@dilanates
|
Elimde tuttuğum sıvıya baktım. Nasıl olur da tatsız olduğuna emin olduğum bu şey boğazımdan geçerken zehir etkisi yaratıyordu. Yutkunurken su değil de içimi yakıp kavuran bir zehir içiyormuşum gibi hissediyordum. Bu belki de bir kaç dakika önce yaşadığım korkudan kaynaklanıyordu bilmiyorum. Az önce fırlayıp gideceğini düşündüğüm kalbim şimdi de atmayı bırakmıştı adeta. Karan karşımda oturmuş biraz iyi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu. Sabırlı bir şekilde benim sakinleşmemi beklemesi çok rahatlatıcı bir davranıştı itiraf etmek gerekirse. Ve evet ufak çaplı bir ağlama krizi geçirmiştim. Aslında her şey bir kaç dakika içinde olup bitmiş gibiydi. Ya da bana öyle gelmişti. Masada duran bıçaktan ölümün kokusunu alıyordum. Gözlerimi bıçağa çevirince midemin ayaklandığını hissettim. Daha önce elbette kan görmüştüm bir çok defa. Cinayete şahit olmuştum. Ama bu daha kötü yapmıştı beni. Bu bıçak bana kendi ölümümü çağrıştırıyordu. Zaten amaçta buydu değil mi? Küçük serçe ben oluyordum aslında. Eğer Akın'ın da benim yüzümden öldüğünü düşünürsek bir canlı daha benim yüzümden hayatını kaybetmişti bugün. Nasıl olur da bu derece içler acısı bir duruma düşmüştüm anlayamıyordum. Karan bıçağa bakışlarımı tehlikeli bulmuş olacak ki bir kaç parça kağıt havluyu kanı silmek için kullandı. Bıçağı da nedense başka bir peçeteyle dikkatli bir şekilde alıp buzdolabı poşetine koydu. Ne yani filmlerde ki gibi bıçağın üzerinde parmak izi filan mı arayacaktı? " Ne iş yapıyorsun? Yani mesleğin nedir?" " Bilişim uzmanıyım. Neden sordun?" " Akın da benzer bir iş yapıyordu yanlış hatırlamıyorsam. Sadece merak ettim. Bıçağı o şekilde alınca tuhaf geldi." " Tuhaf gelen nedir?" " Hani şu televizyonlar da polisiye dizilerde cinayet silahını DNA ve parmak izi için alır delil poşetine koyarlar ya sende öyle yaptın sanki." Şuan tam anlamıyla saçmalıyordum evet. " Evet tam olarak bunu yaptım ama bunun neresi tuhaf onu anlayamadım." Karan bunları söylerken gülüyordu ama ben açıkçası şok olmuştum. Bunu nasıl yapmayı planlıyordu ki. " Nasıl yapacaksın ki bunu Karan. Bu işler bildiğim kadarıyla kolay bir şey değil." " Değil zaten ama benim de güvendiğim bir şeyler var." " Güvendiğim derken?" " Bunları karıştırma Arsen. Sen iyi misin onu söyle?" " İyiyim. Bir şey merak ediyorum o bıçaktan parmak izi bulunursa ve kime ait olduğu belli olursa ne yapacağız?" " Sen hiçbir şey yapmayacaksın ne yapılacaksa ben yapacağım." Bunları o kadar sakince söylemişti ki gözlerinde ki nefreti hissetmesem inanabilirdim. Ama gözlerinden akan duygular bir katili anımsattı bana. Ve ben ilk defa Karan'ın birini öldürüp öldürmediğini merak ettim. Bu o kadar derin bir meraktı ki bunun olmuş olması halinde ne hissedeceğimi düşünürken buldum kendimi. Bir katilin yanında durabilir miydim? Bir canı sonlandırmak bir mumu söndürmek kadar kolay mıydı? Daha sonra kendimi düşündüm. Ben böyle bir şey yapabilir miydim? Eğer eski Arsen olsa ortaya çılgınca bir cinayet planı koyar ve bunu korkusuzca yapabileceğini savunurdu. Yıllar önce beni taciz eden pisliği gücüm yetse öldürebilirdim. Ama yapmamış daha doğrusu yapamamıştım. Şimdi düşününce ona olan nefretime bir de imkan eklense yapar mıydım diye kendimi sorguladım. Ve kendi içimde verdiğim cevap dehşete kapılmama sebep oldu. Evet yapardım. Peki benim bunu yapmam diğer katiller ile beni bir mi tutardı. Suçsuz yere birini öldüren biriyle aynı terazide mi tartılırdık. " Onu adalete teslim etmeliyiz Karan. Hayatımız yeterince kararmadı mı sence de. Hapse girmeni istemiyorum." " Bunları düşünme Arsen. Önceliğimiz Akın'ı bulmak olacak sonrasına bakarız. Sen eşyalarını topla sabah erkenden yola çıkacağız. Burada haddinden fazla kaldık." " Akın'ı bulmak derken. " " Yani cesedini diyorum. Kayıp ya. " Karan'ın bir an ne söyleyeceğini bilememesi beni şaşırtmıştı. Cesetten değil de bizzat Akın'ın kendisinden bahsediyordu sanki. Ama öyle bir şey olsa benden gizlemezdi herhalde. " Bavul işini halledemedik bugün." " Tamam hallederiz hadi git uyu biraz. İyiyim diyorsun ama çok solgun gözüküyorsun." " Teşekkür ederim Karan. Yanımda olup bana destek olduğun için." Karan bir süre boş bir ifadeyle yüzüme baktı. Ne düşündüğünü tahmin edemiyordum. Bir süre sonra gözlerini kapatıp kafasını geriye yasladı ve konuştu. " İyi geceler Arsen." Yatağa girdiğimde bir süre İstanbul'a dönünce ne yapacağımı düşündüm. O şehir benim karabasanımdı. Elimden almadığı bir canım vardı. Ve ben yarın oraya gidiyordum. Bu sefer işlerin daha da sarpa saracağını şimdiden hissetmiştim ama Karan'a güvenmekten başka elimden gelen bir şey yoktu. Yerimde doğrulup eve gelince bir kenara attığım çantamı aldım. İçinden çıkardığım cüzdanıma kara kara bakıyordum. İçini açıp paralarımı saymaya başladığımda hiç umutlu değildim ama paranın miktarı daha da şaşırttı. Olan miktar tahmin ettiğimden de azdı. Bu parayla İstanbul da bir ay bile zor geçinirdim ben. Ev bulmam gerekiyordu üstelik. " Neye bakıyorsun öyle ağlayacak gibi." " Paralarıma." " Anlamadım. Bir insan neden paralarına o şekilde bakar." " Çok az param var Karan. Ben İstanbul da çalışmak zorundayım. Bu parayla bırak ev tutmayı hayatta bile kalamam uzun süre." " Ne evi?" " Sokakta yatacak halim yok Karan. Bir eve ihtiyacım var normal olarak." " Arsen saçmalama yat uyu. Benim evim varken ne evinden bahsediyorsun. Durumlar bu haldeyken başka bir yerde kalabilmeyi gerçekten düşünüyor musun?" " Ama orası senin evin. Ben sadece rahatsızlık veririm. Üstelik en son bir arkadaşımda kaldığımda hiç hoş şeyler olmadı." " Anlamadım. Sen Akın ile ilgili bir şey mi hatırladın?" " Hayır bu da nereden çıktı. Sadece Akın'ı benim yüzümden öldürmüş olabilirler bundan bahsediyorum. Sen ne düşündün ki?" " Hiç sadece Akın ile kavga ettiğin bir anını filan hatırladın sandım." " Anladım." Karan bunu o kadar rahatsız bir şekilde söylemişti ki bir an hafızamı zorladım. Acaba cidden Akın ile kötü bir kavgam olmuş muydu? Tabi ki beynim beni yanıltmayarak hatırlamayı reddetti. Yastığa kafamı koyar koymaz gözlerim sızladı. Sanki bunu bekliyormuş gibi. Bütün gün yaşadıklarımı hesaba katarsak hemen uykuya dalmam şaşırtıcı olmamıştı. Asıl şaşırtıcı olan sabahın köründe gözlerimi Karan'ın bağırma sesleriyle açmış olmamdı. Odanın içinde döne döne telefonla konuşuyordu. Ve aşırı sinirliydi. Dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum. Daha sonra hırsla telefonu kapattı. Gözleri yatakta şaşkın şaşkın bakan bana döndü. Sakinleşmek ister gibi gözlerini kapattı. Tekrar açtığında az öncesine kıyasla daha sakindi. " Özür dilerim Arsen ben uyandırdım seni." " Önemli değil bir sorun mu var?" " Hayır hayır. Sadece hemen çıkmamız gerek." " Şey tamam ben hemen bir duş alayım çıkalım." " Tamam bende yiyecek bir şeyler hazırlarım." " Teşekkürler." Banyoya girince kendimi soğuk suyun altına attım. Ayılmak için bu şart olmuştu çünkü tahmini üç saat filan anca uyuyabilmiştim. Sudan çıktığımda hiç değilse uyana bilmeyi başarmıştım. Hızlı bir şekilde üzerime geniş bir polar ve bir tayt geçirdim. Yol çok uzundu ve biz arabayla gidiyorduk. Bu yüzden olabildiğince rahat şeyler giymeye çalışmıştım. Spor ayakkabılarımı da ayağıma geçirince saçlarımı kurutmaya başladım. Nedense hızlı davranıyordum. Muhtemelen Karan'ın aceleci tavrı bana da bulaşmıştı. Kalan son eşyalarımı da çöp torbalarına tıkınca oda da göz gezdirdim ve hiçbir şey bırakmadığımdan emin oldum. Daha sonra eşyaları kapının yanına getirip mutfağa yöneldim. Karan o sırada