@dikenligul
|
Yeni güne uyandığımda bir süre boş boş tavan ile bakındım. Bir ayı geride bırakmıştık. Yağmur babaannesinden ayrılmak istememişti. Yine de arada gelip bir kaç gün kalıyordu yanımızda. Bu halde onunla oynayamadığım için sıkılıp babaannesine geri gitmek istiyordu. Fırat da işlerini uzaktan yürütmeye alışmıştı. Ben ise kendimi daha iyi hissediyordum artık. Ayağım eskisi kadar acımıyordu. Ancak aklımı kemiren sorular her gün ki gibi bu sabahta kafama istila etmişti. Benim bu halim ne olacaktı. Daha ne kadar Fırat'a bağımlı olacaktım. Daha önce ruhsal bir bağımlılığım varken buna fiziksel bağımlılıkta eklenmişti. Fırat'a her ne kadar beni evime götürmesini sürekli söylesem de bir tarafım bunu reddetmesi ile mutlu oluyordu. Bu bir ayda Fırat ile daha çok yakınlaşmıştım. Kırık ayağımm yüzünden vücutlarımız sürekli temas halinde iken biz kendimize zor hakim oluyorduk. Ben her ne kadar Fırat için ateş isem o da benim için baruttu. Onun olduğu ve ellerinin sürekli bedenimde gezdiği bu bir kaç haftadır kendime zor hakim olurken daha fazla ne kadar hakim olabilecektim? Benim asıl korktuğum şey kendimdi. Fırata olan sınır tanımamazlığımdı. Kapımın çalması ile gözlerimi açılan kapıya çevirdim. "Günaydın güzelim." diyerek yanıma gelen adama kuru bir "Günaydın" dedim. "Hadi yüzünü yıkayalım ve kahvaltımızı yapalım." Al işte yine temas edecektim onun kaslı vücuduna.. Fıratın kucağında banyoya taşındım. "Altını indirip, arkamı döneceğim." diyen adamla kafamı salladım. Başka bir yolumuz yoktu çünkü. Fıratın her hareketini dikkatlice izledim. Sağlam elimle kaslı koluna dokunup dengemi sağlamaya çalıştım. Koca adamım önce kolundaki elime baktı. Daha sonra gözleri gözlerimi buldu. Elleri şortuma uzanırken gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. "Şimdi dediğimde sağlam ayağını yavaşça kırparak eğil. Ama dikkatli ol canını acıtma!" Uyarısı ile tekrar kafamı salladım. Konuşacak halde değildim çünkü. İnsan ister istemez bu halinden utanırdı. "Şimdi güzelim. Dikkatli ol!" diyerek uyarması ile yavaşça kendimi klozete bıraktım. Fıratın arkasını dönmesi ile onun kaslı sırtını izledim. İhtiyacımı gördükten sonra elimi yıkamama yardım eden Fıratın vücuduna yaslanan vücudum yanıyordu. Fıratın yüzüme çarptığı su ile biraz ferahlamıştım sanki. . . Önüme konulan tabakla bakışıyordum. Önüme çayı koyup yerine oturan Fırata teşekkür ettim. Fırat yüzündeki gülümseme ile çatalımı eline aldı. "Hangilerinden istersin?" "Fırat ben yerim!" derken şaşkındım. "Olmaz güzelim. İnadın yüzünden aynı elini ikinci kez burktun ve tekrar sarıldı bileğin. Doktorun dediğini unutma bir hafta kullanmak yok o eli" diyerek peynire batırdığı çatalı ağzıma uzattı. Bazı zamanlar Fırat'tan yardım almadan yerimden kalkmaya çalışma çabalarım sonunda sağ bileğimi sürekli incitiyordum. Bu sefer doktor sertçe uyarmış ve bir hafta sağ elimi kullanmamı istemişti. "Aa de bakayım." Fıratın dediği şeyle kaşlarım çatıldı. "Ben çocuk muyum Fırat? Oldu olacak uçak geliyor diyerek yedi-" diye konuşurken ağzıma tıkılan peynirle sözüm yarım kaldı. "Hadi güzelim. Eziyet etme bize. Bak çok acıktım bende" diyerek aynı çatalla bir tane peynirde kendi yedi. Onun bu haline acıyarak kafamı salladım. Tabi adam benden cüsseli ve kaslıydı. Gece boyunca iki lahmacun ile zor kalmıştı demek. Ağzıma verdiği salatalık ile yüzüm