@dikenligul
|
"Fırat ben çok tedirginim ya annen ve baban bize yani bana çok kızarsa?" "Bir şey olmayacak Dicle hem ben bir şey dememişken onların haddine değil. Sana kızmak." "İşte böyle konuşma! Böyle konuştukça beni daha çok tedirgin ediyorsun. Babanla aran hala kötü mü?" Fırat arkasını dönmüş tam zili çalacakken sorduğum soru ile bana döndü. "Sen nereden biliyorsun?" Gözlerimi kaçırarak konuştum. "Irmak söyledi." "O Irmağın dili bana gelince kapanıyor zaten." demesiyle Yağmuru ona anlatmadığına söyleniyordu. Akşam zor uyumuş sabah alarmın sesiyle yatakta dikilmiştim. Yağmuru eve bırakmış şimdide Fırat'ın anne ve babasının kapısını önünde konuşuyorduk. Fırat bir an önce girip söyleme taraftarıyken ben tedirginliğimin az sonra geçeceğini öne sürerek onun zili çalmasını engelliyordum. "İşim var Dicle! Akşama kadar kapıda dikilemeyiz. Hazırsan çalıyorum zili." "Dur Fıra-" derken Fırat zili çaldı. Kapıyı Fırat'ın annesi Suna hanım açtı. Karşısında Fıratı görünce gülümsedi. Daha sonra beni fark edince gülen yüzü yavaşça soldu. "Oğlum Hoş geldin..iz!" "Hoş bulduk anne, babam evde mi?" "Evet biz de kahvaltı yapacaktık. Gelin kahvaltı yapalım." diyerek bizi içeriye buyur etti. "Yok anne kahvaltıdan daha önemli konumuz var. Bir an önce konuşup gideceğiz biz." "O çok önemli konu bu saate kadar beklemişse kahvaltıdan sonrayı da bekleyebilir." Bunu diyen Kemal amcaydı. Merdivenlerden inerek karşımızda durdu. "Aç karnına sinirlerimi bozmana izin vermem Fırat. Masaya geçin" diyerek önümüzden geçti. Fırat kaşlarını çatmış babasının gidişini izliyordu. Dayanamayarak eline uzandım. "Kemal amca haklı kahvaltıdan sonra gelmeliydik. Gelmiş bulunduk hadi masaya geçelim." Fırat'ın derin nefes alışı eşliğinde salondaki masaya geçtik. İçeriye girmeden Fırat'ın sakinleştirmek için tuttuğum eli, Kemal amca ve Suna teyze görmeden bırakabilmiştim. Neden sürekli Fırat'ı sakinleştirmek için elini tuttuğumu bende bilmiyordum. Amacım sadece onu sakinleştirmekti ve birazda onun sıcak tenini hissetmekte olabilirdi. Masada Fırat ile Kemal amcanın birbirine olan sert bakışlarıyla kahvaltımızı yapmıştık. Fırat ile Kemal amca koltuklarda bu bakışları devam ettire dursunlar. Biz Suna teyzeyle sofrayı topluyorduk. Son parçayı da bulaşık makinesine dizdikten sonra Suna teyzeden beklediğim o soru geldi. "Hadi Fırat'ı anladım. Ya sen kızım? Fırat'la düğününü iptal etmiş sonrada başkasından çocuk doğurmuş biri olarak niye buradasın?" Yüzüm kızarmaya başlarken bu günün düşündüğümden daha zor geçeceğini anladım. "Fıratın bahsettiği şu önemli konu beni de ilgilendirdiği için buradayım ve bu konu burada konuşulmayacak kadar hassas. İsterseniz siz içeriye geçin ben kahve yapıp geleyim. Bu konuyu da konuşmaya başlayalım." "Öyle olsun bakalım" diyerek gitti Suna teyze. Daha önce buraya sık geldiğim için her şeyin yerini bilerek kahveleri yaptım. Salona girdiğimde ilk dikkatimi Fırat'ın bıkkın bıkkın etrafına bakması çekmişti. Bana kurtarıcısıymışım gibi bir bakış atarak yanına gitmemi bekledi. Kahveleri servis edip Fırat'ın yanına oturdum. Fırat'ın konuşmaya başlamasıyla kafamı yere eğdim. Şu an gözlerdeki siniri görmek istemiyordum. "Dicle'ye olan kızgınlığınızı görebiliyorum. İşlerin böyle olmasını ne ben ne de o istedi. Şunu bilmeniz gerek ki ben Dicle'nin arkasındayım. Ona edeceğiniz en ufak bir hakaret sizinle bağlarımı koparmaya kadar gider." Suna teyze, "Oğlum ne oluyor böyle tehditkar konuşmadan önce bize ne söyleyecekseniz söyleyin artık. Bak tansiyonum çıkmaya başlayacak" dedi. "Tamam anne