@dikenligul
|
Tuvalette titreyen ellerime bakarken gözyaşlarım akmaya başlamıştı. Bu eller nasıl olmuştu da sevdiğim adamın canın acıtmıştı. İçeriden alkış sesleri gelmesiyle kendimi toparlamaya başladım. Kardeşimin nikah şahidi olacaktım. Hızlı adımlarla salona girdiğimde herkes yerine geçmişti. Şahit olarak yerinde oturan Fırata bakmadan yanına oturdum. Fırat ile şu masada oturup evet diye bağırmayı ne de çok istemiştim. Nasip nikah şahidi olarak oturmakmış meğer.. Tüm gecemi yanımda oturan adama bakmadan geçirmiştim.. Gecenin sonuna geldiğimizde Irmak ve Meriçle vedalaştık.. Gençler tatile gidiyorlardı. Onların ayrılması ile Fıratın anne ve babasına döndüm. "Bizim Antalaya geri dönmemiz lazım. Ancak istediğiniz zaman misafirimiz olabilirsiniz. Belki bizde geliriz" Fıratın annesinin gözlerinin dolduğuna şahit oldum. "Dicle kızım nereden çıktı bu ayrılık?" "Çok üzgünüm ancak bizim hayatımız orada. Hem çok bile kaldık" Fıratın annesi anlayışlı bir şekilde elimi tutup sıktı."Sen de haklısın kızım. Bütün düzenin orada." Aile büyüklerinin elini öpüp vedalaştık. Yağmur ona sarılan dedelerine, annane ve babannesinin üzülmesine üzülse de beni üzmemek için uslu duruyordu. Asinin bana sarılması ile gülümsemeye çalıştım. "Kızım şaşkın mısın bizi sen götüreceksin ya!" "Ablam benim. Kusura bakma benim işim çıktı. Ben götüremeyeceğim." Asi beni gitmekten böyle vazgeçireceğini sanıyorsa yanılıyordu. "Tamam o zaman biz de taksiyle gideriz." derken gözlerim Fıratı arıyordu. Son bir kez olsun onu görmeye ihtiyacım vardı. Annemler gidince Asi, ben ve Yağmur kalmış taksi bekliyorduk. "Asi ne inatçı kızsın ne olurdu bizi havalimanına bıraksaydın." "Yeminim var abla seni havalimanına bırakmam ben. Bir daha bizden gitmene ön ayak olmayacağım. " "İyi böyle duralım" diyerek ellerimi göğsümde birleştirip bekledim. Önümüze yanaşan arabanın içinden çıkan Fıratla kalbim yerinden oynadı. "Baba biz gidiyoruz." diyerek babasının kucağına atlayan kızıma bakıp kıskandım. Bende sarılsaydım ya son kez. Ancak adama depo da benden uzak dur diye bağırıp tokat atmam aklıma gelince kafamı hemen yere eğdim. "Sizi ben bırakacağım." Sert sesi hiçbir itiraz kabul etmiyordu. Benim de canıma minnetti. Kokusunu son kez doyunca çekerdim. Fırat valizlerimizi Asinin aracından alıp aracına koyarken ben de Asi ile son kez sarılıp kızıma döndüm. "Anne bir dur teyzemle ben de sarılayım." "Sen bin abla ben biraz daha öpeyim meleğimi koyarım arka koltuğa" "Tamam" diyerek arabaya bindim. Dikiz aynasından bağajda bir şeyler yapan adama bakıyordum. Bağajın kapağını kapatması ile göz göze geldik. Gözlerimi hemen kaçırıp kafamı eğdim. Fıratın arabaya bindiğini hissettim. Arka kapı da açılıp kapatılınca Yağmurun da geldiğini anladım. Gözlerimi ellerimden kaldırmayarak arabanın hareket etmesini bekledim. Sonunda araba hareket edince gözlerimi kapattım. Amacım huzur içinde Fıratın kokusuyla geçecek olan yarım saatin tadını çıkarmaktı. ........................................................... Gözlerimi zorlayarak açtım. Başım