Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@dilanates

Acıları içlerinde yaşayan ve kendini dış dünyadan tamamen soyutlayan insanlar vardır. Yaşadıklarını atlatabilmek için bir şeye sarılma ihtiyacı duymayanlar. Kimisi sessizliği seçer. Kimisi vazgeçmeyi. Ben onlardan olamadım. Sessizliği ruhumun içine hapsedildiği kapta mayaladım. Ben müziğe sarıldım. Bu yüzden kendimi ait hissedemedim hiç bir zaman. Ne yalnızlığıma sığınabildim ne de vazgeçe bilmişliğime. Issız bir ev uygundu bana.

Bir bar taburesin de kendi karanlığımın aklıma takıldığı şu dakikalarda bu düşündüklerim ne kadar acınası bir durumda olduğumu gözler önüne seriyordur belki de. Ben oyum. Yıldız ışığını unutup karanlık sokaklara sığınmış olanım. Yaşantımın en elle tutulur anılarının karanlıkta sahne almış olduğunu hesaba katacak olursak ben o karanlıkta kaybolmadan kalanım. İnancını kaybetmiş fakat umuduna pranga takamamış olanım. Şu an baktığım içi dolu bardağa hem nefretini kusan hem de onu kurtuluşu sayanım. Henüz 21 yaşında hem ölümü hem yaşamı tadanım. Hayatının parçaları bir bütün oluşturduğunda bir şahesere değil de renklerin üzerine sürülmüş siyaha bakanım. Hiç bir zaman normal bir yaşantıya sahip olamamış belli bir zaman sonra ihtimalini bile yakıp yıkanım. Zamanın kesiciliğiyle her yeri yaralanmış ama onları sarıp sarmalamış olanım. Ben buyum. Karanlık bir gece, yarım kalmış bir nefesim.

Sokaklar boş gözükür gözünüze. Aslında ağzına kadar doludur. Nefretle, kinle, öfkeyle. Umutsuzluk eklenince kararır hava. Bir efkar çöker üstüne. Boğazına düğümlenir gözyaşları, hıçkırıklar. Yutkunmak zorunda kalınır. Çünkü o göz yaşını silen, o hıçkırığı duyan olmaz. Nefes kadar pahalıdır kokan parfüm. Ve nefesten değerli. Birilerinin nefeslerini taşır sokaklar. Nice göz yaşını. Nice duyguları. O sokaklar öyle bir sırdaştır ki elinden gelse derdi sahiplenecek. Size de boş bir ses kalacak. Demirden sürtünerek çıkan demirin metalik parçalayan sesi. Ben bu sese aşina olanlardanım. Kulaklarımı sağır eden hiçliklerime eklediğim bu ses benimle birlikte. Elle tutulur bir şey olmamasına rağmen hayatımda ki en önemli şeyde. Benden çocukluğumu, gençliğimi ve geleceğimi alan ses. Benimle, gitmeye de niyeti yok.

Siz hiç bir sese tutundunuz mu?

Ben tutundum. En büyük acılarımı bu sese bağladım. Unutmak mümkün değildi. Unutmak gibi bir niyetim de yoktu zaten. Onları hep sıcak tuttum bu yüzden. Tekrarlanmaması için. Unutursam ben olamam. Ben Arsen. Arsen Safir. Aslında hiç çocuk olamamış, erken büyümek zorunda bırakılmış o kız çocuğuyum. Adında özgürlüğü taşımış ama ruhuna yansıtamamış olanım.

