@dikenligul
|
Eda, sabah babası ve Elayla kahvaltı yaptı. Bu gün onu istemeye geleceklerdi. Ancak Eda o kadar donuktu ki en yakın arkadışı olan Ela bile ondan daha heyecanlıydı. "Edoş tatlım peynir yer misin?" dedi Ela Eda bunu duymadı çünkü derinlere dalmış gitmişti. Üç gündür yemesi daha da azalmıştı Eda böyleydi işte üzgün olunca yemeğe de küserdi. "Ayy Eda şimdi elime alacağım çatalı ağzına vura vura yedireceğim. Yesene be kızım üç günde zayıfladın" Eda irkilerek kendine geldi. Gözü önce babasına kaydı. Babasının telaşlı gözlerini görünce, Elaya babasını işaret ederek konuştu. "Eloşum yiyorum ya " diyerek önündekilerden bir kaç şey ağzına tıkıştırdı. "Kızım Ela haklı üç gündür bir şey var sende göz altların mosmor.. Yemek yiyemiyorsun aynı" deyip sustu Ali bey. Eda bunun devamını biliyordu. Aynı annesinin öldüğü gün gibi karalar bağlamıştı, donuklaşmıştı. Babasını telaşlandırdığını daha yeni anlamıştı. Üç gündür, o kadar kendini aşağılanmış hissetmiş ki kimsenin gözlerine bakamamıştı. İyiymiş gibi davranmaya çalışıyordu ancak ne kadar çabalasada bir yerlerde yanlış yapıyordu. Zihni ona yaşadığı bütün kötü anılar hatırlatan bir düşman gibi her sessizlikte düşüncelere sürüklüyordu. Kendini toparlamalıydı en azından babası için.. Elindeki çatalına daha sıkı sarılarak , Elanın peynirinden koca bir parça koparıp gülerek ağzına attı. Peynirinin Eda'nın ağzına uçtuğunu gören Ela, oyuncu bir kızgınlıkla kaşlarını çatarak konuştu. "Kızım ye dedik ama benim tabağımdan niye yiyorsun orada bir sürü peynir var. Alsana onlardan" "Eloşum ama senin tabağınndan yiyince daha bir tatlı oluyor. Sen kendine alırsın balım" diyerek göz kırptı. Ali bey ise kızının gülümsemesiyle mutlu olup "Kızım bir de babanın tabağından al da bak o da tatlı olacak mı?" diye sordu. Eda gülümseyerek babasının tabağından bir parça yumurta alarak, "Mmm bu tabak daha tatlıymış" dedikten sonra babasına sarıldı. Eda dostunu ve babasını gülerken görünce, üç gündür yaptığı yalnışı şimdi farkediyordu annesi babasını üzmemesi için bir nevi vasiyette bulunmuştu. Peki o ne yapmıştı? Mert kurbağasıyla, geçirdiği yıllara yanarak bir üç gününü de yemişti. Bundan sonra Merti düşünmek yok. Dedi kendi kendine. Önüne bakacak keremle anlaşmaya çalışacaktı. Belki keremle birbirlerine ısınırlardı. Kaldı ki kerem onun çocukluk aşkıydı niye olmasın ki diye düşündü. Kerem gerçekten iyi biri beni mert gibi de aldatmaz. Bir evlilik için illa sevgi gerekmez ki en önemli şey saygıdır. Hem birbirine aşık olmadan evlenen tek çift biz değiliz ki konuşarak kendini ikna etmeye çabaladı. Bu yeni Edaya alışacaktı. Artık kalbiyle değil aklıyla düşünen bir Eda hoşgelsindi. "Oho kızım sana ye dedik de utanmasan masayı yiyeceksin. Come on baby! Akşama yemekleri hazırlayalım sonra da seni süsleyelim." Eda kendine gaz verirken kahvaltıyı biraz fazla kaptırdığını Elanın seslenmesiyle anladı. Gülerek babasına Elayı