Yeni Üyelik
31.
Bölüm

31. Bölüm

@dikenligul

.........................Fırat'tan........................................


"Been biiir se-l-vvii boyl-uu yardaa-a-n a-yrı-ldığım" Sadi babanın mekanında denize karşı elimde rakımla söylediğim türkü ciğerimi dağlıyordu. Şirkette ağlama krizi yaşadıktan sonra ceketimi alıp çıktım. Toplantı falan bu saatte umurumda değildi artık.


"Bu ne lan?" Duyduğum sesle kafamı kaldırdım. Karşımda gördüğüm adamla kaşlarım çatılmıştı.


"Seni bir yerden tanıyoğ-ur-um" sonlara doğru dilime sahip çıkmadığımı hissediyordum. Sanırım sarhoş olmaya başlıyordum.


"Tanıyorsun kardeşim tanıyorsun. Ben Kenan Yiğittürk. Dicle'nin arkadaşı." Dicle'nin ismini duymamla yüreğimdeki yara kanamıştı yine. Evet hatırlamıştım şimdi adamı. Dicle kendisi yüzünden butikten çıkıp kaza geçirmişti ve bu adam sayesinde sevdiği kadın hastaneye yetiştirilmişti.


"Tanıdım seni. Gel buyur masama"


"Eyvallah" diyerek sandalyeyi çeken adamın hareketlerini izliyordum. Elimdeki rakımdan bir yudum daha alarak çalan şarkıya dikkat ettim.


Bugün benim efkarım var zarım var.. Değme felek değme değme tenime benim.. Gül yüzlü cananı yar yar elden aldırdım..


"Ah ulan ah!" çektiğim ah'lar Dicle'den aldığım ah'lardı.


"Ne dertlisin sen de arkadaş. Ne oldu da haftalar önce gördüğüm o heybetli adamdan dertli adama döndün?"


"Ah aldım kardeşim. Öyle bir Ah aldım ki. Belim büküldü." diyerek bardağın bilmem kaçıncı dibini gördüm.


"Söyle bakayım kardeşim Dicle ile ne oldu?"


"Dicle.. Benim nar kadar tatlı sevgilim.." diyerek gülümsedim. Kafamı baktığım bardaktan kaldırınca gözlerim yanıyordu. Gözlerim günlerin verdiği uykusuzluk ile kapanmaya çalışıyordu. Buna inat gözlerimi karşımdaki adama diktim.


"Bir şey olmadı ki Kenan. Sorun da bu zaten. Dicle benim hiçbir şeyim olmuyor. Bir bana gülse, bir kalsa burada onu başımın tacı, yüreğimin sahibi ilan ederim ama kalmıyor işte. Gidiyor. Kızımı da alıp yarın gidecek. Yine onsuz bir şehirde nefes alacağım. Yine uykusuz gecelerim olacak."


"Hee. Peki ne yapmayı düşünüyorsun. Böyle her gece kendini meyhanelere atıp içki ile mi uyumaya çalışacaksın? Peki sonra ne olacak kızın gözlerinin önünde büyümeyecek. Sevdiğin kadın başkasının olacak belki. Ama sen hala gururun yüzünden böyle geri mi duracaksın?"


Duyduğum gurur lafından sonra masaya yumruğumu geçirdim. Etraftan bize dönen gözlere aldırış etmedim.


"Yeter lan! Yeter. Ne gururundan bahsediyorsunuz. Lanet olsun gururuma da özgürlüğüme de bana da.." ağlamaya başlamıştım yine.


"Gururdan değil lan! Dicle üzülmesin diye kendimi geri çektim. Benim yüzümden tekrar ağlamasın diye onu rahat bırakıyorum. Benim yüzümden çok acı çekti. Artık çekmesin diye ben ikimizin de acısını sırtlanıp yaşamaya çalışıyorum." sarsılarak ağlıyordum. Artık ne onur ne gururum vardı. İnsanlar beni böyle görmesin diye düşünemiyordum bile. Görsünler ne kadar zayıf olduğumu bilsinler umurumda değildi.