sakin ol. Söylemek istediğim şey... Dicle'nin kızı Yağmur.. Sadece Dicle'nin kızı değil. Yağmur benim de kızım." Fırat'ın söylediklerini yüzüm yere eğikken ve ağlayarak dinledim. Son kelimesiyle nefesimi tutup kafamı kaldırdım. Gözlerim, gözlerindeki yaşlarla gülen Suna hanıma sonra boş gözlerle yere bakan Kemal amcaya odaklandı. Suna hanım gülerek ayağa kalktı. Fırat'a sarıldı. "Demek o çocuğun Irmağın küçüklüğüne benzemesinin nedeni senin kızın olmasıymış. Duydun mu Kemal bey kuzumun kuzusu varmış" diyerek Fırat'ı öpüyordu. Fırat'tan sonra karşımda durdu. Gözlerimdeki yaşlarla Suna hanıma bakmaya çalıştım ama gözlerimdeki bulanıklık bana Suna hanımın yüzündeki ifadeyi görmem için hiç yardımcı olmuyordu. Bir anda kendimi suna hanımın kollarında buldum. "Çok mu yalnızdın.." Bu kelime benim hıçkırmama neden oldu. Ben bana kızar belki de tokat atar diye beklerken o bana sarılmıştı. Söylediği cümle ile hamile olduğum zamanlar üzüntüden yalnızlıktan, mutsuzluktan ve Fıratsızlıktan ağladığım geceleri aklıma getirdi. Suna hanıma daha da sarılıp ağladım. Dudaklarımdan sessiz bir üzgünüm lafı çıktı. Suna hanım benden ayrılırken yüzümü sildi. "Dicle ben seni hep gelinim olarak torunlarımın annesi olarak görmüştüm. Senin yaptığın çok kötüydü kızım. Ben oğlumun mürüvvetini beklerken nikahı iptal etmene çok kızdım. Geçen sene senin Yağmurla fotoğrafını görünce çok üzüldüm. Benim oğlumun çocuğu yerine başka bir adamın çocuğunu doğurdun diye sana çok kızdım. Diğer tarafım ise uzaktan Yağmuru izleyip onun şirinliğine tutuldu. Şimdi yağmur benim torunum mu sahi?" "Hıhı" dedim başka bir kelime ağzımdan çıkamazdı zaten. Suna hanımın beni bırakmasıyla Fırat'a doğru yaklaştım. Şu an Kemal amcadan çekindim. Zaten Fırat'la araları kötüydü benim yüzümden daha da kötü olmasından korktum. "Bu çocuk kaç yaşında?" diye boş gözlerle sordu Kemal amca. "Beş yaşına girecek" dedim zor çıkan sesimle. "Demek beş.. Beş yıldır torunumuz var ve bizim daha şimdi mi haberimiz oluyor. Bu da ne demek siz bizimle alay mı ediyorsunuz? Oldu olacak çocuk evlenince gelip bir torunun var deseydiniz. Seni bu hayırsızdan daha çok severdim ve güvenirdim Dicle. Sana bunu hiç yakıştıramadım. Şimdi bir daha gelmemek üzere evimden çıkın." diyerek bizi kovan Kemal amcaya Suna Teyze hayretle baktı. " Kemal ne diyorsun sen?" diyen suna teyzeyi susturdu. "Sen karışma Suna. Şu utanmazları bana savunma.." "Torunumuz-" diyen Suna hanımla Kemal bey sözünü kesti. "Yukarıya çık Suna.." "Kemal çocukları böyle kovamazsın ve ben Yağmuru görmek istiyorum." " Ağzımdan seni kıracak bir şey çıkmadan odana çık Suna!" diye bağırdı. Suna teyze sonunda ağlayarak yukarıya çıktı. " Ben alıştım senin gözden çıkarmalarına ama annemle böyle konuşamazsın" diye bağırarak bana döndü Fırat. "Ben sana dedim değil mi? Babam kim, torun sevmek kim. Babam kimseyi sevmez Dicle! Bu yüzden buraya gelmemiz bile bir hata idi." Fırat kolumu tutarak beni dış kapıya çekiştirdi. "Fırat ne olur bırak son bir kez söylemem gereken bir şey var Yağmur için bunu yapmam gerek." diyerek kolumu ondan kurtardım. " Çabuk ol arabadayım" diyerek beni bıraktı. Hızla salona yürüdüm. Salona girdiğimde başını ellerinin arasına alıp eğilen Kemal amcayı yıkılmış bir halde gördüm. Üzgündü ne kadar belli etmese de o da torun hasreti çekiyordu. Kemal amcanın önünde diz kapaklarımın üstüne oturup konuştum. "Özür dilerim çok özür dilerim. Biz bir hata yaptık ama Yağmurun hiç suçu yok. Onu cezalandırmayın. Bana istediğinizi yapın ama Yağmuru babaannesi ve dedesini tanıma