kahveleri hazırlıyordu. Masaya geçip karnımızı doyurduk. Her şey o kadar hızlı oluyordu ki bütün olanlara bir ekrandan bakıyormuş gibi hissettim. " Çıkalım mı hazır mısın?" " Hazırım her şeyi aldım. Bu mutfak eşyalarını da alalım mı? Para verildi sonuçta İstanbul da kullanırız." " İstiyorsan alabilirsin tabi." " İstiyorum bir kaç dakika ver bana bir koli vardı hepsini onun içine koyarım." Koşarak odama gittim ve dolabımın üzerine koyduğum koliyi aldım. İçini açıp mutfakta ne varsa koymaya başladım. Aslında çok pahalı şeyler değillerdi ama emek verilerek kazanılmış paraydı ve bu şekilde har vurup harman savurmak hiç bana göre değildi. Hep üç beş kuruş parayla idare etmeye alıştığım için savurganlık yapamıyordum. Her şeyi toplayınca Karan gelip koliyi aldı. Koridora çıktığımda torbaları önceden indirdiğini fark ettim. Son bir defa evi gezip bende peşinden indim. Arabaya yerleştiğimizde içimde ki sıkıntının sadece uzun yoldan dolayı olmasını diliyordum. Şahsen uzun bir süre olay yaşamak istemiyordum. Şu bir kaç günde yaşadığım her şey bana yetmişti. " Radyoyu açabilirsin istersen. Canın sıkkın gibi duruyor." " Uzun yol rahatsız ediyor sadece. " " Anlıyorum. Beni de rahatsız eder hep " Radyo ile oynayıp hareketli şarkıların çaldığı bir kanalda durdum. Ruh halimi değiştirmenin tek yolu bu gibi gelmişti. Ama saatler geçmesine rağmen bir değişiklik yoktu. Sıkkınlıkla radyoyu kapatıp çantamdaki kitabı çıkardım. Bacaklarımı kendime çekip rahat bir pozisyon belirledim ve kitabımı okumaya başladım. Göz ucuyla Karan'ın ara ara bana baktığını fark edebiliyordum. Araba yavaşlamaya başlayınca kafamı kaldırıp durma sebebimize baktım. Bir dinlenme tesisinin lokantasının önünde durmuştuk. Karan durmasa muhtemelen gün boyu bir şey yemek aklıma gelmezdi. Bu arada idrar torbamın da keyfi yerinde değildi. Tuvalete gitmem gerekiyordu. " Bir şeyler yiyelim. Biraz da dinlenmiş oluruz. " " Lavabo nerede acaba." " Bak şu köşede." Dediği yere baktığımda söylediği gibi köşede kalan bir yerde tuvaletin olduğunu belli eden tabelayı görmüştüm. Ben oraya doğru yürürken Karan bir masaya geçmiş ve sipariş vermeye başlamıştı bile. Tuvalet beklediğimden daha kirliydi. Midem bulanarak biraz da mecburiyetten işimi halledip çıktım hemen. Ama surat ifadem nasılsa masaya döndüğümde Karan kıkır kıkır gülmeye başladı. " Ne gülüyorsun ya. " " Daha önce de burada mola vermiştim. Yemekleri güzel ama tuvaletleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim." Bunları söyleyip tekrar gülmeye başlamıştı. " Alacağın olsun neden baştan uyarmadın. İlla ki başka bir tuvalet bulabilirdim." " Bir şey olmaz Arsen. Önümüzde ki sürecin karşımıza ne çıkaracağı belli olmaz. Daha kötü yerlerde bulunman gerekebilir. Bunları bu kadar önemseme." " Nasıl yani? Ne olabilir ki?" " Boş ver güzelim yemeğini ye hadi." Karan beni susturup yemeğine odaklandı ama benim hiç iştahım kalmamıştı. Bahsettiği şey o adamın beni tekrar kaçırabileceği ihtimaliydi. Bu olasılığın farkındaydım elbette ama Karan bu şekilde konuşana kadar gerçekliğini hissedememiştim. Böyle bir şey olması halinde ne yapacağımı bilmiyordum. Karşımızda ki adamın amacını bile bilmiyorduk daha. Sıkıntıyla yemeğimle oynamaya devam ederken bir çatalın tabağıma uyarı vuruşu yaptığını gördüm. Kafamı kaldırdığımda Karan gözleriyle tabağımı gösterip yemeği yememi anlatmaya çalışıyordu. Biraz da zorlayarak yemeğimi yedim. Bu sırada Karan bitirmiş tuvalete gidip gelmişti. Hesabı da ödeyince tekrar yola çıktık. Tahmini 4-5 saatimiz kalmıştı İstanbul'a. " İstanbul'un neresinde oturuyorsun?" " Sarıyer de oturuyorum." " Güzel yer. İş yerin nerede peki?" " Home ofis çalışıyorum. Çok nadir şirkete uğrarım. Neden ki?" " Hiç merak ettim. Canım sıkılıyor galiba çeneme vurdu." Dudaklarım yeterince kıvrılamamıştı bile ama Karan gülmüştü. Onun evinde yaşayacaktım hiç istemesem de ama onu daha tanımıyordum bile. Daha doğrusu hatırlamıyordum. Birden bire ona hiç sormadığım bir soru geldi aklıma. Bunu daha önce sormamış olmam çok şaşırtmıştı. " Karan Akın ile yakın mıydın? Yani ben seni görmüş olsam bile hatırlamazdım ama sende beni görmemişsin. Yakın değilsiniz diyeceğim ama Akın için benim için yaptıkların ortada. " " Akın ile aramızda farklı bir iletişim vardı Arsen. Ben seni hiç görmedim o yüzden. O da aynı şekilde benim yakınımdakileri görmemiştir. " Bunları söyleyip düşüncelere dalmıştı. Geçmişi anımsamış olmalıydı. Çok zor olmalıydı onun için bu yaşanılanlar. Ben unutarak kendimi korumuştum fark etmeden ama o bütün bunları tek başına sırtlamıştı. Taşıdığı yükün ağırlığını sadece tahmin edebilirdim. O anılarda boğulurken ben hatırlayamadığım şeylerin acısını çekmiştim. Elimi uzatıp direksiyonda ki elini tutup sıktım. Bir an şaşkınlıkla bana döndü. Bunu yapmamı beklemiyor gibiydi. " Yaşadığın her şey için üzgünüm Karan. Ben hatırlayamazken bile bu kadar üzülüyorsam senin yaşadıklarını tahmin bile edemem. Ama bir gün hepsi bitecek ve mutlu olacaksın. Buna gerçekten inanıyorum." Karan kafasını yola çevirmişti tekrar. Burukça gülümseyip bende cama döndüm. Belki onun için bir şey yapamazdım ama yine de mutlu olacağına inanıyordum. " Evet her şey bitecek. Bütün bunlar bittiğinde rahatlayacağım." Karan'ın söyledikleriyle gözlerimi kapatıp açtım. Ona doğru dönmemiştim ama camdan yansıyan yüzünde onunda burukça gülümsediğini fark edebilmiştim. Her şey bittiğinde demişti. Peki ben onun mutluluğunu görebilecek miydim? Bir ipin üzerinde yürüyor gibi hissediyordum. İpin bir çok yeri incelmişti ve kopmak üzereydi. Ama arkamdan gelen canavardan kaçabilmek için de yürümeliydim. Attığım her adımda korkuyla gözlerimi kapıyor daha sonra düşmediğimi hissedince tekrar açıp bir adım daha atıyordum. İleride ipin daha fazla inceldiğini görüyordum ama bile bile devam ediyordum. Sanki düşmekten değil de bana yaklaşmakta olan canavardan korkuyordum. Düşüncelerim göz kapaklarıma asılmış gibi gözlerimi kapattım. Uyumuyordum ama dünyayla bağımı da koparmış gibiydim. Bir an hissiz olmanın nasıl bir şey olabileceğini düşündüm. Muhtemelen daha kolay bir hayat olurdu benim için. Duygular kıyıya çekildiğinde içinde bulunduğum denizin durulduğunu görmüştüm bir kaç kere. Bunu hep yaşayabilmeyi çok isterdim. Daldığım yerden Karan'ın sarsmasıyla çıktım. Ona döndüğümde yorgunluğu yüzünden belli oluyordu. Keşke araba kullanmayı bilseydim. En azından biraz ben kullanırdım ve o da dinlenirdi. " Arsen geldik sayılır. Evde bir şey yoktur yoldan yemek alalım. Ne istersin?" " Benim için fark etmez." " Tamam şurada bir dürümcü olacaktı. Oradan alalım bir şeyler. Yarın market alışverişi yaparız nasılsa." " Tamam olur." Karan bir dürümcünün önünde durunca cüzdanını alıp indi. Nedense arabadan inmek içimden gelmemişti. O içeride siparişi verirken camdan ona bakıyordum. Elinde bir poşetle dükkandan çıkıp arabaya doğru yöneldi. İçeri girdiğinde poşetten sızan koku gerçekten şahaneydi. Poşeti benim kucağıma bırakıp arabayı tekrar çalıştırdı ve tahmini yarım saat sonra bir binanın önüne park etti. Arabadan inince bacaklarımın sızladığını fark ettim. Mersinden buraya kadar araba ile gelmiştik ve sadece bir kere mola vermiştik. Yani bu çok normaldi. Karan eşyaları çıkarırken esneme hareketleri yaparak yanına gittim. Torbaları tutup binaya doğru ilerlerken onunda koliyi alıp arkamdan geldiğini dış kapının aynasından görmüştüm. Kapının önünde durup onun gelmesini bekledim. Kapıyı açarken yorgunluğu her halinden belli oluyordu. İçeri girince ışıklar otomatik açıldı. Asansörün