Yatakta dün geceden beri kafamda dolananları düşünüyordum. Yalnızlığımın bu derece ruhumu kana bulayacağını hiç düşünmezdim ama nedendir bilinmez dün barda oturduğum andan beri yalnızlığım eline bir bıçak almış tüm duygu ve düşüncelerimi parçalıyordu. Yatakta yan dönüp odamı inceledim. Pencereden giren serin hava sonbaharın habercisiydi. Şimdiye kadar odamda olan değişiklikleri düşündüm. Çok uzun zamandır burada oturmuyordum ama bu odaya sığdırdığım aylar küçümsenecek kadar az da sayılmazdı. Ev sahibim oldukça yaşlı bir kadın. Eve yaptıklarım hoşuna gitmese de ardından evini bırakacak kimsesi olmadığından belki de sesini çıkarmaz. Ev yıkık bir haldeydi tuttuğumda bu sebepten. Camlar kapılar virane. Banyo hariç tüm kapıları söktüm önce. Yalnız yaşıyorsanız mahrem yoktur hayatınızda. Mutfakla işim olmayacağını bildiğimden elimi bile sürmedim. Bir de oranın kapısını çıkarmadım. O da kilitli. Odam çok büyük sayılmaz. Bir yatak bir dolap bir de ayna. Ona da baktığımdan değil. Evim küçük bir yol üzerinde. Dar bir sokak. Tek bir dükkan.

Yataktan süzülerek kalktım. Kendimi çok bitkin hissetmemin yanı sıra kalbimi eline alıp sıkan başka bir duygu vardı. Tanımlayamadığım bu duyguyla odadan çıktım. Gözlerim boşluğa bakıyor gibi hissediyordum. İlk defa bu sabah evim bu kadar dikkatimi çekiyordu. Gözüm her yere takılıyor ama sanki bir şey göremiyordu. Banyo hemen odanın yanında sağda. Oraya kendimi zor da olsa attım. Akşamdan kalma olmaya alıştığım için her gün yaptığım şeylerden biride kısa bir duş almaktır. Yaklaşık yedi aydır bu evde yaşıyorum. Banyo fıskiyesinin yanında bir kırık var. Su çok az gelir. Lavabo çatlaklarla dolu olduğu için altında hep bir kova vardır. Lavabonun üstünde ki ayna pusludur. Hemen lavabonun üstünde bir bardak ve içerisinde de bir diş fırçasıyla macun var. Sabunluk neredeyse boş. Sanırım alışveriş yapmam gerekecek.

Banyo da işimi hallettikten sonra odama geçtim tekrar. Üstüme çok büyük gelen bir t-shirt geçirdim. Her zaman ki gibi bir sigara yaktım. Daha sonra dolaptan bir bira çıkardım. Bu içtiğim sigara ve bira bana o kadar yabancıydı ki aslında. Bir yıl önce olsa asla yaklaşmayacağım şeyler şimdi rutinim haline gelmişlerdi. Ne zaman başladım ya da neden başladım bunlar bende yitikti. Tek isteğim uyuşmak ve unutmaktı. Bunları da bana alkol sağlamıştı. Gözlerim acımaya başlayınca lanet gözyaşlarının tekrar uğradığını fark ettim. Neredeyse bir yıl olmuştu ama hala ağlayabilecek gücü kendimde buluyordum. Ağlamayı bıraktığım gün kabuslarımın da biteceğini hissediyordum. Ama bir yıldır her yeni güne en azından bir damla gözyaşıyla başlıyordum. Belki de kabuslarım hiç bitmesin diye. Ben belki de huzuru hak etmiyordum. Geçmişimin orada bir yerlerde huzuru yokken geleceğime o huzuru layık göremiyordum. Hırsla gözyaşımı silip üzerimi değiştim. Ben kendime söz vermiştim. Bunu sürekli hatırlamam gerekiyordu. Markete gitmek için evden çıktım.

