Taşa oturmuş onu bekliyordu. Eda sıkkın bir şekilde taşta oturarak annesini bekledi. Normalde onu her okul çıkışında Kerem alırdı. Ancak Leyla annesi dün akşam annesini arayıp Keremin basketbol maçına gideceğini haber verdiği için onu bu gün annesinin alacağını biliyordu. Edanın gözleri o an hemen annesini gördü oturduğu yerden annesine gülümsedi. Dila hanım ise gülümseyen kızına elindeki börek poşetini sallayarak güldü. mutlulukla yerinden kalkan Eda annesinin yanına gelmesini bekledi o sırada annesi kaldırımdan caddeye adımını attı. hızlı adımlarla kızına yürürken hızlı bir motorsiklet annesine çarptı. Annesinin gözleri önünde kaza geçirdiğini gören Eda hızla annesinin yanına koştu o sırada Dila hanımın etrafını meraklı kalabalık sarmıştı. Kazayı gören öğretmenlerden biri hemen ambulansı aradı. Eda ağlayarak kalabalığı yarıp annesinin yanına ulaştı. Eğilip annesinin göz yaşını sildi kendisinin de ağladığını bilmeyerek. Dila hanım zor nefes alıyordu ama kızıyla son kez konuşmaya kararlıydı. Elini zorla kaldırıp Eda'nın yanağına koydu "Bahar kokulum ağlama" diyebildi. "Sen hiç ağlama olur mu, üzülme benim için" diyip öksürerek biraz dinlendiği sırada Eda; "Annem, sende ağlama ,hadi kalk evimize gidelim" diyerek yanağında olan annesinin elini öptü. Annesinin gözünden akan yaşı silerken annesi konuşmaya devam etti "Benim ailem çok varlıklıydı.Aklının alamayacağı kadar çok şeyleri vardı ama bir şeyleri yoktu kızım.. Sadece bir şey.. O da sevgiydi. Bana verecekleri sevgileri yoktu. Sonra baban geldi bana bütün sevgisini verdi. Onsuz olamayacağımı anladığım an herşeyi arkamda bırakarak babanla hayatımı birleştirdim. Hiçbir zaman pişman olmadım. Sen ve baban bana verilmiş en büyük armağandınız. "Sizinle yaşadığımı hissettim.."dedikten sonra derin nefes almaya çalışarak devam etmeye kendini zorladı. Dila hanım bu konuşmayı yapmak zorunda hissediyordu. Kızını son görüşü, onunla son konuşmasıydı bu. Anlamıştı çok zamanının kalmadığını. "Başın sıkıştığında, karar veremediğinde kalbine dön kızım kalbini duy. Seçimlerini kalbinle yap.. Ben seçimimi kalbimle yaptım beni sevmeyen ailemdense beni seven babanı seçtim. Son olarak bebeğim kimsenin seni üzmesine asla izin verme.." "Anne böyle konuşma ne olur sanki sonmuş gibi sanki bir daha olmayacakmışsın gibi konuşma! Bak az sonra ambulans gelecek ve biz hastaneye gideceğiz. Sen iyi olacaksın daha fazla yorma kendini yalvarırım." Dila hanım kızının güzel gözerine son kez bakarak konuştu..Sesi zayıf ve fısıltılıydı. "Bahar kokulum, Babanı hep sev ona her zaman destek ol, Sen benim canparçamsın. Babana onu çok sevdiğimi söyle o da üzülmesin. Kendinize iyi bakın.." diyerek edayı son gücüyle kendine çekerek, yanağına tüy gibi bir öpücük kondururdu. Eda annesini görmek için geri çekilirken annesinin gözlerinin kapandığını gördü. Her şey ağır çekimle ilerliyordu sanki. Bir anda avuçlarının içindeki annesinin eli kaydı. Başı yana düştü. Eda şok içinde annesine bakakaldı.Bundan sonra börek yemeyeceğini ve anne kokusuna hasret olacağını o an anladı. Ali bey karısını kaybettiğinde Eda on bir yaşındaydı kızına üvey bir anne getirmek bir an olsa bile aklından geçmemişti kızına hem anne hem baba olmuştu. Karısının gidişiyle daha bir çöken Ali bey artık insan içine karışmayıp karısının cenazesini de alarak evini İstanbuldan karısıyla tanıştığı ve okuduğu yer olan Ankaraya taşıdı. Karısıyla ortak hayalleri olan üniversite hocalığına