"Yeter bu kadar hadi seni evine bırakayım." diyerek koluma giren Kenan'a engel olmadım. Bu gece yeterince ıstırap çekmiştim. Çektim acılar bana revaydı. Bu yüzden şikayet etmeye hakkım da yoktu.


Bindiğim arabayla başımı cama yaslayıp hala ağlıyordum. Dicle'nin gideceğini düşündükçe susamıyordum.


"Sana bir tavsiye vereyim kardeşim. Kadının seninle hala kavga ediyorsa sevin. Hala sizin için bir umut vardır bunu anla. Ancak kadının sessizce hayatından çıkmaya karar vermişse onu bir daha yolundan asla çeviremezsin.. Kadınlar susarak gider be oğlum. Sakın kadınının susmasına izin verme!"


.....................................Dicle........................


Dolapların önüne konan valizlere bakıyordum on beş dakikadır. Gidecektim işte. Yolumun Fırat'a çıkmayacağı caddelerde yürüyecektim. Baktığım her insanda tekrar tekrar onu arayacaktım. Bir karanfil kokusunda onu arayacaktı yüreğim. Resimlerine doyamayıp tekrar tekrar bakacak, sesini ve anılarımızı unutmamak için her gece yatağımda hayalini düşleyecektim.


Kapımın açılması ile ne zaman aktığını anlamadığım gözyaşlarımı sildim.


"Annee. Hadi giyinelim. Dayım fotoğraf çekineceğimizi söyledi." Gülümsemeye çalışarak kızımın önünde eğildim.


"Tamam bebeğim hadi gel önce seni hazırlayalım." Yağmurun kaşları çatılmıştı.


"Anne sen ağladın mı?" Telaşla ayağa kalkarak arkamı döndüm. Dolapta bıraktığımız düğün kıyafetlerini çıkardım. Yüzümü tekrar kızıma dönmeden önce gerçek bir gülümseme için çalışarak önümü döndüm.


"Hadi yağmur tanem giy bakalım gelinliğini" gülümseyişim başarılı olmuştu ki kızım kollarını kaldırıp üstünü çıkarmam için izin vermişti.


.


Ben yağmur ile önden indim arabadan. Meriç ve Irmak arkamızdan indi. Irmak kuğu kadar güzel görünüyordu. Belgrad ormanlarına düğün çekimleri için gelmiştik.


"Ben bir fotoğrafçıyı arayayım" diyerek yağmuru gelin ile damatla bırakıp biraz yürüdüm.


"Alo Seda hanım biz geldik neredesiniz?"


".."


"Tamam orayı biliyorum geliyoruz." diyerek arkamı döndüğüm anda kızımı kucağında tutan adamı gördüm. Fırat'ın burada ne işi vardı?


"Abla fotoğrafçı neredeymiş?"


"Ahşap evlerin olduğu yerdelermiş oraya gidelim yakın zaten" diyerek kızıma yaklaştım.


"Kucağıma gel Yağmur tanem" Yağmur çekinerek babasına baktı. Sanırım kızım babasından ayrılmak istemiyordu.


"Topuklular var ayağında bırak yağmuru ben taşıyayım. Hem kızımla birbirimizi özledik değil mi babacım?"


Yağmur benden çekinse de kafasını sallayarak babasını onayladı. "İyi siz bilirsiniz" trip atarak önden yürüdüm.


Sonunda resimlerin çekileceği yere geldiğimizde Seda hanım ile yardımcısı Selini gördük.


İlk birkaç poz çekildi ancak Irmak ile Meriç'in romantik hallerinin Fırat'ı rahatsız ettiğini anladım. Onun bu kıskanç halleri ister istemez gülümsetiyordu beni. Her abi gibi kardeşinin yabancı bir erkekle evlenseler dahi böyle pozlar vermesine sinir oluyordu.


onun bu rahatsızlığını Irmak da anladığından kendini pozlara tam veremiyordu. Sırf onlar için Fırat'ı buradan uzaklaştırmam gerekiyordu. Irmağın yanına yaklaşıp bunu söylediğimde bana minnet dolu bakışlar atmıştı.