Evden her çıkışımda olduğu gibi merdivende oturan küçük çocuğa göz ucuyla baktım. Binadan çıkınca sol tarafta bir koli durur. İçinde kediler soğuktan kaçarlar. Yanlarından geçerken mırıldanmalarını duydum. Sokağın başına çıkınca gürültüden uzak bir cadde karşıladı beni. Pek işlek olmayan bu cadde bu yerde sevilesi diğer şeylerden biri. Cadde boyunca yürüdüm ve sol tarafta kalan markete girdim. Alacaklarımı aldıktan sonra kasaya doğru ilerledim. Kasiyer çocuk kendine has bir öz güvenle hoş geldiniz dedikten sonra dudağının yanı belli belirsiz kıvrıldı. Ona bir uzaylı olduğumu düşündürtecek kadar hissiz bir şekilde kafamı salladım. Şimdi o samimi halinden eser kalmamıştı işte. İnsanlar hep böyleydi. Etikete ve pakete kanarlardı. İçinden çıkanın değeri ne olursa olsun onları önce paketi cezbederdi. Paket özensizse içinde ki değersiz oluverirdi. Benim paketim hep çok özensiz olmuştu. Daha çocukken bile yüzüme yerleşen soğuk ifadem beni diğer insanların gözünde hep itici yapmıştı. İşlerimi halledip eve geri döndüm. Ve bir hazır sandviçle karnımı doyurdum. Akşam yedi gibi kendimi tekrar sokağa attığımda gündüze oranla daha boş olması burukça gülümsememe sebep oldu. Her gün bara gitmek için kullandığım yollar akşamları daha uzun gelirdi gözüme. Yalnız yürümenin verdiği boşluktan kaynaklanıyor herhalde.

Bar tenha bir sokakta köşede kalan bir yerde. Ama düşünülenin aksine kötü tiplerin takıldığı her türlü pisliğin legal sayıldığı bir yer değil. Dışında duran iki korumayı geçtiğiniz taktirde içeride sizin nelerin beklediğini görebilirsiniz. Canlı müzik yapılıyor ve benim de burada bulunma sebebim bu. Her zaman ki gibi sahnede ki yerimi aldım ve bar yoğunlaşmaya başlamadan önceki o muhteşem bir saati gitarımla uğraşarak ve bugün çalacağım parçaları seçerek geçirdim. Her gün saat tam dokuzda çalmaya başlarım. Bu bazen gece on ikide bazen kalabalığın enerjisine göre daha geç saatlere kadar sürer. Seviyorum işimi. Şimdi bana yaklaşan barın sahibi İhsan abi. Babasının ona verdiği tonton amca isminin lanetini üzerinde taşımamak için gittiği spor salonunun hakkını veren çok iyi bir adam. Orta yaşları biraz geçmiş olmasına rağmen oldukça yakışıklı biri. Şimdi gelip çok içmemem ile ilgili nutuk atacak. Her gece bu anın gelmesini bekliyorum. Bana baba gibi yaklaşan bu adamın benim kalbimde yeşerttiği umuttan haberi var mı acaba. Beni de seve bilecek insanların olabileceği umudu.

" Arsen hoş geldin."

" Hoş bulduk İhsan abi. Nasılsın bugün. İki kadeh atar mıyız."

" Atarız tabi Arsencim. Zaten seninle konuşmam gerek. Programın başlamasına yarım saat var gel bara geçelim."

" Tabi abi."

Barda her zaman oturduğum yere geçtim. En kuytu ve en tenha yer burasıydı. Kimsenin dikkatini çekemeyeceğiniz tek yer. Oturur oturmaz barmenimize bize iki rakı getirmesini söyledim. İhsan abi hep rakı içerdi. O rakıyı hazırlarken bende bir yandan İhsan abiye bakıyordum. Kadehler gelince İhsan abi benden önce davranıp kadehini benimkine değdirdi. Bardaktan çıkan çınlama benzeri ses ürpermeme sebep olmuştu. Neden böyle bir şey yapmıştı ki. Pekala beraber de tokuşturabilirdik. Bende bir yudum aldım ve İhsan abiye döndüm. Sıkıntılı olduğu her halinden belliydi. Bar ile ilgili bir şey olduğunu düşünmüyordum. Her gece tıklım tıklım olan bar oldukça fazla kazandırıyordu eminim. Bana gelince programımı izlemek için gelen yüzlerce kişi olduğunu biliyordum. Peki sorun neydi? Göz ucuyla bana baktı ve bir yudum daha içip taburede dikleşerek bana döndü.

" Arsen sen kimsin?"

