Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm

@dilanates

Gözlerim dışarıdan gelen ay ışığıyla açıldığında tuhaf bir şeyler hissettim. Hatırlayamıyordum. En son nerede olduğumu hatırlayamıyordum. Benliğim yavaş yavaş yerine gelirken tüm her şey gözümün önünde canlandı. Kaçışım, eve gelişim ve kan. Birden bire yatakta doğrulup bacağıma dokundum. Bacağımda acı yoktu. Aslına bakacak olursanız kendimi oldukça iyi hissediyordum. Daha sonra aklıma gelenle gözlerim mümkünmüş gibi daha fazla açıldı. En son banyoda olduğuma emindim. Fakat şuan yatağımdaydım ve anladığım kadarıyla bacağıma iyi bir pansuman yapılmıştı. Yatağımın yanında duran ilk yardım malzemeleri de bunu kanıtlar nitelikteydi. Yataktan korkuyla sıyrıldım. Dikkatimi tamamen eve vermiştim. En ufak bir sesi kaçırmamak için adımlarımı yavaşa atmaya başladım. Odamın kapısına geldiğimde temkinli bir şekilde koridora baktım. Bununla birlikte içimde ki korkuda dönüp bana baktı. Biraz ortalığı dinledikten sonra koridora çıktım. Her yer zifiri karanlıktı. Gözlerimin karanlığa alışması için bir süre beklemem gerekmişti. Banyoya göz ucuyla baktığımda açık camından içeri süzülen ışıktan banyonun temizlendiğini fark ettim. Kafamı çevirip mutfağa doğru yöneldiğimde kapısının açık olduğunu gördüm. Mutfağa yaklaştıkça anılar gözlerimin önünden geçiyordu. Bağırışlar duyuyordum kafamın içinde. Bir çınlama sesi. Tabancanın ateşlenmesi. Bomboş sokaklar. Kan. Üstüme çullanan anılardan kurtulmak için kendimi sarsmak istiyordum. Seslerden kaçmak için kulaklarımı tıkamak. Nefesim kesilip ciğerlerim bir balon gibi sönene kadar koşmak. Bütün bunlar mutfağın kapısına ulaşınca gitti. Anılar, duygular, istekler. Hepsi birden bire uçup gitmişti sanki. Odaklanamıyordum. O karşımda durmuş boş bir ifadeyle bana bakarken odaklanamıyordum. Şimdi ne olacaktı. Bilemiyordum. O sokaktaydım yine sanki. O tabanca tekrar ateşleniyordu kurşun tekrar tabancadan kayıp onu vuruyordu. Ben yine yere yığılıyordum. Geleceğimi kendi ellerimle ağaca asıyor gölgesinde soluklanıyordum. Ben acılarımı yeniden yaşıyordum sanki. Acı çekiyor, ölüyordum tekrar.

Bana saatler gibi gelen bir kaç dakikanın ardından dudakları aralandı. Belki sesini duymak bile istemiyordum ama bu sessizlikte canımı yakıyordu. Bu yaşadıklarımı hiç bir cümle telafi edemezdi ama fark etsin hissetsin istiyordum. Ölmeden önce biri yaralarımı görsün ve üzülsün istiyordum. Bana yaşatılan acıların hesabını versinler istiyordum. Benden çalınan hayatı geri versinler istiyordum. Ben bir zavallı gibi birileri artık benim için üzülsün istiyordum. Öleceksem de fark edilmeden ölmemeyi diliyordum. Zamanın duracağı vakit ellerimde pişmanlıklarım değil kalbimde huzur olmasını diliyordum. Bu dünyadan geçmeden izlerim olsun istiyordum. Konuşsun bana bunları versin istiyordum. Üstelik hayatımı zindana çevirmiş birinden bekliyordum tüm bunları. Ama dudaklarından dökülen kelimelerin beni daha çok yakacağını bilmiyordum.