önüne gelene kadar binayı inceledim. Güzel ve temiz bir binaydı. Asansöre biner binmez Karan dördüncü kata bastı. Kabin uğursuz bir sesle hareket ettiğini belli edince bir an ürktüm. Şaşırmıştım çünkü ilk defa bu şekilde çalışan bir asansör görüyordum. Karan ise korkup yerimde sıçramamdan dolayı gülüyordu. Bugün ne kadar çok eğlendirmiştim bu adamı. Çok hoş! Dönüp sinirle yüzüne baktım. Baştan uyarması gerekirdi. Gülmesini bastırıp ciddileşti. Asansör durunca inip katta bulunan dairelerden birinin önüne gitti ve cebinden anahtarını çıkardı. Aşırı yorgunduk ikimizde. İçeri girince koridordaki ışığı eliyle yoklayıp açtı. Ev bekar evi diyebileceğim bir ev değildi. Gayet düzgün ve temizdi. Kaç gündür Mersinde olduğunu tam olarak bilmiyorum ama tahmini 15 gün olmuştu. Ev hiç kirli gözükmüyordu. Birden içime bir sıkıntı düştü. Acaba evde biriyle birlikte mi yaşıyordu. Böyle bir ihtimal olması dahilinde ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Daha önce bir kız arkadaşı olup olmadığını sormadığım için kendimi kötü hissettim. İnsanları rahatsız edecek davranışlardan özellikle uzak durmaya alışıktım. Göz ucuyla ona baktığımda kapıyı kapatıp yanıma geldi. Belki geç olacaktı ama sormam gerekiyordu. " Ev arkadaşın var mı?" " Evet sen varsın işte." " Kendimden bahsetmiyorum Karan. Benden önce biriyle mi yaşıyordun diyorum." " Hayır bunu da nereden çıkardın?" " Bilmem daha önce sormam gerekirdi ama aklıma gelmedi. Eğer kız arkadaşın varsa ve bu durum onu rahatsız edecekse ben gerçekten başka yerde kalabilirim. Eski bir arkadaşım var uzun zamandır görüşmedik ama beni kabul edeceğine eminim." " Arsen saçmalama günündesin galiba. Bugün çenen düştü gerçekten. Bir kız arkadaşım yok olsa da bu durumu anlamayacak biriyle birlikte olmasam da olur zaten." " Evin çok temiz ve düzenli bu yüzden sordum. Ben sadece seni rahatsız etmek istemiyorum." Bunları söylerken resmen mırıldanmıştım. Karan bana ne zaman kızsa rahatsız hissediyordum. Ona değer veriyordum tuhaf bir şekilde. Ve bana sinirlenmesi, kızması ya da kırılması en son isteyeceğim şeydi. " Rahatsızlık vermiyorsun. Döneceğimiz için bir arkadaşımdan birini bulup evi temizletmesini istedim o yüzden temiz. Yanlış fikirlere kapılman bittiyse içeri geçebilir miyiz? Kendi evimde kapıda kalacağım hiç aklıma gelmezdi." " Pardon ben yolu kapattım. Tabi geç." Kenara çekilince bana gülüp içeri yöneldi. Bende eşyaları kapının önünde bırakıp onun peşinden ilerledim. Girdiği yer mutfaktı. Masaya aldığımız dürümleri koyup dolaptan bardak çıkardı. Bende ilerleyip ayranı açtım ve bardaklara doldurdum. Yemeğimizi yerken hiç konuşmadık ve nedense bu durum beni çok rahatsız etti. Tamam evini işgal etmiyordum. Ve gayet net bir şekilde rahatsızlık vermediğimi de belirtmişti. Ama ben yine de huzursuzdum. O benim evimde kalırken bu şekilde hissetmemiştim. Orası benim evimdi çünkü. Birden konuşunca şaşırdım. Çok dalmıştım iç dünyama yine. " Ne düşünüyorsun?" " Sadece eski arkadaşıma haber vermem gerektiğini düşünüyordum. Sanırım bir telefon almamın zamanı geldi. " " Evde bir telefon vardı. Benim eski telefonum ama merak etme iyidir kullanabilirsin." " Yok teşekkürler ben alırım." " Arsen bugünlük limitim doldu gerçekten. Daha fazla saçmalama. Yarın çıkar bir hat alırız kullanırsın telefonu. " " Şey tamam. Teşekkürler." " Rica ederim. Arkadaşına nasıl ulaşacaksın bir süredir görüşmüyorsanız." " Numarasını bir yere yazmıştım. Hala aynı numarayı kullanıyor olmasını diliyorum." O kadar umutsuzca konuşmuştum ki ikimizde gülmeye başladık. İçeride hava birden bire değişmişti sanki. Derin bir nefes alıp yemeğimi bitirdim. Bu sırada Karan telefonuyla uğraştı. Bir şeyler yapıyordu ama anlayamıyordum. Bir an Karan'ın bana hiç bilgi vermediğini fark ettim. Olan şeyler hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Sandalyede geriye yaslanıp bir süre onu izledim. Konsantre olmuş bir şeylere bakıyordu. Bir resim olduğunu parmaklarıyla ekranı büyütmesinden anlamıştım. Bir süre daha telefona baktıktan sonra onu izlediğimi anladı. Kafasını kaldırıp bana baktı. Aynı anda bir kaşı da havaya kalkmıştı. Bu hareketi yapınca kendime geldim ve oturduğum şekle baktım. Bu kadar düşünceli olmasam kahkaha atabilirdim. Çünkü sandalyede geriye yaslanmış kollarımı da göğsümde birleştirmiş ona bakıyordum. Üstelik yüzümde acaba ne bok yiyor bakışı da vardı. " Hayırdır niye öyle bakıyorsun?" " Bana hiçbir şey anlatmıyorsun. Sorduğum sorulara yanıt vermiyorsun. Tehlikeli şeyler döndüğünün farkındayım elbette ama bunun içinde neden olduğumu Akın'ın neden öldürüldüğünü öğrenmek hakkım değil mi? Üstelik bana bir şeyler anlatırsan belki bir ipucu bulabilirim. Sonuçta bütün olaylar benim etrafımda dönüyor." " Bak Arsen bunu seninle bir defa konuşacağım. Sana bir şey anlatmıyorum çünkü ne kadar az şey bilirsen o kadar iyi. Bu adamlar tehlikeliler ve emin ol bizden başka düşmanları da vardır. Onları üzerimize çekemeyiz. Öyle bir lüksümüz yok. Ben senin bilmen gereken bir şey olursa sana zaten anlatırım. Yardım etmek istemeni anlıyorum ama inan bana senin yardım edebileceğin bir durum değil şu anda. He daha sonra ihtiyacım olursa emin ol sana danışırım." Bir yerde haklıydı. Ama bu durumda yardımcı olamamak canımı çok sıkıyordu. Peşimizde ki adamların amacını ve kim olduklarını bilmiyorduk. Bu şekilde bir savunma hazırlayamıyorduk kendimize. Bir daha ki sefere gafil avlanmayı istemiyordum. " Seni anlıyorum Karan ama bir daha ki sefer bu kadar kolay yakalanmak istemiyorum. O gün oradan kaçışımız tamamen şanstı ve bir daha o kadar şanslı olabileceğimizi sanmıyorum." " Bununla ilgili bir kaç önlem alacağım zaten. Bir daha öyle bir şey olmaması için yapacağım şeyler var. Tabi bu durumda senden de yapmanı istediğim şeyler var. Dikkatli olman gerekiyor Arsen. Benim yanımdan ayrılmaman benim dediklerimi dinlemen gerekiyor. Bir süre tek başına dışarı çıkamayacaksın." " Ama arkadaşımı görmek istiyordum." Bu durum daha fazla canımı sıkmazdı her halde. Serhan'ı çok özlemiştim. Çok vefasız bir arkadaştım. Ama artık sevdiğim insanların değerini anlamıştım. Serhan'ı ihmal etmiştim ve bunu telafi etmek istiyordum. " Buraya gelebilir arkadaşın Arsen. Bunu sorun etmene gerek yok." " Seni rahatsız etmeyelim." Bunu daha çok soru sorar gibi söylemiştim. " Rahatsız etmezsiniz. Odan var sonuçta orada oturursunuz. Hem benim genelde çalışmam gerektiği için çalışma odamdan pek çıkmam." " Tamam o zaman teşekkürler. " Yüzüm aydınlanmıştı resmen. " Pek bir seviyorsun bu arkadaşını her halde." Karan'ın da yüzü gülmüştü. Arkadaşlık bu oluyordu değil mi? Arkadaşın mutluysa sende mutlusundur. " Evet çok severim." Karan kalkıp çöpleri attı. Daha sonra eliyle bana gel işareti yaptı. Mutfaktan çıkıp bir odaya girdik. Yatak odasıydı ve ben erkek odasıyım diye bağırıyordu resmen. Karan'a dönüp anlamadığımı belirttim. " Benim odam. Sana yatak filan alana kadar bu odada kalabilirsin." " Hayır olmaz saçmalama. Ben salonda yatarım Karan. Böyle bir şeyi asla kabul edemem." " Neden? Salondaki koltukta her yerin tutulur." " Emin ol daha kötü şartlarda daha konforsuz yerlerde de uyudum. Ben salonda yatacağım itiraz istemiyorum." Bana tip tip baktı ama kararlı durunca sonunda pes edip bavullarımı salona taşıdı. Bir süre idare edebilirdim. Elimdeki parayla dolap ve yatak alabileceğimi düşündüm. O temiz çarşaf yastık filan getirip koltuğa yatağımı açarken bende torbadan giyebileceğim bir şeyler arıyordum. En sonunda bulduğumda o da işini bitirip çıktı. Üzerimi