şikayet etti. "Baba ya görüyor musun? Az önce yemek yedirmeye çalışıyordu. Şimdide önümdekileri almaya çalışıyor." " Ela haklı kızım yeter yedin sende. Kalkta Elaya yardım et bu gidişle akşam misafirleri kahvaltı sofrasında karşılayacağız" dedi gülerek. "Hadi bana gerekli malzemeleri yazıp verinde alış veriş yapayım" Bütün gün koşuşturmaya geçti. Malzemeler alınıp, yemekler yapıldı son olarak Eda, sıfır kol dizinde biten mor elbisesini ve siyah ten stilettolarını giyindi. Saçına öncelikle kalın dalgalar yapıp yarısını dağınık topuz yaparak aralara bordo çiçekler sıkıştırdı. Nude makyaj yaparak hazırlığını bitirdi. Eda hazırlığını bitirince masayı kontrol etti. Mutfağa giderek fırından özel günlerde yaptığı kremalı tavuk güvecini çıkararak servis tabağına yerleştirip içeri taşıdı. Masaya bakarak kendisiyle gurur duyarken arkadan bir ıslık sesi duydu bu ıslık sesinin kime ait olduğunu bilmemesi imkansızdı. Yüzündeki gülümseyle dostu Elaya dönerek göz kırptı. "Vay maşAllah kız bu ne güzellik" "Teşekkür ederim bebeğim sen de güzel olmuşsun. Acaba keremin tanıdığı biri yok mu bu gece senide verseydik bunca emek boşa gitmese" "Yok canım hele bir seni everekte, benim daha zamanım var" diyerek göz kırptı Ela. O sırada babası içeri girince kızını ve masayı görerek duygulandı. Edaya sarılarak " Benim sarı kızım ne güzel olmuş" dedi "Canım babam sağ ol. Sende çok yakışıklı duruyorsun. Sofrayı beğendin mi?" "Her şey çok güzel görünüyor kızım eline sağlık ev misler gibi de kokuyor" diyerek devam etti. " Kol saatimi takmayı unutmuşum. Takıp da geleyim" diyerek odasına gitti. O sırada Ela, Edanın dikkatini çekmek için omuz atarak sordu. " Bu gün pek bir güzel oldun sarı kız, hem de spesiyalini yaptın. Sen hayırdır. " " Delinin zoruna bak misafirler için yaptım tabiki . Başka kim için olacak. Özellikle Leyla annem özlemiştir. Malum bunu bana öğreten o'ydu." "Hatırladığım kadarıyla sen küçükken bu yemeği sana Leyla hanım öğretmiş. Kerem de çok sevmiş yani sen öyle anlatmıştın. Acaba bu yemeği Kerem için de yapmış olabilir misin?" "Hayır tabi ki. Keremin sevdiğini bile unutmuştum." Diyerek gözlerini kaçırdı Eda. "Bak genel olarak Leyla annem için hazırladım. Kadın kahvaltıya gittiğim de çok güzel sofra hazırlamıştı. Kahvaltıda börekte yoktu. Bu ince davranışı için yaptım. Tabiki keremin sevmesi de güzel bir detay olabilir" diyerek kahkaha attı. Kızlar karşılıklı kahkaha atarken kapının çalmasıyla mahir bey kapıya doğru yürüyerek kızlar misafirler geldi diye seslendi. Kızlar birbirlerine bakarak kapıya geçip misafirleri karşıladılar. Eda yüzünde az önceden kalan bir gülümsemeyle misafirleri karşıladı.Leyla hanımın elini öpemeden leyla hanımın sarılışına karşılık verdi. Daha sonra Mahir beye de sarılıp kereme bakınca. Keremden soğuk bir "merhaba" duyarken yüzündeki gülümsemesi soldu. Kerem kaba bir şekilde çicek çikolatayı Edaya verip ailesini takip