Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm

@dilanates

Bilinmezlik en kötüsüdür. Ne yapacağını ve ne diyeceğini bilememek. Ben tam bunların arasına sıkışıp kalmıştım. Bir katil odam da bana pansuman yaparken ne yapmam gerektiğini ne söylemem gerektiğini bilemiyordum. En son mutfak kapısının önünde yere yığıldığımı hatırlıyorum. Bayılmıştım acıdan muhtemelen. Daha ne kadar onun gözlerinin önünde aciz duruma düşecektim. Sürekli savunmasız kalıyordum. Kendime geldiğimde odamdaydım. Beni buraya getirmiş ve hiç kibar olmayan bir şekilde bacağımla ilgileniyordu. Elinde ki pamuğu bir kez daha bacağıma bastırınca acıdan inledim. Gözlerim dolmuştu. Bilerek acı çektiriyordu. Sesimi duyunca bana döndü. Gözleri gözlerime takılınca bir süre baktı. Daha sonra işine kaldığı yerden devam etti. Ama bu sefer daha dikkatliydi sanki. Bunun farkına varınca gözlerim büyüdü. Bana kendince iyi davranmaya çalışıyordu. Bunun düşüncesi bile canımı yakıyordu. Akını öldürmüştü o. Bana iyi davranmasını istemiyordum. Ben onu istemiyordum.

Düşünceler beynimde rengarenk ipler gibi birbirine girmişlerdi. Onları ayırıp aralarından işe yarar bir şeyler çıkarmaya çalışıyordum. Kaçsam yakalar mı acaba. Ya da bu bacakla ne kadar kaçabilirim. Nereye kadar gidebilirim. Tüm bu soruların altında vücudum ezilirken ona baktım. İşini yaparken bana dönüp bakmıyordu. O kadar ciddi bir şekilde yapıyordu ki ve üstelik o kadar deneyimli gözüküyordu ki bir an katil olmasa doktor olabilirdi diye düşündüm. Daha sonra bu düşünceme kızdım. Ona yakışacak tek şey katil olmaktı belki de. Şu an bana pansuman yaptığı ellerin de kim bilir kaç kişinin kanı vardı. Başımda hala şiddetli bir ağrı vardı. Ufacık bir anıyı hatırlamak beni bu kadar kötü yaptıysa her şeyi hatırlasam ne hale gelirdim kim bilir.
İşini bitirip yerinden kalktı. Banyoya doğru giderken bacağımı oynattım. Hafif bir sızlama dışında çokta büyük beni kıvrandıracak bir acı yoktu. Aslında oldukça iyi durumdaydı. Banyodan su sesi gelirken elimi yatağımın yanındaki çekmeceye uzattım. Çekmecenin içindeki bütün parayı yerde duran çantamın içine doldurdum. Bu parayla bir silah almadığım için kendime kızdım. Kendimi koruyabilirdim o zaman. Banyoya doğru gittiğimde içeride duş aldığını gördüm. Bu rahatlığı şaşkınlıktan dudaklarımın aralanmasına sebep olmuştu. Benim evimde bana sormadan takılıyordu adam. Ama yine de rahatlamıştım. O çıkana kadar uzaklaşabilirdim. Üzerime bir şeyler geçirip çantamı aldığım gibi kapıya yöneldim. Bir adım ve bir adım daha. Kapının kolunu elimle tutup aşağı indirdim. Kapı kilitliydi. Çantamın içinde ki yedek anahtarları ararken kulağım banyodaydı. Anahtarları bulduğum gibi sessizce kapıyı açtım. Adımı mı atarken beni nelerin beklediğini hiç bilmiyordum. Merdivenlerden aşağı koşarken nefes almıyordum neredeyse. Gözlerim dolmuştu ama ağlamıyordum. Küçük bir çocuğun oynamaya sokağa kaçması gibiydi. Gerçi bunları nereden bilebilirim. Ben hiç küçük çocuk olmamıştım ki. Bacağıma yapılan pansuman şimdi işime yarıyordu. Sokakta ki insanlar bana bakarken yüzümü görebilecekleri kadar zaman tanımıyordum onlara. Bir ara sokak bulup dalacaktım. Daha da hızlanırken boş olduğuna emin olduğum bir ara sokağa girdim. Ölüm işte o sıra aklıma düştü. Öleceksem bir ara sokakta insanların görmediği bir anda ölmeliydim. Koşmaktan ciğerlerimin yandığı bir anda durdum. Soluklanmam gerekiyordu. Karnımı tuttum ve yere eğildim. Kaç zamandır bir şey yemiyorum Allah aşkına ben. İyice zayıflamıştım. Güçsüzleşmiştim ve bu hiç iyi değildi. Kurtulduğunda kendine iyi bak Arsen dedim kendi kendime. Düşünceler beynimi işgal ederken arkam da bir ses duydum. Yine o ölüm sesiydi.

"Çok zayıflamışsın."

Duymak istemiyordum. Beni tanıyormuş ve düşünüyormuş gibi konuşmasını istemiyordum. Arkama dönüp yüzünü görmek istemiyordum. Yakalanmak mı? Üzülmedim. Onun yakalaması mı? Şaşırmadım. Yavaşça doğruldum olduğum yerde. Olabildiğince yavaş bir şekilde döndüm ona. Başımı dik tuttum. Saçları duştan yeni çıktığını belli edercesine ıslaktı ve anlına yapışmışlardı. Gözlerinin içine baktım. Tam odağına. Ve ağzımdan beni bile şaşırtacak ifadesizlikte kelimeler döküldü. O da şaşırmış olmalı ki gözleri büyüdü.

" Burada öldür beni. Bu sokakta öldür. Onun gibi." Ölümüm Akın'ın ki gibi olacaktı. Biz iki kimsesiz çocuktuk. Bize bekçilik eden sokaklara sığınmıştık. Ve şimdi bende onun gibi son defa karanlık bir sokağa sığınıyordum. Karanlığın şimdi de beni gizlemesini diliyordum. Sokaklar o gece Akın'ı saklaya bilseydi eğer yaşar mıydı diye düşündüm. Ölüme bu kadar yakınken hala bunu düşünüyordum. Bacaklarım daha fazla taşımadı beni. Birkaç damla göz yaşıyla beraber bende yere çöktüm. Gözlerimi açıp ona bakamıyordum. Silahın sesini bekliyordum. Acaba sesini duyacak kadar vaktim olacak mıydı? Yine özür diledim kendimden. Bizi kurtaramadığım için. Böyle ölmemeliydik. Yalnız ölmemeliydik.

"Eve gidiyoruz. Biraz hızlı yürü. Çok üşüdüm."

Gözlerim dediklerinin şokuyla aralandı. Ne demişti. Eve gidiyoruz mu? Neden. Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Orada bir şeyler aradım. Ama çok boş bakıyordu. Her hangi bir duygu kırıntısı yoktu gözlerinde. Ağzımı açtığımda sesim yaşadığım şoktan çok cılız çıkmıştı.

" Hiç bir yere gitmiyorum. Ben seninle hiç bir yere gitmiyorum."

Gözlerinin içinde ki sular birden bire alev almış gibi parladılar. Şimdi duygusuz bakmıyordu. Aksine oldukça sinirliydi. Elleri iki yanında duruyordu ve sinirle sıkmıştı onları.

" Ya hemen kalkarsın yada eve kadar sürüklerim seni. Şaka yapmıyorum kalk."

"Hayır gitmiyorum." Hangi cesaretle söylüyordum bunları bilmiyorum ama ona boyun eğmek istemiyordum. Çok korkuyordum ama bu ona boyun eğeceğim anlamına gelmiyordu.

Bir süre yüzüme baktı. Daha sonra küçük adımlarla bana doğru geldi. Elini beline atınca yere eğildim. Başımı ellerime dayadım. Her an gelebilecek kurşunu bekliyordum. Birden bire kolumu kavrayıp beni çekmeye başlayınca gözlerim şokla açıldı. Manyak beni gerçekten sürüklüyordu. Gerçi oldukça kibardı! En azından saçlarımdan tutup yerlerde sürüklememişti. Onun peşinden koşar adım yürümeye çalışıyordum. Kolumu o kadar sıkmıştı ki kan akışının durduğuna yemin edebilirim. Hem yürüyüp hem söyleniyordu.

" Evden kaçarken ne güzel koşuyordu küçük hanım. Şimdi yürüyemiyor."

Başım çok ağrıyordu. Midem acıdan dolayı bulanıyordu. Üstelik sanki nefeslerim korlanmış bir ateş gibi durgun ama yakıcıydı. Sanki burnumdan hava yerine ateş soluyordum. Daha şiddetli bir ağrı saplanınca inleyip yere çöktüm. Aynı anda onun bıraktığı elim başımı tutmuştu. Bir an ne olduğunu anlamamış gibi bana baktı. Saçlarımın arasından yüzünü görebiliyordum. Midem çok bulanıyor başımın ağrısı kafamı kaldırıma vurma isteği uyandırıyordu. Önüme eğilip bana baktı. Gözlerinde bilmiş bir ifade vardı.

" Boşuna numara yapma. Eve geleceksin."