Ankarada devam etti. Onun biricik Dilası büyük bir fedakarlık yaparak kızını kendi değerleriyle büyütüp, kızına doyana kadar çalışmayı düşünmemişti. Ali bey sadece kızının geçimiyle ilgileniyordu. Ali beyin durumuna üzülen Mahir ve karısı Leyla ne yapsa ona yaklaşamamıştı. Bu kazaya en çok üzülenlerden biride Keremdi. Kerem artık ne Dila annesini ne de Eda yı görebiliyordu. Edayı göremeyince hınçınlaşıyor, ailesinin tanıyamacağı bencil birine dönüşüyordu. Eda ise annesine en çok ihiyacı olan yaşta annesini kaybetmiş babası her nekadar ona iyi davransa da yeterli gelmiyordu. Zaman hızla geçmiş Eda, yanlış yapa yapa ağlaya ağlaya büyümüştü. Ağlayınca yanında babasından başka kimsesi olmazdı yalnızdı taa ki Elayla tanışana kadar... Ela Eda'nın en yakın dostu oldu. Eda ile Ela beraber ev tutup İstanbul'da üniversite okumak istiyordu. Ali bey ilk kez kızının bu isteğine hayır diyemedi. Nasıl desin ki ilk kez kızının gözleri ışıl ışıldı. Eda annesi ve Babası gibi ekonomi okudu daha sonra iyi bir firmada staj derken Elayla tamamen istanbula yerleşti. Eda izin alamasa dahi hafta sonları ya arabasıyla ya uçakla babasını görmeye onunla dertleşmeye giderdi. Hiçbir zaman yalan söyleyen biri olmamıştı. Babası bütün sevgililerini, bütün acılarını bilirdi. Kızı hep onun kolları arasında ağlardı. Bütün dertlerini babasının kollarında bırakıp yeniden gülmeye başlardı. Eda son iki yıldır Mert diye birinden bahsediyordu ciddi olduğunu onu çok sevdiğini anlatıyordu. Ali bey ise daha o zamanlardan sevmemişti Merti. Mertin iki senedir kendisiyle tanışmamak için hep bir bahane uydurduğunu düşünüyordu. Eğer Mertin gözlerinde bağlılığın, güvenin, sevginin ışığını görse hiç zaman kaybetmez kızının mutluluğuna ortak olurdu. Bir hafta sonu kızı yine üzgün evine gelince Ali bey işte o zaman karar verdi. Merti görecekti.. Eğer sezdiği gibi kötü biriyse kızının iyiliği için yine müdahele şarttı. İşte bu nedenle İstanbul'a gitme kararı almıştı. Akşam saatlerinde otobüsten inip taksiyle Eda'nın evine geçti. Babasını karşında gören Eda coşkuyla babasına sarırdı "Babacım aşkolsun ama niye haber vermedin iniş saatini. Elayla biz alırdık seni." "Aman kızım taksiyle geldim. Hem sizi yormaya ne gerek var ki" Ela hemen atılıp "Eda haklı Ali amcam biz alırdık seni hem ne yorulması asıl böyle sen yoruluyorsun taksiyle falan uğraşma hemen bizi ara" dedi Eda hemen babasının koltuk altına girip yanağına kokulu bir öpücük bırakıp "Imm canım babam nasıl da özlemişim seni" dedi Ela ise "Ya bende özledim Ali amcamı" diye Ali beyin diğer koltukaltına girdi. "Zaten ayda yılda bir geliyorsun özledik seni" diyerek içeri geçtiler. Akşamı yemeği muhabbet derken herkes odasına çekildi. Ali bey ise Elayı salona çağırıp Mertin çalıştığı yerin adresini sordu. Sabah erkenden kalkıp hazırlanan Ali bey Mertin çalıştığı şirkete vardı. Sora sora üçüncü kattaki Mertin odasına ilerlerken bu katın çok sessiz olduğunu düşündü. Mertin odasına doğru yürüyüp kapıyı tıklattı. Uzun bir aradan sonra tam geri dönücekken kapının açıldığın gördü. Odadan çıkan Kadının işveyle gülüp gömleğinin ön düğmelerini kapatarak odasına geçtiğini gördü. Kız ortamdan o kadar bihaberdi ki Ali beyi bile farketmemişti. Ali bey bu durumdan hiç hoşlanmayıp Mertin kapısını tekrar tıklattı "Gel" sesini duyup içeri girdiğinde Merti hemen tanımıştı. Tam da kızının tarif ettiği gibi sarışın mavi gözlü uzun boyluydu "Buyrun kime bakmışınız?" diye ayağa