" Beni hatırladın mı? "

Unutabilirsiniz. En sevdiğiniz yemeğin tadını. En sevdiğiniz parfümün kokusunu. En sevdiğiniz şarkının sözlerini. Hepsi unutulur. Uzun yıllar görmediğiniz birinin yüzünü unutabilirsiniz. Belki de sesini. Ama gözlerini unutamazsınız. Karşımda ki mavi gözlere bakarken bunu fark etmiştim. Bu maviler bana o kadar tanıdıktı ki. Bir kere görmüş olmama rağmen hemen hatırlamıştım. Yüzünü inceledim. Sakalları yeni çıkmaya başlamıştı. Burnu kavisliydi. Saçları uykudan yeni uyanmış gibi dağınık dalgalıydı. Ama göz altları bunun aksini söylercesine çökmüştü. Dudakları düz bir çizgi halindeydi. Gözleri derin suları andırıyordu. Sanki insanı içine çeken bir havası vardı. Boğula bilirdiniz gözlerinde. Koyu mavi gözleri cansızdı. Benim kahverengi toprakları andıran gözlerimin içine açtığım mezarların aksine onun gözleri bir deniz gibiydi. Ölü bedenler orada yüzüyorlardı. Benim aksime o gizlememişti. Onun gözlerinde ölüm gün yüzündeydi. O zaten hiçbir şeyi gizlemezdi. Bir yıl önce de ne yaptıysa gizlemeden yapmış hayatıma sarılamayacak yaralar açmıştı.

Hatırladın mı diyordu bana. O geceyi o yıkımı unutmuş muydum acaba? Unutmamıştım ki. Onun gelişini sadece bir kaç saniye de benden tüm hayatımı alışını unutmamıştım. Barutun kanla karışan kokusu hala burnumdaydı. Ben kaldırıma çökerken benim dizlerimin önüne gelip eğilmesini, beni tam da o saniyeye kilitleyen sesiyle kaç deyişini unutamamıştım. Gözlerimden akan yaşlar Akın'ın ellerine damlarken onun öfkeyle bana bakışını ve çekip gidişini unutmamıştım. Dakikalarca Akın'ın cesedine sarılı bir şekilde sokakta yattığımı gün doğarken onu orada bırakıp gidişimi unutamamıştım. O gün yaşadığım korkuyu yıkımı acıyı unutmamıştım. Kalbim hala bunlar için sızlıyordu. Bir gece ansızın bir adam karanlık bir sokakta sessizce gelmiş benden hayatımı almıştı. Sessiz sedasız gelmiş ve bende depremler yaratmıştı. Ben unutamazdım ki bunları. Şimdi gelmiş bana hatırladın mı diyordu. Benden çaldıklarını geri getirmemiş üstüne ölümü hatırlayıp hatırlamadığımı soruyordu. Doğru ya sıra bendeydi. Buraya bunun için gelmişti. Geçmişin sayfaları kafamın içinde bir o yana bir bu yana çevrilip doğru zamanı arıyordu sanki. Bir türlü hatırlayamadığım anılarım aslında sayfalar dolusuydu. Bazen kendimi hatırlamak için zorlar daha sonra baş ağrısıyla yetinmek zorunda kalırdım. Ama beynim bir sayfa da durunca gözlerim doldu. Şu anda onun karşısında bunları hatırlıyor olmam çok acı vericiydi. Hatırladıklarım beraberinde başımda felaket bir ağrıya sebep oluyordu.