ederken, Eda keremle evliliğin çok zor olacağını o an idrak etti.. Yemekte edanın yaptığı kremalı tavuk güveç çok konuşuldu. Kerem ise yıllar sonra ilk kez bu yemeği yine edanın elinden yediği için kendini tekrar tekrar terkedilmiş hissetti. Bu olanlar ona yalnış gelmiyordu aksine doğruydu ama zamanı yanlıştı. Eğer eda onu terketmeseydi. Belki şu an evlilik yıldönümlerini kutluyor olabilirlerdi. Edanın bencillği yüzünden acı çekmiş, hem ona hem kendine yabancılaşmıştı. Bunları düşünmenin yersizliğini hatırlayarak gece boyunca takındığı soğukluk maskesini takarak yemeğini yiyip kahve içmek için salona yöneldi. Eda gece boyunca herkesin ona sıcak davranıp keremin soğuk davranmasıyla arafta kalmıştı. Bazen keremin bakışlarını üstünde hissediyordu. Gözleri her kesiştiğinde. Keremin gözlerinde acı görüyordu. Bu acıya kendisinin sebep olduğunu bilmek edayı geriyordu. Sonunda yemek faslını bitirip herkese nasıl kahve içtiklerini sorarak mutfağa geçti Boş bakışlarla karıştırdığı kahveye bakıyordu ancak aklı bir hafta boyunca olanlardaydı. nasıl bu duruma gelebilmişti. Bir anda aldatıldığını öğrenmiş, çocukluk aşkıyla karşılaşmış. Kendisine çok düşkün olan çocuklu arkadaşı ondan nefret ediyordu. Şu an içeride evlenmek üzere olduğu kişi ona nefretle bakıyordu. Peki ya kendisi.. ne heyecanı vardı ne de mutluluğu.. Oysaki bu anı ne çok hayal etmişti. İçeride sevdiği adam olacak o burada heyecanla kahveleri pişirip sevdiği adamın onun elinden zehir bile olsa içeceğini bilerek kahvesine binbir türlü baharat ekecekti. Heralde keremin kahvesine baharat dökse kerem,kahveyi suratına bile atabilirdi. Bu riske girmeden bir an önce kahveleri dağıtabilmesyi ve bu akşamın en az zararla bitmesini diledi Mutfağa giren Elayla düşüncelerine son verdi "Edoşum kuzum bu ne dalgınlıktır hadi ama bu senin en mutlu günün olmalı.. O sarı kurbağanın gerçek yüzünü erkenden gördüğün için sadaka vermeliyiz." "erken mi yapma Ela adamla yıllarım geçti.Ben artık hiçbir şey bilmiyorum bir insan hiç mi yıllarca tanıştığı bir insanı hiç mi tanıyamaz. Adam boynuz takmış, takmakla kalmayıp bebek yaparak cilalatmış . Meğerse babamla tanışmaktan kaçtığı günler dilekle birlikteymiş. Bende salak gibi babama iş yemeğinin ya da iş toplantısı nın olduğunu söyleyip durmuştum. adam şu ana kadar bana bütün kaçamaklarını iş görüşmesi, iş yemeği diye yutturmuş. diye daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladı. Eda çok şey istemişti ki.. Şu hayatta sadece onu gerçekten seven bir hayat arkadaşı istemişti. Bu saatten sonra o da zordu artık.. Mert yüzünden onu sevme ihtimali bile olmayan bencil adamın tekiyle evlenmek zorundaydı "Kuzum, bal böceğim, narin kalebeğim, duygusal kaplumbağam, sümüklü böceğim dağıt şu kara bulutları.. Kimsenin seni üzmesine izin verme, depresyona falan da gireyim deme daha düğünün olacak, O sarı kurbağadan önce evleneceksin ve ondan kat ve kat fazla mutlu olacaksın.Bu dünyada mutluluğu en çok sen hakediyorsun canım arkadaşım"diyerek Edaya sarıldı "Kereme merti anlatacak mısın?" " Bilmiyorum Ela bir insan aldatıldığını nasıl anlatabilir ki çok utanıyorum. Anlatmam gerek bu evliliği, ve neden bu kadar hızlı olmak zorunda olduğunu.." "mert cephesinde durumlar nasıl hala sana sırnaşıyor mu?" "Birde o konu var. Mert utanmadan hala mesaj atıyor. 