ağrıyor, ağzım kupkuru olmuştu. Sıcak ve rahat bir yerdeydim. En son olanlar zihnime düşünce şaşkınlıkla etrafıma bakındım. Biz en son havalimanına gidiyorken bu hale nasıl gelmiştik. Gözlerim belimi saran sıcak kollara kaydı. Burnuma gelen koku ile gözlerim istemsizce kapandı. Huzuru bulduğum adam tam arkamda uyuyordu. Sıcak nefesi ve arkamdaki çelik gibi vücudu ile beni uyarıyordu. Bir dakika.. bir dakika.. ben oyuna getirilmiştim. Fıratın niyeti baştan beri beni havalimanına bırakmak değildi ve Asi.. Tabi ya Asi de bu oyunun içindeydi ve Yağmur da.. Belimdeki kaslı kolu itmeye çalışma çabalarım sonuçsuz kalıyordu. Fırat resmen beni kendine mühürlemişti. "Fırat! Bırak beni" diye bağırmam ile homurdanarak bana daha da sarılan adamla nefes alamadım. "Ya hu adam beni bırak diyorum. Sen de sanki daha da sık demişim gibi nefes almamı engelliyorsun. Fırat biraz daha sıkarsan nefessiz kalacağım yaa" diye vızıldanırken kulağımdaki kahkaha ile uyandığını anladım. "Senin nefesin kesilirse sana nefes olurum güzelim sen korkma yeter ki." kulağımdaki ıslak öpücükle kasıklarım titredi. "Fırat" adı ağzımdan inleyerek çıktı. "Söyle güzelim." diyerek oyununa devam eden adama uymayacaktım. "Beni kandırdınız." diyerek gevşeyen kollarda ona doğru döndüm. Bu yakınlaşmamız biraz daha beni dağıttı. "Hıhı biraz öyle oldu ama kusura bakmazsın artık." diyerek dudaklarıma üfleyen adamla aklım başımdan gitti. "Bakmaz mıyım?" diye fısıldadım bende. "Bence bakmazsın güzelim. Hazır kusura bakmıyorken az sonra yapacağım şeyin de kusuruna bakmazsın" diyerek bana yaklaşan adama aç kurtlar gibi bakıyordum. "Bakmayayım o zaman" dediğim anda dudaklarımdaki dolgun dudakları hissettim. Sırtım yatağa dayanırken bacaklarımı üstümdeki adama sardım. Ellerim saçlarını darmadağın ederken gözlerim dönmüşçesine saldırıyordum Fırata. Daha fazlasını istiyordum. Ancak Fıratın beni son kez öpüp geri çekilmesi ile ağlayacak gibi oldum. "Önce konuşmamız lazım güzelim. Sorunlarımızı çözdükten sonra tüm gün ve geceler bizim" Bir çocuk gibi mızıldadım. "hayır konuşmak istemiyorum. Gel buraya" ellerimden kaçan adama ayıplayarak baktım. "Hadi güzelim güzel bir duş al aşağıya gel. Konuşalım." Üstümden kalkan adamla gözlerim yaşardı. Ne yani Fırat bizden vazgeçmemiş miydi? Beni kaçırmış mıydı? Kıkırtılarım kahkahalara dönüştüğünde içimde kelebekler uçuyordu. Fırat bizim için çabalıyordu.. ......................................... Aşağıya istemsiz gibi indim. Biraz nazlanmak onca yıldan sonra hakkımdı bence. "Hadi konuşalım sonra da bizi havalimanına bırak" Fıratın çatılan kaşları ile içimden bir oh olsun sana çektim. "Dicle güzelim gel önce kahvaltı yapalım. Havalimanı diyip durma." "Off ya" diyerek yerime oturdum. Önüme konan bir sürü salatalıktan ağzıma attım ve iştahla zeytinli poğaçalarımdan yedim. Kahvaltım bitince Fırata döndüğümde bana bakıyor olduğunu gördüm. Tabağına daha hiç dokunmamıştı. "Ee sen yememişsin" "Benim gözüm doydu seninle güzelim karnımı boşver. Hadi gel bakalım." diyerek beni salona götürdü. Eliyle kanepede