hakkından mahrum etmeyin. Fırat'ın da Yağmurdan haberi yoktu. Daha birkaç hafta önce öğrendi. Bir suçlu arıyorsan buradayım Kemal amca. Bir zamanlar sen bana babam kadar yakındın. Yine öyle ol. Affet beni. İzin ver Yağmur buraya gelsin. Dedesinin ne kadar mükemmel bir adam, babaannesinin ne kadar naif olduğunu görsün. Sizi tanısın. Lütfen!" Daha da bir şey demeye ne yüzüm ne de sözüm kalmıştı. Beş dakika bekledim. Kemal amca geldiğim zamandaki pozisyonunu bozmamıştı. Belki de benim gitmemi bekliyordu. Üzgünce yerimden doğrularak ayağa kalktım. Tam odadan çıkacakken Kemal amcanın sözlerini duydum. Bu sefer sevinçten göz yaşlarım aktı. "Bize torunumuzu getir Dicle.." "Getireceğim Kemal amca söz." diyerek göz yaşlarımı sildim. Yağmur taneme istediği aileyi geçte olsa verecektim. Ne pahasına olursa olsun.. ........................................................................ "Anne nasıl oldum?" "Çok güzel oldun yağmur tanem.?" Diyerek kızım bebeksi kokusunu içime çektim. "Babam da beğenir mi?" "Hem de nasıl" diyerek onu gıdıkladım. Yağmur kahkahaları arasında durup konuştu. "Sende çok güzel oldun annem. Babam nerede kaldı?" "Az sonra gelir bebeğim." "Çabuk gelsin. Dedemle babaannemi görmek istiyorum." Benim tez canlı kızım. Bir dedesi ve babaannesi olduğunu onlarla tanıştıracağımı söylediğimde önce şaşırdı. Benim zaten ananem ve dedem var ki demişti. Onlar anne tarafından akrabaların yağmur tanem bir de baba tarafının akrabaları vardır. Demiştim ve yağmur buna çok sevinmişti bir an önce onlarla tanışmak istemişti. O gün Fırat'a babasının Yağmuru görmek istediğini söyleyince bana inanamamıştı. Sonradan annesiyle konuşmuş ikna olmuştu. Aramızda gün belirleyerek akşam yemeğine davet edilmiştik Aradan iki gün geçmiş şimdi de Fırat'ı bekliyorduk. Banyoda hafif yaptığım makyajı düzeltirken yağmurun sesini duydum "Annee babam gelmiş" "Tamam yağmur tanem sen in ben geliyorum." Üstüme son kez bakıp banyodan çıktım. İlk kez üçümüz bir yere davetliydik. Heyecanımın çoğu yağmurla tanışmaları olsa da birazı da bir aile gibi görünmemizeydi. Aşağıya indiğimde baba kız öpüp koklaşıyordu. Oh ne de güzel bir de beni aralarına alsalardı daha da güzel olurdu. Gülümseyerek yanlarına gittim. Fırat kafasını kızını boynundan çekerek bana baktı. "Nasılsın?" "İyi sen?" "Ben de iyiyim. Hadi binelim" diyerek yağmuru koltuğuna oturttu. Arabada çalan hafif dinlendirici müziği dinlerken aklıma gelen şeyle telaşla konuştum. "Fırat eli boş gidemeyiz." Fırat önce dikiz aynasından Yağmura göz kırparak bana döndü. "Kız istemeye mi gidiyoruz sanki. Oldu olacak çiçek ve çikolata alalım." "Uff Fırat ne alakası var. Eli boş gidemeyiz derken çiçek ile çikolatayı kastetmedim. Eli boş ayıp olur. Güzel bir pastanede dur da tatlı alalım." "Ne gerek var Dicle. Annem zaten döktürmüştür. Şimdi tatlısından tuzlusuna." "Biliyorum Suna teyze güzelce her şeyi hazırlamıştır ama bizde bir şeyler götürelim." "Öyle olsun bakalım alırız bir şeyler" Sonunda baklavamızı almış eve varmıştık. Kapıyı Suna teyze açtı. Gözleri ilk yağmura takıldı. Gözlerindeki şefkat kendimi kötü hissettirdi. Bu durumlarda keşke diyordum. Keşke Fırat o gün bana gelseydi. Yağmur büyük bir ailede yeşerseydi. Ben mutluluğumla her güne merhaba deseydim ama ne yazık ki bunlar olmadı ne o geldi ne de ben ona verdiğim sözden caydım. Yaşadıklarım acıda olsa yaşandı ve geçti. Sahi geçmiş miydi? "Bir tanem gelsene kucağıma" diyerek eğilen Suna teyzeye Yağmur gülümseyerek kendini o kollara teslim etti. Suna teyze Yağmuru öperek içeriye girdi. "Annem