Söyledikleri daha çok canımı yaktı. Tek bir damla göz yaşı usulca yanağımdan süzüldü. Midem daha fazla dayanamayınca kendimi kenara çektim ve kusmaya başladım. Ben kustukça başım daha çok ağrıyordu. Titreyen ellerimi kaldırıma dayamıştım. Midem boşalmıştı ama hala öğürüyordum. Sabah barda içtiğim alkolü çıkarıyordum muhtemelen. Sabahtan beri tek lokma yememiştim çünkü. Gözyaşlarım da kaldırıma karışıyordu. Mide kasılmalarım bitince kendimi geri çektim. Ağrı çok şiddetlenmişti ve gözlerimin önünde siyah noktalar uçuşuyordu. O noktalar birleşilip bilincimi tamamen siyaha boyamadan önce gördüğüm son şey onun şaşkınlıkla bana bakıyor olduğuydu.

Hatıralarınızdan kaçtığınız olmuştur elbette. Ben tam tersi bir yıldır kaçtığım anılarımı arıyorum. Neden hatırlayamadığımı bilmediğim anılarımı. Doktora gitmeyi düşünmüştüm başlarda ama hem tehlikeli olduğu hem de kimseye güvenemediğim için gitmemiştim. Doktora gitsem belki hatırlaya bilirdim. Kafamın içinde beni öldüren bir şey olduğunu hissediyordum. Anılarım beni öldürüyordu sanki yavaş yavaş. Hatırlamaya çalıştığım zamanlarda baş ağrılarım olurdu. Ama bu kadar şiddetlisini ilk defa yaşıyordum. Biri kafamı matkapla deliyormuş gibi bir acı. Şuan ağrı hafiflemişken tekrar hatırlamak istemiyorum diye düşündüm kendi kendime. Bir hastane de olmalıydım. Kolumda ki serumun acısı tanıdıktı. Tabi bir de ilaç ve dezenfektan kokusu. Gözlerimi açmaya korkuyordum. Odayı aydınlatan flüoresan ışığının gözlerimden sızıp beynime saplanacağına neredeyse emindim. Ama etrafımı görmek zorunda olduğumu da biliyordum. Dudaklarım susuzluktan kurumuştular. Bıkkınlıkla ofladım.

" Daha ne kadar uyuyor numarası yapmayı planlıyorsun?"

Sesini duyunca içim daha çok sıkıntıyla doldu. İlk defa o sokakta duymuştum. O zaman da şimdiki gibi ruhsuzdu kelimeleri. Uyuyor numarası yaptığımı sanıyordu. Aptal adam.

" Numara yapmıyorum. Bir süre önce uyandım ama gözlerimi açamıyorum. Sen ne sanmıştın korkudan numara yaptığımı mı?"

Tamam ondan korktuğum doğruydu ama bu aciz bir zavallı gibi davranmamı gerektirmiyordu. Öleceksem bile dimdik ölecektim. Onun karşısında güçsüz durmayacaktım. Gerçi ağrılarım ben istemesem bile beni bir zavallı durumuna sokuyorlardı ya neyse.

" Neden açmıyorsun gözlerini o halde küçük hanım."

" Birincisi bana küçük hanım demeyi kes. İkincisi başım ağrımasın diye açmıyorum. Odada ki ışık yüzünden."

Homurdanmaları daha çok sinirimi bozuyordu. Eline birçok fırsat geçmişti ama o beni ölüme terk etmek yerine her seferinde kurtarmıştı. Ya onun elinden acı çekmediğim için ya da beni öldürmeyi düşünmüyor. Peki öldürmeyecekse ne yapmayı planlıyor. O gece söylediklerini çok net hatırlıyorum. Kaç demişti. Bu sıranın bende olduğunu gösteriyordu. Şimdi neden öldürmek yerine hastaneye getirip acılarımı dindiriyordu.

" Gözlerini açsan mı artık. Işığı da kapattım. Gelip benim açmamı mı tercih edersin."

Onun açması mı? Allah korusun. Hayvan herif kesin canımı yakar. Birbirine yapışmış kirpiklerimi zorla araladım. Dilimle dudaklarımı ıslatıp kolumu doğrula bilmek için yatağa yasladım. Yanımda ki sandalyede oturmuş dik dik bana bakıyordu. Aptal.

Yatağın baş ucundaki duvarda bulunan hafif sarı ışıktan başka ışık yoktu oda da. Doğrulunca kolumda ki seruma baktım. Kafamı kaldırıp bitmek üzere olan şişeye baktım. Kolumdaki iğneyi çıkarıp kenara koyunca bir an yerinden kalkar gibi oldu. Ama benim tuhaf bir alışkanlıkla kan sızmasın diye açılan damar yolunda ki tıpayı taktığımı görünce kaşlarını çattı. Sanki bu yaptıklarıma şaşırıyor gibiydi. Üzerimde ki örtüyü kenara çekip ayaklarımı yataktan sarkıttım. Sadece üzerimde ki hırka çıkarılmıştı. O da onun oturduğu koltuğun kenarında duruyordu. Köşede tuvalete açıldığını varsaydığım bir kapı vardı. Yavaşça ayağa kalktım. Vücudum çok güçsüzdü. Benimle birlikte o da ayaklandı. Hareketlerimi sorgular gibi bir hali vardı. Hiç ona bakmadan kapıya yöneldim. Açtığım da gerçekten tuvalet olduğunu görmek mutlu etmişti. Arkamdan kapıyı kapatıp ilerledim. Lavaboya yaklaştığımda aynada ki yansımam bana küfreder gibiydi. Saçlarım birbirine girmişti. Ne zaman olduğunu bilmiyorum ama başımı bir yere vurmuş olmalıydım ki alnımın kenarında bir bandaj vardı. Dudaklarım sadece kurumamış çatlayıp kurak topraklara dönmüştüler. Gözlerimin altında ki mor halkalar yüzümde ki renklerden biriydi. Diğeri ney miydi? Burnumun altında ki kan. Burnum kanamış ama temizlemeyi tam olarak becerememişlerdi. Gözlerimi bıkkınlıkla aynadan çektim ve tuvalette işimi halledip elimi yüzümü yıkayıp çıktım. Kapıda durduğumda bana bakıyordu.

" Su var mı?" İç çekerek sorduğum şey onu şaşırtmıştı. Şaşıracak ne var sanki. Susamıştım ve su yoksa musluğa avucumu dayayıp içmeyi planlıyordum.

" Var. Gel iç."

Sanki gel iç demese içmeyeceğim. İçimden söylenerek ona doğru yürüdüm ve yatağa oturdum. Bu sırada o da suyu açıp bana uzattı. Suya sanki can kurtaranmış gibi yapıştım. Kurumuş dudaklarım ve boğazım ıslanırken memnuniyet dolu bir ses çıkardım. Sonra yaptığıma kendim şaşırıp kaşlarımı çattım. Başıma hafif bir ağrı girince şişeyi bırakıp ellerimle ovaladım.

" Kaşlarını çatma. Daha çok ağrıya sebep olur. Ne zamandan beri bu ağrılar var."

Dümdüz bir şekilde suratına baktım. Neden beni düşünüyormuş gibi davranıyordu. Bu hareketi canımı daha çok sıkmaktan başka bir işe yaramıyordu. Beni düşünmediğini biliyordum. Neden öyleymiş gibi davranıyordu.

" Ne istiyorsun benden. Öldürmeye gelmemiş gibisin. O zaman başka bir şey istiyorsun."

" Ne isteyebilirim senden?"

" Bende bunu soruyorum. Seni tanımıyorum bile ama bir yıldır senden kaçıyorum. Bir gece gelip karşıma çıktın kaç dedin ve ben o lanet geceden beri senden kaçıyorum. Şimdi karşımdasın ama beni öldürmüyor aksine kurtarıyorsun. Ne istiyorsun benden?"

" Beni tanımıyorsun?"

Bunu kesin bir bilgiden çok teyit etmek istermiş gibi sormuştu. Kaşlarını çatmış gözleriyle beynimden geçenleri okumaya çalışıyordu sanki. Bende bu duruma şaşırdım. Onu daha önceden tanıyor olabilir miydim? Emin olmak için sordum.

" Seni tanıyor muyum?"

Birden bire ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Çıkarken bana burada bekle demeyi ihmal etmemişti. Aslında söylemese bile bekleyecektim çünkü hem merak etmiştim neler olduğunu hem de çantam ortalıkta yoktu ve bütün param onun içindeydi. Gidecek yerim ve param olmadan yapabileceğim bir şey yoktu. Üstelik öldürmeyi ister gibi bir hali de yoktu. Tehlike çanları çaldığında elbette ki kaçacaktım. Ama şuan da bu halde yapabileceğim en mantıklı şey oturup beklemekti. Bir doktorla beraber odaya girdiğinde korkarak onlara baktım. Bir şey mi olmuştu. Doktor endişeli gözüküyordu.

" Arsen hanım size bir kaç test yapacağız. Ama onun öncesinde sormak istediğim şeyler var."

" Neler oluyor ne testi yapacaksınız bana."

" Korkulacak bir şey değil merak etmeyin. Şimdi bana söyler misiniz en son hatırladığınız şey nedir?"

Beynimi zorladım ve kaldırımda kustuğumu hatırladım.