Burada çalışmamın sebebi tanınmamaktı. Kimsenin beni tanımadığı bir şehir ve barda çalışmak bana çok doğru gelmişti. Kimsenin seni tanımak için sorduğu soruları olmazdı. Bir kredi kartım banka hesabım yoktu. Paramı nakit alır ve harcamalarımı o şekilde yaparım. Ben bunca zamandır bulunmamak fark edilmemek için en önemlisi de unutulmak için bu kadar çabalamışken bu sorunun gelmesi şaşırtmaktan çok korkutmuştu. Beş aydır burada çalışıyorum kimse benim kim olduğumu sorgulamamıştı. Bekliyor muydum bunu? Evet. Ama İhsan abiden değil. Tuvaletleri temizleyen amcadan bile beklerdim de İhsan abiden beklemezdim. Şimdi ne olmuştu ki birden bire bunu sormuştu. Onu bunca ay sonra bunu sormaya iten sebep neydi? Tüm merakımı göstermemek adına yüzümü ifadesizleştirdim. Bir yıldır öğrendiğim en faydalı şey bu oldu. Düşüncelere daldığımda gözlerimi kilitlediğim rakı bardağından başımı kaldırdım. Gözleri soru işaretleriyle doluydu. Bu bir parça korkmamı sağlasa da belli etmedim. Dudağıma yerleşen alaycı gülüşte bu bir yılda öğrendiğim şeylerden diğeriydi. Korkumu onun ardına gizlemeyi çok önceden öğrenmiştim. Korkumu üzüntümü belli etmek istemediğim zamanlarda hep buna baş vururdum.

" Hayırdır abi bir yanlışımı mı gördün?"

" Yanlışın olmadı Arsen. Sadece öğrenmek istiyorum." Bu kadar inatla öğrenmek istiyorum demesi daha çok korkutuyordu. Kalbimi avucuna alıp sıkıyormuş gibi hissediyordum. Boğazıma dizilen çığlıklarımı yutkunurken gözlerine odaklandım.

" Abi ben buraya girerken sana benim hakkımda ismim dışında bilinmesi gereken hiçbir şey yok demiştim. Sende bunu kabul etmiştin. Şimdi bunu neden sordun?" Bu sırada kadehini bitirdiğini fark ettim. Bu kadar hızlı içmezdi. O her şeyi yavaştan alır hayatın tadına uzun uzun bakardı. Bu beş ayda öğrendiğim bir şey varsa o da İhsan abinin yaşamayı ve yaşatmayı gerçekten bildiğiydi. Dünyalar güzeli iki kızı ve bir karısı vardı. Bazı zamanlar eve gitmeye üşenip ofiste uyuduğumda onların seslerini işitir uyanırdım. Dışarı çıktığımda İhsan abiyi onlara barda gösteri yaparken yakalardım. Karısı İpek abla ile bir barda çalışırken tanışıp evlenmişlerdi. Şimdi kendi barları vardı. İhsan abinin onlara bakan gözlerinde ki aşkı ve huzuru gördükçe gözlerimden çocukluğum akardı damla damla. Yaşayamadığım çocukluğum. Aklıma gelenler ile gözlerim dolduğunda dikkatimi tekrar bardağıma verdim.

" Bak Arsen bunları biliyorum. Kızım açık olacağım senin gizlediğin bir şey mi var?"

" Abi ne olduğunu açıklar mısın? Neler oluyor?"

" Bak kızım uzatmayacağım. Bugün bir adam gelip seni sordu. Biraz tekinsiz bir tipti. Bildiğim kadarıyla senin burada kimsen yok. Gelen adamında buralı olmadığı belliydi. Bu yüzden merak ettim. Kimsem yok demiştin kızım o adam kimdi? "

İhsan abi bunları söylerken vücudumda ki kanın çekildiğini hissettim. Birden bire saran bir ürperme de bunun kanıtıydı. Gözlerim boşluğa bakıyordu şimdi. Oturduğum yerin titrediğini hissettim. Hayır titreyen oturduğum yer değil bendim. İhsan abi gelen barmene bir şeyler söylüyordu ama onları duyamıyordum. Kulaklarımda kurşunun sesi tekrarlanıp duruyordu. Bir damla gözyaşının usulca kaymasıyla kendime geldim. Panikle etrafıma bakarken İhsan abinin bana döndüğünü göz ucuyla fark ettim. Görünürde yoktu. Bu nasıl olurdu. Nasıl bulurdu beni. Bir umut bana bakan adama döndüm. Belki de o değildi.

