Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23. Bölüm

@dikenligul


Yavaşça yataklara girdik. Yine o yağmurun solunda ben sağında.. ikimizde birbirine dönmüş gözlerimizi gözlerimize kilitlemiştik. Ne o uyumak adına gözlerini kapatıyordu ne de ben. Hadi benim gözlerim onun gözlerine açtı peki ya o sevmediği bir kadının gözlerine niye kilitlemişti gözlerini.. Bana böyle bakarak umut verme Fırat ! Benim yaşım büyüdü vücudum büyüdü ama ruhumdaki sana hayran olan o kız çocuğu hala büyümedi. Yüreğimde o kadar çok varsın ki bazen yüreğim sensizlikten duracak gibi hissettim. Şimdi ise yüreğimde havai fişekler patlıyordu. Bir bakışınla yüreğimi tekrar sensizlikten, senliliğe alıştırmaya başladın.


..........................


Gözlerimi açtığımda kapıyla göz göze geldim. Fırata bakan gözlerim gece ne ara kapandı bilemedim. Bildiğim bir şey varsa huzur içinde uyuduğum ve yüreğimin ısındığıydı. Arkama dönüp iki günde alıştığım tabloyu görmek için yerimde kıpırdandım ama arkamı dönemedim. Kaşlarım çatıldı. Gözlerim etrafta gezerken arkamda bir kıpırtı hissettim ve karınımın sıkıldığını.. Gözlerimi dehşetle karnıma indirdiğimde belimi sarmış sert kolları gördüm ve sırtım.. Sırtımda sert bir göğse yaslıydı. Yoksa şuan Fırat bana mı sarılıyordu?


Nasıl bu hale gelmiştik Yağmur neredeydi ki? Aklımda soru işaretleriyle bir kaç dakika kaldım. Kalırken de Fırat'ın beni sarmalamasının keyfini de azıcık çıkardım. Onun uykulu yüzünü görmek, uykulu gözlerini açışına şait olmak istiyordum. Yavaşça dönmeye çalıştıkça daha bir sarılıyor kafasını boyun girintime sürtüyordu. Böyle olmazdı ki ben yine alev almıştım. Benim de ellerimin hakkıydı ona dokunmak, onu sarmak.. Burnumun da hakkıydı boyun girintisini koklamak. Huysuzlukla arkamı dönmek için daha bir ısrarlı oldum. Sonunda kolları gevşedi ve bende ona taraf döndüm. Gözlerim yavaş yavaş açılan gözleriyle buluştu. Bir kaç dakika bakıştık. Yüreğim hemen tanıdı yüreğini. Daha bir hızlı attı. Bir sakin ol yüreğim bu ne hız sanırsın formüla bir pistinde yarışta.. Uykunun verdiği o boğuk sesle konuştu.


"Yağmur nerede?" Hödük mis gibi kızı almışsın kollarına söylediği ilk söze bak! İnsan bir günaydın derdi. Huysuz sesimle konuştum.


"Sana da günaydın. Yağmurun nerde olduğunu bilmiyorum. Farkındaysan bende şimdi uyandım." Diyerek halla belimde olan kollarından kurtulmaya çalıştım. Söylediklerimle kaşları çatıldı az önce gevşettiği kolları belimi yine sıktı. Gitmemi engelledi. "Bırak beni" diyerek kollarında tepindim.


"Ne oluyor Dicle?" 


"Bir şey olduğu yok Fırat. Sorunda bu zaten hiçbir şey olmuyor. Bırak beni! Yağmura bakacağım..." Aslında bunlar yerine; Sen beni görmüyorsun, duymuyorsun, hissetmiyorsun. Her zaman olduğu gibi yoksun demedim.


"Bırak hadi!" deyip daha çok çıkmaya çalıştıkça kollarını sıktı. Bedenim onun bedenine yapıştı.


Fıratın sinirle dişlerini sıkarak "Bırakacağım tepinip durma" demesiyle aklım uyuştu. Tepindikçe yaklaşmış nefeslerimiz birbirine değerken vücutlarımız yapışmıştı ve ben onu şuan kasıklarımda hissediyordum. Bir kolu belindeyken diğer eliyle de bacağımın tekini kendine sarmıştı. Yüzüm istemsiz kızardı, nefesim hızlandı dudaklarım beklentiyle açıldı.


