Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@dikenligul


...............................Fırat'tan.......Yıllar Önce...............


"Efendim anne.."


---


"Dedim ya gelemem.. toplantım var.."


---


"Sen babamı mı aradın? Doğruyu söyleyip söylemediğimi anlamak için hem de.." Annemin karşıdan gelen sert sesi ile ellerim yumruk oldu.


"Yarım saat içinde butikte oluyorsun Fırat" diyerek telefonu kapatan annem ile yumruk olan elimi direksiyona geçirdim. Kahretsin! Annemin ile babamın kuklası olmaktan bıkmıştım.


Arabayı Diclenin gelinlik provasını yaptığı butiğe sürdüm. Annemin niye benim onları almamı gerektiğini tutturduğunu bilmiyordum. Ancak biraz düşününce nedenini buldum. Kaç gündür Dicle hanımı eğlendirmediğim, onunla görüşmediğim içindi bunlar. Ailem sürekli aman Dicle üzülmesin, Dicleyi de düşün, Dicle seni seviyor, Dicle şöyle, Dicle böyle diye diye başımın etini yiyordu.


Arabayı sinirle çalıştırdım. Ne kadar hızlı oraya varırsam o kadar hızlı oradan kaçardım. Butigin önüne gelince Dicleye mesaj attım.


"Aşağıdayım inin." Bu kadar işte. Ne bir sevgi sözcüğü ne de saygı sözcüğü sadece emir..


Bu kızı da anlamış değildim. Beni gerçekten seviyor mu yoksa saplantı haline mi getirdi bilemiyordum. Ama biraz düşününce insan anlıyordu. Dicle beni saplantı haline getirmişti. Ona ne kadar kötü davransam da benden hoşlandığını fırsat bulduğu her an utanmadan çekinmeden dillendiriyordu.


Yarım saattir arabada onları beklerken artık sabrımın sonuna gelmiştim. Sinirle arabanın kapısını çakarak arabadan çıktım. Beni bekletmenin bedelini ona ödetecektim. Butiğin olduğu binaya girerken sinirle soluyordum. Kapıyı mıymıytı konuşan bir kız açtı. Öfkemi kızdan çıkarmamak için zor tuttum.


"Dicle nerede?" Kız resmen ağzının içinde konuşuyordu ve benim artık sabrım kalmamıştı. Etrafıma baktım ne annem ne de Dicle ortalıkta görünüyordu. Kabinlerin olduğu yere yürüdüm. Bütün kabinler açıkken en sondaki kabin kapalıydı.


Onu hırsla açarken, kız hala arkamdan gelerek mıymıytı sesiyle konuşuyordu. Kızı umursamayıp açtığım kabinde beni karşılayan güzelliği görünce nefesim boğazımda tıkandı. Dicle'nin görüntüsü nefesimi kesmişti.


Dicle büyüyen gözlerle bana döndü. Orada olduğuma inanamıyormuş gibi bir kaç kez gözlerini kırptı.


"Fırat, sen?"


"Evet benim. Peki ya sen Dicle?" Bir peri kızı kadar güzel olduğunu, biliyor musun?


"Ne arıyorsun burada?" diyen küçük ama bir o kadar da dolgun olan dudaklara takıldı gözlerim.


"Seni arıyordum ve buldum." dediğimde dudaklarım istemsiz olarak kıvrıldı.


"Ne..neden beni arıyordun ki?"


"Bende bilmiyorum." derken ciddiydim. Dicleyi böyle beyazlar için bir kuğu kadar masum görünce aklım uçmuştu. İşte ilk o zaman ona bakmak yerine onu görmüştüm. Dicle mermer gibi beyaz teni, kırmızı dudakları ve gece karası saçlarıyla nefesimi kesmişti. Giydiği gelinlik ile göğsünün çatalı görünüyor, beyaz omuz başları gözüme ziyafet sunuyordu.


Ellerim beyaz omuz başlarına giderek iki yandan kavradı. Onu yakınıma çekerken heyecandan inip kalkan göğsü göğsümü ezdi.


"Fırat!" derken onu susturdum. "Şşh peri kızı.." Dudaklarım kontrolüm dışı Diclenin bana sunduğu gerdanına gitti. Aklım karışıktı. İçim cayır cayırdı.


Burnuma gelen yoğun tatlı koku bana bir meyveyi hatırlatıyordu. Aklım başımda olmadığı için o meyvenin adını bulamıyordum. İçime çekerek öptüm beyaz gerdanı, oradan boynuna çıktım. Burnum yanağından dudaklarına yönelirken kendime geldim. Ne yapıyordum ben?