"Biz biraz burayı gezelim. Sizde çekimlerinizi bitirirsiniz." diyerek uzaklaşacakken Meriç beni tuttu.


"Abla gelin hep beraber çekinelim bir kaç poz. Anı olur bize de" Yağmur fotoğraf çekineceğimizi duyunca çığlık atarak sevindi. Kızımın sevinmesi ile ben de güldüm.


"Olur hadi çekinelim." diyerek kardeşimin yanına yaklaştım. O sırada Irmakta uzaktan bize bakan abisini çağırdı.


"Abi hadi gel" Fırat'ın gelip yanımda durması ile rahatsızca kıpırdandım. Yağmur Meriç'in kucağında olduğu için Fırat'la yapışık duruyorduk.


Fırat'ın elini belimde hissettiğimde gözlerim ona döndü.


"Sen niye geldin?"


"Kardeşim çağırdı duymadın mı?"


"Ben onu mu diyorum. Madem rahatsız olacaktın Irmak ile Meriç'in samimi hallerinden niye geldin çekime bunu soruyorum."


"He o mu? Şey işte sizi görürüm belki diye geldim. Yoksa ne diye geleyim şunların vıcık vıcık pozlarını izlemek için." Fırat'ın kıskançlıkla dediği şeylere gülümsedim.


Eli belimde gözlerimiz birbirindeyken fotoğrafın çekinme sesini duydum.


Dudaklarımdaki gülümsemeyi bozmadan "Bizim için yani.." diye fısıldayarak önüme döndüm. Fırat'ın dediğim şeyi duyup bana bakması ile de ikinci pozumuzda çekilmiş oldu.


"Abla bir tane de üçünüz ailece çekinin bence" diyen Irmağa baktım.


"Gerek yok canı-" diyemeden Fırat araya girdi.


"Olur. Yağmur hadi babacım gel kucağıma bakayım." diyerek yağmuru kucağına çeken adamla el mahkum dediğini yaptım. Fırat elini tekrar belime sarmış, vücutlarımızı birbirine bastırmıştı. Yağmur sağ kolunda ben sol tarafında bize sımsıkı sarılmış adam dağ gibi aramızda dururken poz verdik. Bu bizim ilk aile pozumuzdu ve belki de son..


.....................................


Göllerin oraya geldiğimizde Yağmur tanem suyla oynuyordu. Bizde biraz ötede durmuştuk.


"Gerçekten gidecek misiniz?"


"Evet gideceğiz."


"Peki ya ben Dicle. Sizsiz ne yaparım ben, bunu hiç düşündün mü?" Gözlerim sinirle vicdan sömürüsü yapan adama döndü.


"Sen peki Fırat? Sen sensiz onca yıl ne yaptığımı hiç düşündün mü? Hiç dedin mi arkamda gözü yaşlı bir kadın bıraktım. Acaba o ne yapıyordur, benim yanımda bile zor nefes alan kadın gidişimle nasıl nefessiz kalmıştır diye düşündün mü? Cevap vereyim Hayır! Bu yüzden bende seni düşünmeyeceğim artık" diyerek kızımın yanına gidecekken kolumdan tutan Fıratla ona döndüm.


"Ben o geceden sonra hep seni düşündüm." boğuk sesiyle konuşup saçımı kulağımın arkasına alan adamla yelkenleri indirecektim az daha. Dudaklarıma yaklaşan dudakları kabul etmeye ne ara hazırlanmıştım.


"Annee" kızımın seslenmesi ile gücümü toplayıp Fırat'ı ittim.


"Bana bir daha dokunma Fırat!" hızla kızımın yanına yürürken ayaklarım titriyordu. Az kalsın her şeyi mahvedecektim.


........................................


Aynadaki aksime bakarken bile kendimi değil Fırat'ı görüyordum. Bu adamın aklımdan da kalbimden de hiç bir türlü çıkmamasına sinir oluyordum.