duran örtüyü gösterdi. "Bu örtü niye bu kadar buruşuk biliyor musun güzelim? Sen gittiğinden beri kollarımda sıkıp sarılıyorum bu örtüye. Sırf senin kokunu taşıyor diye. Sen gittiğinden beri bu evde yemek pişmedi. Boğazımdan bir şey geçmedi. Her gece özlem ve vicdan azabı ile kıvranıyorum. Şanslıysam sadece bir kaç saat uyuyor ve seni rüyamda görüyorum. Değilsem zehir gibi geçiyor günlerim ve gecelerim.." Sonra bana dönerek ellerimi sıcak ellerinin içine aldı. "Sen kadın, sen benim mutluluğummuşsun. Sen hayatımdan çıkınca mutlulukta beni terk etti. Kokun burnumda tütüyor. Hasretinle geceler boyu kıvranıyorum. Seni ilk kez gelinlikle gördüğümde fark etmiştim. Sen benim en büyük zaafım olacaktın. Bu yüzden kaçtım senden, şu salak beynimle kalbime engel oldum. Seni çok üzdüm, çok yordum. Sana kendimi anlatamadım. Gerçek beni gösteremedim. Ancak sen o kadar güzel bir kalbe sahipsin ki gerçek beni hep gördün. Yine bak bana ve gerçek beni gör. Yokluğunda kor gibi yanan yüreğimi gör. Bana ne ceza verirsen kabulüm ancak beni yokluğunla cezalandırma güzelim. Beni sizsiz bırakma ne olursun" Fıratın dediklerine güvenmek inanmak istiyordum. Ancak beynim çok acılar çektiği için kalbime güvenme izni vermiyordu. İspat istiyordu Fırattan. "İspatla o zaman!" "Ne?" diye şaşkınlıkla soran adama omzumu silktim. "Sana beş gün Fırat. Beş gün boyunca beni sevdiğine inandır" "O..olur. Sen yeter ki bana fırsat ver Dicle. Gerekirse kalbimi parçalayıp ellerine veririm" "Kalbini elime vermene gerek yok. Kalbinde küçük bir odaya bile sahip olduğumu bilmem yeter. İşte göster bunu sana verdiğim son şans bu Fırat.." Fırat bana sımsıkı sarıldı. "Seni o kadar çok seviyorum ki Dicle. Bunu sana göstermek için elimden geleni yapacağım." ............................................ Dediğini de yaptı Fırat. Beni o kadar çok sevdi, bana o kadar ilgili davrandı ki. Kapanmaz dediğim tüm yaralarım kapandı. Yaralarımdan öpüp sarıp sarmaladı beni. Anlaşma yaptığımız o günden beri gözlerimin içine bakar oldu. O iş kolik adam bir anda aşık bir adama döndü. Beş gün hayal gibi geçmişti. Son gün kararımı söylediğimde beni kucağına alıp döndürmüştü. Ertesi gün hazırladığı yemek masasıyla bana evlenme teklifi etti. Yemek yapmayı bilmeyen adamın içinden çıkan cevherlere inanamadım. Sonradan itiraf etti tabi meğerse beni güldürmek içinmiş mutfaktaki beceriksiz halleri. Kararımızı ailelerimize açıkladık. Buna en çok sevinen şüphesiz yağmur tanemdi. Artık babası ile birlikte yaşayacağı için çok mutluydu. Antalya'ya gidip evimi topladık. Yağmur arkadaşları ile ben ekibim ile vedalaştım. Organizasyon evim ekip arkadaşlarım sayesinde Antalya da devam ederken İstanbul'da yeni bir şube açtım. Fırat'ın tüm detayları ile ilgilendiği büyük ve güzel bir düğün yaptık. Düğün sonrası uzun bir balayı yaptık. İkimizde yağmurumuzu özlesek de yıllardır birbirimiz olmadan yaşadığımız günlerin acısı çıkardık. Balayı sonrası annem ile uzun bir konuşma yaptık. Sevdiğim adamı benim için benden uzaklaştırmıştı. Bunu anne olmadan öğrenseydim