"Günaydın kızımın annesi. Ailem, güzelim sana da günaydın. Günüm sayende daha aydınlık daha güzel. Sen bana Yağmuru verdin. Benim günlerim nasıl aymaz. Ben sadece bir an Yağmuru ezdik sandım" dedi. Fıratın bana söylediği hitap şekilleriyle yüreğim havalandı onun yüreğine kondu. Ne de güzel ailem, güzelim diyordu. Yağmuru ezdik demesiyle kıkırdamaya başladım.


"Yağmuru nasıl ezelim ki Fırat. Yağmur sanki bebek mi? Kocaman kız" diyerek kıkırtılarımın kahkahaya dönüşmesine izin verdim. Sarsılarak güldükçe onunda dudakları kıvrıldı. Gözlerini benden ayırmadan beni izledi. Kahkahalarım dinince gözlerimiz birbirine daldı. Elim istemsiz havalanıp sakallı yüzünü buldu. Avuç içlerim sakallarıyla gıdıklandı. Yüzüm yüzüne yaklaştı. Dudaklarım onun bal dudaklarıyla buluşmak için aralandı. Yaklaştıkça yandım, dudaklarımız tam vuslata erecekti ki kapı açıldı. Sarsılarak birbirimizden ayrıldık. Yönümüzü kapıya çevirdik. Gelen Yağmur tanemdi. Ah be annem beş dakika sonra gelemezmiydin de dudaklarım o kandığım çeşmeye kavuşsaydı.


"Anneee, babaaa ben çok açıktım. Hadi kahvaltı yapalım." Diyerek önden Yağmur girdi. Onun arkasındansa elinde kahvaltı tepsisiyle Asi girdi.


"Sizin bu kızınız sabahın köründe yatağıma atlayıp beni uyandırdı. Daha sonra da annemle babama kahvaltı hazırlayacağım diye tutturdu. Sonuç uyuyamayan bir adet Asi ve Yağmur prenses eşliğinde hazırlanmış krepler" diye güldü.


Yataktan kalkarak Asinin elindekileri aldım. "Teşekkür ederim" diye mırıldandım. Asi gözlerini açıp kapadı. "Hadi size afiyet olsun. Bir daha böyle bir kıyak yapmam ona göre tadını çıkarın" diyerek Yağmura göz kırpıp odadan çıktı.


Önce ben sonra Fırat tuvaletteki işlerimizi halledip giyindikten sonra odamdaki sehpaya kahvaltı tepsisini koyurak ailecek kahvaltı ettik.


"Baba hadi yumurta tokuşturalım." Diyerek yumurtasını babasına uzattı. Fıratta Yağmurun oyununa uyarak konuştu.


"Kazanana ne ödül vereceğiz peki?" Yağmur düşünür gibi yaparak küçük parmağını yanağına koydu. Daha sonra aklına gelenle şakıdı. "Öpücüüüük"


Fırat,"Bundan daha güzel bir ödül olamazdı zaten" dedikten sonra yumurtalarını tokuşturdular. Fırat, Yağmurun yumurtasının kırılmaması için hafif tokuştururken yine de Yağmurun yumurtasının kırılmasına engel olamamıştı. Yağmur üzülmesin diye hemen kendi yumurtamı uzattım. "Bebeğim bunu saymayalım. Al benimkiyle tekrar tokuştur."


"Hayır anne ben kaybettim. Şimdi sende sıra. Sen babamla oynayacaksın." Fıratla göz göze geldik. İş başa düşmüştü. Yağmur tanemin dediğini yapmak zorundaydık.


Fırat'la yumurtaları tokuştururken ikimizde sanki yumurtalarımızın kırılmasını istemiyormuş gibi haffif tokuşturuyorduk. Ben kazanmak ve onu öpmek istiyordum peki ya o niye hızlı vurmuyordu. İkinci, üçüncü tokuşturmaya geldik. Yağmur ortamızda kıkırdıyordu. Sanırım bizim beceriksizliğimize gülüyordu. Sonunda sıkılıp dördüncü vuruşta hızlı vurdum. Böyle giderse biz aç kalacaktık çünkü.


Tahmin ettiğim gibi benim yumurtam kırılmıştı. Gözlerim Fırat'ın dudaklarındaki gülümsemeye takılmıştı. Ne de güzel gülümsüydrdu insafsız. Yağmur ellerini çırparak "Baba annemi öp!" diye tezahürat yaptı.