değişirken yorgunluk resmen şekil almış benimle savaşıyordu. Işığı kapatıp kendimi yatağa attım. Gayet rahattı. Gözlerimi kapatınca farklı bir zaman da başka bir insan olabilmeyi diledim. Bütün bu dertleri hiç tecrübe etmemiş bir genç kız olmayı çok isterdim. O zaman yatağa yattığım da güzel hayaller kuruyor olurdum. Uyku yavaş yavaş beni içine çekerken yarının bana neler getireceğini düşündüm. Ve iyi şeyler olmasını umut ederek uykuya daldım. Bütün bedenim uyku için dileniyordu adeta. Ama çok rahatsız edici bir şekilde gözlerime vuran ışık uyumamı engelliyordu. Gözüme gelen ışığı kesmek için arkamı döndüm. Tam tekrar uykuya dalacaktım ki ışığın belli bir kaynaktan geldiğini fark ettim. Önce gözlerim açıldı yavaşça. Bu sırada kaşlarımı çatmıştım. Dışarısı hala karanlıktı. Yani güneş ışığı olma ihtimali sıfırdı. Ortalığı dinledim. Herhangi bir ses yoktu. Arkamı döndüm ve masanın üzerinde bana çevrilmiş bir fener olduğunu fark ettim. Bu durum daha fazla kaşlarımı çatmama sebep oldu. Yavaşça yerimden doğruldum. Bu sırada odayı tarıyordum gözlerimle. Yalnızdım tamamen. Peki bu neydi? Masaya doğru ilerledim ve fenerin bir kağıdın üzerinde durduğunu gördüm. Masanın yanındaki düğmeye basıp odanın ışığını açtım çünkü bu karanlık sinirimi bozmuştu. Feneri masanın üzerine bırakıp kağıdı aldım. Ve yazılanları okur okumaz yere çöktüm. Her yerdeydiler. Zamanın olduğu her yerde. Sanki bizim gibi bir forma sahip değildiler. Kalbimin içine ufacık yerden sızıp korkuyu salabiliyorlardı. Dakikaları kağıda bakarak heba ettikten sonra zorda olsa yerimden doğruldum. Salonun kapısını açarken temkinli davranmıştım. Hala burada olduklarını sanmıyordum ama bu dikkatsiz davranacağım anlamına da gelmiyordu. Etrafıma bakarak Karan'ın odasına gittim. Benim aksime o bir ışıkla rahatsız edilmemiş mışıl mışıl uyuyordu. Yanına gidip kolundan sarstım. Hemen gözlerini açıp bana baktı. Onunda gözleri uyku diye sızlıyordu. Ama benim korkmuş olan ifadem hemen ayılmasını sağladı. " Arsen neler oluyor?" " Buradaydı Karan. O adam burada benim uyuduğum odadaydı." " Ne! Neden bahsediyorsun Arsen?" Karan hem bunları söyleyip hem de yerinde doğrulmuştu. Çekmecesinden bir tabanca çıkarınca resmen şok oldum. Ne yani bir silahı mı vardı? Benim bakışımı fark etmedi bile elimden tutup yatak odasından çıktı. İlk iş bütün evi taradık. Daha sonra dış kapıya baktı Karan. " Lanet olsun kapı ile uğraşılmış. Adamlar eve girmişler ve benim ruhum duymamış. Sen iyi misin Arsen gördün mü onlardan birini?" " Hayır. Oturalım mı? Ben bacaklarımın üzerinde duramayacak gibiyim." " Gel mutfağa geçelim bana her şeyi anlatmalısın." Mutfağa geçince Karan dolaptan su çıkarıp bardağa doldurdu ve masada benim önüme doğru sürdü. Suyu itiraz etmeden içtim. İçimde bir ateş vardı sanki. Biraz sakinleşmek için kendime zaman tanıdım ve anlatmaya başladım. " Ben uyuyordum ve bir yerden gelen bir ışık gözümü rahatsız etti. Önce yatakta döndüm ama bu ışığın varlığı tuhaf geldi. Bakınca bunun bana çevrilmiş bir fener olduğunu gördüm. Oraya doğru gittim ve bir kağıdın üzerinde durduğunu fark ettim. Kağıt bu işte." Kağıdı Karan'a uzatınca alıp okudu. Her kelimede mümkünmüş gibi kaşları daha fazla çatılıyordu. " Bu şerefsizler nasıl oluyor da her yaptığımızı her konuştuğumuzu biliyorlar anlamıyorum." Kağıdı masanın üzerine resmen fırlattı ve kalkıp bir sigara yaktı. Kağıda takılmıştı gözlerim yine. -Hoş geldiniz. Karan çok haklı Serçem çok şey bilmene gerek yok. Ama merak etme seni yanıma almama az kaldı. Her şeyi öğreneceksin o zaman.- Bir an başımın üzerinde bir ampul yanmış gibi oldu. Konuşmalarımızı duyuyor hatta belki bizi görüyorlardı bile. Şokla Karan'a baktım. Tezgaha yaslanmış sigara içiyordu. Odama doğru koştum. Çantamın içinden bir kalem alıp tekrar yanına döndüm. Bana ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi bakıyordu. Kağıdı alıp arkasını çevirdim ve çok küçük bir şekilde yazmaya başladım. İşim bitince Karan'ın yanına gittim ve okumasını bekledim. " Karan dinleniyoruz. Ve hatta izleniyoruz. Kaçırıldığımız zaman o kadar çabuk kurtulmamız bana tuhaf geliyordu ama şuan sebebini anlıyorum. Zaten amaç buydu kurtulmamız. Amaçları sadece bir kaç saat zaman kazanmak. Evime, evine ve hatta telefonuna bir şeyler kurmuş olabilirler. Sen yokken evine girmiş olsalar anlardık ama ya temizlikçi onların adamıysa. Telefonun da bir süre onlardaydı. Düşünsene seni kaçırıp telefonunu neden tutsunlar. Atmaları veya yok etmeleri daha mantıklı olmaz mıydı?" Karan okudukça şaşırıyordu. Bitirince şaşkınca bana döndü. Gözlerinden bana hak verdiğini anlayabiliyordum. Bir süre düşündü ve kalemi elimden aldı. Tezgaha dönüp bir şeyler yazmaya başladı. " Arsen hiçbir şey söyleme. Sadece gidip bir kaç parça eşya al ve bana uyum sağla." Karan yazmayı bitirince okudum. Daha sonra Karan kağıdı katlayıp cebine tıktı. " Bu şekilde kimin olduğunu öğrenemeyiz Arsen. Daha önce yazdıkları da şimdi yazdıkları da ipucu vermiyor. Nasıl oluyor bilmiyorum ama adamların attığımız adımdan haberleri oluyor. Burası güvenli değil. Kendine birkaç parça eşya al bu gece arkadaşımda kalacağız. Yarın kilidi değiştirip bir de alarm sistemi kuralım." " Tamam. " Odaya doğru giderken Karan'ın dediği gibi bir şey belli etmiyordum. Öğrendiğimizi anlamalarını istememişti. Sebebini bilmesem de ona güvenmek geliyordu içimden. Birkaç parça eşyamı sırt çantasına koyup odadan çıktım. Üzerimi değişmek istememiştim çünkü biri beni izlerken bunu yapmak açıkçası kolay değildi. Karan da odasından bir sırt çantasıyla çıktı. O da üzerini değişmemişti. Yüzüne bakıp gülmeye başladım. Deli görmüş gibi bana baktı bir süre. Daha sonra kafasını iki yana sallayıp kapıya yöneldi. Tam kapıyı açarken elindeki telefon yere düştü. Dışarıdan bakan bir göz bunun yanlışlıkla olduğunu düşünürdü ama ben sebebini biliyordum. Karan birkaç küfür savurup yere eğildi ve paramparça olmuş telefona baktı. Onu yerde bırakıp ayağa kalktı sonra. " Güzelim arkadaşım umarım evindedir çünkü artık onu arayamam." " Çok şanslı değil miyiz bu gece sence de." " Kulaklarımdan akıyor resmen." Gülüp evden çıktık ve arabaya bindik. Arabada da bu oyun sürecek mi diye düşünürken Karan bana bakıp gülümsedi ve yaklaşıp sarıldı. Bu ikimizin arasında alışkanlık haline gelen bir şey olmuştu artık. Kulağıma yaklaşıp konuşunca arabada da huzurumuzun olmadığını fark ettim. " Arabada da bir şey var mı bilmiyorum o yüzden dikkatli olmakta fayda var." " Ben iyiyim merak etme." Ona uyum sağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Karan arabayı çalıştırıp yola koyuldu. Açıkçası gerçekten bir arkadaşına mı gidiyorduk bilmiyordum. Daha fazla ne kadar çamura batabileceğimizi de. Kısa bir yolculuğun ardından bir evin önünde durduk. Küçük bahçeli bir evdi. Bahçesi çok bakımlıydı. Etraftaki çiçekler evi çok şirin göstermişti. Bahçe kapısını açıp içeri yöneldik. Karan bir koluyla beni sarmıştı. Kapıyı çaldı önce. Açan olmayınca bir küfür savurup kapıyı yumruklamaya başladı. Şaşkınca ona bakıyordum. " Karan evinde olmayabilir. Ne yapıyorsun dur." " Bu piç evinden çıkmaz Arsen. Uyanması için yapıyorum." Bunu demesiyle kapı açıldı ve silahlı bir adam karşıladı bizi. Ciddi ciddi bize silah doğrultmuştu. Ellerimi havaya kaldırıp şaşkın şaşkın olanlara baktım. Her tarafım silahlı adamlarla sarılmıştı resmen. Karan bana dönüp gözlerini devirdi ve ellerimi indirdi. Karşımızda ki adam da şaşırmıştı. Adam da haklıydı. Bu saatte kimin kapısı bu şekilde yumruklansa aynı şekilde açardı