" Başım çok ağrıyordu ve kusuyordum. Sokakta." Öyle bir ruh haline girmiştim ki söylediklerimden emin olmak için ona baktım. Ben böyle yapınca daha çok şaşırdı.

" Peki bazen unuttuğunuz şeyler oluyor mu Arsen Hanım."

" Şey aslında ben bir yıl öncesine kadar olan şeyleri hatırlamıyorum."

Doktor panikle ona baktı. Onun gözlerinde ise dediklerimin gerçekliğini sorgular bir ifade vardı. İnanamıyor gibiydi. Doktora baktım. Sinirlerim bozulmaya başlamıştı.

" Neler oluyor neyim var? Neden öyle bakıyorsunuz bana."

" Arsen Hanım daha önce bununla ilgili doktora gittiniz mi?"

" Hayır." Hayır derken onun gözlerinin hapsinde olduğumu hissedebiliyordum.

" Arsen hanım son bir soru soracağım. Hatırlayamadığınız sadece belli bir süre mi yoksa geçmişiniz tamamen mi silinmiş durumda."

" Aslında çocukluğumla ilgili bazı şeyleri hatırlıyorum. 18 yaşında yurttan çıktıktan sonra yaşadıklarımın birçoğunu hatırlayamıyorum. Ben hatırlamaya çalıştıkça başım ağrıyordu. Bugün küçük bir anımı hatırladım. O zaman başıma şiddetli bir ağrı girdi. Sonra da kustuğumu hatırlıyorum. Gözlerimi açtığımda buradaydım."

Konuşurken korkmaya başlamıştım. Bunları sesli bir şekilde dile getirmek korkutmuştu. Hasta mıydım ben acaba. Beynimde bir şey mi vardı. Gözlerim dolarken içimin sıkıldığını hissettim. Ağlayarak doktora baktım.

" Hastayım ben değil mi?"

Doktor ne söyleyeceğini bilemiyormuş gibiydi. Ağzını açtı ama doktorun değil onun sesi duyuldu.

" Bir yıl önce son hatırladığın şey ne Arsen?"

Bana o geceyi soruyordu. Daha fazla göz yaşı yüzümü ıslatırken tam gözlerinin içine baktım. Bana nasıl bunu sorabilirdi.

" Bir adam gelip çocukluk arkadaşımı öldürdü. Geceydi ve soğuktu. Çok soğuktu."

Akın'ın buz gibi yola sırt üstü düşmesi gözlerimin önüne geldi. Ama beni asıl üzen karşımda ki adamın bana korkuyla bakmasıydı. Bu neyin korkusuydu. Onun katil olduğunu söylememden mi korkuyordu. Kim inanırdı peki bana. Kim sözlerime güvenirdi. Daha sonra doktora döndü ve dışarıyı işaret etti. Onlar çıkınca ağlamam şiddetlendi. Sanki tüm yaşadıklarım içimde birikmişti ve ben artık kaldıramayıp taşıyordum. Ellerimle iki yanımda yatağı tutup avuçlarıma dolan çarşafı sıktım. O içeri girdiğinde gözlerimi ona kilitledim.

" Seni tanıyorum ama hatırlamıyorum değil mi? Adın ne? Nereden tanıyorum seni? Ne oluyor bana?"

Aynı anda hem ağlayıp hem de bağırarak sorular soruyordum. Birden bire ayağa kalktım. Karşısına dikilip kollarından tuttum. Avazım çıktığı kadar bağırdım yüzüne. O da şaşkındı. Neler olduğunu bilmiyor gibiydi.

" Sen kimsin? Söylesene ben kimim?"

Göz ucuyla içeri hemşirelerin girdiğini gördüm. Birden transtan çıkmış gibi oldu ve beni belimden tutup yatağa bastırırken hemşireler koluma bir iğne yapmaya başladı. Çırpınıyordum ama işe yaramıyordu. Yaptıkları sakinleştirici olmalıydı ki vücudumun uyuştuğunu hissediyordum. Bulutların üzerinde gibiydim. Gözlerim kapanmadan önce onun kulağıma eğildiğini gördüm. Ve bir kaç kelime söylediğini işittim.

" Ben Karan. Ve sen Arsen benden kurtuluşun yok."

Son söyledikleri uykumda peşimi bırakmamıştı sanki. Kan ter içinde gözlerimi açıp yerimde doğrulduğumda hala hastanede olduğumuzu fark ettim. Oturduğum yerde başımı ona doğru çevirince uyuduğunu fark ettim. Bu beni hazırlıksız yakalamıştı. Uyurken çok zararsız gözüküyordu. Kimdi bu adam. Nereden tanıyordum onu. En çokta Akın'ı neden öldürdüğünü merak ediyordum. Akın ona ne yapmış olabilirdi ki? Akın ile ilgili hatırladığım şeyler çok az olduğu için yapmış olduğu bir şey varsa bile ben bilmiyordum. Akın benim için çocukluğumdu. Ona dair hatırladığım şeyler tertemizdi. Sonra beni bulmuştu. Bana sahip çıkmıştı. Ama hatırlayamıyorum. Neler olduğunu bir türlü anımsayamıyorum. O gece sokakta neden koştuğumu kimden kaçtığımı? Arkama döndüğümü ve Akın'ı gördüğümü hatırlıyorum. Sonra ise onun yere yığılışını saniyeler içinde. Elimdekileri fırlatıp ona doğru koştuğumu yanına çöktüğümü hatırlıyorum. Acaba o gece Akın ile birlikte kaçıyor muyduk? Peki Akın neden arkamdaydı. Düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordum. Düşüncelere o kadar dalmıştım ki onun sesini duyunca irkildim.

" Uyanmışsın. Ağrın var mı?"

O kadar hissiz konuşuyordu ki bunları mecburiyetten sorduğunu fark ettim. Ona nasıl olduğumu söylemek istemiyordum. Kötü olduğumu, delirmek üzere olduğumu bilsin istemiyordum.

" Neyim varmış? Test yapıldı mı?"

Sorularına cevap vermediğim için sinirlenmişti ama şu anda umurumda bile değildi bu durum benim. Ben bana ne olduğunu merak ediyordum. Hastalığımı.

" Evet testler yapıldı. Korkulacak bir şey yok merak etme."

" Peki neden böyleyim. Neden hiçbir şey hatırlamıyorum. Bunun bir sebebi olmalı mutlaka."

Karan bana anlatıp anlatmamak arasında kalmış bir ifade ile bakıyordu. Gözlerinden okuyabilseydim keşke bu olanları. Korkuma engel olamıyordum. Elimde değildi. Bu nasıl bir hastalıktı ki ben yaşadıklarımı hatırlayamıyordum. Hem de sadece hayatımın iki yılını.

" Doktor anksiyete bozukluğu olduğunu söyledi. Yani bir çeşit ruhsal bozukluk. Depresyon. Nasıl anlatacağımı pek bilmiyorum. Travma sonrası olan bir şey olduğunu söyledi doktor. Bir sürü belirti saydı biri de unutkanlıkmış. Tedavisi varmış ama. "

Öyle rahat anlatıyordu ki hastalığımı. Travma sonrası bozukluk ha! Peki hangi travma. Onun gelip Akın'ı öldürmesi mi yoksa sıranın bende olduğunu söyleyip gitmesi mi? Hangisi beni bu hale getirmişti.

" Hangi travma beni bu hale getirmiş peki?"

" Aslında doktor bu zamana kadar yaşadığın her şeyin birleşip buna sebep olmuş olabileceğini düşünüyor. Çocuklukta yaşanan taciz daha sonraları yaşanan tecavüz, işkence veya saldırı. Bunlar sebep olabilirmiş."

Söylediklerini duyuyordum ama ona tepki veremiyordum. Tamam çocukken tacize uğramıştım ama iyiydim ben. İyileştirmiştim kendimi. Ve diğer saydıklarını da yaşamamıştım. Üstelik bu yaşadıklarımın onun yüzünden olduğuna emindim.

" Sen Akın'ı öldürdüğün için olabilir mi?"

Söylediklerim küçük hastane odasında bomba etkisi yaratmıştı. Gözlerini kısmış bana bakıyordu. Sanki bir şeyleri sorguluyordu.

" Akın'ı ben öldürmedim Arsen."

"Yalan söylüyorsun." Kelimeler ağzımdan dehşetle çıkmıştı. Unuttuğum için bunları söylüyordu. Suçu başkasına atıp temizlenmek istiyordu. Ben hatırlamadığım için sorun olmayacağını düşünüyordu. Ama ben onu çok net hatırlıyordum.

" Arsen o gece sokakta beni hatırlıyosun değil mi? Peki elimde silah var mıydı? O sokakta sen Akın'a doğru koşarken ben neredeydim. Sana ne taraftan geldim."

Ellerim titremeye başlamıştı. Elinde silah yoktu. Belki bir yere saklamış olabilirdi. Peki o neden benim koştuğum taraftan geliyordu. Şaşkınlıktan gözlerimi kapatıp kafamı eğdim. Düşündükçe fark etmediğim ayrıntılar canlanıyordu. O gece ben nereye koşuyordum bilmiyorum ama Karan oradaydı. Ben Karan'a doğru mu koşuyordum. Ama neden. Gözlerimi açtım ve kafamdaki soru işaretleriyle ona döndüm.