güldü. Salatalığı yerken durup beni izleyen adama kaşımı kaldırdım. "Salatalığı çok seviyorsun değil mi?" "Evet. Biraz daha versene" diyerek gülümsedim. O da bu halime gülümserken neredeyse bütün salatalıkları kendisi yemeden bana yedirmişti.. . . "Of Fırat ben çok sıkıldım." dedim artık dayanamayarak. Karşımda bilgisayarında çizim yapan adamın mavi gözleri bana döndü. "Hmm seni eğlendirmek için ne yapmam gerek peki? Palyaço kıyafetlerimi getireyim mi?" "Niye dalga geçiyorsun benimle! Tamam bir şey demedim" diyerek kafamı cama taraf çevirdim. Oturduğu yerden adımı seslendi. Ben de inatla bakmadım. "Güzelim." dediği anda içimin yağları erimişti. Gözlerim istemeden ona döndü. "Film izleyelim mi?" "Ne izleyeceğiz ki?" diye masumca sormuştum. Canım koltukta yatmaktan ve saçma sapan programlar izlemekten çok sıkılmıştı. Fırat'ın da sürekli bacağının üstündeki bilgisayara bakıp benimle ilgilenmemesi de birazcık canımı sıkmış olabilirdi. Onun huzur veren mavi gözlerini görmemek canımı acıtmıştı. "Ne istersen!" diyen adama gülümsedim. "Hmm sen o zaman mısır patlat ben de kararımı vereyim." "Tamam güzelim. " diyerek kucağındaki bilgisayarı sonunda kapatıp yanına koymuştu Fırat. Elim hemen televizyonun internetine gitti ve izleyecek bir şeyler aradım. . . Açtığım korku filmine çığlık atarken Fıratın göğsüne sığındım. Fırat başta benden uzakta durup filmi izlemeye çalışmışsa da çığlıklarım sonunda sağlam tarafıma uzanıp beni sımsıkı sarmıştı. "Fırat midem bulandı" derken ekrandaki ceset ile gerçekten akşam yediğim yemeği kusmama az kalmıştı. "Güzelim film bu! Buradaki adam aslında yaşıyor biliyorsun değil mi?" Gözlerimi karşımdaki cesetten çekerek Fıratın mavi gözlerine diktim. "Film olduğunu ben de biliyorum Fırat. Bir anda şey olunca ben de şey oldum. Eğer benden rahatsız olduysan geç karşı koltuğa! Sana yanıma gel diyen ben değildim." sitemli sözlerimle Fıratın sarılması daha da sıklaştı. "Senden ve bedenimdeki sıcaklığından rahatsız değilim ben güzelim. Sadece bu kadar korkman iyi değil. Gece korkudan uyuyamazsan kötü olur senin için." "Gece niye korkacakmışım ki sonuçta bu film değil mi? Hah! oradaki cesette.." derken katilin kulübesine getirdiği adamı parçalara ayırdığını görmemle çığlık atarak Fıratın üstüne çıktım resmen. "Fırat!" "Yeter bu kadar" dedi Fırat ve kumandaya uzandığını tahmin ettim. Biraz sonra da televizyonunun sesi kesildi. Odada ki sessizlik ile kafamı Fıratın boynundan çıkarmak zor gelmişti. "Bu ani hareketlerin canını yakacak!" diyen Fırat ile ayağımın ağrısını hissettim. Filmin korkusuyla kendimi can havli ile onun kucağına atarken ayağımın acısını hissetmemiştim. Sağlam ayağımı yanına uzatarak kırık ayağımı da öbür yanına uzatarak ata biner hale getirdi vücudumu. Onun ani hareketleri ile boynundaki kafamı şaşkınca kaldırdım. Gözlerimiz birbirine bağlanmışken "Böyle canın acımaz" dedi boğuk sesiyle. "Peki ya senin canın acımaz mı?" dedim boğuklaşan sesimle. "Sen beni boş ver güzelim. Ama merak ediyorsan söyleyeyim. Ben seni her gördüğümde canım acıyor." derken beni biraz daha şişkinliğinin üstüne oturttu. "Fırat" diyerek rahatsızca kıpırdandım yerimde. Kalçalarımı sabitleyen elleri ile onun üstünden kalkamayacağımı anladım. "Şşt! biraz zaman ver bana." diyerek kafasını boynuma gömdü. Burnu kokumu derince soluyordu bunu biliyordum. Bende onun yaptığı