kapıyı. Tabi silah detayı hariç. " Lan kafayı mı yedin. Sıkacaktım kurşunu." " Sende uyansaydın ne yapayım." " Geç içeri lan. Gece gece ne diye kapıma dayandın." Ben karanlıkta kalıyordum ve net bir şekilde görünmüyordum. Karan içeri geçince beni de gördü ve gözleri büyüdü. Daha önceden tanıyor muydum yoksa. " Sende geç hadi niye orada kaldın." " Seni de mi tanıyorum ben? Hayır yani bu kadar geniş bir çevrem olduğuna inanmakta zorlanıyorum da." " Yok biz tanışmıyorduk. Karan anlattı o olaydan sonra. Resimlerini görmüştüm." " Anladım." Biz içeri geçerken Karan bir sigara yakmıştı. Koltuğa oturmuş bir noktaya gözlerini dikmiş bakıyordu. " Nasılsın kardeşim. Gece gece beni özlediğin için mi kapıma dayandın." " Hasretinden öldüm sabahı bekleyemedim. Salak salak konuşma Barış. Bu arada evimi temizlettirdiğin için teşekkürler. Sende temizlettirseydin baya iyi yapmış işini her yer pırıl pırıl." " Hadi ya. Bende çağırayım o zaman lan evi bok götürüyor." " Güzel demek senin evine gelmedi kimse." " Yok lan kim gelecek. Ne oluyor lan o bakışta ne." " Evime gönderdiğin temizlikçi evime kamera koymuş pezevenk. Sana başında dur dedim ama sen durmadın." " Ne diyorsun oğlum." Karan olan biten her şeyi kağıtları da göstererek anlattı. Bu sırada ben oturduğum koltuğa yavaş yavaş eriyip karıştığımı hissediyordum. Uykuya dalmamı engelleyen tek şey olayın adrenalini ve korkusuydu. Tuhaf olan daha dün masamda duran bir bıçak yüzünden ağlama krizine girmişken bugün yaşanan olayı normal karşılıyordum. Alışkanlıklar insanı öldürebilir diye bir söz duymuştum zamanında. Beni öldürecek olan da muhtemelen bütün bu olanlara alışıp normal tepkiler vermem olacaktı. Ağlamam gereken yerde ağlamazsam içimde birikip beni içten içe zehirleyecek olan yangını körüklemiş olmaz mıydım? Tam şu anda bunu yaşıyordum. Karan en son telefonu kırdığını ve buraya geldiğimizi anlatınca adının Barış olduğunu öğrendiğim arkadaşı düşünceli bir şekilde bana baktı. Sıramın geldiğini hissetmiştim. " Arsen gerçekten çok zekisin. Bunu fark edemeseydik Karan ve sen büyük tehlike de olacaktınız. " " Eminim Karan da fark ederdi." " Peki senin aklına nasıl geldi bütün bunlar?" " Aslında kaçırıldığımız gün o adamın yanımıza gelmemesi ve zaten sadece üç kişi tarafından tutuluyorken birinin daha yanımızdan ayrılması tuhaf gelmişti. Bir de evde bulduğumuz notta bizi beklediğini yazmıştı. Yani düşünsenize sadece ellerimiz bağlıydı o da önden. Karan'ı yanıma getirmelerini istediğim de yapmazlar sanmıştım ama yaptılar. Daha sonra çok kolay kurtulmamız. Bindiğimiz araçta eşyalarımızın olması. Bunların hepsi tuhaftı. Telefonu bilerek bırakmaları şüphelendirmişti ama bu akşam konuştuğumuz şeyleri duyuyor olmaları şüphe bırakmadı. Kameralar ise çok basit. Uyumamızı beklediler. Işıkları kapatmaktan bahsetmiyorum. Derin uykuya dalmamızı beklediler. Uyku problemim var Karan biliyor. Beni bu şekilde sürekli takip eden biri bunu mutlaka fark etmiştir. Yani benim uykuya daldığımdan emindiler içeri girerken. Bu da kameranın varlığını gösteriyor." O kadar uzun konuşmuştum ki ben bile şaşırmıştım. Barış ve Karan ise pür dikkat beni dinlemişlerdi. Barış oldukça etkilenmiş gözüküyordu. Karan ise çok sinirliydi. Hala olanlara sinirleniyordu ki çok haklı olduğunu söylemeden edemeyeceğim. " İyi misin?" " İyiyim Karan merak etme. Ben alışıyorum tüm bunlara galiba artık. Düşünsene ölümüme hazırlanıyorum resmen. Dün korkudan çığlık çığlığa ağlıyordum ama şimdi oturmuş mantık yürütüyorum. Bu oyun öyle bir hal aldı ki kendime ağlayarak güçsüzleşecek zaman veremiyorum. " Bunları buruk bir gülümsemeyle söylemiştim. Aslında başından beri belliydi. Bütün olay benim etrafımda dönüyordu. Nedenini bilmiyordum ama bana takıntılı bir adam vardı peşimizde. Akın'ın bana küçük serçe dediğini bilecek kadar takıntılı biri hem de. Günün birinde bir seçim yapmam gerekeceğinden o kadar emindim ki. Bu olduğunda Karan'ı kurtarmak için ne gerekiyorsa yapacaktım. Benim yüzümden ona zarar gelmesine izin veremezdim. Akın gibi olmayacak o diye hatırlattım kendime. " Bir şey olmayacak merak etme. O piç kurusunu bulup ellerimle geberteceğim." " Abi bu şerefsiz ne istiyor olabilir? Yani Arsen yurtta büyümüş. 18 yaşına kadar hayatına bela bulaşmamış. Ne olduysa yurttan çıkınca olmuş. Ama sebebi belli değil." " Bilmiyorum Barış. Beni de şüpheye düşüren bu. Her kimse bu herif Arsen'i çok iyi tanıyor. Yıllardır takip ediyor. Ama ona yaklaşmamış hiç. Ya da yaklaştı ama biz bilmiyoruz. Arsen hiçbir şey hatırlamıyor." Gözler bana dönünce yerimde huzursuzca kıpırdandım. Hatırlamaya çalışıyordum elbet. Birden bire aklıma bir şey geldi. Bunun olmuş olma ihtimali içime umut ekmişti adeta. " Karan arkadaşım." " Anlamadım." " Abi kız sana arkadaşım diyor neyini anlamadın. Ne desin devrem filan mı?" " Hayır arkadaşım diyorum. Bugün sana bahsettiğim. O benim çok yakın arkadaşımdı. O adamı tanıyor muyum ya da gördüm mü ben hatırlamıyorum ama arkadaşımla görüşmeye devam ettiysek ona kesin anlatmışımdır. O kim olduğunu biliyor olabilir." Karan bir süre beni süzdü. Bu ihtimali değerlendiriyor gibiydi. Ben ise Serhan'a anlatmış olmayı diliyordum. " Bu arkadaşının numarası yanında mı?" " Evet. Bir saniye çantamda olacaktı." Çantamı açıp kurcalamaya başladım ve içinde ki cüzdanı buldum hemen. Cüzdanın kartlık kısmında ki numaralar içinden Serhan'ın numarasını bulup ayırdım. Daha sonra Karan'a gösterdim. Barış'ın telefonunu alıp numarayı yazdı ama saat epey geç olduğu için aramadı sadece kaydetti. Daha sonra bir sigara daha yakıp mutfak olduğunu düşündüğüm yere doğru yürüdü. Barış ile bir başıma kalmıştım ve bu tedirgin etmişti. " Arsen bu hep böyle mi?" " Anlamadım." " Karan hep böyle mi?" " Siz yakın arkadaş değil misiniz? Bana neden soruyorsun ki?" " Hayır yanlış anladın. Senin yanında hep böyle mi diyorum. Siz baya efsane ikili olmuşsunuz. Az önce bakışlarınızla anlaştınız resmen. Ben şok." Barış'a tuhaf tuhaf bakmakla yetindim. Bu yaşadıklarımızı bir maceraya benzetiyordu galiba. Ama bir macera olmadığına emindim. Ölümler ve tehditler peşimizi bırakmıyordu. Bu iş iyice çığırından çıkmıştı ve ben kesinlikle Barış gibi eğlenemiyordum. Karan bir süre sonra içeri girdi ve her halinden eğlendiği belli olan arkadaşına ve daha sonra bunu hiç doğru bulmayan bana baktı ama sorgulamadı. Muhtemelen arkadaşını çok iyi tanıdığı için sorma gereği duymadı. " Barış Arsen'e yatacak yer ayarla bir kaç saat uyusun en azından. Sabahta şu arkadaşını arar buraya davet ederiz. Şansımız varsa bir şeyler biliyordur. Siz kızlar bazen çok geveze olabiliyorsunuz belki bir şeyler anlatmışsındır. " " Çok komik gerçekten Karan. Gevezeymiş." Barış gülerek içeri gitti ve bir süre sonra geri gelip beni çağırdı. Aslında uykum yoktu ama biraz yalnız kalıp sakin kafayla düşünmem gerekiyordu. Üstelik yarın Serhan'a ne diyecektim ki. Her şeyi doğrusuyla anlatsam muhtemelen bana deli diyecekti. Zaten kim olsa bunlara inanmazdı. Yalan söylesem ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Uzun bir süredir yoktum ve bana nerede olduğumu soracaktı. Kafayı yememek elde değildi. Barış bana bir oda gösterdi ve gitti. Hazırladığı yatağa uzanıp tavanı izlemeye başladım. Hayatım nasıl birden bire bu şekilde tepetaklak olmuştu anlayamıyordum. Üstelik artık bütün bunlara yetişemiyordum bile. Daha bir hafta öncesine kadar Karan'ı katil sanıyordum ve ondan kaçıyordum. Şimdi hem onu hem kendimi kurtarmanın yollarını düşünüyorum. Zamanın çok acımasız olduğunu düşündüğüm günler