"Ben seni nereden tanıyorum. O gece ben sana doğru koşuyordum değil mi? Ama neden?"

Karan ufacık gülümsedi. Ama bu gerçek olmaktan uzak bir gülümsemeydi.

" O gece bana koşmuyordun Arsen. Sen sadece sokakta gördüğün bir yabancıya koşuyordun. Beni tanımıyorsun. O geceden önce bende seni tanımıyordum. Ben Akın'ın bir arkadaşıydım. "

Bazı şeyler söylerken nasıl kolay duyarken ne kadar da zordu. Sokakta bir yabancıya koşuyordum. Arkamda Akın varken ben bir yabancıya koşuyordum. Nasıl olur da hatırlayamam tüm bunları. Kalbim inanmak istemiyordu ona. O değilse kimdi yapan. Bizden başka kimse yoktu.

" Kimdi o zaman bunu yapan söylesene. Sendin biliyorum. Gelip bana sırada sen varsın dedin. Sonra da gittin. Sendin."

Hem ağlayıp hem konuşuyordum. Kabul edemiyordum dediklerini. Benimle oyun oynuyordu. Beni kandırabileceğini zannediyordu. Ama kandıramazdı.

" Arsen ben sana gelip sıra sende demedim kaç kurtar kendini dedim. Sonrada oradan uzaklaştım. Sen hatırlamıyor musun gerçekten. Sonra polislere gidip haber verdim. Olay yerine geldiğimizde sen yoktun Akın yoktu. Yerlerde kan vardı ama ikiniz de yoktunuz. Her yerde aradık seni. Ama bulamadık. Ben bir yıldır seni arıyordum."

Gözyaşlarımın ardı arkası gelmiyordu. Karan bunları anlatırken sanki koca bir sis bulutunun arkasından dinliyordum onu. Ona inanmak o kadar zordu ki ama anlattıkları onu doğruluyordu. Evet bana kaç demişti. Daha sonra kurşunun geldiği tarafa doğru koşmuştu. Söyledikleri doğru olabilir miydi gerçekten. Peki kimdi bunu yapan. O gece neler olmuştu. Akın yok demişti. Ben gittikten sonra biri onu götürmüş müydü? Ama kim. Katil mi? Göz ucuyla Karan'ın cebinden bir şey çıkardığını gördüm. Bana uzattığında önce ona baktım sonra uzattığı ikiye katlanmış kağıda. Hayır kağıt değil bir fotoğraftı bu. Elinden alıp açtığım da nefesim kesildi. Bir elim anında ağzıma gitmişti. Bu ikimizin bir resmiydi. Masada oturmuş yemek yiyorduk. Akın elinde ki kamerayı uzaklaştırıp ikimizi birden kadraja almıştı. Akın'ın yüzü gülüyordu. O kadar huzurlu gözüküyordu ki. Ben niyeyse sadece gülümsemişim. Masada çeşit çeşit yemekler vardı. Ben mi yapmıştım hepsini acaba. Ben resme ağlayarak bakarken içeriye birileri girdi. Karan'ın onlarla konuştuğunu duyuyordum ama dönüp bakmak istemiyordum. Gözüm Akın'a takılmıştı. Gözleri açıktı ve gülüyordu. Bir kolunu omzuma atmıştı ve çok mutluydu. Mutluyduk. Peki bize ne olmuştu.

" Arsen hanım bugün nasılsınız?"

Konuşamıyordum. Cevap veremiyordum. Ellerimde tuttuğum resme bakıyordum sadece. Doktor ve Karan bir şeyler daha konuştular ama ben iyice soyutlanmıştım ortamdan. Şuan sadece ona odaklanmıştım. Sanki tüm oda karanlıktı. Biri kollarımdan tutup sarsınca kendime geldim.

“Onu kim öldürdü."

Ağlıyordum ama sessizce. Soracak çok sorum söyleyecek çok kelimem vardı ama ben sadece bunu söyleyebilmiştim. Sadece üç kelime onu kim öldürdü.

" Arsen sakin ol. İyi değilsin."

Karan'ın dedikleri çok anlamsız geliyordu. Tabi ki iyi değildim. Olamazdım da zaten. Nasıl iyi olabilirdim. Bir yıl boyunca Akın'ı onun öldürdüğünü düşünmüştüm ama şimdi gelmiş başka birinden bahsediyordu. Ben nasıl iyi olabilirdim.

" Arsen hanım önce sakin olun. Her şey yoluna girecek. Uygulayacağımız tedavi iyileşmenizi sağlayacak. Sizin de bize yardımcı olmanız gerekiyor ama. Yoksa iyileşemezsiniz. Bunu sizin istemeniz ve güçlü olmanız gerekiyor."

Doktorun söylediklerini duyuyordum ama gözlerimi Karan'ın gözlerinden ayıramıyordum. Ben ağlayıp zehrimi dışarı atıyordum ama onun gözlerinde saklanıyordu acılar. İlk defa onu acı çekerken gördüm. Gözlerinde ne nefret ne de öfke vardı. Sadece acı. Akın onunda arkadaşıydı. Bize ne yapmışlardı böyle. Karan kollarımı bırakıp geri çekilince doktora döndüm. Bir karar vermiştim. İyi olacaktım. Ve onun da iyileşmesine yardım edecektim. Akın'ı bizden alan adamı beraber bulacaktık. Ben iyileşmek istiyordum. En çokta hayatımın belki de en güzel günlerini tekrar hatırlayabilmek için istiyordum bunu.

" Tamam kabul ediyorum. Ne gerekiyorsa yapmaya hazırım."

" Bu bile çok güzel bir gelişme Arsen hanım. Hastalığa geçmişte yaşanmış şiddet, cinsel taciz gibi kötü ve travmatik olayları sebep görüyoruz. Bu gibi durumlarda hastalar genellikle utanç duygusu yüzünden tedaviyi reddederler ve bu daha fazla içinden çıkılması zor bir hale sokar durumu."

" Peki ne yapmam gerekiyor. Yani tedavi nasıl olacak?"

" Öncelikle bir uzmanla görüşmenizi tavsiye ederim. Hastanemizin Psikiyatri Kliniği çok değerli uzman doktorlarla çalışıyor. "

" Peki bu işe yaramazsa. Yani ben yine de hatırlayamazsam."

" Bunun yarama ihtimali çok yüksek ama tabi olmama ihtimali de var. Böyle bir durumla karşılaşılırsa tabi ki son karar görüşeceğiniz doktora kalmıştır ama benim düşüncem ilaç tedavisi kullanılabilir."

" İlaç tedavisi istemiyorum." Bunu kendi kendime mırıldanmıştım ama doktor ona hitaben söylediğimi düşünmüş olacak ki cevap verdi.

" Bu dediğim gibi düşük bir ihtimal Arsen hanım. Bu süreçte size çok iş düşüyor. Çabalamalısınız."

" Peki baş ağrılarımın sebebi nedir? Ne zaman hatırlamaya çalışsam ve ya dün olan gibi hatırlasam baş ağrısı çekiyorum."

" Dün bütün testleri yaptık Arsen hanım. Beyniniz de ya da bu ağrıyı tetikleyebilecek her hangi bir yeriniz de sorun yok. Bunun sebebi migren olabilir. Uyku problemleri, gözünüzü yorabilecek aktiviteler, aşırı alkol ya da zihninizi zorlamanız migreni tetikleyebilir."

" Anladım."

" Bunun için ağrı kesici yazacağım size. Tavsiyem migren ataklarını tetikleyecek durumlardan uzak durmanız bir süre. En azından zihninizi zorlayarak yeterince bunu yapıyorken."

" Tamam teşekkürler. Ne zaman çıkabilirim peki?"

" Hemen çıkabilirsiniz. Reçetenizi almayı unutmayın."

" Çok teşekkür ederim."

" Rica ederim. Geçmiş olsun."

Doktor çıkarken arkasından baktım. Bir an önce eve gitmek istiyordum. Karan ile her şeyi konuşmak bilmediğim şeyleri öğrenmek istiyordum. Bir süreliğine sislerin ardına gizlenmiş olan benliğim sonunda bana dönmüştü. Ama yine de her şey boş geliyordu. Bunca zaman kendimi bir yalana inandırdığım gerçeğini düşünmek canımı çok yakıyordu. Kafamın içinde dönen düşünceler zamanın rüzgarına yakalanmışlardı ve ben bir fırtına çıkmasından çok korkuyordum.