Gelini almak için hepimiz arabalara doluştuğumuzda araçlar yola çıkmaya hazırdı. Önce Irmakların evine gidip gelinimizi evinden çıkardık. Sonra konvoya katılıp düğünün yapılacağı kır bahçesine gittik. Bir hafta boyunca sandalyelerin kılıfından tutun da peçeteliklerin renklerine kadar organize etmiştim burayı. Emeklerimin karşılığını insanların gözlerindeki beğeni ifadesi ile alınca mutlu oldum. Masamıza ilerlerken tüm gün üstümde olan bakışları hemen tanıdım. Fırat ve ailesi tam karşımızdaki masada oturmuştu.


Babam annemin kulağına eğilerek bir şey söyledi. Annemin yüzü asılsa da kafasını sallayıp yerinden kalktı. Gözlerim annemi takip ederken Fıratların masasına gittiğini gördüm. Daha sonra Fırat'ın anne ve babası ayağa kalkarak masamıza oturdu. Babası babamla, annem annesiyle sohbet ederken aralarına Yağmuru da alarak eğleniyorlardı. Fırat'ın yanıma oturduğunu hissedince ona döndüm. "Niye masanızda kalmadın?"


"Ailem bu masadayken benim karşıda kalmam yakışık alır mı?" Gözlerimi devirdim.


"Doğru anne ve baban gelince yalnız kalmak istemedin" Kulağıma üflenen nefes ile ellerim istemsizce Fırat'ın kaslı bacağına tutundu.


"Ailemden kastettiğim sizdiniz güzelim. Yağmur ile sen.." diyerek gülümseyen adamın bana yaptığı şeyden zevk aldığını anlayarak elimi bacağından çekmeye çalıştım ancak elimi koca elleriyle tutup dudaklarına götürdü. Sıcak ve dolgun dudakları elimin üstünde oyalanarak durup öpücük kondurduğunda sıcak basmaya başlamıştı beni.


"Ben" diyerek hızla ayağa kalktım. Annemler konuşmalarını yarıda kesip benim neden ayağa fırladığıma bakıyordu. Dönen gözlerle daha da kızardım. "Ben bir Irmağa bakayım bir şeye ihtiyacı var mı?" diyerek koşar adımlarla tuvalete gittim.


Tuvaletten çıktıktan sonra karşıma dikilen adamla yüreğim yerinden çıkacak gibi korktum.


"Gel bakalım benimle" diyerek kolumu çekiştiren Fırat'a karşı gelemedim.


Bizi küçük bir depo gibi bir yere getirip kapıya yasladı sırtımı. Burnunu vakit kaybetmeden boynuma gömdüğünde ağzım açık kalmıştı.


"Fı..Fırat ne yapıyorsun?" Fırat'ın boğuk sesini duydum.


"Çok güzelsin Dicle. Her şeyinle benim gibisin. Bana ait ve sadece benim.." duyduklarımla bacaklarım titremeye başlamıştı. Titreyen sesimle inkar ettim.


"Senin değilim Fırat. Geçmişte beni kabullenmedin. Şimdi bırak beni."


"Bırakacağım güzelim. Biraz daha doyayım kokuna bırakacağım." Diyerek belimdeki kollarını daha da sıkıştırdı.


Ellerim onu sarmak için can atıyordu. Burnum onu koklamak için ölüyordu ama ben bunların hiçbirini yapmayıp Fırat'ı itip tokatı patlattım o bakmaya kıyamadığım suratına. Ona attığım tokat aslında bana sarıldığı için değildi. Geçmişte beni bıraktığı içindi. Ellerim titrerken başı yana düşen adama daha fazla bakmaya dayanamadım. Ellerimin sızısıyla onun yanağının çok daha fazla acıdığını düşününce kalbim parçalandı.