Karşımdaki Dicleydi. Bana senelerce acı çektiren, beni zorla kendisiyle evlendiren, ailemden ve kendimden nefret etmemin tek nedeniydi o. Ben nasıl olurda böyle bir kadını çekici bulmuştum. Narin bir şekilde tuttuğum omuz başlarını sıkmaya başladım. Dicleye baktığımda gözlerini sımsıkı yummuştu. Canı acımış olacak ki ses etmeden kendini sıkıyordu. Omuz başlarını daha çok sıkarak bana bakmasını istedim. Gözlerimde gördüğü hayranlığın yerini nefrete bıraktığını görmesini istedim. Ama o bakmamakta inat ediyordu ve bu ona zarar vermek isteyen içimdeki canavarı daha da tetikliyordu.


"Bak bana!" diye bağırmam ile yerinden sıçrayıp bana sokuldu. Ne acayip bir kadındı bu! Benden korkup yine bana sığınıyordu.


"Dicle bana bak!" bu sefer sesim kısık ama tehlikeli çıkmıştı ki Dicle gözlerini açtı. Gözleri maviliklerime dalar gibi oldu. Az önceki acısını unutmuş hülyalı bakışlarını sunmuştu bana. Aklımın yine başımı terk etmek üzere olduğunu anlayarak kendime geldim.


"Çıkart şu üstündeki şeyi." Dediğim şey ile asılan yüzüne sahte bir gülümseme kondurmaya çalıştı. Bu gülüşün sahte olduğunu bilecek kadar ne ara tanımıştım bu kızı?


"Beğenmedin mi?" Ona daha sert olmak için gözlerimi yumdum. Çünkü o karşımda bir bebek kadar masum ve güzel dururken aklımı toplayıp ona kızamıyordum.


"Beğenmedim!" diyerek gözlerimi açtım. Gözlerindeki hayalkırıklıkları ile baş edebilmeyi dileyerek devam ettim.


"Beyaz saflıktır, beyaz masumiyettir. Ancak sana hiç yakışmayan bir renk bu. Sen saf ya da masum değilsin Dicle. Sen kurnaz ve düşük bir kadınsın. Bu dünyada beyazı da bu gelinliği de hak etmeyen tek insansın." İşte şimdi olmuştu. Diclenin gözleri dolmuş, yüzü solmuştu. Az önce bir peri kadar güzel görünen kadın. Şimdi on yaş yaşlanmış hastalıklı bir kadına dönmüştü.


Gördüklerimin içimi rahatlatması gerekmiyor muydu? Öyleyse sol tarafımdaki yanma da nedendi? Ellerimi onun üzerinden zor alarak çektim. Yüzüne son kez baktığımda onun bana değil yere bakarak ağladığını gördüm. Elim anında havaya kalkıp onu sarmak için uzanacakken kendimi tuttum. Elimi indirerek iki yanımda yumruk yaptım. Gözlerinden yumruğuma bir damla yaş düşerken içim titredi. Yine nefret ettim kendimden.. Yakmıştım yine Diclenin canını..


Daha fazla yüreğimin yanmasını istemediğim için arkamı dönerek büyük adımlarla kabinden çıktım. Arabaya bindiğimde gözlerim yumruğumdaki kurumaya yüz tutmuş ıslaklığa gitti.


Bir kez daha lanet ettim kaderime.. Bir kez daha nefret ettim bu bedendeki ruha..


......................Dicle'den......Şimdiki Zaman....................


Fıratın ısrarı ve Irmağın telefonu açmamasıyla iyice köşeye sıkışmıştım.


Yanıma gelen Leyla teyzeye gülümsedim.


"Lale teyze Fırata şunu söyler misin? Gelinlik provası kişinin bedenine göre yapılır. Irmağın yerine provaya girersem gelinliği mahvederim değil mi?"


Lale teyzenin gözlerinin içi parladı. "Çok mantıklı aslında. Şöyle bir bakınca.. " diyerek beni etrafımda döndürdü. "Irmakla aynı ölçülere sahipsiniz"


Gözlerim hayretle açıldı. "Ne?"


"Öyle canım. Hem sen benden iyi mi bileceksin. Irmak gelmiyor ise seni alalım Dicleciğim." diyerek beni kabine sürükleyen Lale teyzeye ayak uydururken arkadan kızımın sesini duyuyordum.


"Annem gelinlik giyecekkk"


Karşımdaki aynaya bakarken gözlerim dolmuştu. Yıllar önceki anım tazeliğini koruyarak karşımdaki aynada oynuyordu sanki..