Hayatım boyunca hep bir şeyleri düzeltmek yoluna koymak için çabalamıştım. Mutluluğa dair geleceğe dair umudumu hiç bir zaman kaybetmemiştim. Ama bir sabah son iki yılım kayıp uyanmıştım. Bütün hayatımın üzerine perde örtülmüş gibi hissediyordum. Akın ile yemek yiyorduk ama konuşmuyorduk. Ben yemek kursuna gidiyordum ama neler yaptığımı hatırlamıyordum. Çok net hatırladığım tek şey Akın'ın vurulduğu geceydi. Ama onu da yanlış hatırladığımı öğrenmiştim bugün. Karan'ın anlattıkları birebir uyuyordu. Üstelik onun dediği gibi ben Akın'ı orada bırakıp gitmiştim. Korkmuştum çünkü. O gün orada kimsenin bana inanmayacağından korkmuştum. Bu bende yerleşmiş bir güven eksikliği problemiydi. Bunu kabul ediyor ama aşamıyordum. Sanki insanlar bana inanmayacak beni sevmeyecek gibi hissediyor ve bu gibi durumlar yaşadığımda kendimi dış dünyaya tamamen kapatıyordum. Muhtemelen çözüm kaçmak değildi ama ben kendimi kaçarken buluyordum. Aklıma başka bir anım gelince gözlerim doldu. Hiçbir zaman unutamayacaktım o günü. Zihnimden kovabilmek için gözlerimi yola diktim.

Hastaneden çıkmıştık doktorla olan konuşmamızdan hemen sonra. Ne demişti. Terapiler. Psikolojik destek almam gerekiyordu. Sorun şuydu ki ben nasıl güvenip birisi ile konuşacaktım. Tabi bu konuşmalar işe yaramazsa daha kötüydü. İlaç tedavisi demişti. O evreye gelmeyi hiç istemiyordum. Bu yüzden bir an önce doktora gidip seanslara başlamalıydım. Hastaneden çıktığımızdan beri çok boş hissediyordum. Karan bile bunu fark etmiş bana karşı çok kibar davranıyordu. Kapımı bile açmıştı benim için. Aslında o başından beri çok kibardı. Bana pansuman yapmış beni hastaneye getirmişti. Canım yandığında pansumanı daha dikkatli yaptığını hatırlayınca pişman oldum. Neler düşünmüştüm bir de. Ben onun katil olduğunu düşündüğüm için bana zarar verdiğini düşünüyordum. Ha birde çalıştığım barı silahla basması vardı. Arabada ki sessizlik rahatsız edince yerimde kıpırdandım. Ona çevirdim başımı. Hissetmiş gibi bana döndü ama bu bir kaç saniye sürdü. Sonra dikkatini yeniden yola verdi. Konuşmak için kendimi hazırlıyordum ama bir türlü başlayamıyordum. Sonunda sesimi bulduğumda boğazımı temizleyip bakışlarımı tekrar ona yönelttim.

" Barı neden silahla bastın?"

Dur ya sormak istediğim bu değildi. Kafam karışmıştı. Ben aslında beni nasıl bulduğunu soracaktım. Kendi halime ben bile şaşırmıştım. Artık düşüncelerime hakim olamıyordum. Beynim ile vücudum birbirinden bağımsız hareket ediyordu. Ona döndüğümde bana bakıyordu tuhaf tuhaf.

" O suratın neden öyle."

" Suratım mı? Ne var ki suratımda."

Elim gayri ihtiyarı yüzüme gitmişti bile. Çok abartılı bir dikkatle dikiz aynasına yaklaştım. En büyük korkularımdan biri yüzümde başka birinin yüzünün olmasıydı. Rüyalarımda hep görürdüm. Hep farklı bir insan yüzünü taşırdım. Bu birazda hayatım boyunca insanlara karşı takındığım maskeden dolayı böyleydi. Bir gün o maskenin düşüp orada başka bir insanı görmekten çok korkuyordum. Aynada yüzümde bir şey göremeyince yine abartılı bir şekilde rahat bir nefes verdim. Daha sonra Karan'a döndüğüm de gerçekten bir deliye bakar gibi bana bakıyordu.

" Hareketlerin çok tuhaf. Gerçekten. Önce soru soruyorsun daha sonra kendi sorduğun soruya şaşırıp yüzünü ekşitiyorsun. Daha sonra da yüzüne bakıp nefes veriyorsun. Bak daha eve gelmemişken hastaneye geri dönebiliriz."

Bana resmen deli diyordu. İşin kötü ve aynı zaman da komik tarafı bunu şaka olsun diye değil ciddi ciddi yapıyordu. Yüzünde saf bir korku vardı. Bir deli ile aynı arabada bulunmak istemiyormuş gibi. Ruh halim şu anda bu derece kötü olmasaydı muhtemelen kahkaha atardım bu haline. Benim boş boş suratına baktığımı görünce güldü. Samimi değildi ama en azından dudak kasları oynamıştı. Bende o bile yoktu.

" Aslına bakarsan ilk seferde seni sorduğumda orada ki adam sen ne yapacaksın Arsen'i o yok filan deyince şüphelendim. Seni zorla tutuyorlar sandım."

Mahcup olmuştu sanki. Zorla tutulmak mı? Hangi devirdeyiz Allah aşkına kim kime zorla şarkı söylettirir ki.

" O yüzden mi ikinci defa havalı bir giriş yaptın."

" Havalı giriş mi?" Yüzünde anlam veremez bir ifade vardı.

" Evet havalı. Baya baya ortalığı yaktın."

" Yakmak mı?" Hala anlamamıştı. Surat şekli değişmişti. Ben bile konuştuklarımı anlayamıyorum aslında. Söylediklerim benden bağımsız çıkıyordu. Anlaşılmamam çok normaldi. Bu konuda ona hak veriyordum.

" Ya diyorum ki barın anasını ağlattın. Zarar ne kadardır acaba. Nereler gitti. İhsan abi beni öldürecek."

" He sen onu diyordun. Yok bir yere sıkmadım. Adamlar bana sıktı aslında."

Ona bu rahatlığından dolayı ödül almış gibi bakıyordum. Üzerine ateş etmişlerdi ama o bunu normal bir şeymiş gibi anlatıyordu. Ne yani şimdi ben boşuna mı yaralanmıştım. Ateş eden o değilmiş. Ofisin camını da boşu boşuna kırdım yani. Kafamda zarar hesabı yapmaya başlamıştım bile. Bir kaç gündür haber dahi vermeden işe gitmediğimi de düşünecek olursak İhsan abiye verdiğim zarar epey büyüktü.

"Sen benim yaptığımı zannettiğin için mi kaçtın."

" Evet." Sesim çok cılız çıkmıştı. Hala İhsan abiye ne diyeceğimi düşünüyordum. Muhtemelen bugün de gidemeyecektim işe. Çünkü hem tüm vücudum ağrıyordu hem de Karan ile konuşmamız gerekiyordu.

" Bari başara bilseydin. Hem kendini yaraladın hem de camı açmak yerine kırarak ben buradayım diye bağırdın adeta."

" Ben bilerek o sesi çıkardım. Sen benim peşime düş diye." Şuan onunla konuşuyordum ama aklım gerçekten onda değildi. Arabayı evin önünde durdurdu. Oflayarak kemerimi çözdüm. Ama onun bana baktığını görünce bende ona döndüm.

" Neden bunu yaptın."

" Neyi neden yaptım?"

" Neden camı bilerek kırdın?"

" Benim yüzümden o insanlar zarar görmesin diye neden olacak."

" Hep insanları kendinden daha çok mu düşünürsün?"

" Bilmem. Belki de."

Tuhaf sorular soruyordu. Gözlerinde her hangi bir duygu kırıntısı yoktu. Sanki bu soruları öylesine soruyormuş gibiydi. Ama nedense beni hala huzursuz eden bir tarafı vardı onun. Bu belki de onu tanımadığım içindi bilmiyorum. Arabadan inip binaya yöneldim. Eve gidip duş almaya ihtiyacım vardı. Daha sonrada Karan ile her şeyi konuşmak istiyordum. Ben bir yıldır kaçarken o neler yapmıştı katil ile ilgili bir şeyler bulabilmiş miydi öğrenmek istiyordum. Bir de Akın'ın ortada olmayan cesedi vardı tabi. Merdivenleri çıkarken arkamdan geldiğini duyabiliyordum. Kapıya gelince dönüp ona baktım. Çantam ortalıkta yoktu. Ve umarım anahtar yanındadır diye dua etmeye başlamıştım. Elini cebine daldırıp anahtarı çıkardı. Kapıyı açarken göz ucuyla bana bakmıştı.

" Bu arada çantam nerede? En son sırtımdaydı diye hatırlıyorum. Hastanede görmedim hiç."

" Arabamda daha sonra bir ara alırım."

"Tamam."

Eve girdiğimizde direk odama gidip kendime temiz çamaşır ve kıyafet aldım. Normalde bir t-shirt ile evin içinde dolanmaya alışık olduğumdan birde pijama almak tuhaf gelmişti. Banyoya girerken onun da mutfağa girdiğini görmüştüm. Su vücudumdan aşağı kayarken düşünmeye başladım. Hiç bir şey hatırlayamıyordum. Belki de her şeyi hatırlasam katili hemen bulabilirdik. Ben belki de o gece görmüştüm ve kafam karışık olduğu için onu Karan zannetmiştim. Her şeyi bir an önce hatırlamam gerekiyordu. Dış kapının kapandığını duydum ama umursamadım. Muhtemelen arabadan çantamı almaya gitmişti. Bende hızlıca yıkandım. Acıkmıştım ve yemek sipariş etmeyi düşünüyordum. Tabi paraya dolayısıyla da çantama ihtiyacım vardı. Banyodan çıktığımda buharda benimle birlikte koridora çıkmıştı. Tam o anda o da elinde poşetlerle ve benim çantamla kapıyı açıp eve girdi. Bir yandan havluyla saçlarımı kurulayıp bir yandan ona doğru gittim. Çantamı aldığımda bana bakıyordu. Elinde ki eczane poşetini uzattığında benim aklımdan tamamen çıktığını fark ettim. İşte bu yüzden ilaç tedavisi istemiyordum. Hiç bir zaman ilaçlarını düzenli kullanabilen biri olmamıştım ki ben.