'Gel' demem yetermiş. 'İnanmıyormuş' evleneceğime.. 'Önünde sonunda yine bana döneceksin'" diyor "Gerzeğe bak! Hem aldatıyor hem de peşini bırakmıyor. Kızım varya söyle Kereme şunun ağzını burnunu dağıtsın. Gör bak o zaman mesaj atacak parmağı kalıyor mu?" "Nasıl anlatayım Ela! Adam benden nefret ediyor. "Şimdilik canım şimdilik. Yakında karısı olacaksın. Tabiki seni koruyacak o sarı kurbağaya karşı" "Sanmıyorum Eda. Kapı önünde de çok soğuktu. Bu evliliği istemiyor adam bekarlığı seviyor bu çok belli.. bunu elinden alacağımı bildiği için düşman bana. hele daha evliliğin bir ay sonra olacağını söylemedik. Öğrenince beni boğmasa iyi olur" eda karalar bağlamış bir şekilde otururken ela bir yandan Edanın yarı bıraktığı kahveleri yaparken, bir yandan da arkadaşını güldürmenin yolunu arıyordu. "Edoşumm oldu ki Kerem seni boğdu.. Şu benim bayıldığım haki yeşil sitilettolarını bana bırak olur mu? Her giydiğimde sana dua okurum söz veriyorum. Aşığım be o ayakkabılara" diyerek dişlerini göstererek sırıttı. Eda bir anda düşüncelerinen ayrıldı. Bu kızı işte bu yüzden seviyordu. Endişeli anlarında hep korkusunu böyle saçmalayarak dağıtırdı. Elanın ne yapmaya çalıştığını anlayarak oyuna ayak uydurdu. "Ay Eloşum. Sana söz veriyorum. Vasiyetime bu bilgiyi ekleyeceğim. Bende bebeğimin yabancıya gitmesini istemem" diyerek güldü "Heh işte.. Sen böyle gül edoşum. Sen güldükçe dünya güzelleşir" diyerek arkadaşının yanağından makas aldı "Edoşum aklıma takılan bir şey var. Sen Kerem'in anne ve babasına niye anne baba diye hitap ediyorsun?" Eda gözlerini kaçırarak "Hani Kerem benim çocukluk arkadaşım ya.. Onlara anne baba demelerim de çocukluktan gelen bir şey.. Keremde anneme anne derdi. Bunu ailelerimiz öğretmedi. Küçükken Kerem böyle dememi istemişti. Bende niyesini nasılını hiç sormayıp kabul etmiştim. Şimdi de dil alışması heralde.. İtiraf etmeliyim ki Leyla anneye, anne demek çok hoşuma gidiyor Beni elleriyle büyüttü. Annem kadar emeği vardır üstümde" diyerek kalkıp kahveleri bardaklara boşalttı. "Peki Eda acaba sen şuan Kereme karşı bir şeyler his-" diyemeden Eda bu cümlenin gideceği yönü anladığı için Elanın sözünü keserek "Ela hatılatmak isterim ki şu an içeride oturan insanlar beni istemeye geldi. istemenin olması için de kahve bekliyorlar.peki biz napıyoruz burda sohbet ediyoruz Bir an önce gitsek iyi olur " diyerek elindeki tepsiyi işarete etti. Ela ise dostunun konuyu kapatma cabalarını aklının darma dağınık olmasına bağlayarak üstelemedi. Bölüm sonu.. |
0% |