bizi kapıda unuttu.." diyen Fırat'la gülümseyerek içeriye girdik "Yağmur bak bu senin deden. Biraz huysuz ve aksidir ama kalbi pamuk gibidir" diyordu Suna teyze. Yemek olağanca sakinliğiyle geçti. Kemal amca yemeğiyle ilgilenirken arada gözleri Suna hanımın kucağındaki yağmura kayıyor, gözlerindeki şefkatle bakıyordu. Daha sonra kendini toplayıp o aksi ihtiyara dönüyordu. Yağmur tahmin ettiğim gibi babaannesini sevmişti yemek boyunca kucağından inmemişti. Çekinik gözlerle Kemal amcayı inceliyordu. Kemal amca başta mesafeli olsa da yemekten sonra yağmuru kucağına alıp onunla konuşmuş onu sevmişti. Kapıda vedalaşırken neredeyse yağmurdan ayrılamamışlardı. "Anne biraz daha kalsak ben daha dedemle oynayamadım. Babaannemle konuşamadım ki." Yağmur gözlerini yavru kedi gibi Fırat'la bana dikmiş daha fazla kalmak için izin istiyordu. "Olmaz bebeğim babanın yarın işi var ve senin de uyku saatini epeyce kaçırdık. Bak gözlerinde kapanıyor." Sahiden de yağmurun uyku saati geçmiş uykusu geldiği halde direnerek cibil bakıyordu. Yağmurun önüne eğilen suna hanım yağmuru ikna etti. "Torunum sen şimdi annenin dediğini yap daha sonra bir daha gelirsiniz hatta yatıya kalırsınız" diyen Suna hanıma gözlerimle teşekkür ettim. Yağmur gözleri dolarak dedesine sarıldı. "Bir daha geleceğim dedecik. O zaman seninle daha çok oynayacağız tamam mı?" "Tamam güzel torunum hadi şimdi git güzel bir uyku çek. En yakın zamanda annen ve baban seni bize getirecek" diyerek yağmurun alnına şefkatli bir öpücük kondurdu Kemal amca. Arkamızda gözleri dolu olmuş bir şekilde bize el sallarlarken arabaya binip gecenin sessizliğine karıştık. ............................................................... Şimdi araba evimin önünde durmuş yağmur arka koltukta uyuya kalmışken arabadan çıkmadan bu akşamın değerlendirmesini yapıyorduk. "Bu gün yağmur çok mutluydu. Ve sen de." dedi Fırat. "Evet yağmur tanemin mutluluğu beni de mutlu ediyor." Fırat dudaklarındaki gülümsemeyle bana taraf döndü. "Ona niye sürekli yağmur tanem diyorsun." Gözlerim Fırat'tan arkada uyuyan bebeğime takıldı. "Onunla ilk tanıştığımda yani ilk yağmuru hissedip doktora gittiğimde ilk kez o ekranda görmüştüm. Görüntüsü bir Yağmur tanesi kadar küçük, kalp atışı yağmurun yeryüzüne değerken çıkardığı ses kadar huzur vericiydi. O an benim için çok özeldi. Vücudumda hayat bulan savunmasız bir yağmur tanesiydi. O andan itibaren dönüm noktam mutluluğum, umudum, sırdaşım, hayat arkadaşım oldu Yağmur bu dünyada bana evlattan çok fazlası oldu." Fırat da arkasını dönerek kızımı yokladı. "Yağmur o çok özel bir kız. onun babası olmakta kendimi özel hissettiriyor. Bir gülümsemesiyle kışımı yaza çeviriyor, ağlamasıyla yüreğim sıkışıyor. Mutluluğu olmak ona her şeyin en güzelini vermek istiyorum." Ellerim istemsiz Fırat'ın ellerini buldu. Gözlerim onun derin mavilerine dalarken konuştum. "Ona her şeyi zaten veriyorsun. Onun babası olduğunu öğrendiği günden beri gözleri başka bir gülüyor." Gülümseyerek ellerimize bakıp daha çok kavradı. "Biliyor musun yağmur geniş bir aile istiyordu hep. Sanırım istediği geniş aileyi de ona veriyoruz. Annen ve baban onu çok sevdiler. Yağmur da bu sevgiyi gördü. Çocuklar müthiş varlıklar sevildikleri yerde çiçek gibi açarlar ve Yağmur bugün bir çiçek kadar güzeldi." Diyerek sözlerimi bitirdim. Fırat'ın yüzü ciddiyete bürünerek günlerdir kaçtığım o soruyu sordu. "Şimdi ne olacak Dicle.? Siz başka bir şehirde yaşıyorsunuz. Ben ve bütün ailen burada. Yağmur bundan sonra bizsiz orada nasıl mutlu olacak?" Bölüm Sonu.. |
0% |