olmuştu geçmişte. Bir fırtına gibi gelip inşa ettiklerimizi yıkıyordu ve bizler her şeyi en baştan yapmaya o kadar alışıktık ki bunu önemsemiyor tekrar ayağa kalkıyor tekrar geleceğimizi inşa ediyorduk. Sonra zaman yeniden geliyor ve bize çabamızın boş oluşunu kanıtlıyordu adeta. Ben bir çok fırtına atlatmış ama ayakta kalmayı hep başarmıştım. İlk fırtınamı anne rahmine düşünce yaşamıştım. Hayatımın belli dönemlerinde beni ziyaret eden aile düşüncesi artık ağzımda ekşi bir tat bırakmaktan başka bir işe yaramıyordu. Küçük bir bebeği yurda bırakabilen insanların aile olmaktan haberlerinin olduğunu sanmıyordum. Bu yüzden onlara karşı bir özlem beslemiyordum. Onları bulmak isterdim. Karşılarına geçmek ve annem olacak o kadına doğurduğun harabeye bak demek, babama ise kıyıma vuran ve beni ufak parçalar halinde dağıtan dalgalardan bahsetmek isterdim. Günün sonunda belki acıma ve vicdan azabı dışında bir duyguyu onlara emanet edemezdim ama beni görmelerini isterdim. Güneş ışınları yavaş yavaş odaya süzülürken gecenin sisini kafamdan uzaklaştırdım. Uyuyamayacağım açıktı ve düşüncelerim yönlerini sapmıştı. Yavaşça yerimden doğruldum ve içeri doğru yürüdüm. Karan koltukta uyuya kalmıştı. Barış'ın nerede olduğunu bilmiyordum. Onları uyandırmamak için mutfağa doğru yöneldim. Bir yandan da hiç tanımadığım birinin evinde olmaktan duyduğum rahatsızlığı aşmaya çalışıyordum. Mutfağa girince içerinin çok güzel olduğunu fark ettim. Biraz dağınıktı ama bekar evi de bu kadar dağınık olurdu herhalde. Tezgahın üzerinde duran kahveyle bir süre bakıştıktan sonra mahsuru olmayacağına karar kılıp su ısıtıcıda ısıttığım suyu bardağa döktüm. Kahvemi hazırlayınca camın yanında duran masaya çöküp kahvemi yudumlamaya başladım. Kafamın içi yapışkan bir maddeyle doluymuş gibi algılamakta zorlanıyordum olup biteni. Bir kaç dakika sonra yanımda ki sandalye çekilince korkuyla yerimde sıçradım. Karan bir an şaşırdı daha sonra korkuttuğu için üzüldü. " Kusura bakma Arsen ben bu kadar daldığını fark etmedim." " Önemli değil. Ben galiba bir yerlerden çıkacaklar diye korkuyorum senin suçun değil." " Neden uyumadın?" " Uyuyamadım. Saçma düşünceler peşimi bırakmadı diyelim." Bunları söyleyip kıkır kıkır gülmüştüm. Benim enerjim onu da etkilemiş ve biraz olsun rahatlamıştı. " Neymiş bu saçma düşünceler?" Ona baktım bir süre. Anlatıp anlatmama konusunda kararsız kalmıştım. Daha önce geçmişimle ilgili anlattığım şeye karşı o kadar tepkisiz kalmıştı ki şu anda tereddüt ediyordum. Keyfimin içine limon sıkıldığını hissettim bir an. Daha sonra tekrar cama döndüm ve ağzımın içinde bir şeyler geveledim. " Önemli şeyler değil." " Önemli olup olmamasıyla ilgilenmiyorum Arsen. Sadece öğrenmek istiyorum." " Boş ver Karan. Bu sadece benimle ilgili bir durum. Yaşadıklarımız ile alakası yok." " Arsen sabah sabah beni delirtme güzelim." Bu cümlenin ardında saklı olan tehdidi havada yakalamıştım. Derin bir nefes alıp ona döndüm. Bunları kurcalamasa ne olurdu sanki. " Bir ailen var mı Karan?" " Hayır yok. Bende yurtta büyüdüm sayılır." Bunları çok basit şeylermiş gibi söylemişti. Bizlerin kaderinin bu kadar bağlı olması bazen kanımı donduruyordu. " Peki onları merak ettin mi hiç?" " Arsen eğer aileni merak ettiğin ve özlediğin için üzülüyorsan bunlar çok normal şeyler. Benim ailem öldüğü için yurtta büyüdüm ama eminim senin durumunda olsam bende özlerdim." " Hayır yanlış anladın. Özlemiyorum onları. Hatta onları aile olarak gördüğüm söylenemez. Ben sadece bazen düşünüyorum. Bu halimi görselerdi ne düşünürlerdi. Üzülürler miydi sence?" Karan bir süre boş boş yüzüme baktı. Sorduğum soruyu gerçekten düşünüyordu sanırım. Ama çok gereksizdi. Bu nasıl olsa hiç olmayacaktı. Onların karşısına geçemeyecektim hiç. Bu işte benim salt gerçeğimdi. Karan'ın cevap vermesini beklemiyordum aslında. Daha önce olduğu gibi çekip gider sanıyordum ama o beni şaşırttı. " Bütün bunlar bittiğinde senin için onları bulabilirim. İster misin?" İster miydim? Bunu gerçekten yapabileceğine dair bir his vardı içimde. Peki ben böyle bir şeye hazır mıydım? Bütün bu yaşanılanlara rağmen ailemin karşısına çıkmak bana daha korkunç geliyordu. Çünkü biliyordum o adam bana fiziksel zarar verecekti. Ama ailem ruhuma saldıracaktı. Vücudumdaki yaralar iyileşirdi. Ben çabalar ve bir şekilde o adamın esaretinden kurtulurdum. Ama onları görünce bunca yıl boynuma asılırdı. Bunu aşamaya bilirdim. " Sanırım buna hazır değilim. Onların bu yıkımı görmesine hiç hazır değilim." " Karşılarında bir yıkım görmeyecekler bence." " Ben böyle düşünmüyorum. Bu iş bittiğinde benden geriye ne kalır bilmiyorum Karan. Daha şimdiden elimde olan her şeyi aldı zaten. Bir tek sen kaldın. Yanımda olan bir tek sen varsın. " " Yanında olmaya devam edeceğim Arsen. Ama senden vazgeçmemeni istiyorum. Ona boyun eğme kızım. Çok zekisin. Bunu kullan. Bugün sen fark etmeseydin durum daha kötüye gidebilirdi. Zekisin ve bunu hep aklında tut. Eğer ben yanında olamazsam ne olursa olsun kendini kurtar Arsen. Anladın mı beni?" " Anladım." Aslında anladığım doğruydu ama kabul edemiyordum. İşin korkunç tarafı kabul edemediğim onun olmayışıydı. Yanımda olmamasına dayanamayacak gibi hissediyordum. Uzun süre sonra biriyle bu kadar yakın olduğum içindi bu biliyordum. Hep o kadar yalnızdım ki hayatıma giren bir kaç kişiye sımsıkı sarılmıştım. Karan da onlardan biriydi. Bu çok hastalıklı bir düşünceydi. Şimdi düşününce yanımda olmazsa tırmandığım o boşluktan daha sert yere çakılacağımı fark ediyorum. " Sanırım bende bir kahve yapacağım. Bu arada ev sahibimizden uyanıp bize kahvaltı hazırlamasını bekleme. O zıbarınca kolay kolay uyanmaz. Acıkırsan bana söyle." " Çok tuhaf bir çocuk. Bütün bu olanları bir macera gibi görüyor inanabiliyor musun?" Bunları suratımda büyük bir şok ifadesi sahne alırken söylemiştim. Karan gülmeye başlayana kadar da kendime gelememiştim. " Değişiktir ama çokta iyidir. Seni canı pahasına korur. Güvenebileceğim nadir insanlardan." " Güvenebileceğin arkadaşların ve bir işin var. Bir yıl öncesine kadar düzgün bir hayatın vardı. Bütün bunlar bittiğinde yine o hayatına kavuşacaksın. Bu çok güzel." Bunları gerçekten içimden gelerek söylemiştim. Ben böyle bir hayat için hiç çabalamamıştım. Kendim için yaptığım tek iyi şey Akın'ın gönderdiği yemek kursuna gitmek olmuştu. O da bir işe yaramıyordu maalesef. " Senin de güzel bir hayatın olacak." " Bilmem. Sence bu dünyada benimde barınabileceğim güzel bir yer var mı? Mutlu olabileceğim ve yalnızlıkla değil de beni seven insanlarla duvarlarını örebileceğim bir mabet." " Bence var. Yoksa da sorun değil kızım yaparız. " Derin bir iç çekip tekrar cama döndüm. Dışarı aydınlanıyor ve sokaklar kapılarını insanlığa aralıyordu. Geçmişe daldım tekrar. Çok acılar çekmiştim. Hatırlayamadığım o kadar şey vardı ki kim bilir belki o zamanlarım da çok kötüydü. Ama yine de çabalıyordum. Ben bu değil miydim zaten. Baştan sona çaba. Hayatımın her karesinde hayatta kalabilmek için çabalamıştım. " Küçük bir çocuktum o zamanlar. Yurdun bazı kuralları vardır. Mesela akşam saat 9 oldu mu hepimizi yatağa atar ışıkları kapatırlardı. Ara sıra gelip kontrol ederlerdi uyanık mıyız diye. Ben uyuyamazdım. Daha o zamanlar da bile uyku problemim vardı. Bir süre sonra geliş saatlerini ezberlemiştim. Yurtta bir teyze vardı. Kimsesiz bir kadındı. Kocası ölünce kızıyla bir başına kalmıştı. Yurda çalışmak için geldiğinde yalvar yakar kızını da yanına almıştı. Bir gece gelip kızının üstünü örtüp saçlarını öptüğünü