On sekiz yaşında yurttan ayrılmıştım. Beni çok zor günler bekliyordu. Tek düşüncem buydu. Dışarı da bir dünya vardı. Ve benim bu dünya da yıkılmadan durmam gerekiyordu. Kapıdan adımımı atarken titriyordum. Koca bir şehirde tek başıma kalacaktım. Kapıda 1.80 boylarında kumral bir çocuk kolumu tuttu. Şaşkınlık ve korku karışımı bir suratla ona bakarken içimden yok artık şimdiden çattık bir belaya dedim. Gözlerine odaklanmıştım. Karşımda ki çocuğun dudağı belli belirsiz bir şekilde kıvrılırken ben ona ağzı beş karış açık baktığımın bilincindeydim. Birden bire beni çekip sarılınca korkuyla kendimi geriye attım. Kaçmalı mıydım? Yada bağırmak daha mantıklıydı. Hem bağırıp hem koşuyordum. Ayak seslerinden onunda benim peşimden koştuğunu anlayabiliyordum. İşte şimdi bitmiştim. Daha ilk günden kötü birilerinin eline mi düşecektim. Böyle hikayeleri hep duyardım. Kapının önünde bekler ve gözlerine kestirdikleri birini alıp götürürlerdi. Çünkü bizleri arayan merak eden olmazdı. Yurtta öyle ağır şeyler yaşamıştım ki bu denilenlere çaresizce inanıyor ve korkuyordum. Orada kalırken bir şekilde kendimi korumayı hep başarmıştım. Ama dışarısı bilinmezliğin çölüydü. Daha ilk günden yıkılacak mıydım? Buna izin veremem diye kendime hatırlattım. Daha da hızlandım. Belki de sokaklara dalmalıyım diye düşündüm. Bir ara sokağa girdim sadece koşuyordum. Yol hiç dikkatimi çekmiyordu. Birden bire duvara toslayınca durdum ve kendime küfretmeye başladım. Aferin Arsen kızım gire gire çıkmaz sokağa girdin. Etrafımda içine girebileceğim bir ev bakınırken çocuk bana yetişti ve kollarımdan sıkıca tuttu. O an yapabilecek başka bir şeyim kalmayınca yere çöktüm. Bacaklarımı kendime çektim ve ağlamayla karışık ona yalvarmaya başladım. Onun kalbine dokunurdum belki. Bu olmasa bile belki biri bizi görür ve beni kurtarırdı.

" Ne olur beni bırak. Daha on sekiz yaşındayım. Lütfen yalvarırım bırak gideyim. Bana bunu yapma. Bırak gideyim."

Sesim son cümlede kısık çıkmıştı. Artık daha şiddetli ağlıyordum. Karşımdaki çocuk karşıma yere oturdu ve kahkaha atarak gülmeye başladı. Evet kahkaha atıyordu. Dikkatlice yüzüne baktım. Cidden tatlıydı. Gülüşü çok güzeldi. Ve gözleri çok daha güzeldi. Uzun kirpiklerinin ardına saklanmış gözlerini bana dikince yeşil olduklarını fark ettim. Benim yüzümü görünce gülmesini durdurdu. Dudakları kıvrık duruyordu. Sanki gülmesini engellemeye çalışır gibi bir hali vardı. Bu daha çok sinirimi bozdu ve çığlık çığlığa ağlamaya başladım. Birden ciddileşti ve bana sokuldu. Mümkünmüş gibi iyice duvara sinmiştim bu hareketiyle. Elleriyle yüzümü sildi ve beni ona bakmaya zorladı. Tam gözlerinin içine bakarken ağzından çıkan kelimeleri anlamakta güçlük çekiyordum.

"Ben yıllar önce söz verdiğim sümüklü birini arıyorum. Bana yardımcı olabileceğini düşündüm."

Boş boş yüzüne bakmaya devam ettim. Bir tepki veremiyordum çünkü tüm bu olanları anlayamıyordum. Bu adam kimdi. Neden ona yardım edebileceğimi düşünmüştü. Aradığı kimdi ki? Bu durumdan sıkılmış olacak ki konuşmaya devam etti.

" Arsen hala boş boş baktığına inanamıyorum. Hiç mi değişmedin cidden. Aslında bu güzel. Gerçi eski Arsen olsa şimdi çoktan bana sarılmış ve sümüğünü her tarafıma bulaştırmıştı."

“Sen de kimsin!"