........................Yıllar Önce...................


Fırat'ı karşımda görmek içimi titretmişti. O buradaydı. Gelmişti ve ben önünde gelinliğim ile duruyordum..


Gözlerindeki hayranlığı hayal gücümün ürünü sandım ilk başlarda. Daha sonra omuzlarımdaki sıcak ve büyük eliyle bu anın gerçek olduğunu anladım. Göğsüm göğsüne yapışınca kalbimdeki titremeleri dinledim. Kalbim ve aklım tek bir ağızdan adını haykırıyordu. Fırat! ! Fırat! diye


Gözlerim onu takip ederken gerdanıma değen sıcak dolgun dudakları kalbimi sıkıştırdı. Gözlerim inanmazcasına bu anı izlerken, onun dudakları boynuma dokundu. Gözlerim istemsiz kapanırken içim huzurla dolmuştu. Yanağıma sürtünen dudakları sonumu getirecekti.


Dolgun dudaklarını dudaklarımda hissetme ihtiyacı ile kıvranırken omuz başlarımın daha çok sıkıldığını hissettim. Bu canımı acıtmaya başlamıştı. Bir şeyler ters gitmişti. Bunu hissettiğim için gözümü açmakta direndim ve düşündüğümün gerçek oluşunu duydum.


Fırat'ın sert sesiyle yerimden sıçradım ve hayatımda sığınabileceğim tek yer olan onun göğsüne sığındım. Hani derler ya annesinden dayak yediği halde tekrar anne diye ağlayan bir çocuktur aşk diye. Ben de öyleydim işte Fırat benim canımı acıtsa bile tekrar ona sığınırdım.


Açtım gözlerimi, gözlerim nefretle bakan mavi gözleri gördü. Ne de çabuk gitmişti hayranlık ifadesi.. Ne de çabuk asılmıştı suratı.


Üstümdekini çıkartmamı istemişti. Bu dediğini ağzında iğrenç bir tat varmış gibi yüzünü buruşturarak söylemesi canımı acıtsa da gelinliğin modelini beğenmediğini düşünerek fikrini almak istemiştim.


Meğerse beğenmemesinin nedeni gelinliğin modeli ile alakalı değilmiş. Bana beyazı yakıştıramamıştı. Kendini benim düşük bir kadın olduğuma o kadar çok inandırmıştı ki.. Bir an kendimi dünyadaki en küçük en düşük kadın olarak gördüm ben de. Layık değildim! Ne beyaza ne de Fırat'a...


....................Şimdi..........................


Beni beyaza yakıştırmayan adam yıllar sonra şimdi beyazı giymem için ısrar ediyordu. Aynadaki aksime bakarken akan göz yaşlarımı silmeye çalıştım. Gözyaşlarım gelinliğe damladıkça içim kötü oldu. O anılara döndüğüm için kendimi tekrar dünyanın en düşük kadını olarak gördüm ve gelinliği kirlettiğimi düşünerek hemen üstümü değiştirdim. Şimdi kıyafetlerim üzerimde gelinlik karşımdaydı.


Ellerim titrercesine gelinliğe giderken durdu. Üzgünüm. Sana hiçbir zaman layık olamayacağım.. diye içimden geçirirken kabinden çıktım. Karşımda gülen gözlerle beni bekleyenleri görmem ile kızaran gözlerimi kaçırdım.


"Benim önemli bir işim çıktı kusura bakmayın Lale hanım." dedikten sonra Fırat'ın seslenmelerine dönmeden butikten kaçarak çıktım.


Dolan gözlerim ile koşar adım yürüyordum. Görüşüm zorlaşmıştı. Nerede olduğumu bilmiyordum ve merakta etmiyordum. Sadece yürüyordum. Topuklarımı acıması için sertçe yere vurarak yürüyordum. Fiziksel olarak canım yansın istiyordum. Fiziksel olarak yansın ki ruhumdaki sancıları unutayım..


Karşıdan karşıya geçiyordum sanırım. Yürümeye devam ettiğim sırada acı bir korna sesi kulaklarımı doldurdu. Başım sert bir şeye çarptığını hissettim. Ruhum bedenimden süzülüp üzerimde bir hafiflik hissederken gözlerim ağırlaşarak kapandı. Bilincim yavaş yavaş kapanırken aklımda tek bir soru vardı.


Beyaz gelinliğe layık olmayan bedenim, beyaz kefene layık mıydı peki..?


Bölüm Sonu...


Loading...
0%