" İhsan abi kim olduğunu söyledi mi? Veya siz benim burada çalıştığımı söylediniz mi?"

" Kızım meraklı biri olabilirim ama görmüş geçirmiş bir adamım. Sen kimsem yok dediğin halde biri gelip seni sorunca tabi ki senin yerini ele vermedim. Ona senin iki ay önce paranı alıp işten çıktığını söyledim. Yerini bilmediğimi söyledim."

" Çok teşekkür ederim abi."

Birden gelen bir rahatlamayla omuzlarım çökerken İhsan abinin bana hala merakla baktığını gördüm. Adam merak etmekte haklıydı. Kimsem yok demiştim ama biri beni soruyordu. Yalan söylediğimi düşünecekti. Aslında kimsesiz olduğum doğruydu ama buraya girerken de kaçtığım bir adam var diyemezdim. Sebepler ararlardı. Ne açıklama yapabilirdim ne de bunlardan kaçabilirdim. Bu yüzden bundan bahsetmemiştim. Ne diyebilirdim ki şimdi. Nasıl bir yalan uydurmalıydım. Beynim uyuşmuş gibi hissederken ellerimi acıtmak ister gibi sıktım. Artık yorulmuştum kaçmaktan. Yorulmuştum insanlara yalan söylemekten. Söyleyeceğim yalandan dolayı kalbim sızlarken İhsan abiye baktım.

" Eski sevgilimdi abi. Belanın tekidir. Ondan ayrılmamı hazmedemedi. O yüzden beni arıyor. Ama merak etme mekanına zarar vermesine izin vermem. Eğer gerekiyorsa işten ayrılırım."

" İyice saçmaladın Arsen hanım. Tabi ki gitmeyeceksin. Eğer durum buysa kapıda ki yarmalar ne işe yarıyor. Onları kapıda durup gelen kızlara göz süzsünler diye işe almadım. İçeri almazlar onu olur biter. Bir sürede seni eve biz bırakır biz evden alırız. Sen sıkma canını."

Bunları söyleyip kıkır kıkır gülerken benimde dudaklarım kıvrıldı. Bu adamı gerçekten seviyordum. Hiç olmamış babam gibiydi. Hep koruyup kollardı beni. Başımla onayladım onu. Gülümsemesi eşliğinde babam saydığım adamla tekrar kadeh tokuşturduk. Sahneye çıkarken içim hiç rahat değildi. Uzaktan İhsan abinin korumalara beni göstererek talimatlarını verdiğini görebiliyordum ama içime doğan sıkıntıları atamıyordum. Gözlerim sürekli etrafı tarıyordu. Umarım bir sorun çıkmaz diyerek saati gece üç etmiştim. Kafamı bar tezgahına koymuş mırıldanırken omzumda yapılı bir el hissettim. O an ki korkumla taburede kayıp kendimi arkamda ki duvara yapıştırdım. Gördüğüm manzara karşısında gözlerim dolarken ne diyeceğimi bilemiyordum. İhsan abi karşımda durmuş bu tepkim karşısında şaşkınlıkla bana bakarken gözleri yumuşadı ve bana sarıldı. Muhtemelen eski sevgilim dediğim adamdan korktuğumu sanmıştı. Bu da benim işime geldi. Gözümden tek damla yaş İhsan abinin omzuna düşerken aylar sonra yeniden birinin omzuna sığınmanın verdiği korunma hissi de beni sarmıştı. Hayatım boyunca kendi kendime yetmiştim. Soğuk yastıklar göz yaşlarımı silen, yorganlar ise gizleyenler olmuştu. Ama hep biri olsun istemiştim. Göz yaşımı silen, sarılıp göz yaşlarımı gizleyen biri. Şimdi hissettiğim de buydu.