" Teşekkür ederim benim aklımdan çıkmıştı ilaçlar. Bu arada yemek sipariş edeceğim ne yersin? "

" Ben yemek yapmak için malzeme aldım sipariş etmeye gerek yok."

" Mutfağı kullanmıyorum. Boşuna almışsın."

" Kullanabilirsin ama ocak filan var kontrol ettim. Suyu da akıyor. "

" Hayır anlamadın ben Akın öldüğünden beri yemek yapmıyorum. O istiyor diye kursa gitmiştim. İçimden yapmak gelmiyor. "

" Çok güzel yemek yaptığını duymuştum. Akın bayılırdı yemeklerine. Sırf sen yemek yapıyorsun diye dışarıda asla yemek yemezdi. "

Keşke bende hatırlayabilseydim bunları. Keşke yemek yerken oluşan surat ifadesini hatırlayabilseydim. Öyle çok özlemiştim ki onu. Üstelik Akın'ın arkadaşlarına benden bahsettiğinden kesinlikle haberim yoktu. Ve bu beni nedensizce mutlu etmişti.

" Hadi Arsen bize makarna yap. Krema mantar ve tavuk aldım. "

Makarna. Lavaboda mantarları yıkayışım. Tuzu yok. Akın'ın tuzu yok demesi. Gözlerim kararıyordu. Akın'ın yemeği tuzsuz pişirmemle ilgili dalga geçmesini duyuyordum. Kulaklarımın sesin baskısından patlayacağını sandım. Ellerim titrerken bütün ev etrafımda dönüyordu. Karan'ın bana seslendiğini görebiliyordum ama bir türlü bu zamana geri dönemiyordum. Bir şeyi hatırlayacak gibiydim ama hatırlayamıyordum. Karan en son dayanamayıp kollarımdan tutup sarsınca kendime geldim. Bir damla göz yaşı usulca kaydı yanağımdan. Kirpiklerimi kırpıştırarak baktım ona.

" İyi misin Arsen."

İyi miyim? Ben nasılım gerçekten. Unutmak hatırlayamamak çok canımı yakıyordu.

" Ben bir şey hatırlar gibi oldum ama net değil. Hatırlayamıyorum bir türlü. Ama makarna ile ilgili bir şeyler."

Bomboş bir ifadeyle yüzüme baktı. Gözlerinde onun da o anıyı bilip bilmediğine dair bir şeyler aradım ama yoktu. Tek yaptığı bana bakmaktı. Daha sonra gözlerini kaçırdı. Başımda kalan havluyu alıp banyoya yürüdüm. Havluyu atıp tekrar onun yanına gittim. Mutfağa yönelmişti. İçimden yemek yapmak gelmiyordu ama denemeliydim. Belki de bir şeyler hatırlardım.

" Makarna mı istiyorsun."

Tezgaha poşetleri bırakıp bir süre tezgaha yaslandı. Bana bakmıyordu. Arkasını döndüğünde yüzünde soluk bir gülümseme vardı.

" Eğer yaparsan evet makarna istiyorum."

" Tamam bakalım yemek yapmayı hatırlıyor muyum?"

Bir an kendi kendime söylediğime güleceğim sandım ama ruh halim çok karanlıktı. Tezgaha doğru yürüdüm. Poşetlerden birinde bir tencere ve tava vardı. Daha sonra fark ettiğim diğer şey tezgahta tabak, bardak, çatal, kaşık ve bıçakta vardı. Bunları hangi ara aldığını merak ettim. Poşetleri boşaltırken bunu ona sordum.

" Bunları ne zaman aldın. "

" Dün sen baygın yatarken almıştım. Çok dikkatsizsin fark edemedin."

" Evet yeni fark ediyorum."

Tencereleri yıkayıp ocağı yaktım. Makarnanın suyunu kaynaması için ocağa koyarken banyodan sonra aklımda dolananlar yine dönüyorlardı. Daha sonra mantarları yıkadım. Tavanın içine doğrarken anılarım benimle dalga geçer gibi göz bebeklerimden zihnime süzüldüler. Akın ile o gün kafe de oturduktan sonra olanlar birer birer beynimi istila etmeye başlamışlardı.

Kafe de içeceklerimizi içerken sohbet ediyorduk. Akın'ın yersiz korkusu ve üzüntüsü beni çok şaşırtmıştı. Benimle konuşurken çok dikkatliydi. Kelimeleri özenle seçiyordu. Bir de yaşadıkları vardı ki bunlar daha üzücüydü. Benden ayrıldıktan sonra gittiği yurtta yediği dayaklar sonra oradan kaçınca aylarca sokaklarda kalması. Çok zor şeyler yaşamıştı o da maalesef. İyi ki karşısına iyi insanlar çıkmıştı. Yoksa şimdi benimle oturuyor olamazdı. Muhtemelen kimsesizler mezarlığında yeri olurdu. Ona biri sahip çıkıp kurtarmıştı. Sıra bendeydi. Benimde kendimi kurtarmam gerekiyordu. Hikayesi bana başarma azmi ve güç vermişti.

" Akın benim bir iş bulmam lazım. Tabi birde kalacak yer. Ev baksam iyi olacak. "

" Ne gerek var ki? Benim evimde kalabilirsin. Ben senin için bir oda bile hazırladım üstelik. İşi de sorun etme ayarlarız bir şeyler."

Biraz tereddüt etmiştim. Onu yeni tanıyor gibiydim. Hemen güvenmem mümkün değildi. Ama bana bir oda hazırladığından bahsediyordu. Birinin benim için bir şeyler yapmış olması çok mutlu etmişti. Bir süre düşündüm ama başka çarem de yoktu doğrusu. Belki Serhan'ın teklifini kabul edebilirdim ama onlara da yük olmayı hiç istemiyordum. Üstelik Serhan farkında değildi belki ama annesi bizi birbirimize yakıştırıyordu ve her seferinde bana hediyeler alıp bana annelik yapmaya çalışıyordu. Niyetinin iyi olduğunun farkındaydım elbette ama bu beni rahatsız ediyordu. Serhan ile böyle bir şeyi asla düşünmemiştim. Serhan çok daha iyi bir kadını hak ediyordu. Daha doğrusu bir kadını hak ediyordu. Ben ise sadece bir kız çocuğuydum. Hiçbir şeyden anlamayan bir çocuk. Düşüncelerimden Akın'ın mahcup çıkan sesiyle sıyrıldım.

" Arsen eğer rahatsız olduysan özür dilerim. Sanki bir sapıkmışım gibi oldu. Ama inan ki ben sadece heves ettiğim için hazırladım odanı. Yani kendine ait olacak ilk odanın mükemmel olmasını istedim."

" Öyle düşünmedim Akın. Ben sadece birinin benim için bir şeyler hazırlamasına alışkın olmadığım için şaşırdım. Eğer teklifin geçerliyse seninle gelebilirim."

" Tabi ki geçerli. İçeceğin bittiyse kalkalım. Sana yeni evini ve odanı göstermek için sabırsızlanıyorum."

Akın konuşurken gözleri parlıyordu. Mutlu olduğu her halinden belliydi. Zaten yapı olarak çok çabuk mutlu olabilen biri olduğunu bu kısacık zamanda anlamıştım. Ama ben onun bana davrandığı gibi samimi olamıyordum.

" Tamam kalkalım. Serhan'a hoşça kal demem lazım bir dakika bekler misin?"

" Tamam."

Yerimden kalktığımda yüzünün düştüğünü fark ettim. Serhan'ın adı geçince morali bozulmuştu yine. Hala onu kıskanıyordu. Tepkileri bana çok aşırı gelmişti ama önemsemedim. Şuan ikimizde birbirimizi yeni tanıyorduk sonuçta. Uzakta çalıştığını gördüğüm Serhan'ın yanına yaklaşırken bakışlarını sırtımda hissede biliyordum. Serhan beni fark edince ışıl ışıl gülümsedi. Ben de yapabildiğim en güzel gülümsemeyi gösterdim ona.

" Güzelim gidiyor musunuz?"

" Evet Serhan. Seni görmek çok güzeldi. Ben bir telefon alır almaz sana ulaşacağım numaranı bir yere yazmıştım."

" Tamam Arsen arada uğra buraya da. Özletme kendini."

Serhan'ı bu yüzden çok seviyordum. Beni asla sık boğaz etmiyordu. Olursa olur kafasındaydı. Telefon alamazsam diye görüşebilmek için farklı bir seçenek buluyordu. Ne beni çok bunaltıyor ne de ilgisiz bırakıyordu. Onun her hareketi kararındaydı. Sıkıca sarılıp uzaklaştım ondan. Giderken arkamı dönüp el sallamayı ihmal etmemiştim. Masaya döndüğümde Akın hesabı ödemiş beni bekliyordu. Ben gelince çantamı eline alıp kafeden çıktı. Onu takip ederken arkadan ne kadar yapılı olduğunu fark ettim. Otururken dikkat etmemiştim ama oldukça yapılı bir adamdı. Spor yaptığı belli oluyordu. Çocukken de uzun ve yapılıydı aslında. Büyüyünce de bu değişmemişti. Çok yakışıklı olmuştu. Aklıma gelen düşünceyle dudaklarım kıvrıldı.