Fıratın yerinden kalkıp yanıma gelmesiyle bende ayağa kalktım. Gözlerimiz yine kilitlendi yaklaştı yaklaştı ve yaklaştı... Kolları, titreyen bedenimi sardı. Kor dudakları dudağımın çizgisine değerek tenimi yaktı. Uzun bir süre öyle kaldık. Dudakları benden ayrılmadan o halde tekrar göz göze geldik. Burunlarımız birbirine değdi. Gözlerinde anlık bir ateş görür gibi oldum ve o anda benden ayrılarak yerine geçti. Ben titreyen bacaklarımla kendimi zar zor yerime bıraktım. Boğazımdaki yumruyla nasıl yenirse öyle kahvaltıma devam ettim.


Fıratı kapıya kadar uğurlarken göz göze geldik. "Görüşürüz" dedi, "Görüşürüz" dedim. Gitmedi. "Dicle.. Sizi akşam yemeğe götürmek istiyorum."


Yüzümdeki gülümsemeyle cevap verdim." Olur kaç gibi gelirsin?"


"Sekiz olur mu olur?"


"Tam sekizde hazır oluruz."


"Tamam o zaman görüşürüz"


"Görüşürüz" dedim son kez. Bu sefer arabasına yürüdü. Kapıyı kapatıp sırtımı kapıya dayadım.


Fıratla aile olmak ne de güzel bir duyguymuş. Ağzım kulaklarımda salona gittim. Yağmur tanem babasıyla vedalaştıktan sonra resim defterinin başına oturmuş ciddiyetle resim çiziyordu. Bu gün ve bir hafta evde nerdeyse tek sayılırdık. Annem ve babam Meriç'in düğün davetiyesini vermek için Bursa'ya, teyzemlere gitmişti. Asi ise işe erken giden geç gelen tayfadandı. Meriç ise kendi evinde kalıyordu. İçim kıpır kıpırken akşam için gardrobuma bakmaya odama çıktım. Akşama giyecek güzel birşey bulamadıkça sinirleniyordum. Telefonumun sesiyle sehpaya baktım. Arayan nehirdi.


"Efendim Irmakcım"


"Dicle abla senin dediğin o butiğe bu gün gidelim mi? "


"Olur canım. Ben Yağmuru hazırlayıp yarım saate çıkarım. Sana adresi atayım mı? Orada buluşuruz"


"Dicle abla istersen Yağmuru annemlere bırak. Çocuk hırpalanmasın peşimizden. Hem annemde Yağmuru soruyordu geçen"


"İyi fikir canım. Ben o zaman Yağmuru size bırakıp. Seni alırım beraber geçeriz."


Tamam Dicle abla. Ben hazırlanıyorum." diyerek telefonu kapattık. Bu butik işi iyi olmuştu. belki bende akşam için giyecek birşeyler bulurdum.


Irmakların evinin önüne arabamı park edip Yağmurun elinden tutarak kapıya kadar yürüdüm. Kapıyı çalmadan Yağmur tanemin önünde eğilip onunla aynı boya gelerek konuştum.


"Yağmur tanem sen bir kaç saat babanen ve dedenle oyna. Sakın yaramazlık yapıp da onları üzme olur mu bebeğim."


"Olur anniş ben dedemle oynar onu hiç üzmem." Diyerek sırıtan kızımla bende gülümsedim.


"Tamam hadi anneye kocaman öpücük ver bakalım" diyerek yağmur tanemden öpücüğümü alıp zili çaldım. Kapıyı gülümseyen yüzüyle Suna teyze açtı. Eğilip kollarını kocaman açarak yağmur taneme sarıldı. Yağmur babanesinin sarılışına kıkırdayarak ve sımsıkı sarılarak cevap verdi. "Yağmurum iyi ki geldin deden de çok özledi seni."


"Bende sizi çok özledim babaannem" diyerek yanağına sulu bir öpücük koyan yağmurla yüzüm güldü. Kızım da tıpkı annesi gibiydi. Sevdiklerini şapur şupur öperdi. Ben gibi. Suna teyze ayağa kalkıp yağmurun elini tutarken bana da da " Hoşgeldin kızım geç içerde biraz soluklan" dedi. Hoş geldin.. Ben bu eve en son dört yıl önce hoş gelmiştim. Sonrada hiç hoş olmayan bir şekilde bir daha ne bu eve girmiş ne İstanbul'a gelmiştim.


Suna teyzenin bana eskiden olduğu gibi sevecen davranması beni mutlu etmişti.