gibi boynuna gömdüm tekrar başımı. Karanfil kokusu ciğerlerimi şenlendiriyordu. Elleri kalçamı okşadıktan sonra yukarıya çıktı. Kıvrımlarımda gezen büyük elleri ile yerimde kımıldanmaya başladım tekrar. Dudakları boynumu öperken ağzımdan istemsizce inlemeler döküldü. Meğer ne çok özlemişim onun bu dokunuşlarını. Yağmur tanemin olduğu o ilk ve tek gece de müptelası olmuşum.. Onun yaptıklarını bende yapmaya çalıştım. Sağlam elimle kaslı sırtını sevdim. Dudaklarım boynunu öptü. Elleri bir anda tişörtüme gidince ona engel olamadım. Tişörtümü üstümden yavaşça çıkarırken gözleri koyulaşmıştı. Sütyenimle kalınca hırlayarak kafasını gömdü göğüslerime. Onun bu halleri beni de kıvrandırıyordu. Ayağım ağrıyor muydu? Ya da bu yaptıklarımız sağlığım için zararlı mıydı? Bu soruların hiçbir önemi yoktu benim için. Önemli olan tek şey Fıratın göğüslerimdeki dudaklarıydı. "Çok güzelsin Dicle" diyerek göğüslerimi sütyenimden kurtarıp öptü, sevdi. Ona dur demem gerekiyordu. Ancak diyemiyordum. Dudaklarım onun saçlarına mühürlenmişti. Sağlam elim ensesini okşarken diğer elim bunu yapamadığı için karıncalanıyordu. Beni bir anda arkaya doğru yatırdı. Yandaki koltuktan yastık alarak alçılı ayağımı yükseltip sağlam tarafıma ağırlığını verdi ve deliye dönmüşçesine dudaklarıma kapandı. Onun dudaklarıma bıraktığı öpücükler aklımı başımdan alıyordu. Benim Fırata eziyet etmem gerekiyordu onun bana değil! bu düşüncem saniyeler içinde dudağımın ısırılması ile gitmişti. Şimdi bende delirmiştim. Dudakları dudaklarımın arasında eziliyor. Dillerimiz birbiriyle çatışmaya girmişti. Hızlanan nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Elleri ona yönelmeye çalışan sargılı elimi nazikçe tuttu. "Olmaz güzelim. Canın acır." diyerek elimi başımın üstünde nazikçe tuttu. Şimdi eşitlenmiştik. o da ben de tek elle birbirimizi seviyorduk. Elleri yavaşça aşağılara inerken onu durdurmama aldırmadan devam etti. "Seni biraz rahatlatacağım güzelim" dedi ve ben o andan itibaren kendimi tamamen onun insafına bıraktım. . . Banyo sonrası üstüme ince bir gecelik giydirirken gözlerindeki mutluluğu gizlemeyen adamı izliyordum. Kaşlarımı çattım onun bu pişkin haline. "Gurur duyuyorsun kendinden değil mi?" dediğim şey ile geceliğimi başımdan geçirdikten sonra durdu. Gözleri ciddi olup olmadığını sorguluyordu. "Neyden gurur duyuyor muşum?" "Zayıflığımdan yararlanıp beni kandırdığın için diyorum. Gurur duyuyor musun bari?" Kaşları çatılmıştı. "Dicle ne diyorsun sen?" Benim de kaşlarım çatılmıştı. "Ne dediğim belli değil mi? Ayağım kırık ve bir yere gidemiyorum diye sana mecburum ve sen de bu halde olmamadan faydalanıp benimle seviştin Fırat!" Fırat ateşe dokunmuş gibi ellerini üstümden çekerek yataktan fırladı." Dicle şaka yapıyorsan da hiç komik değil." "Şaka falan yapmıyorum. İtiraf et Fırat. Bu kız seneler önceki kadar salak dedin değil mi? Ben bunu eve götüreyim. Yağmuru anneme bırakıp yıllar sonra terk ettğim kadınla biraz eğlenirim dedin değil mi? Eğlencen bitince de hayatımdan yine çıkacaksın Sonra da vazgeçtim deyip tekrar hayatıma gireceksin değil mi?" Fırat anında yanıma geri oturarak yüzümü avuçları arasına aldı. "Güzelim lütfen. Böyle yalan yanlış şeyler düşünerek kendini de beni de üzme." Gözlerim yaşlarla dolarken sağlam elimle onu itmeye çalıştım. "Dışımdaki yaralarıma bak ve içimi anla Fırat. Benim