" Ben Akın. Tanıyamamış olmana inanamıyorum gerçekten Arsen. O kadar çok mu değişmişim? "

Söylediklerini kavrayamıyordum. Çocukluk arkadaşım olabilir miydi gerçekten? Sözünü tutmuş muydu? Oysa ben onu çoktan unutmuştum. Gelmeyeceğine kendimi inandırmıştım. Tüm bunlar gerçek olabilir miydi? Tam şu anda oturmuş çocukluğumun belki de en güzel zamanlarına bakıyordum. Bir şeyler benden hep alınmıştı. Aile yaşantısı, çocukluğum, hayallerim. Ama Akın benden alınan en güzel şeydi. Onu çocukluktan tanıyordum. Çocuk esirgeme kurumunda ki iki çocuktuk. Ben daha bebekken bırakılmıştım. O ise 3-4 yaşlarında. Bir gün biri beni döverken kurtarmıştı ve dayağı o yemişti. O günden sonra onun peşinden ayrılmamıştım. Onu hiç olmamış abim yerine koymuştum. Altı yaşındaydım oda on bir. Aradan bir kaç ay geçmişti ki onun başka bir yurda gideceğini öğrendik. Gideceği için küstüm ona. Çocukluk aklı işte. Bana gitmeden seni bulacağım söz veriyorum demişti. Bizi birbirimizden koparmak o kadar zor olmuştu ki. Bir yıl sonra da ben farklı bir yurda gittim. Artık bulamazdı beni. Kader bir şekilde bizi ayırmıştı. Şimdi burada oturmuş belki de geleceğime bakıyordum. Gözyaşlarım usulca akarken çekinerek ona baktım. Sarılmak istiyordum ama çekiniyordum. Hala inanmakta zorlanıyordum. Çocukluğuma sarılmak gibi olurdu bu. Neden şimdi buradaydı. Yıllardır neredeydi.Kendimi ona sarılacak kadar yakın hissedemiyordum. Zaman bizden çok şey çalmıştı. Hatırımda kalan bir kaç anıdan başka ona dair bir şey yoktu. Gözlerine baktım. Orada bir şeyler yakalamak istedim. Eskiye dayanan bir şeyler. Sıcacıktı gözleri. Eski Akından kalan tek şey sıcacık gözleriydi. O benden önce davranıp sıkıca sarıldı bana. Belki de onda değişen bir şeyler yoktu. Değişen sadece bendim. Bir an kendimi çok suçlu hissettim. O beni unutmamış ve sözünü tutmuştu ama ben onu silmiştim. Tamam en güzel zamanlarım onunla geçmişti ama ben o zamanlara bağlı kalmamıştım. Gerçi kalmamıştım değil kalamamıştım. Yurtta yaşadığım zorluklar beni güçlü olmaya itmişti ve ben geçmişi düşünecek Akın'ı anımsayacak zamanı bulamamıştım. Hayatım kendimi korumaya çalışmakla geçmişti. Bu yüzden belki de kendimi suçlu hissetmeme rağmen kızamıyordum. Çünkü bende hiç kolay büyümemiştim. Kollarım iki yanımda sallanırken usulca kaydırıp bende ona sarıldım. Onun kadar güçlü değildi sarılışım aksine çok cılızdı ama ben buydum zaten. Hayatıma kimseyi sokmamaya alışmıştım. Kaybetmemek içindi çabam. Benden uzaklaşıp ışıl ışıl gülümsemesiyle bana baktı. Sarılmam onu mutlu etmişti. Hala inanamayarak adını söyledim.

"Akın."

"Evet güzelim benim."

Karşısında durmuş öylece bir katile bakıyordum. Anılar beynimde dalgalanırken ne o yüzündeki ifadeyi değiştirmişti ne de ben bir şey yapmıştım. Öylece kapıda duruyordum. Ağzımı açamıyordum. Sanki açsam nefesimi de benden alacakmış gibi geliyordu. Gözleri o kadar boş bakıyordu ki hiç bir şey kestiremiyordum. Ona bağırmak hesap sormak istiyordum ama yapamıyordum. Bir an eskileri tekrar hatırlamaya başlayınca gözlerimi yumdum. Hatırlamak istemiyordum. Bu canımı acıtıyordu. Ama gitmiyorlardı. Beynime hücum etmişlerdi.