"Ben hiç girmeseydim. Irmak hazırsa gidelim biz"


"Geç kızım biraz otur Irmak gelir." Dedi. Suna teyze.


Daha fazla nazlanmadan içeriye girdim. Koltuğa oturmadan ortadaki masaya yağmurun boyama defteri ve kalemlerini koydum. Yağmur tanemse evde yarım bıraktığı resmi heyecanla boyamaya koyuldu. suna teyzeyle karşılıklı oturup konuştuk. Fırata benzeyen okyanus gözlerindeki şevkatle bana bakarak "Bir şey içer misin kızım?" diye sordu.


Kızım lafını Suna teyzeden duymayalı sahi ne kadar olmuştu. Uzun yıllar..


Suna teyze eskiden beri beni Irmaktan ayırmazdı. Düğünü iptal edip buralardan gitmemle aramıza mesafe girmiş bana kırılmıştı.Bir gün Fırat'la kapılarını çalıp Yağmuru onlara söylediğimizde Suna teyzenin yine kızı olduğumu o gece yine gözlerinde görmüştüm ve şimdi bana tekrar kızım diyordu ya içimdeki yalnızlık buzları eriyor, ailemin büyüdüğünü hissediyordum.


Suna teyzenin yorulmasını istemediğim için " Hiç zahmet etmeyin lütfen.." dedim


"Peki kızım öyleyse nasılsın?"


"Teşekkür ederim. İyiyim siz?"


"Bizde iyiyiz. Kemal bu aralar çok huysuzlanmıştı. Yağmurun gelmesine çok sevinecek"


"Kemal amca nerede?" diyerek etrafıma bakındım. Normalde artık esikisi kadar şirkete gitmediğini bildiğim için evde olmamasına şaşırmıştım.


"Irmağı düğün telaşı sardığı için Kemal onun yerine şirkete gidiyor. Böyle olması da benim işime geldi. Her gün dip dibe aynı evde olmak beni bunaltıyor." Diyerek genç kız edasıyla kıkırdadı.


"Arada böyle şirkete gidiyor da nefes alıyorum. Bu arada kızım, Irmağa yardım ettiğin için teşekkür ederim. Bir kaç kere Irmağın arkasına takıldım ama yorgunluktan tansiyonum çıktı Allah yardımcın olsun"


Kahkaha atarak konuştum. "Önemli değil bunlar tatlı telaşlar. Hayatındaki en güzel ve özel günü için hazırlanıyor. Hem Irmak, Meriçin dolayısıyla bizim en değerlimiz. Düğününde herşeyi çok güzel olacak. Ona her zaman yardım edeceğim."


"Hiç değişmemişsin Dicle her zaman ki gibi iyi kalplisin" diyerek gözlerindeki şefkatle baktı. Ufak bir tebessüm yollarken Irmak aşağıya indi.


"Halasının balısı" diye şakıyarak yağmuru öpücük yağmuruna tuttu.


"Hala yaa her yerim ıslandı." Diye kıkırdarken onların bu haline bizde güldük.


"Ne o balısı sen şapur şupur öpünce biz birşey diyor muyuz?" diyerek son kez öpüp ayağa kalktı. "Dicle abla günlük tatlımı da aldığıma göre hazırım ben" diyerek dişlerini gösterdi.


"Hadi bakalım gidelim ve sana güzel bir gelinlik alalım" diyerek ayağa kalktım. Irmağın enerjisi bana da bulaşmışıtı. Gitmeden son kez yağmuru uyarma ihtiyacı hissetim. Yağmur ne kadar sevimli olsa da inatçı bir çocuktu. İnadı tutunca oldukça huysuz olabilirdi. Bu yüzden yağmurun yanına eğildim.


"Yağmur tanem konuştuğumuz gibi babanneni üzme." diyerek öpüştük.


"Tamam anniş anladım. Babannemi üzmeyeceğim. Hadi gidin de resmimi bitirip babanemle oynayayım." Ayağa kalkarak Suna teyzeye gülümsedim.


"Suna teyze Yağmurla başedemezsen beni ara olur mu hemen geliriz."


"Tamam kızım hadi artık gidin torunumla vakit geçireyim" diyerek yalancı bir kızgınlıkla kaşlarını çattı.


Heh! Birde bu kız kime çekmiş diye sorardım. Aranan genetik bulundu. Kızım babannesine benziyordu.


Bölüm Sonu..


Loading...
0%