"Benden uzak dur!" dedim titreyen sesimle " Nolur kalbimi de aklımı da daha fazla karıştırıp durma." nefes nefese söylediğim sözler ile devamını içimden tamamladım. Bunu yapmaya devam edersen senden nasıl giderim be adam!


Ardımda onu bırakıp kaçtım o depodan. Aslında kaçtığım kendimdi. Fırat'ı seven ondan hala vazgeçmeyen kalbimden kaçıyordum.


Fırat ona tokatı basıp giden kadının arkasından kahkahalarını salıverdi. Dicle susmak istemiyordu. Dicle hala onunla kavga etmek, ona sevgisini göstermesini istiyordu. Dicle ondan hıncını almak, onu yaralamak istiyordu ama asla onu bırakmak istemiyordu.. Tıpkı kendisinin de Dicle'yi bırakmak istemediği gibi.. Artık ne yapacağını biliyordu Fırat.


Kadını için çabalayacaktı. Her şey daha bitmemişti...


Bölüm Sonu..


Medyayı dinlemenizi tavsiye ederim. Çok beğendiğim bir şiirdir. Sizlerin de -beğendiğini-beğeneceğine inanıyorum.


Haftaya yılbaşı canlar. Hikayemizi Yılbaşında sonlandırmayı düşünüyorum. Dicle ile Fırat'a yavaştan elveda demeye hazırlanın :)


........................Kadınlar Susarak Gider....................


Çok uzun emekler verir ilişkisini yürütmek için.

Birinin kadını olmayı yüreği, beyni, ruhu o kadar zor kabul etmiştir ki, başka bir adama ait olmayı istemez.

Erkek gibi, çorbanın tuzu eksik diye kavga çıkarmaz mesela, tam tersi, konuşmamız lazım der.

Erkekler de en çok bu cümleye sinir olurlar. ertelenir o konuşmalar, maç bitimine, yemek sonrasına ve daha birçok lüzumsuz şeyin ardına ötelenir.


Kadınlar inatçıdır, hayata tutundukları gibi, aşklarına da sahip çıkarlar.

Bu yüzdendir, konuşup derdini anlatma isteği, karşı tarafı ikna edene kadar uğraşırlar.

Sonunda pes eder adam, bir ışık görür kadın, tüm derdini paylaşır.

Genellikle ne cevap alır? Abuk sabuk konuşma!


Gereksiz ve saçma gelmiştir adama anlatılanlar, hiç de üstünde durmamıştır.

Yine bir sıkıntı, tatmin edilemeden geçiştirilir ve adam gün gelip bunların kendisine ok gibi döneceğini bilemez.


Bir kadın şikayet ediyorsa, ya da erkeklerin deyimi ile vıdı vıdı ediyorsa; erkek bilmelidir ki, o ilişkiden hala ümidi vardır kadının.

Yürütmek, birlikte yaşamak, sorunları çözerek mutlu olmak istiyordur.

Daha önemlisi, o adamı hala seviyordur.


Kadın susarak gider!

En önemli detaydır, erkeklerin hiç anlayamadığı durum işte bu kadar basittir.

O gün gelene kadar konuşan, kavga eden, tartışan kadın, kendini sessizliğe vermiştir.

Ne zaman ümidini o ilişkiden kestiyse, o zaman sevgisi de yara almış demektir.

Yüreğindeki bavulları toplamıştır, kafasındaki biletleri almış ve aslında bedeni orada durarak, ilişkiden çıkıp gitmiştir.


Kadın, gerçekten gitmişse, çok sessiz olmuştur ayrılışı, kimse hissetmeden, kapıları vurup kırmadan gitmiştir.

Her akşam eve geldiğinde, kapının açıldığını gören adam anlamaz ama bir kadın sessizce gider.

Ne mutfağında yemek pişiren, ne yan koltukta televizyon izleyen, ne gece ruhunu kenara koyarak yatakta sevişmeye çalışan kadın, artık o kadındır.

Bir kadının çığlıklarından, kavgalarından korkmamak gerekir,


çünkü kadının gidişi sessiz ve asildir.


 Cemal Süreya


Loading...
0%