kalktı Mert. "Baktım sen gelmiyorsun tanışmaya o zaman ben gelip seninle tanışayım dedim" diyerek Merte yaklaşan Ali bey sert bir sesle devam etti. "Ben Ali Korkmaz Eda'nın babası" deyince Mertin rengi soldu "Ta..tanıştığıma memnun oldum" diye kekeleyerek elini uzattı. Mert hiç beklemiyordu böyle bir tanışmayı, aylarca tanışmaktan kaçtığı adam işyerine kadar gelmişti ve birkaç dakika önce gelseydi Ali beyin hiç iyi bir görüntüyle karşılayamacağını düşündü. Oğlum Mert yine dört ayağının üstüne düştün diyerek rahatlamış bir ifadeyle Ali beye elini uzattı. Ali bey kendine uzatılan eli görmemezlikten gelerek koltuğa oturdu ve konuşmaya devam ederek "Dediğim gibi seninle tanışmaya geldim. Ama sanırım meşguldün sekreterinle önemli bir iş üstündeydin" diyerek Mertin yüzünün tamamen kasılmasını zevkle izlemişti. Biliyordu işte bu adam da kızına layık değildi. En kısa zamanda kızını vazgeçirtmeliydi bu sevdadan. Şimdi kızına gördüklerini anlatsa Mert kızının gözünü boyayıp bir yalanla avuturdu. En iyisi kızının kendi isteğiyle vazgeçmesiydi. Ama önce baba olarak kızını uyarmalıydı. Sonra asker arkadaşı Mahirle görüşmeli çocuğu ğibi sevdiği Keremle Eda yı tekrar bir araya getirmeliydi. İlk başlarda acısı yüzünden İstanbul'da kalamamış. Keremi ve Edayı düşünmeden hareket ederek taşınmıştı. Ama şimdi çok pişmandı. Bu ayrılık çocukları birbirine yabancı yapmıştı. Ne olursa olsun Dilasının vasiyetini yerine getirip Keremi damadı yapacaktı. Ama önce şu adama göz dağı vermeliydi.. Ali bey geniş omuzları ve iri bedeniyle ayağa kalkarak; "Bana bak Mert, senin ne olduğun, kim olduğun kimlerle ne kırıştırdıgın ortada.. Kızımı adam gibi seviyorsan kendini topla. Yok ben buyum değişmem dersen de ben bu olaya müdahele edeceğim ve inan bana benim kızımın canını acıtırsan senin ümüğünü şuracıkta sıkarım. Sana küçük bir uyarı yol yakınken kızımın kalbi kırılmadan hayatından çık ve bir daha gözümüze görünme!" diyerek sert adımlarla odayı terkedip arkadaşı Mahir ile görüşmek için şirketin yolunu tuttu. Mahir bey eski dostunu yıllar sonra tekrar görmenin sevinciyle masasından kalkarak dostuyla el sıkıştı. Özlemişti eski dostunu. Bazı zamanlar telefonda görüşmelerine rağmen kardeşi gibi gördüğü Dila öldükten sonra bir daha karşılıklı görüşmemişlerdi. Bu anı uzun süredir bekleyen Mahir, Ali ye eskisi gibi takılarak; "Vay be Ali sen de yaşlanmışsın. Şu saçlara bak. Ak düşmüş. Resmen dede olmuşsun.. Nerede askerdeki iri yarı sert bakışlı Ali nerde bu dede Ali" Ali bey oyuncu bir tavırla "Bana bak Mahir ben hala senden daha güçlüyüm. Allmayayım seni ayağımın altına" deyip birbirlerine sarılıp deri koltuklara geçerek karşılıklı oturdular. Mahir; "Ayda yılda ilk kez şirketime teşrif etmişsin ne içersin dostum" diye sordu "Şimdi bırak ikramı falanda hatırlıyor musun en son ki telefon konuşmamızda bahsetmiştim. Kızım Mert adında biriyle görüşüyor diye." Kaşları çatılan Mahir merakla sordu. "Nasıl biri bu Mert." diye sorarken arkadaşının suratını büzdüğünü gördü. "Dostum sanırım sen bu çocuktan hoşlanmıyorsun ya da kızından ayrılmaya hazır olmadığın için bu huysuzluğun" diyerek arkadaşına takıldı "Biliyorsun ki Eda her ne kadar kabul etmese de annesinin ölümüyle daha da hassaslaştı.. O artık büyüdü birine ait olup mutlu olmak istiyor ve Evet baştan beri hoşlanmıyorum bunun nedeni sandığın gibi kıskançlık değil Edayla görüşmelerimizde bazen Eda'nın sesi üzgün gelirdi. Biliyorsun bana yalan