İhsan abi benden ayrılıp göz yaşlarımı baştan savma sildi. Daha çok kimse görmeden gizlemek ister gibiydi. Dudaklarımın kenarı kıvrıldı burukça. Bir babam olmasını çok isterdim. Şu an yüzümde ki yaşları silenin babam olmasını bana geçmeyecek olsa bile geçecek demesini çok isterdim. Tekrar tabureye oturunca bir bardak su konuldu önüme. Barmenin de bu halimi gördüğünü anlamıştım o anda. Bu durumdan utanmıştım aslında. Bu yaşıma kadar o kadar güçlü rolü yapmıştım ki güçsüz gözükmek gururuma dokunuyordu.

" Daha iyi misin abicim?"

" İyiyim İhsan abi teşekkürler. Ben bir an başka biri sandım kusura bakma."

" Önemli değil de kızım bu ne zamana kadar böyle devam edecek. Polise şikayet etsene. Tanıdığım bir komiser var. İstersen onunla görüştürebilirim seni."

" Yok abi ben hallediyorum. Ama daha da kötüleşirse söylerim sana merak etme."

" Tamamdır sen bilirsin. Ama dediğini yapmazsan bozuşuruz ona göre. Hadi ben çıkıyorum sende oyalanma. Korumalardan biri bırakacak seni eve bu arada haberin olsun."

" Zahmet olacak abi ben giderdim."

" Ne zahmeti. Sakın tek gideyim deme."

" Tamam abi çok teşekkürler."

Eve gitmek istemiyordum. Şu sıralar yalnızlığımın kanında boğuluyordum. Tek başıma yürüdüğüm yollar tek başıma yaşadığım ev beni kimsesizliğin çukurunda ışıksız bırakıyordu. Elimi uzatsam çıkartılabilirim belki ama elimi tutan yok. O zamanda biri tarafından çıkartılmayı beklediğim için kendime kızıyorum. Bu yüzdendir belki de kafamı bar tezgahına yasladım tekrar. İç çatışmalarıma bir yenisini daha eklemiştim. Birinin yardımını istemek güçsüzlük sayılır mıydı? Düşünceme kaşlarımı çattım. Güçsüzlük sürekli birilerine muhtaç olanlara yapışan bir deri değil miydi? Ben sadece biri elimden tutup o karanlık yerden çıkarsın istiyordum. Peki benim ki ne oluyordu. Yardım çığlığı. Kimsenin görmediği buydu işte. Ben içten içe ölürken çığlıklarımı duymuyorlardı. Oysa sesim çok güçlüydü. Bazen boğazım parçalanacak akan kan ruhuma damlayacak sanırdım. Benim aynada gördüklerimi onlar gözlerimde göremiyorlardı. Ben tükenince görecekler ve duyacaklar. O zaman bir anlamı olacak mı peki? Olmayacak.