O an ne yapacağımı bilmiyordum. O bana tekrar sarılınca kalbimin ısındığını hissettim. Beni iki koluyla sıkıca sararken ne kadar özlediğimi fark ettim. Gerçekten özlemiştim. Tüm hayatım yalnız geçmişti. Ne zaman başladı bilmem ama hayatıma özellikle kimseyi almıyordum. Belki de Akın gittikten sonra olmuştu bunlar bilmiyorum. Ama sanki hayatıma birini alsam ona bağlanacakmışım ve o gidince yıkılacakmışım gibi hissediyordum. Evet gideceklerinden emindim. Çünkü herkes giderdi. Ailem bile beni istememişken başkaları neden istesin. Ben kendi kendimi herkesten ayrı bir dünyada büyütmüştüm. Benim dünyam da belki kimse yoktu ama bırakıp gitmekte yoktu. Hayal kırıklığı mutsuzluk yoktu. Şimdi Akın birden bire gelmiş o dünyanın kapılarını çalıyordu. Yüzünü inceledim. Sağ gözünün altında ki beni o büyüdükçe küçülmüştü ve kirpiklerinin ardında kalmıştı. Ama yakından bakan biri bunu kolaylıkla fark edebiliyordu. Gerçekten oydu. Çok değişmişti ama. O eski on bir yaşındaki Akın değildi. Bana gözlerinde çözemediğim bir ifadeyle bakıyordu. Elimi çantama attım ve bir peçete çıkartıp burnumu sildim. O hala bana bakıyordu. Sonra sesimi çıkarabildim.

"Neredeydin bunca zaman. "

Cümlem bitince Akın anlayışlı bir ifadeyle ellerimi tuttu. Amacım hesap sormak değildi. Sadece merak ediyordum. Bana acımasız davranan hayat ona da davranmış mıydı? O da benim kadar korkmuş ve ağlamış mıydı? Bir an kendimi bunun olmaması için dua ederken buldum. Onun üzülmemiş olmasını diliyordum. Belki de ilk defa kendimden başka birini düşünüyordum. O hala bana gözlerinde merhametle ve sevgiyle bakarken bende gözlerimi onunkilere diktim. Gözleri. Ah evet şimdi fark etmiştim. Gözleri özlemle bakıyordu. Oda özlemişti beni benim onu özlediğim gibi.

"Gelemedim Arsen. Çocuktuk gücüm yetmezdi ikimizi kurtarmaya. Ama seni hep izledim. Okula giderken de yanındaydım aslında okulda öğle teneffüslerin de gizlice bir mezarlığa giderken de. "

Bunları söyledikten sonra ona baka kaldım. Nasıl yani bunca zaman beni mi izlemişti. Peki ben onu neden hiç görmemiştim. Kendini benden neden gizlemişti. Ben mezarlığa gidip hiç tanımadığım insanların mezarlarına çiçek bırakırken uzaktan beni mi izlemişti hep. Bunun utancıyla gözleriyle teması kestim. Bu çok utanç vericiydi. Zavallı biri gibi gözüktüğüme emindim. Şimdi sesim kısık çıkıyordu

"Ben neden seni hiç görmedim."

"Göremezdin çünkü beni görmene izin vermedim. Yurttan kaçtığım da daha 13 yaşındaydım. Gidecek yerim yoktu. Seni de peşimde sürükleyemezdim. "

" Sen yurttan kaçtın mı? Peki neden. "

"Her şeyi anlatacağım söz veriyorum. Sadece bir yerlere gidip oturana kadar bekle."

"Tamam."

Akın beni kolumdan tutup yerden kaldırırken aklımda bir dünya soru dönüyordu. Akının bilmediğim koskoca on bir yılı vardı. Yurttan kaçmıştı. Nereye gitmişti. Nerede kalmıştı. Beynim yanıyor gibi hissediyordum. Yürümeye başladığımızda nereye gittiğimizi bilmiyor ama soracak gücü de kendimde bulamıyordum. Şu bir saat içinde yaşadığım duygu karmaşaları fazla gelmişti. Bir kafenin önünde durduğumuzda bana döndü.