içim dışımdan daha yaralı. Aklım başımda değil, ruhum yaralar içinde kıvranıyor. Kalbim..? O ise hiçbir zaman benim olmadı ki! O hep sana aitti. Senin hakaretlerini yuttu. Senin gülümsemeni sadaka olarak sakladı hep. " "Yeter Artık Dicle! Gerçekleri artık öğrenmen gerekiyor." Gözlerimin yaşlarını silen adamın ciddi olan yüzüne baktım. Neden bahsediyordu? Ne gerçekleri? "Ben aslında nikah günümüzde senden gitmek istemedim. O mükemmel gece de sana söyleyecektim. Ancak aklımı o kadar çok başımdan aldın ki sana kal diyemedim güzelim. Seninle kalmak istediğinimi diyemedim." Yüzümü istemsizce yüzümü okşayan ellerine yatırdım. Gözlerini dikkatle inceledim. Orada tanıdık bir duyguya rastladım. Acı.. Fıratın gözleri de yüreğindeki acıyı haykırıyordu. Dilim lal olmuştu. Konuşamıyordum Bunu Fırat anlamıştı. Bu yüzden devam etti. "Düşündüğünün aksine o sabah kapına geldim güzelim. Sana hadi evlenelim demeye geldim. Ancak ilk başlarda kapı açılmadı bana. Daha sonra da açılan kapıda da sen yoktun.. Annen benden nefret ettiğini, beni görmek istemediğini söyledi. O an dünya başıma yıkıldı Dicle. İnanmak istemedim ona. Bahçeden odanın camına geldim. Ama sen meğer uyuyormuşsun ben ise-" ...............................Fırattan............ Dicle sözümü kesti. Az önceki acı çeken gözleri suçlayıcı olmuştu yine. "Sen ise Fırat Karaduman benim gerçekten senden nefret ettiğimi ve sana bilerek dönmediğimi sandın. Gururun kırıldı ve o an kalan gururun benim aşkımdan büyük geldi sen de kaçtın!" Öyle olmuştu. Ben gururunu bir kenara bırakıp yıllarca çevremde gezen kız kadar cesur olamamıştım. Ona defalarca arkamı dönerken beni bırakmazken, onun ilk arkasını dönmesinde onu bırakmıştım. Bu kadar adi olduğum Dicle tarafından ilk kez yüzüme vuruluyordu. Diclenin gözlerinden akan yaşlar kalbime akıyordu sanki. Kalbimde onsuz uyandığım o sabahki gibi bir yanma hissettim. "Şimdi burada annemi suçlayarak bu işten kurtulamazsın Fırat. Sen o gün bir korkak gibi kaçtın. Aşkına en önemlisi aşkıma güvenemedin. İşte bu yüzden biz bu kadar acı çektik. Senden nefret ediyorum Fırat Karaduman" diyerek göğüslerime vuran Dicleyi durdurmadım. Alsın istedim. Tüm hıncını çıkarsın benden istedim. "Ve kalbimden de nefret ediyorum! Seni bu kadar çok sevdiği için!" diyerek kendi göğüsüne vurması ellerimin hakkı olmasa da Dicleye uzanıp onu vücuduma çektim. Göğsüme başını yaslayarak ona kendimi affettirmeyi diledim. "Özür dilerim güzelim. Sana söylediğim her kötü söz için, seni üzdüğüm her gün için, seni bizsiz bıraktığım her gece için.." . . Kollarımın arasında ara sıra iç çekmeleriyle yatan kadına sıkıca sarılıyordum. Dicle bütün gece ağlamıştı. Sonunda ağlamaktan bitap düşünce kollarımın arasında uykuya dalmıştı. Şimdi onu kırmızı minik burnu ve büzüşen kırmızı dudakları ile yanımda uyuyorken izlediğim için şükrediyordum. Dicle ona karşı yaptığım tüm şerefsizliklere karşı dik durmuş. Bana istediğim sandığım şeyi vermişti. Özgürlüğümü.. Daha sonra güçlü olup bebeğimizi doğurmuş, hiç bilmediği bir şehirde yeni bir yaşam kurmuştu. Yıllar sonra hayatına girip tüm dengesini bozduğum halde yine benimle kalmıştı. Şimdi kollarımın arasındaki melekle neler yapacağımı biliyordum. Önce onu onun kadar hatta ondan daha çok sevecektim. Daha sonra ondan çaldığım her şeyi geri verecek onu çok mutlu edecektim.. Bölüm Sonu.. |
0% |