söyleyemez. Ben sorunca hep geçiştirirdi sonra beni Mertle tanıştırmak istediği zamanlar Mert denen herif, sürekli bahaneler uydururdu. Eda da çoğu zamam benim karşımda utanıp sıkılarak Mertin yine gelemeyeceğini söylerdi. Mert benden kaçıyor tanışmak istemiyor tüm bunlar bu ilişkide ciddi olmadığını gösteriyor" Arkadaşının dedikleri ile Mahirin yüzünde bilmiş bir ifade yer aldı. "Sende daha fazla dayanamadın Mertle tanışmak için soluğu İstanbul da aldın doğru muyum dostum" "Evet dostum tanışmak için geldim. Beyfendi bir şirkette müdürmüş buraya gelmeden önce onunla görüştüm ve hoşuma gitmeyecek bazı şeyler gördüm" diyerek devam etti. "Beni karşısında görmeyi beklemediği için önce bir afalladı rengi soldu." "Belki çocuk aileyle tanışmaya hazır değildir, sahi kaç aydır görüşüyorlar" "Ay değil Mahir iki senedir çocuk kızımı oyalıyor. Beni en sinir eden şey ben odaya girmeden önce bir kadın, yüzünde hiç güzel olmayan bir gülümsemeyle odadan çıkıyordu" dedi sinirden yumruk yaptığı elini daha çok sıkarken. Mahir başlarda konuşmayı şakaya vursa da kızı gibi sevdiği kızın aldatılma ihtimali onu da sinirlendirmişti. "Yani diyorsun ki Edayı aldatıyor. bunu Edaya söylecek misin" "Tabiki söyleyeceğim ama Eda ne kadar narin olsada aynı zamanda inattır. Şu sıralar bu konuda inat ediyor. Mertin onu sevdiğini ayrılmayacaklarına çok inanıyor. Ben gördüklerimi anlatsamda Eda yine bildiğini okur" "Benim yapabileceğim birşey var mı dostum" "Aslında bende bunun için gelmiştim. Hatırlarsan Dila Keremi çok severdi. Onun Edayla evlenmesini isterdi. Kerem oğlumun ciddi olduğu biri yoksa ikisinin evlenmesini isterim. Şu zamana kadar Edaya izin verdim kendi aşkını bulabilsin diye ama kızım hep yanlış ellerde kalbiniziyan etti. Düşündüm ki Kerem bu dünyada Edanın kalbini kırmayacak tek kişi" Bunu duyan Mahir sevinçle "Can dostum ben ve Leyla, Eda nın gelinimiz olmasına tahmin edersin ki çok seviniriz. Senin de dediğin gibi Dila ile Leylanın ortak hayalleri çocukları evlendirmekti. Hem Kerem'in öyle ciddi olduğu biri şu zamana kadar hiç olmadı ki şimdide olsun ancak küçük bir sorun var Keremle ilgili dostum" diyerek sıkkınca nefes aldı. " Keremle ilgili olan çekincen ne dostum" "Kerem eski Kerem değil. Sizin gidişinizle çok değişti. Çok bencil oldu. Eda kızımı üzer diye korkuyorum Hele de evlilik fikrimizi öğrenince daha da hırçınlaşacağını düşünüyorum. Er ya da geç kızgınlığı diner dinmez demiyorum. Oğlumu çok iyi tanıyorum. Kızgınlığı geçtiği zaman Edadan bir daha vazgeçemez. Oğlum çok güzel sever kızını bunu çocukken de göstermişti zaten ama alışıncaya kadar da Edayı toplayamayacak kadar kırar mı orasından emin değilim" Ali sert bir ses tonuyla; "Mahir kızım sevgiyi başka adamlarda aradıkça sevmeyi bilmeyen insanlara rastlıyor ve onlar kızımı daha çok kırıyor ben eminim kerem kızımın kaderi. Bu yüzden ben bu evliliği destekleyeceğim. Sizde isterseniz çocuklarla konuşalım. Artık yanlış insanlarla oyalanmasınlar, kalplerini meşgul etmesinler. Hem sen de dedin dede olacak yaştayız. Bize bir torun versinler de ondan sonra savaşırlar mı birbirlerini severler mi onları ilgilendirir" diyerek kahkaha attı. Rahatlamıştı Ali bey. Buraya gelmeden Keremin bir sevdiğini olduğunu düşünerek gerilmişti. Ama yoktu işte tahmin ettiği gibi Kerem de bunca yıl Edayı beklemişti. Bundan sonra herşey güzel olacaktı. Arkasını yaslanarak "Şimdi bir acı kahveni içerim dostum" dedi Bölüm Sonu.. |
0% |