"Burada oturalım mı? İstemezsen başka yere de gidebiliriz tabi."

"Yok burası iyi."

İçeri geçip arkalarda bir köşeye yerleştik. İkimiz de yemin etmiş gibi ağzımızı açamıyorduk. Bir ara sessizlikten çıldıracağım sandım. O anda imdadıma garson yetişti. Kafamı kaldırıp çocuğa baktığımda bunun okuldan sınıf arkadaşım olduğunu gördüm. Ben öylece ona bakarken o neşeyle bana sarıldı.

" Arsen seni çok merak ettim. Okuldan sonra ulaşamadım sana. Telefon numaran çalışmıyordu. Yurda da giremedim. Nasılsın?"

" İyiyim Serhan. Ben özür dilerim. Telefonumu düşürdüm ve kırıldı. O yüzden ulaşamadınız bana. Sen nasılsın üniversiteye kayıt yaptırdın mı?"

"Ah! Evet. Buradayım yine İstanbul Üniversitesine gideceğim. Sen ne yaptın. Okumayı düşünmüyordun gerçi. Bu arada yurttan ayrıldın mı? "

"Evet bugün ayrıldım ve okumayacağım. Bir iş bulup çalışmayı düşünüyorum. "

"Bizde gelip kalsana. Bir iş bir ev bulana kadar idare edersin. Annem sana bayılıyor zaten."

Bir an şaşkın bir şekilde Serhan'a baktım. Hiç bir zaman arkadaşlarımdan birinde kalacağım aklıma gelmemişti. O kadar alışkındım ki yalnızlığa bir aile hayatının hayalini bile kurmayı bırakmıştım. Bana o kadar uzaktı ki tüm o şeyler hayalini bile yasaklamıştım kendime. İnsanlarla hiç bir zaman çok fazla yakınlık kurmamış aramıza hep bir mesafe koymuştum. Biraz olsun o mesafeyi aşacak olsalar geri çekilip mesafeyi daha fazla arttırmıştım. Bütün bunlara rağmen yanımdan ayrılmayan tek kişi Serhan'dı. Ben ne yaparsam yapayım hep yanımda kalmıştı. Bana acıdığı için yanımda olduğunu düşündüğüm zamanlar çok daha fazla rahattım. Belli bir zaman sonra gider diyordum. Oysa o beni gerçekten arkadaşı olarak görmüş üç yıldır benden hiç vazgeçmemişti. İşte bu beni daha çok üzmüştü. Ailem bile beni istemezken onun beni bu kadar sevmesi çok yakmıştı canımı. Şimdi tamamen kimsesiz kaldığım bu günde nereye gideceğimi ne yapacağımı bilmezken onun beni bu şekilde düşünmesi ben söylemeden anlayıp hareket etmesi gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. O gerçek bir arkadaştı. Tam teklifini kabul edecekken Akın'ın sesini duydum. Biraz hayal kırıklığı vardı sesinde. Sebebini anlayamadığım bir sitem.

" Arsen'in bir evi var birader. Eksik olma."

Akın gayet düşmanca yaklaşmıştı Serhan'a karşı. Serhan da bu durumu fark etmiş ama bozuntuya vermemişti. Neden bunu yaptığını anlayamamıştım. Sonuçta Serhan kötü bir şey dememiş beni düşündüğü için yardım teklif etmişti. Üstelik kalacak yerim yoktu. Akın bunları söylerken neye dayanarak konuşmuştu acaba. Benim yurttan çıkmadan kendime kalacak ev bulduğumu düşünmüyordu değil mi?

"Şey ben Arsen yurtta büyüdüğü için gidecek yeri olmaz diye düşünmüştüm. Çok sevindim Arsen senin adına. Kendine ev mi tuttun. Bu arada arkadaş mısınız? Gerçi Arsen'in arkadaşı olmaz ama."