görmüştüm. " Dudaklarım da beliren tebessüm de acı vardı. Bunları şuan düşünürken o zamanlar nasıl da üzüldüğümü fark ediyordum. " Sessizce gözlerimi kapatıp gelip benim üstümü örttüğünü ve saçlarımı öptüğünü hayal ettim. Çocukluk işte. Anne baba kavramım yoktu o zamanlar. Sanmıştım ki hepimizi öpecek. Ama öpmedi. Ben o gece sabaha kadar üstüm açık gelip örtmesini bekledim. Ama gelmedi. İşte o zaman anladım annenin ne demek olduğunu. Ve o zaman nefret ettim kendi annemden. Hasta olduğum için sabah hastaneye götürdüklerin de iğne yapılırken canım acıdı diye değil annem gelmedi diye ağlamıştım o gün. Zaten bir daha da beklemedim gelmesini." Bazı şeyler hayatımızın yapı taşları olurdu. Benim yapı taşlarım hep acılar olmuştu. Kendimi kendim büyütmüş ve eğitmiştim. Kulaklarıma anne baba öğütleri yerine kendi fikirlerimi küpe etmiştim. Yine de iyi büyümüştüm. Benim yerimde başkaları olsa kötü şeylere başvururdu. Ama ben bunu yapmamış kendi kendime bir yol belirlemiş ve o yoldan sapmamıştım. Ama yine de mutlu olmayı başaramamıştım. " Ben ailemi hatırlıyorum Arsen. Öldüklerinde ne kadar üzüldüğümü de. Yurda gittiğimde bir süre adapte olamadım bu yüzden. Ama hiç hayal kurmadım onlarla ilgili. Seni anlayamam o yüzden. Ne kadar üzüldüğünü sadece tahmin edebilirim o kadar. Ama sana söyleyebileceğim bir şey var. Her şeyin başındasın. Bir ailen olabilir. Kendin kuracağın bir aile. Üstelik ailenin sana yaptığını senin onlara yapmayacağın bir aile. Bunu sakın unutma. " " Bilmiyorum Karan. Tüm bu olanlar bana çok fazla geliyor. Bazen düşünüyorum yurttan çıktığım gün Akın ile gitmemiş olsaydım hala yaşıyor olabilirdi. Benim yüzümden insanlar zarar görüyor. Üstelik hiç suçum olmadığı halde. Ben ne yazık ki güzel bir hayatı hak ettiğimi düşünemiyorum artık. Eskiden ufacıkta olsa bir umudum vardı ama şu anda tek düşündüğüm bu çamurdan sıyrılmak. Söylesene çamurda olan biri ne kadar temiz kalabilir. Bu şey benim hayatımın her yerine bulaştı. Temizleyemiyorum ve sanırım temizleyemeyeceğim hiçbir zaman." Karan bir süre söylediklerimi düşündü. Bu kadar umutsuz olmayı bende istemezdim elbet ama kabullenmiştim artık. Ben çırpındıkça battığım bir bataklığın içinde bekliyordum. Bir sonun gelmesini. O kadar yorgundu ki ruhum tüm her şey bittiğinde bataklığın beni yutmasına izin verecekmiş gibi hissediyordum. Bu his o kadar acınasıydı ki gözlerim dolup içinde bulunduğum pisliğe akıyordu. Ama öyle bir yerdeydim ki gözyaşlarım bile temizleyemiyordu. Karan ile bakışmamızı kapıdan gelen ses böldü. Ev sahibimiz uyanmıştı. " Lan bensiz kahve mi içiyorsunuz." Karan bana bakmayı kesip sandalyesinde geriye yaslandı. Barış'a dönüp içten bir şekilde gülümsedi. Gülümsediğini görmek mutlu etmişti. Aslında Barış'ın uyanması çok iyi olmuştu çünkü biz çok sert rüzgarlar da savrulmaya başlamıştık. " Sen uyumuyor muydun kardeşim." " Yok ya uyuyamadım. Biraz araştırma yaptım. Senin evi temizleyen temizlikçinin olduğu şirket her şeyi silmiş. İnternet'te her hangi bir bilgi yok. Ben de görüştüğüm telefon numarasını arattım biraz. Numara şu an da kullanılmıyor ama eski sahibinin adını buldum. Yunus Kali isimli bir adam. Adam İzmir de yaşayan emekli bir bankacı. Arsen ile bir tanışıklığının olduğunu sanmıyorum çünkü kendisi hayatı boyunca İzmir de yaşamış. Askerlik dışında şehirden neredeyse hiç çıkmamış. Askerliğini de Bursa da yapmış. Fıstık söylesene bu adamın senin ile nasıl bir alakası olabilir. Hiç karşılaşmadınız ama senin ile bir derdi var. Ya da derdi olan insanla bağlantısı." " Aslında karşılaşmış olabiliriz." Bunları söylerken kafamda bir şeyleri tartmaya çalışıyordum. Karan düşüncelerimden habersiz bana döndü. " Ben Bursa da doğmuşum. Yurda da ilk orada verilmişim. Ama yurtta çıkan bir yangın yüzünden dört yaşındayken İstanbul'a gelmişim. Bu adam ne zaman askerliğini yapmış." Hem Karan hem de Barış şok olmuşlardı. Böyle bir şeyi beklemedikleri çok açıktı. Aslında Barış Bursa demeden önce benimde tamamen aklımdan çıkmış bir detaydı. Çok küçüktüm ve o zamana dair hiçbir şey hatırlamıyordum. Kendini ilk toplayan Barış oldu ve hışımla içeri yöneldi. Birkaç dakika sonra elinde bir bilgisayar ile geri geldi. Bilgisayarı masaya koyup açma tuşuna bastı ve kendine bir kahve yapmak için tezgaha yöneldi. " Bursa da doğduğunu ve orada kaldığını bilmiyordum." Anlaşılan Karan da girdiği şoktan çıkıyordu. " Çok küçüktüm hatırlamıyorum o yüzden aklıma gelmemiştir. Sence bu adamın benim ile nasıl bir ilgisi olabilir?" Karan çok düşünceli gözüküyordu. Ne düşündüğünü anlayabilsem kendimi daha rahat hissedebilirdim muhtemelen. " Bilmiyorum. Bir şey soracağım senin soyadın neden Safir. Yani ailenin soyadı mı yoksa devlet mi verdi?" " Devlet vermiş. Beni bırakan insanlar isim bile vermemişler ki soyadlarını versinler. Neden ki? " " Hiç merak ettim. Bak bende senin hakkında hiçbir şey bilmiyormuşum. " Karan gülünce bende güldüm. Bilgisayar açılınca ekrana baktım. Barış gelip bir kaç yere girdi çıktı bir şeyler yazdı. Yaptıklarından bir şey anlamıyordum ama devlet ile ilgili şeylerdi ve bu beni çok şaşırtmıştı. Bunlar nasıl adamlardı Allah aşkına. Biri rahat rahat devlet ile ilgili sitelere girip bilgi alıyordu biri kanıt topluyordu. İkisinin de silahı olduğunu unutmamak gerekirdi bir de. Bütün bunları daha sonra sormak üzere aklımın bir köşesine yazdım ve sayfa da açılan resme dikkatlice baktım. Tahmini yirmili yaşlarında bir adamın resmiydi. Barış bana döndü. Yavaşça kafamı kaldırıp ona baktım. Adamı tanıyamamıştım ki zaten Bursa da karşılaşmış olsak bile hatırlamam pek mümkün değildi. " Hangi yılda Bursa da bulunmuş. Ben hatırlayamam çok küçüktüm ama belki yıllar birbirine uyar." " Burada yazanlara göre 21 yıl önce askerliği bitmiş. O zamandan beri İzmir de yaşıyormuş. Evli ve iki çocuğu var. " Karan fotoğraftan gözlerini ayırmamıştı hiç. Sanki o tanımış gibiydi. " Barış bu adamla ilgili her şeyi öğren. Arsen 21 yaşında. Arsen'in doğduğu zamanlar adam ya askermiş ya da yeni terhis olmuş. Her şeyi öğrenmen gerek. Çocuklarını da araştır mutlaka." " Tamam." " Ne yani sen şimdi bu adamın beni doğduğum zamandan tanıdığını mı düşünüyorsun. Ama nasıl olabilir ki Karan. Üstelik diyelim ki yurtta gördü. O zaman bebektim. Bunca yıl sonra ne diye bulsun beni." " Bilmiyorum Arsen ama araştırmakta fayda var. Bu adam her kimse senin peşinde olan şerefsizin kuklası. Ve bizim bunu öğrenmemiz gerekiyor." " Anladım." " Hadi saat epey ilerledi arkadaşını ara bakalım. Müsaitse buranın konumunu at gelsin. O gelene kadar da ona söyleyeceklerimizi planlayalım." " Tamam. Barış telefonunu alabilir miyim? " " Abi ben böyle ricalara hiç alışık değilim bak bir tüylerim ürperdi." " Boş yapma lan ver telefonu kıza. Gereksiz herif." " Tamam be al. Şaka da yapılmıyor." Telefonu alıp Serhan'ı aradım. Arama sesi gelirken heyecandan titriyordum. Çok vefasız bir arkadaştım ve belki de başıma ne geliyorsa bundan geliyordu. Telefon tam kapanmak üzereyken açıldı ve o tanıdık ses boğazımın düğümlenmesine sebep oldu. Gözlerim dolarken burukça gülümsedim ve konuştum. " Efendim?" " Alo? Benim Arsen. Ben çok çok-" Ağlamaktan konuşamıyordum. Dün ve bugün üzerime yerleşen sakinlik buraya kadardı. Arkadaşımın sesini duymak bende deprem etkisi yaratmıştı resmen. " Arsen? İnanamıyorum gerçekten sen misin? Ağlama dur. Ben inanamıyorum neredesin?" " Ben çok özür dilerim. Hiç iyi bir arkadaş olamadım sana karşı." Konuşurken kekeliyordum. Karan ve Barış tuhaf tuhaf bana bakıyorlardı. Bir anda ne olduğunu ikisi de