" Akın sevgilin var mı?"

Akın suratında şok ifadesiyle bana döndü. Yanlış bir şey mi sordum diye düşündüm kendi kendime. Bu kadar şaşırması nedendi. Gayet normal bir soruydu. Arkadaşlar bunu birbirlerine sormazlar mıydı?

" Neden sordun bunu Arsen?"

" Büyüyünce çok yakışıklı olmuşsun. Bir sevgilin vardır diye düşündüm. Eğer varsa onunla da tanışmak isterim."

Söylediklerimde çok samimiydim. Akın'ın evinde ömür boyu kalmayı elbette düşünmüyordum. Ama bir süre kalmak zorundaydım ve bir sevgilisi varsa benim yüzümden aralarının bozulmasını hiç istemem. O yüzden tanışmak ve bir tehlike oluşturmadığımı göstermek istiyordum o kıza.

" Hayır yok."

Akın'ın sesi buz gibi çıkmıştı. Çok kolay bir soruydu. Ama o cevaplarken hem zorlanmış hem de sinirlenmişti. Sebebini anlayamamıştım bu tepkisinin. Arkadaşlık kurmaktan pek anlamazdım. Benim tek arkadaşım Serhan'dı onunla da bunları konuşma gereği duymazdık zaten sürekli yan yana olduğumuzdan. Ama diğer insanlar bunu yapıyorlardı değil mi? Yani birbirini tanımak için sorular sormak normal bir şey olmalı.

Akın ile bir süre yürüdükten sonra bir binanın önünde durduk. O içeri girince kapı kapanmadan onu takip ettim. Bakımlı bir binaydı. Asansöre bindiğimizde ortam çok tuhaftı. Ne Akın konuşuyordu ne de ben. Kendimi çok rahatsız hissetmiştim. Sanki istenmiyor gibi. Ama beni davet eden oydu. Acaba sorduğum soru çok mu kabaca olmuştu. Belki de yeni tanıdığı birinden böyle bir soru almak hoşuna gitmemişti. Asansör sonunda durduğunda yedinci katta olduğumuzu fark ettim. İndiğimizde karşıda ki kapıya yöneldi Akın. Tabi bende peşinden. Kapıyı açıp kenara çekildi yüzünde ki gülümsemeyle. Gülümsemesi içimi rahatlatmıştı. Ben içeri girince arkamdan gelip kapıyı kapatmıştı.

" Yeni evine hoş geldin. "

" Hoş buldum."


Anılar çok can yakabiliyordu. Ama eskisi gibi başımda ağrıya sebep olmamıştı. Bu sefer kalp acısıydı. Akın beni sırf ona yemek yapabileyim diye kursa yazdırmıştı. Ama ben ona borcumu doğru dürüst ödeyememiştim. Birden bire kolumdan çekilince gözümden bir damla yaş usulca süzülüp yüzümde kayboldu. Karan bana korkuyla bakıyordu.

" Arsen ne yapıyorsun. Getir şu elini. Elini kestiğini fark etmedin mi?"

O elimi suyun altına tutarken benim aklım hala Akın da idi.

" O beni sırf ona yemek yapayım diye kursa yollamıştı."

Daha fazla göz yaşı yüzümde ki yerini alırken Karan bana döndü. Elimi havluyla sarıp kanı durduruyordu.

" Anlamadım Arsen."

" Ona yemek yapmıştım. Oda beni aşçılık kursuna yazdırmak istemişti. Sırf ona yemek yapabileyim diye. Karan ben ona yeterince yemek yapamadım ki."

Artık dayanamıyordum. Bu çok büyük bir acıydı. Hayal kırıklığı gibiydi. Kafamı Karan'ın göğsüne yasladığımda şaşırdığını fark etmiştim ama çok güçsüzdüm. Kendimi geri çekemiyordum. Sanki biraz böyle kalsam dinlenebilecekmişim gibi hissediyordum. Karan bir elini başıma yasladığında daha çok ağladım. Hatırlayamadıklarım için ayrı hatırladıklarım için ayrı ağladım.

Bir süre sonra sakinleştiğim de kafamı yasladığım yerden kaldırdım. Karan iyi olup olmadığımı sorgular gibi bakıyordu. Yüzümde ki yaşları silip elime baktım. Kan durmuştu. Mantarlara döndüğümde bir kaç mantarın kanımla ziyan olduğunu gördüm. Onları atarken Karan'ın eski yerine oturduğunu arkamdan gelen seslerden anlayabiliyordum. Ortalığı temizleyip işime geri döndüm. Yemek hazır olduğunda servis ettim. Ve bende onun karşısına oturdum. Kendimi çok boş hissediyordum. Hem hatırlamak istiyordum hem de hatırladıkça canım yanıyordu Bütün bunları Karan geldikten sonra hatırlamaya başlamam ise çok tuhaftı. Kafamı kaldırdığımda Karan'ın iştahla yemeğini yediğini gördüm. Ama o da benim gibi düşünceliydi. Üzerine sıçrayan kremayı fark edemeyecek kadar düşünceli hem de. Yanımda duran peçeteyi alıp ona uzattım. Bir an transtan çıkar gibi olmuştu. Sanki bir hareket beklemiyormuş ve hazırlıksız yakalanmış gibi. Yüzüme bakarken neler düşündüğünü anlayamıyordum.

" Üzerine krema sıçramış. Kurumadan sil istersen."

" Teşekkür ederim."

Yemeklerimiz bitmiş sessizce oturuyorduk. Yerimden kalkıp çantamı almaya gittim. İçinden sigara paketimi mutfağa giderken koridorda ki dolaptan da iki bira almıştım. Masaya döndüğümde bana bakıyordu. Biralardan birini ona uzattım ve yerime geçtim tekrar. Sigarayı yakarken beni incelediğini hissedebiliyordum.

" Ne zamandan beri sigara ve alkol kullanıyorsun."

Bu soruyu çok tuhaf bir şekilde sormuştu. Sanki altında bir şeyler arıyordu bunların.

" Buraya gelip barda çalışmaya başladığımdan beri içiyorum ikisini de. Neden ki?"

" Kendine zarar vermeni hiç sevmedim. "

" Senin sevip sevmemen önemli değil. Benim tercihim. Bu arada benim sana sormak istediklerim var."

Söylediklerim canını sıkmış gibiydi. Kontrol manyağı filan mıydı?

" Ne soracaksın?"

" O gece biz nereye gidiyorduk Karan. Ve Akın neden benim arkamdan geliyordu. Ben neden seni tanımadığım halde sana doğru koşuyordum."

Karan tekrar düşüncelere dalmıştı. Bu soru çok rahatsız etmişti. Nedenini anlayamadığım bir şekilde sinirlenmişti de.

" Bunları sana cevaplayamam Arsen. Bütün her şeyi senin hatırlaman daha doğru olur."

Beni cevapsız bırakmıştı. Onu anlayamıyordum. Bir şeylere çok sinirli ve aynı zamanda çok üzgündü. Tamam Akın onun için değerliydi. Ama içi hiç mi soğumamıştı. Üstelik bunları konuşmak benim de hoşuma gitmiyordu ama konuşmalıydık. Onu bu kadar sinirlendiren neydi.

" Katili bulundu mu?"

" Hayır."

" Akın'ın bedenine ne oldu peki. Hastanede olay yerine döndüğünde onun da yerinde olmadığını söylemiştin."

" Bulunamadı. Bütün her yere bakıldı ama hiç bir iz yok."

Sorduğum her soruda biraz daha sinirleniyordu. Katili bulamamış olmanın siniri olmalıydı bu. İntikamını alamamış olmak onu bu denli deliye çeviriyordu.

" Anladım. Ben hatırlayabilseydim keşke. Bazen düşünüyorum. Acaba onu kurtara bilir miydim? O gece o sokakta dakikalarca başında oturdum Karan. Nefes alıp almadığına bile bakamadım korkudan. O gün belki soğukkanlı davrana bilseydim sen polise koşarken bende ambulans çağırırdım. Belki kurtulurdu. Bunun vicdan azabını ömür boyu çekeceğim. Kendimi asla affetmeyeceğim."

" Bu hiç bir şeye çare değil Arsen. Vicdan azabın onu geri getirmeyecek. "

" Sen neden buradasın Karan. Seni buraya getiren geçmiş değil mi? Ben vicdan azabı çekiyorum evet ama geçmişe bağlı yaşayan bir tek ben değilim. Sende geçmişin gölgesindesin. Aydınlığa çıkmamız için ne gerekiyor söyler misin?"

" Akın'ın neden öldürüldüğünü öğrenmek Arsen. Bana bunu verebilir misin? "

Gözlerin de ölüm vardı. Okyanusları hırçınlaşmış cesetleri kıyılara vurmuştu yine. Ona bakınca mezarlar görüyordum. Mavilerine bakınca bir gün o sularda boğulmaktan korkuyordum. O benim katilim değil diye kendimi rahatlatmak istedim ama yapamadım.