En son kurduğu cümlenin altında yatan ah ben neler çektim imasını anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Birden keyiflenip kıkır kıkır gülerken Serhan'ın her seferinde bunu başarıyor olmasının şaşkınlığı vardı üzerimde. O hep böyleydi. Ufacık şeylerden kendine mutlu olacak bir şey bulurdu. Akın'a dönüp artık tanıştırmam gerektiğini düşündüm.

"Serhan bu Akın benim çocukluk arkadaşım. Biz onunla aynı yurtta kaldık çocukken. Sonradan yollarımız ayrıldı ama o beni bulmuş. Akın Serhan benim tek arkadaşım. Üç yıldır aynı sınıftaydık. Bana tahammül edebilen yegane insan olur kendisi."

Serhan'ın yüzüne yerleşen ben çok azimli bir insanım bakışı ve bundan gurur duyduğunu bildiren gözleri daha çok gülmeme sebep oldu. Akına döndüğümde ise onun yüzünün bizimkinin aksine karardığını ve şuan ki durumdan oldukça rahatsız olduğunu gördüm.

"Ne getireyim size. Arsen portakal suyu bir harika sen seversin getireyim mi sana?"

"Olur ben portakal suyu alayım o zaman."

Akın'a döndüğümde eski neşesinin tamamen uçup gittiğini kalan bir damla enerjisinin de tükendiğini gördüm. Neden böyle olduğunu anlayamıyordum. Yanlış bir şey mi söyledim diye düşünürken oda tercihini sade kahveden yana kullandı. Serhan ikimize de gülümseyip giderken Akın'a döndüm. Gözlerimiz birbirine değdiğinde gözlerinde yakaladığım hüzün canımı yaktı.

"Akın ne oldu. İyi gözükmüyorsun. Seni üzecek bir şey mi söyledim."

"Hayır."

"Neden böylesin o zaman."

"O çocuk seni benden daha iyi tanıyor. Uzaktan izlerken seni o çocukla oturmanı gülmeni eğlenmeni hep kıskanırdım. Benim arkadaşımdın ilk arkadaşım hem de. Ama senin yanında olan oydu. Şimdi fark ediyorum da uzaktan kıskandığım ilişkiniz yakından can yakıyormuş. "

Bunları söyleyip dikkatini ellerine verdiğinde şokla ona bakıyordum. Bütün bunları düşünmüş olması çok üzmüştü beni. Tamam bende kabul ediyordum. Biz Akınla çok şeyi kaybetmiştik. Bunların başını da aramızda ki samimiyet çekmişti. Ama baştan başlayabilirdik. En baştan başlayıp arkadaş olabilirdik. Ona karşı bir mesafem hiç olmamıştı ki. Yaklaşık 1 buçuk saattir birlikteydik ve ben ona sarılmıştım bile. Bütün bunları nasıl düşünürdü.

"Akın kaybettiğimiz zamanı geri kazanacak çok zamanımız olacak. Böyle düşünmen beni çok üzdü. En baştan başlayıp arkadaş olabiliriz. Herkes çocukken arkadaş olmuyor ki. Farz et ki yeni tanıştık. Birbirimizi tanıyabilir ve çok yakın arkadaş olabiliriz."

Son cümlemi içini rahatlatmak için gülümseyerek söylemiştim. Havası değişmişti birden bire. Sanki dediklerimi kendi düşünemediği için hem kendine kızıyor hem de benim böyle düşünmemden dolayı mutlu oluyordu.

"Olabilir dimi Arsen. Başarabiliriz değil mi? Sen beni affedebilirsin."

"Tabi ki olabilir Akın. Üstelik sen affedilecek bir şey yapmadın. Haklıydın bir çocukken başka bir çocuğa daha bakamazsın. Hem sen onu bunu bırak bana yurttan kaçmanın hesabını ver bakalım."