anlamamıştı. Bende bunu beklemiyordum açıkçası. " Arsen saçmalama gerçekten sensin. Neredesin yanına geleceğim. Bu kaybolmanın hesabını vereceksin." " T-tamam. Ben sana konum atacağım. Gelince konuşuruz. " " Tamam güzelim. Bekliyorum hadi." Telefonu kapatır kapatmaz Serhan'a konum attım. Yüzümde ki yaşları silerken Karan inanamıyormuş gibi bakıyordu. " Siz kızlar gerçekten duygusalsınız bir kere daha anladım." " Abi kız resmen iki saniye içinde duygu değişimi yaptı gördün mü? Ben şok!" " Çok uzun zamandır sesini duymamıştım ondan şey oldu." Utanmıştım nedense. Birilerinin yanında ağlamayı hiç sevmezdim. Bu ağlayışlar beraberinde hep utancı getirirdi çünkü. Şimdi bu iki adam etrafımdaydı ve ben onların yanında ağlıyor göz yaşı döküyordum. Karan biraz güldükten sonra sustu ve bana döndü. " Ee söyle bakalım hayırsız arkadaş. Ne söyleyeceğiz arkadaşına gelince." " Öyle deme Karan ya. Ne bileyim ne söyleyeceğiz. " " Tamam tamam bozulma hemen. Bak geldiğinde Akın'ın öldüğünden bahset ama kaza kurşunu filan de. Sende bunun şoku ile gittin. Zaten hafızanı kaybedince de geri gelmedin tamam mı?" " E neden benim yanıma gelmedin diyecek. Sonra peşimde ki adamları nasıl açıklayacağım." " Peşindeki adamı sana ilgisi olan biri gibi anlat. Ne bileyim kızım işte siz kızlar ne yaparsınız. Sor işte ben hatırlamıyorum daha önce de böyle biri var mıydı peşimde diye." " Sen de taktın kızlara resmen. " " Yalan mı kızım tövbe tövbe. Neyse her şey tamam mı?" " Tamam. Takıldığım bir yer olursa sorarım hocam merak etme." Karan söylediğim şeyle gözlerini devirdi. Sürekli kızlarla ilgili geveze yakıştırması yapması sinirlendiriyordu. Ben geveze biri değildim kaldı ki öyle bile olsam bu cinsiyetim ile alakalı değildi. Bana kalırsa erkekler bizden daha çok konuşuyorlardı. Ama tabi bunu ona söyleyip tartışma çıkarmayı hiç düşünmüyordum. Zaten sinirlerimiz pamuk ipliğine bağlıydı. Bir de bu tarz şeyleri tartışma konusu yapmak akıllıca değildi. Ama bu her seferin de göz yumacağım anlamına da gelmiyordu. Bunları düşünürken yerimden kalktım. Serhan'ın karşısına pijama ile çıkmak istemiyordum. Odaya geçince çantama attığım ince kazağı ve taytı üzerime geçirdim. Banyoya doğru giderken hem çok stresli hem de heyecanlıydım. Banyoda ilk iş saçlarıma çeki düzen verdim ve benim için bir işkence olan makyaj işine giriştim. Normalde pas geçeceğim bir şeydi ama yaşadığım onca şeyden sonra yüzüm çökmüştü ve bu halde Serhan'ın karşısına çıkamazdım. Kötü şeyler olduğunu kesin anlardı. Yine de yüzümü hafif renklendirmekten öteye gitmedim. Daha derli topluydum ve bu yeterliydi. Son kez aynada kendime bakıp içeri geçtim. Ben salona girerken Karan ve Barış mutfaktan çıkıyordu. Karan beni görünce şaşırdı. Sanırım beni ilk defa makyajlı görüyordu. Tam bir şey diyecekti ki kapı çaldı. Elim istemsizce kalbime gitti. Kapıya doğru giderken ikisinin arkamdan baktığını görebiliyordum. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Ve yaptığım onca makyaja ihanet edercesine gözyaşlarım sıra sıra dökülmeye başladı. Onun da gözleri dolmuştu. Ama o benden daha atılgan davrandı ve anında sarıldı. Bana kalsa bir süre daha izlerdim onu. " Arsen. Güzelim çok özledim." " Bende Serhan. Çok çok özledim. Lütfen affet beni. Özür dilerim. " " Her şeyi anlatacaksın önce. Sonra affedeceğim." Serhan bunları söyleyip gülmeye başladı. Aynı anda yüzümde ki yaşları siliyordu. Birden arkamda olan sessizlik rahatsız etti. Arkama döndüğümde Karan ve Barış tuhaf tuhaf bakıyorlardı bize. Onları tanıştırmam gerektiğini düşündüm. Serhan'a döndüğümde onunda arkamdakilere baktığını gördüm. " Serhan tanıştırayım Karan ve Barış arkadaşlarım. Serhan da benim liseden arkadaşım gençler." " Merhaba memnun oldum." Serhan samimi bir şekilde gülümsemişti ama Karan ve Barış için aynısını söyleyemeyecektim. İkisi de uzaylı görmüş gibi bakıyordu Serhan'a. Bu kadar şaşırmalarının sebebini anlayamıyordum. Barış daha çabuk kendine gelince gülümseyerek yanımıza geldi. O ikisi el sıkışırken ben Karan'a bakıyordum ters ters. Göz göze gelince ona da gelmesi için kaş göz işareti yaptım. O ise inanamıyormuş gibi bakmaya devam etti. Daha sonra gelip Serhan ile selamlaşınca içim rahatladı. Hep birlikte içeri yöneldik. Biz otururken Barış mutfağa geçti. Ortamda kötü bir sessizlik vardı. Dakikaları bu şekilde tüketirken Barış elinde bir tepsi ile gelmişti. Hazırladığı çayları önümüze sürerken göz göze geldik. Gülmek istiyor ama gülemiyormuş gibi bir hali vardı. Kaşlarım çatıldı istemsizce. Oturduğunda göz hapsime devam ettim. " Ne oluyor Barış Allah aşkına ya." Barış bunu dememi bekliyormuş gibi kahkaha atmaya başladı. Üçümüzde şok olmuş bir şekilde ona bakıyorduk. Delirmiş gibi gülüyordu. Hatta gözünden yaş bile geldi. Karan dayanamayıp ensesine yapıştırdı bir tane. " Ne oluyor lan manyak? Niye gülüyorsun?" " A-abi biz kız zannetmiştik. Ona gülüyorum." Araya girme ihtiyacı hissettim çünkü Barış'ın dediklerinden hiçbir şey anlaşılmıyordu. " Barış düzgün konuşsana. Hiçbir şey anlamadık." " Arsen biz senin arkadaşını kız zannediyorduk." Hala gülüyordu manyak. O öyle söyleyince onlara hiç bahsetmediğimi anladım. Karan o yüzden mi kızlar deyip duruyordu yani. Serhan'da gülmeye başladı birden bire. Hayır yani bir tek ben mi gülecek bir şey göremiyordum burada. " Hiç komik değil beyler. Gerçekten. Unutmuş olamaz mıyım? Üstelik hiç sormadan arkadaşımın kız olduğunu düşünmek sizin hatanız. " Dudaklarımı büzüp kollarımı kendime sardım. Otomatik olarak savunma pozisyonunu almıştım. Erkeklerin bu zihniyetinden nefret ediyordum. Ne yani benim sadece kız arkadaşım mı olmak zorundaydı. Bu nasıl bir düşünce tarzıydı. Sorma gereksinimi duymadan direkt kız olarak düşünmüşlerdi. O yüzden Serhan geldiğinde kalakalmışlardı demek ki. Pislikler birde hala gülüyorlardı. Hayır Barış tamam da Serhan neden gülüyordu. Gülmeyen tek kişi Karandı. O da tuhaf bakıyordu. " Sana ne oluyor Serhan ya. Sen neden gülüyorsun?" " Aklıma Akın geldi. O da ilk tanıştığımız da böyle şaşırmış hatta kıskanmıştı. Sahi o nerede? Sen ortalıktan kaybolunca onu da görmedim bir daha." Şimdi herkes susmuştu. Gülmüyorlar daha doğrusu gülemiyorlardı. Akın'ın yokluğu bizde bu etkiyi yaratıyordu. Sahi o nerede demişti Serhan değil mi? Gerçekten neredesin Akın? Bu nasıl bir sınav ki bizi senin yokluğunla sınıyor. Bunlar nasıl insanlar ki senin bir mezarının olmasına bile izin vermiyorlar. Özlüyordum. Bir mezarı yoktu bu yüzden öldüğüne inanmakta zorlanıyordum. Sanki bir sabah geçmişe uyanacaktım. Bütün bunlar kötü bir rüya olarak kalacaktı. Ama öyle değildi. Ben her sabah gerçeğin en acı yanına uyanıyordum. Güneş her sabah acıya boyanıyordu. Bizim huzurumuz yoktu. Akın bulunup bir mezarı olana kadar da olmayacaktı. Serhan merakla bize bakarken gerçekliğine inanamadığım ve her söylediğimde dilimi parçalara ayıran cümleyi kurdum. " Akın öldü." Kelimelerim odaya ölümün soğukluğuyla dağılmıştı. Ölüm şimdi dört bir yandaydı. Bizimle oturuyor sessizliğimize eşlik ediyordu. Elimi uzatsam dokunacakmış gibi hissediyordum. Serhan bocalamıştı. O da haklıydı. Kim olsa aynı şekilde şaşırırdı. Karan'a baktığımda dişlerini sıkmış halıya bakıyordu. Barış eski neşeli halini kaybetmiş ciddiyete bürünmüştü. Ben mi? Ben acı soluyordum. Aldığım nefes değildi sanki. Serhan'a dönüp acı bir tebessümü ona bağışladım. Ve ardından odayı dibi olmayan bir sessizliğe tamamen kurban ettim. " Onu öldürdüler." Bölüm nasıldı sizce. Oy verip yorum yaparsanız çok sevinirim şimdiden teşekkürler ❤️ |
0% |