Barda sızdığım ayılınca da eve gittiğim çok oldu ama bugün sızmaktan çok numara yapıyordum. Eve gitmek o sokaklarda yürümek istemiyordum. Saat kaçtı bir fikrim yoktu. İhsan abi gideli çok olmuştu. Barda temizlikçiler ve bir barmenden başka kimse yoktu. Arka tarafta ofiste uyuyordum. Daha doğrusu gözlerimi kapatmış diken üstünde ne kadar uyuna bilirse o kadar uyuyordum. Gözlerime bir sis çökünce kendimi tamamen karanlığa teslim ettim. Ne kadar uyumuştum saat kaç olmuştu bilmiyorum. Çok gürültülü ve bir o kadar da tanıdık bir sesle gözlerim açıldı. Önce algılarıma erişmedi duyulanlar. Sonra bilincim sudan çıkar gibi yavaşça yerine geldi. Bu ses o sesti. Tabanca sesi. Bağırışlar duyuyordum. Bizim korumalardan Serkan abinin sen buraya giremezsin diye bağırmalarını duyuyordum. Büyük bir hataydı burada kalmam. Onu içeri sokmadıkların da anlamıştı burada olduğumu. Deli gibi korkuyordum. Gidecek bir yerim yoktu. Dışarıdakilerin ne halde olduğunu bilmiyordum. O an bardakileri kurtaracak tek bir plan geldi aklıma. Elime geçirdiğim sopayı ses çıkartacak şekilde ofisin camına vurdum. İçeride ki sesler bir anlığına durunca camdan atlayıp koşmaya başladım. Geride bıraktığım karmaşayı düşünmüyordum. O sesi duyduğuna emindim. Belki peşime düşmüştü bile. Eve adımımı attığımda nefes nefeseydim. Buraya gelmem belki de bir hataydı. Ama gidebilecek başka bir yerimde yoktu. Evin kapısını defalarca kez kilitledim. Tüm camları kontrol ettim. Hepsi kapalıydı. Tüm evi gezip güvenli olduğunu anladığımda yere çöktüm. Sadece ağlamak, saatlerce ağlamak istiyordum. Bütün hissettiklerim gözlerimden akıp gitsin istiyordum. Ama yapamıyordum. Ne kadar ağlarsam ağlayayım korkumda acımda gitmiyordu. Kendimi bir şekilde bu pislikten korumam gerekiyordu. Ayağa kalktım ama bacağımda ki sızıyla tekrar yere düştüm. Bacağımda uzun alt alta iki yarık vardı. Bu nasıl olmuştu, eve kadar bu halde mi koşmuştum. Ne yapacaktım ben şimdi. Evde bakamayacağım kadar derin bir yaraydı. Dışarı da çıkamazdım. Sanırım birileri beni öldürmeden kan kaybından ölecektim. Banyoya kadar sürüklendim. Kirlilerden aldığım bir elbisemi bacağıma bastırdım. Çok fazla kan vardı. O uğursuz sıvı daha şimdiden banyonun yerini boyamıştı. Gözlerimin bulanıklaştığını hissettim. Vücudum uyuşuyordu. Ellerime baktığımda görüntünün tanıdıklığıyla ürperdim.Dün gece gördüğüm rüyada ellerime bulaşan kan tekrar gözümün önüne geldi. Hayatımın her anında karşıma dikilen bu gerçeklik artık beni korkutmuyordu. Beni koruyacak bu durumdan çekip çıkaracak bir ailem olmadığından hep kendimi güçlü göstermiştim. Her şeye karşı yıkılmaz. Zaten bir süre sonra bu rol tüm benliğime yerleşmiş ve beni gerçekten güçlü biri yapmıştı. Şu anda ellerime bakarken hissettiğim korku değildi. Daha çok üzüntüydü. Daha bu sabah kendime sözler verirken şu anda bu halde olmam beni üzüyordu. İç sesim aptal dedi. Aptal başaramayacaksın bırak artık. Güçlü biriymiş gibi davranmayı bırak. Kimse bizim farkımızda değil. Gözümden bir damla yaş düşerken ilk defa kabullendim. Kimse farkımda değildi. Kimse dönüp bakmıyordu yaralarıma. İlk defa yıkımı gerçekten yaşadım. Hem de bu kadar ağır. Bir gün gözlerim de bir mezar daha kazacak ve ruhumu oraya gömecektim. Vücudumun tamamen uyuşmaya başladığını fark ettiğim de gözyaşlarım hızlandı. Bir gün o mezara elbet gömecektim ruhumu ama bu şimdi olmamalıydı. Ben sözlerimi tutmamışken ben daha yaşayamamışken ölmemeliyim. Bu haksızlık olmaz mıydı? Daha yaşamamış biri ölebilir miydi? Bilincim tamamen kapanırken son bir kelime döküldü kurumuş dudaklarımdan. Neden!


İlk bölümü nasıl buldunuz. Oy verip yorum yaparsanız çok sevinirim. ❤️

Loading...
0%