Annemin yüzüne bakmazdım. Ancak ben de anneydim. Annemi anlamak istemesem de anlıyordum. Annem, yıllardır gözünün önünde eriyen kızının onu sevmeyen bir adam yüzünden diri diri toprağa gömülmemesini istemişti. Annem mutsuz olmamdan korkmuştu. Ancak annemin hesaba katamadığı şey benim Fıratsız hep mutsuz olduğumdu. Ne diyebilirdim ki? Annemin kendine göre sebepleri vardı. Bu hikayede suçu tek bir kişiye yüklemek haksızlık olurdu. .... Market arabasından destek alarak raflarda geziyordum. Belime sarılan kollarla önce irkilsem de burnuma dolan karanfil kokusu ile rahatladım. "Bebeğim yoruldun mu?" Fırat'ın ilgili hallerine bayılsam da naz yapmayı da bırakamıyordum. "Ben iyiyim Fırat! Her beş dakika da bir bunu sormaktan vazgeçer misin lütfen? Biraz da alacaklarımıza odaklansan." Fırat'ın elleri şişmiş karnımı bulmuştu. "Ne yapayım Dicle. Bebeğimiz çok büyüdü ve seni çok zorluyor. Ama sen inatla alışverişe gelmek istedin. Ne olurdu evde kalsaydın. Benimde aklım ne alacağımızdan çok sende olmazdı" Tam arkamı dönüp Fırat'a kızacakken yanımızdan dalgınca geçen Kenan'ı gördüm. "Kenan" diyerek seslendim. Kenan beni duymadı. Fırat da benim gibi Kenan'a seslendi. Ancak Kenan sanki hiç bizi duymuyordu. Fırat'ın, Kenan'ı kolundan tutması ile boş gözleri bize döndü. "Kardeşim bu ne dalgınlık?" Kenan bana ve Fırat'a bakınca kendine geldi. "Pardon dalmışım. Nasılsınız?" "Biz iyiyiz de sen sanki değil gibisin Kenan. Bir sorun mu var?" diye sorduğumda Kenan'ın odağına girmiştim. Gözleri benden karnıma inince gülümsedi. "Hayırlı olsun" "Teşekkür ederiz." deyip Fırat'a baktım. Fırat'ın kaşları çatılmıştı. "Teşekkür ederiz kardeşim. Sana da hayırlı olsun evlenmişsin." Kenan'ın gülen yüzü asılmıştı. "Sağ ol. Kusura bakmayın aniden olduğu için kendi aramızda ufak bir şey yaptık." "Önemli değil kardeş ama senin sanki bir sorunun var gibi. Bir ara Sadi babanın mekanına gidelim." Kenan'ın telefonu çalınca kaşlarını çattı tekrar. Kafasını bize çevirirken gitmeye hazırlanıyordu. "Olur haberleşiriz." diyerek sabırsızca telefonu açtı. "Bize de beklerim Kenan." "Tamam Dicle. Hadi kendine iyi bak." diyerek elindeki telefona döndü. Hızla adımlarla yanımızdan uzaklaştı. Kenan'ın arkasından ikimizin de kaşları çatılmıştı. "Acaba istemediği bir evlilik mi yaptı?" diye sordum. "Bilmiyorum güzelim. Ancak öğreniriz. Şimdi yeter bu kadar alışveriş. Eve gidelim de dinlen biraz." Ellerimi karnıma koyarak bebeğimi tuttum. "Ayhh! Fırat içimi şişirdin yine. İyiyim ben yorulmadım. Hadi canım kremşantili çilek çekti." diyerek kremşantiye uzanmaya çalıştım. "Hmm benim canım da kremşanti ile ilgili çok şey çekiyor da. Dua et ki doğuma haftalar kaldı güzelim." Fırat'ın ima ettiği şey ile kasıldım. Bir anda uslu bir kız olmuştum. "Düşündüm de sanki biraz yorulmuş olabilirim. Hadi evimize gidip senin canının çektiği şu kremşantili şeyleri yapalım kocacığım." Fırat'ın gözlerinin koyulaştığını görünce kıkırdadım. Bu adamı kıvama getirmek çok kolaydı. Ben mi? Ben onu gördüğüm her an zaten her şeye hazırdım.. FİNAL... |
0% |