Benim birden hesap soruyor oluşum samimi davranmam çok hoşuna gitmişti. Nedense onu mutlu etmek istemiştim. Onun yüzü gülmezken çocukluğum bana sırtını dönüyormuş gibi hissediyordum. Üstelik ona bunu borçluydum. O yaşadıklarına rağmen beni unutmamış beni bırakmamıştı. Büyük bir kahkahanın ardından ellerimi tuttu. Gözlerinden mutluluk akıyordu adeta.

"Tamam başlıyorum o zaman küçük hanım. Hazır mısın?"

Anılarım beni yorarken mutfağın kapısına yaslandım. Bacağım tekrar kanamaya başlamıştı. Pijamam kanlar içindeydi. Yürürken zorlamış olmalıyım. Ama umurumda değildi. Burada durmuş sakince ona bakıyordum. Ölümü bu kadar sakin kabulleneceğim aklıma gelmezdi. Sanki burada gelip beni de o sularda boğmasını bekliyordum. Kafamı kaldırıp karşımda beni izleyen adama baktım. O da bacağıma bakıyordu. Kafasını kaldırdı ve bana doğru yürümeye başladı. Gözleri ateş saçıyordu. Bir kaç adım geri çekildim. Korkuyordum. Yanımda durunca göz ucuyla ona baktım. Kafasını çevirdi ve beni baştan aşağı süzdü. İşte bu tüyler ürperticiydi. Biraz daha duvara sinerken konuştu. Sesi ölüm gibi kokuyordu.

"Pansuman yapmalıyız." Bunları söyleyip odama doğru yürürken arkasından baktım. Beni öldürmeye gelmemiş miydi? Neden şimdi bacağıma pansuman yapıyordu. Beni banyoda bıraksa kan kaybından ölebilirdim. Belki de ölmezdim bilmiyorum. Ama yine de ben o halde ona karşı koyamazken yapabilirdi. Beni öldürebilirdi. Ama o bunu istememişti belli ki. Amacı neydi. Ben şimdi ne yapacaktım. Başımın ağrısına gözlerimin kararması da eklenmişti şimdi. Çok şiddetliydi yaşadıklarım. Hatırladıklarım yaşadıklarım acı veriyordu bana. Ellerim kapıdan kayarken zamanı avuçlarımla sıkmak ve saklamak istedim. Ama bedenim yere yığılırken ellerim iki yanıma düşmüştü ve ben zamanı tutamamış karanlığa sürülmüştüm. Zaman benden yine bir şeyleri almayı başarmıştı.

Araf. Bu yaşadığım tam olarak böyle ifade edilebilirdi. Ben hep insan bedenlerini bir kavanoza benzetirdim. İçine ruh sıkıştırılmış kavanozlar. Kapağı açsan kaçacak olan ruhlar. Bu belki çok romantik birinin edebi sözleri olabilirdi benim düşüncelerim olmasaydı. Benim kavanozum araftaydı şu anda. Gerçekliğe dönemiyor fakat bilincimi tam manasıyla karanlığa da gömemiyordum. Ellerimi uzatıp gerçekliğe tutunsam kendimi bu boşluktan kurtarabilirdim fakat ben bedenime hükmedemiyordum. Bir süre sonra bütün çabalarımın boşa olduğunu fark ettiğimde zaten hali hazırda hiçbir şey hissedemediğim dünyaya kendimi tamamen kapattım. Ama sanki bedenim bir boşluktan düşer gibi hissettim ve gözlerim açıldı. Ve ilk fark ettiğim yatağıma uzatıldığım daha sonra ise onun bacağıma bakışı oldu. Gözleri yavaşça bana dönerken üşüdüğümü hissettim. Gözleri zehir gibiydi yakıyordu. Ben donuyor ve yanıyordum. Her hissi aynı anda yaşıyor yine o arafta savruluyordum. Ve ben ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum.

Bölüm nasıldı sizce ? Oy verip yorum yaparsanız çok sevinirim ❤️

Loading...
0%