" Keşke yapabilseydim bunu. İkimizi de kurtarmayı çok isterdim. "

Karan bir süre gözlerime bakıp tekrar içine kapanmıştı. Hem ruhen hem de bedenen çok yorgundum. Uyumaya, belki de yıllarca uyumaya ihtiyacım vardı. Usulca yerimden kalktım. Odama giderken onun nerede uyuyacağını düşünüyordum. Odama gelince etrafa göz gezdirdim. Yatağım ve köşede bazı geceler üzerinde sızdığım kanepeden başka bir şey yoktu. Dolaptan bir yastık ve battaniye çıkarıp koltuğa bıraktım. Ve bende çöktüm. Yastığı düzeltip battaniyeyi üzerime çektim. O koltuğa sığamayacak bir adamdı. Ben ise ufak tefektim. Gözlerim kapanırken hatırladıklarımın izini kalbimde taşıyordum. Huzurlu bir uykuyu kucaklamayalı çok olmuştu. Ama bir gün mutlaka kavuşacaktım o huzura.

Derin uykumdan bir anlık sarsıntıyla sıyrıldım. Ama gözlerimi açamıyordum. Yorgunluk göz kapaklarıma asılmıştı resmen. Anlamsız mırıltılarım arasından Karan'ın uyu Arsen demesi misafir oldu uykuma. Karan diye seslendim ama sesim ona ulaşamıyordu. En sonunda pes ettim ve az öncekinden daha derin bir uykuya teslim oldum.

Nefes nefese uyandığımda saçlarım terden vücuduma yapışmıştı. Soluk soluğa etrafıma baktığımda yatağımda olduğumu fark ettim. Karan ise beni buraya taşıyıp kendisi koltuğa geçmişti. Kabus görmüştüm. Çocukluğum geri gelmişti sanki. Kendimi aynı o zamanlarda ki gibi savunmasız hissediyordum. Bugün doktorun dediklerinden sonra böyle bir kabusu bekliyordum aslında ama her zaman ki gibi beni bitiriyordu tüm bu kabuslar. Gözlerimden yaşlar aralıksız akarken sessizce yerimden kalktım. Mutfağa gidip sigara paketinden bir dalı çıkarıp yaktım. O zamanları tekrar hatırlarken çektim sigarayı ciğerlerime. Ağlamam durmamıştı. Boşta olan elimi anlıma yaslayıp masaya dayandım. Oturduğum sandalye beni taşıyamayacakmış gibi hissediyordum. Birden omzumda bir el hissedince yerimden sıçradım. Korku dolu gözlerle Karan'a bakarken onun gözleri şaşkınlıktan açılmışlardı. Doğal olarak bu kadar korkmama anlam veremiyordu. Bir ara şüpheyle baktığını hissettim ama bu bir saniye sürdü.

" Neden ağlıyorsun. Yine mi bir şey hatırladın?"

Yerime tekrar çökerken gözyaşlarımı siliyordum. Ben sigaramı içene kadar benimle sessizce oturdu. Ama benden bir cevap beklediği belliydi. Birilerine anlatmak istiyordum artık. Yaşadıklarımı yaralarımı birileri bilsin istiyordum.

" Bugün doktorun hastalığımla ilgili dediklerini hatırlıyor musun?" Bir süre hatırlaması için zaman verdim ona.

" Geçmişte yaşadığım şiddet ve cinsel tacizin sebep olabileceğini söylemişti. Ne komik dimi. Yurtta büyüyen kimsesiz bir kıza söylüyor bunları."

Kendi kendime gülerken bu halime içim acıdı. Kendime acımayı bırakalı çok zaman olmuştu ama bazı şeyler geçmiyordu. Aynı o zamanların yarasının geçmeyeceği gibi. Karan'a baktığımda biraz merak biraz sinirle bana bakıyordu.

" Daha 15 yaşındaydım. Yurtta kendini korumayı öğrenmelisin Karan. Çünkü seni kimse korumaz. Belki yediğin dayaklar acıtmaz çok fazla canını ama dayaktan daha ağır şeyler vardır. Ben daha 15 yaşındayken kendimi korumayı öğrendim. Yurdun bir bekçisi vardı. Genelde kapıda dururdu. Okula gidip gelirken görürdüm. Bizi korumak için oradaydı ama ben ilk yaramı ondan aldım. Küçücük bir çocuktum okul çıkışı beni kulübesine çekmeye çalışırken. Elinden kurtulup kaçtığım anı hiç unutamıyorum. Çocuk aklımla kendimden utanmış bana dokunduğu için kendimden iğrenmiştim. Kirli ellerinin izini silmek için kendimi defalarca kez yıkadığımı hatırlıyorum."

Bir sigara daha yakarken bunu anlatmanın bu kadar zor olması daha çok üzdü. Gözyaşlarım hiç durmadan sessiz sedasız akarken masaya bakıyordum. Karan'ın yüzüne bakmaya utanıyordum. Halbuki utanması gereken ben değil o kirli ve büyük elleriyle çocuklara dokunmaya çalışan pisliklerdi. İnsan demeye dilim varmıyordu.

" O gün kurtarmıştım kendimi evet ama bunun devamının geleceğini de biliyordum. Gece çok başım ağrıyordu. Muhtemelen çok ağladığım içindir. Yatağımdan kalkıp revire gittim. Hemşireden ağrı kesici aldım ve içtim. Tekrar yatağıma giderken temizlik odasının kapısı ansızın açıldı ve ben daha ne olduğunu anlamadan oraya çekildim. Oydu. Kabusum olan bekçi. Çırpınıyordum ama ne fayda. Son bir gayretle avazım çıktığı kadar bağırdım. Bütün yurt ayağa kalktı. Hemşireydi beni ilk bulan. Ondan kaçmak isterken bütün kollarım çizik çizik olmuştu. Benim hayatıma kan ilk o zaman bulaştı. Kolumdan süzülen kanlar yere damlarken onları gözyaşlarım izledi."

Buradan sonrasını anlatmak daha zordu sanki. Gözlerimi kapattım ve konuşmaya devam ettim.

" Müdireye hemşireye herkese benim ona sırnaştığımı söyledi. Yurttan kaçmak için onu kullandığımı söyledi. Ona inandılar biliyor musun? Bütün yalvarmalarıma rağmen ona inandılar. Müdüre bana bu saatte neden yatağında değildin diye sorarken gözlerini görmeliydin. Bir hafta boyunca her türlü aşağılanmalara katlandım. Bir gece daha fazla dayanamayacağımı düşünüp intihar ettim. Revirden gizlice aldığım üç kutu ilacın hepsini içtim. Sabah uyanmayınca anlamışlar. Hastaneye götürmüşler. Ölmedim. Ben ise ölmüş olmayı dilerdim. Bir hafta sonra da her şey ortaya çıktı. O yurttan kovuldu. Ama ben kimseyle konuşmamaya devam ettim. Benim yaralarım kanamaya devam etti çünkü. Ne o günü ne de insanların bana bakışını unutamadım. O insanlar ki benim kimsesizliğime ortaktılar. Ben onları ailem bellemiştim. Ben o geceden sonra sanki ailemi tekrar kaybetmiştim. Tekrar terk edilmiştim. "

Acılar insanı olgunlaştırır diye bir yazı okumuştum bir keresinde. O yazı o kadar saçma gelmişti ki. Olgunlaşmak çocukluğunu, gençliğini öldürmek olmamalıydı. Şimdi benim acılarım beni olgun biri mi yapmıştı. Saçmalıktı. Karan bir tepki vermeyince utanarak ona baktım. Kollarıma bakıyordu. O zamanlardan hatıra yara izlerine. Gözlerini kollarımdan çekip bana baktı. Gözlerinde ki öfke sanki lav olup akacaktı. Aniden yerinden kalktı. Tepeden bana bakarken bir şey söylemesini bekledim. Kimsenin bana acımasını istemiyordum. Ama bana üzüldüğünü söylese bile yeterdi. O ise sadece hadi yatağına geç uyu sabah hastaneye gideceğiz dedi. Yüzümde acı bir gülümseme oluşurken kendime kızdım. Ne bekliyordum ki. Bana kim üzülmüştü ki o üzülsün. Bunları hiç anlatmamalıydım. Yıllardır içimde taşıdığım gibi aynı şekilde taşımaya devam etmeliydim. Bu gece bir kez daha anlamıştım acılarım ben tek başıma sırtladığım sürece daha az acı vericiydi. Başkalarıyla paylaşmak demek daha büyük yükleri yüklenmek demekti. İster istemez beklentiler oluyordu. Birilerinin seni anlamasını ve sana yardım etmesini istiyordun o zaman. Yerimden kalkıp onun peşinden odaya geçtim. Ama sabaha kadar uyumadım. Ben bir gece daha bana üzülmeyen herkes için kendime üzüldüm. Bir gece daha kendim için ağladım. İçimdekilerin geçmeyeceğini bile bile.



Bölümü nasıl buldunuz. Oy verip yorum yazarsanız çok sevinirim ❤️

Loading...
0%